09 Şubat '02
Sayı: 06 (46)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD'nin Ortadoğu macerası, Türk devleti ve Kürt liberalleri
  Emperyalizme kölelik ve düzenin çözümsüzlüğü
  Kamu işçisinin direnişi örme sorumluluğu
  Yıkıntıların altından kapitalist düzenin vahşi yüzü çıktı!
  Demokratikleşme yalanı ve burjuva ikiyüzlülüğü
  "Sendika yönetiminin ihanetine uğradık"
  Her düzeyde parasız eğitim!
  Emperyalizmin çıkarları için kardeş halkların kanı akıtılmak isteniyor
  KESK genel kurulları sürüyor...
  "Başka bir dünya mümkün" ve zorunlu!..
  Hükümet vizesi için uşaklık sınavı
  Üniversite-sermaye işbirliği üzerine
  Almanya: Faşist NPD'nin kapatılması davası...
  Emperyalist savaşın yeni halkalarından biri: Filipinler
  Teslimiyet, ihanet ve tasfiyecilik çizgisi...
   "Anadilde eğitim" kampanyası ve TC!..
   F tipi sağlığa zararlıdır!
   Tecrit ve tredmana bağlı olarak Sincan F Tipi Cezaevi'nde yaşananlar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Parsat Piston işyeri temsilcisi Hüseyin Özcan’la konuştuk:

“Sendika yönetiminin ihanetine uğradık”

- Kısaca süreci anlatır mısınız?

Yazdan beri bir süreç yaşanıyor. Bitmiş bir sözleşmenin zammı vardı. Yaklaşık %30-35 olacağı tahmin ediliyordu. İşveren bize zammın %15’ini verelim, %20’si bana kalsın teklifinde bulundu. Kabul etmedik. O zaman 60-70 tane adam çıkarmak zorunda kalırım dedi. Onu da kabul etmedik. Eğer işyeriyle ilgili bir sorunun varsa yeni sözleşmede bunları tartışırız dedik.

Eylül-Ekim aylarına doğru Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne 122 kişinin çıkışı bildiriliyor. Yani isim listesi veriyor ki daha sonra işçi çıkardığında ceza ödemeyeyim diye. İşçilerin ev adreslerine çıkarıldınız diye bildiriyor. Gelin mülakat yapıp size iş bakalım deniyor. Bu da patlama noktası oldu. Biz de iş bırakma eylemi yaptık.

Bunlar yaşanırken sendika yönetimi yoktu. İşveren bize “biz cezadan kurtulmak için böyle bir şey yaptık. Yılbaşına kadar kimseyi çıkarmayacağız. Ya da bu isimlerin çok azını çıkaracağız. Bu tamamen alacağınız zamma bağlı” dedi. Bundan dolayı işçiler de rahat davrandılar. Bunu çok önemsemediler. Yılbaşına doğru işveren baskısını hızlandırmaya başladı. Bayram sonrası iş başı yaptığımızda temsilcileri yukarı çağırdılar. Bize “biz sabah işçi çıkaracağız” dediler. Biz böyle bir şeyi kabul etmeyiz dedik. Tartıştık. Biz çıkaracağız dediler. Bu konuda sendikayı bilgilendirdik. Sabah çıkış yapacaklarmış. İş başı yapılmadan burada olun dedik. Sendikanın geç geleceğini tahmin ettik. Çünkü her zaman eylem başladıktan sonra geliyorlar. Yükün altına girmemek, bizden habersiz yapılmış demek için yapıorlar bunu. Erken geldiklerinde ise eylemi frenliyorlar.

O zaman ben “Arkadaşlar sendika gelmeden eylemi koyalım. Onlar gelsin eyleme ortak olsun. Yoksa eylemin önünü keserler, işçileri karamsarlığa sürüklerler” dedim. Nitekim biz tüm vardiya eylemi koyduk. Ne çıkan vardiya ne de giren vardiya eylemi kırmadı. Herkes yemekhanede oturdu. Saat 8:30-9:00’a doğru başkan geldi, durum nedir diye sordu. Giren vardiya yemekhanede çıkan vardiya tezgah başında bekliyor, kimse çalışmıyor dedik... Başkan patronla görüşmeye gitti. Görüşmeye bizi almadılar. Yalnız görüştü patronla. Patron görüşme sonucu talepleri kabul etmeyeceğini söylemiş. Bunun üzerine bir daha görüşmeye gitti. “Çıkışını imzalayan iki kişi dahil herkes işbaşı yapacak, biz de yılbaşına kadar sözleşmeyi tamamlayacağız” dedi. Biz de kabul ettik. Sonrasında sözleşme görüşmeleri devam etti ama komik teklifler sundulr sözleşmeyle ilgili. Biz kendi teklifimizde ısrar ettik. Dayattık ve direndik.

- Sizin teklifiniz neydi?

Bizim teklifimiz sözleşme sonrası işe girenlerin saat ücretini 1 milyonun üzerine çekmekti. Bunun üzerine %35 yeniden zam almaktı. Fabrikada ücret dengesizliği vardı. Eskiler-yeniler diye. 2000 yılında işe girenler daha az ücret alıyordu. Aradaki bu dengesizliği giderirsek fabrikadaki eski-yeni işçi ayrımını da ortadan kaldıracaktık. Diğer yıl için de enflasyon oranında zam artı refah payı. İşe giriş ücreti tabanı koymak, gece zammı. Bir takım çıkışı önleyici maddeler de getirdik. Olmadı. Son güne kadar hiçbir teklif kabul edilmedi. Son yılbaşına iki gün kala iş burada bitecek, bitmezse herkes herşeyi yapmakta serbesttir noktasına gelindi. O zaman herşey başa geri döndü.

Biz o zaman çıkışları kabul etmiyoruz dedik. Çıkışlar konusunda yenildik. O süreçte yılbaşından sonra asgari ücretin yürürlülük süresi başlıyor. Sözleşme birinden itibaren geçerli. Biz sözleşmeyi farklı yaparız dedik. Giriş ücreti var onu daha yüksek tutarız, greve kadar götürerek süreci kazanırız dedik. O zaman patron işçi alacaksa eski işçiyi almak zorunda kalacaktı.

Bunun üzerine görüşmeler başladı. Son gün, bugün sözleşme bitmezse öğleden sonra herkes serbesttir dediler. İyi tamam dedik. Üç görüşme yaptık yarım günde. Ama patronla yapılan görüşmelere bizi katmadılar. ... Her maddede hızla anlaştılar. İş bir tek zamma kaldı. Patron zoru gördü zammı kabul edecek diye düşünüyoruz. Çünkü tek ücret zammı maddesi kaldı. Ve bir de çıkış. Diğer ara maddeler kabul edildi. Görüşmeler bir noktada kilitlendi. Başkan patronla görüştü. İkinci yıl için %20 zammı işveren kabul etti dedi. Ama çıkış konusu ortada yok. Biz rahatlıyoruz çıkış olmayacak diye. Tekrar görüşmeye oturduk. İlk altı ay için 75 milyon zam, ikinci altı ay için 90 milyon zam. İkinci yıl için %20 zam. Biz de tamam dedik.

Patron giderken, başkan çıkışlar yılbaşından sonra dedi. Yani orada küçük bir ayak oyunu oynandı. Bizim hesabımız bu değildi. Bizim teklifimiz kabul edilmezse çıkışın kavgasını veririz, sözleşmeyi yılbaşından sonra yaparız diye hesap ediyoruz. Olmazsa işi greve kadar götürürüz. İstediklerimizi teker teker alırız diye düşünüyoruz.

Bu noktada sendika yönetimi bize bir gol daha attı. Biz zaten işçi çıkarılacağını az çok tahmin edebiliyorduk. Daha baştan itibaren işten çıkarılacağına dair mektup geldiğinde ciddiye alınmalıydı. Alınmadı.

8 Ocak’ta çıkışlar olduğunda fazla bir şey yapamadık. 95 kişinin çıkışı oldu. Sendikaya bilgilendirdim. Müdür, ben de dahil olmak üzere temsilcileri çağırıp çıkışları verdiğini söyledi. Durum değerlendirmesi yaptık. Tekrar sendikacıları çağırdık. Patronla görüşüldü. Olumlu bir sonuç çıkmadı. Onlar kendi aralarında anlaşmışlar. Bu yıl kongreleri var.

Bu gelişmelerden sonra işçilerle toplantı yaparak eylem kararı aldık. Pazartesi günü geldiğimde içeri kavga dövüş girdim. Yemekhanede konuşma yaptım, patronun niyetini anlattım. Eylem kararını açıkladım, kimse işbaşı yapmayacak dedim. Patronun 8-10 yalakası faşist işçi içeri gitti. Geri kalanlar yemekhanede oturmaya devam etti. Çıkan vardiya geldi. Tabii sendika başkanı yine ortalarda yok. Cep telefonundan arıyoruz fakat kapalı. Personel müdürü geldi. Tehditler savurdu. Kimse aldırış etmedi.

O arada sivil polisler geldi. Hüseyin Özcan kim dediler. Benim dedim. Üzerime yürümeye kalktılar. Niyetleri beni almaktı. İşçiler homurdanmaya başladılar. İşçileri susturmaya çalıştılar fakat işçiler susmadı. Ben işçileri sakinleştirdim. Polisler benimle konuşmak istediklerini söylediler ve beni yemekhanenin dışına çağırdılar. Ben de burada konuşun dedim. İşçiler masaya vurmaya başladı. Ondan sonra işçiler ayağa kalkmaya başladılar. Polisler korktu, almaktan vazgeçtiler ve çıkıp gittiler.

Daha sonra sendikacılar geldi. Onlar da bizi uyararak yaptığımızın 17. maddeye girdiğini söylediler. Biz hala bu derece bizi açıktan satacağını tahmin edemiyoruz. Sonra arkadaşlar tezgah başına geçtiler ama kimse çalışmıyor, öylece bekliyor. Emniyet müdürüne kadar herkes gelmiş. Biz tekrar bir durum değerlendirmesi yapalım dedik. Bu arada polisler çıkan vardiyaya gidin diyor. Niyetleri dağıtmak. Fakat işçiler gitmiyor. Bazı işçileri gözaltına almaya kalktılar. Arkadaşlarımızı polisin elinden aldık. Başkan şuraya gidin biz de gelir toplantı yaparız demiyor. Niyetleri dağıtmak. Sonra ben işçilere bizim derneğe gidin, biz de arkadan gelip durum değerlendirmesi yaparız dedim. Başkansa bizi işçilerden koparıyor, biz ayrı konuşalım onlar duymasın diyor. Sonra temsilcilerden biri işçilere yanlış talimat veriyor eve gidin diye. İşçiler dağılınca iş koptu taii.

- Bundan sonraki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu daha çok basın açıklamasına bağlı. Oraya katılım, işçilerin tutumu, diğer yerlerden gelecek desteğe bağlı.

- Kaç kişi işten atıldı?

140 kişi.



İşten atılan Parsat Piston işçilerinin basın açıklaması...

“Parsat işçisi yalnız değildir!”

İstanbul Avcılar’da bulunan Parsat Piston fabrikasında geçtiğimiz günlerde 3 işyeri temsilcisi işten atılmıştı. Bundan bir süre önce de fabrikada 95 işçinin işine patron tarafından son verilmişti. Atılan temsilciler ve işçiler, işverenin bu tutumunu protesto etmek için 4 Şubat Pazartesi günü fabrika önünde bir basın açıklaması düzenlediler.

Basın açıklamasına katılım beklenenin altındaydı. İşten atılan Parsat işçilerinin önemli bir kısmı basın açıklamasına gelmedi. Bakırköy Sümerbank işçileri ise, işyerleri bir hayli uzak olmasına rağmen eyleme belli bir katılım sağladılar. Öncü İşçi İnisiyatifi çalışanları ve bazı sendikalardan şube yöneticileri de eyleme katılarak Parsat işçisine destek verdiler.

Yoğun bir polis ablukası altında başlayan basın açıklamasında Haber-İş 1 No’lu Şube Başkanı Levent Dokuyucu, Basın-İş İstanbul Şube Başkanı Kenan Kaya ve DİSK’e bağlı Gıda-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı Yakup Umur birer konuşma yaptılar. Sermayenin saldırılarından ve işçilerin saldırılara karşı birlikte mücadele etmesi gerektiğinden söz eden bu sendikacılar eyleme neden yalnız başlarına geldikleri konusunda ise herhangi bir açıklama yapmadılar.

Daha sonra işten atılan temsilcilerden Hüseyin Özcan bir konuşma yaptı. Parsat’ta yaşanan süreci anlatan ve fabrikadan şu ana kadar toplam 150 kadar işçinin atıldığını belirten Özcan konuşmasının ardından hazırlanan basın metnini okudu. Hüseyin Özcan son olarak mücadele etmeye devam edeceklerini açıkladı ve “Sendikaları örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere özgürlüklerimizi savunmaya ve genişletmeye çağırıyoruz” diyerek sözlerini bağladı.

Eylem boyunca “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “İşçi burada sendika nerede!”, “Parsat işçisi yalnız değildir!”, “Atılan işçiler geri alınsın!” ve “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganları atıldı ve benzer içerikte şiarların olduğu dövizler açıldı.

Basın açıklamasının Parsat işçisinin bundan sonraki mücadelesi için bir gösterge olacağı söyleniyordu. Eylem beklenenden zayıf geçti. Bundan sonra nelerin yapılacağı ise henüz net değil. Her şey Parsat işçisinin alacağı tutuma ve elbette ki başka fabrikalardan sınıf bölüklerinin sunacağı desteğin düzeyine bağlı olacak.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul



Parsat Piston işyeri temsilcilerinin açıklamasından...

Uygulanan İMF politikalarının kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan Kasım ve Şubat krizleri ülkemizi dünü aratan bir ekonomik iflasa sürüklemiştir. Krizden en çok etkilenen kesimler başta işçiler olmak üzere emeği ile geçinenler olmuştur. İşçi sınıfına işverenler tarafından kendisinin hiçbir paya sahip olmadığı krizin faturasını ödemek dayatılmıştır. Hükümet eliyle yasaklanan grevler, toplu sözleşmelerin delinmesi, yüzde sıfır zam dayatmaları, yasalarda yer almamasına rağmen esnek çalışma gibi uygulamaları dayatmaları ve işçi kıyımları ile işverenler, krizi ücretleri düşürmenin, sendikal örgütlenmeyi tasfiyenin fırsatı olarak görmüşlerdir. Milyonlarca işçi işsizler ordusuna katılırken sendikalı işçi sayısı daha da azalmıştır.

Demirören şirketler grubuna bağlı Parsat Piston işvereni yılbaşında başlayan sözleşme görüşmeleri boyunca krizi bahane ederek düşük zammı ve işçi çıkarmayı dayatmıştır. Üretimin en yoğun olduğu bir dönem olması ve sürekli fazla mesai uygulamaları dışında Parsat Piston Kasım ve Şubat ayları sonrası bile krizden hiç etkilenmemiş bir fabrikadır. Hiçbir işçinin çıkartılmaması için ücretlerde yapılan fedakarlığın karşılığı 8 Ocak tarihinde 95 işçinin işten çıkartılması olmuştur. Kriz fırsatçılığı ile ücretleri düşürmek ve sendikal örgütlülüğü dağıtmak isteyen işveren, sendikamız Öz Çelik-İş’in uzlaşmacı tutumundan cesaretlenerek 26 Ocak’ta yasadışı olmasına rağmen, üç temsilciyi komik gerekçelerle işten atmıştır. Ertesi günlerde sendikaya ait olan tesilciliği kullanmamız polisin de yardımıyla engellenmiş, ısrarımız üzerine temsilcilerden Hüseyin Özcan iki kere fabrika önünden gözaltına alınmıştır. Fazla mesai dayatmasına tepki gösteren işçileri işveren, ya ücretli izine çıkarmış ya da işten çıkarmıştır. İşten atılan işçi sayısı 150’yi bulmuştur. Kalan işçi sayısı ile üretimi karşılayamayan işveren, fabrikayı 2 vardiyaya düşürerek işçilere baskıya fazla mesai yaptırtmaktadır. Yeni işçilere form doldurtmaktadır. İşten atılan işçilerin tazminatları 5-10 senete bölünerek ödenmektedir.

Parsat işvereni en çok kâr elde ettiği dönemde işçi kıyımına başvurmakla, temsilci atmakla, tazminatları peşin ödememekle yasadışı ve kötü niyetlidir. İşçiler ve biz temsilciler yasal olan haklarımızı savunmakta, sendikal örgütlülüğümüzü korumak için mücadele etmekteyiz. Parsat işvereni ise yasadışı eylemi ile ülkemizi yıkıma sürükleyen İMF ve işbirlikçilerini temsil etmektedir. TCK 159 ve 312. maddelerdeki değişikliklerin tartışıldığı bir dönemde yaşadığımız kıyım, patronların özgürlükten anladıklarının “işçileri örgütsüzleştirme özgürlüğü” olduğunu bir kez daha görmekteyiz. Uyum yasaları ülkemizi İMF işbirlikçisi patronların dikensiz gül bahçesi haline getirmelerine hizmet edecektir. Sendikaları örgütlenme özgürlüğuuml; başta olmak üzere özgürlüklerimizi savunma ve genişletmeye çağırıyoruz. (...)

Yaşasın işçilerin birliği!



Petrol-İş Aliağa Şubesi’nde Genel Kurul’a doğru...

“Sendikayı devrimci bir temele
oturtmak zorundayız!”

Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Genel Kurulu 17 Şubat’ta yapılacak. 5 binin üzerinde üyesi bulunan Aliağa Şubesi Genel Kurul süreci gruplaşmalar yüzünden sancılı ve tartışmalı geçiyor.

Aliağa Şubesi’nde geçtiğimiz 4 yıllık süreç içerisinde sendika üye sayısı 4900’den 5 binin üzerine ancak çıkabildi. Yine bu dönemde POAŞ, özelleştirmelere karşı ortak mücadelenin olmaması nedeniyle nispeten kolayca özelleştirildi. Bundan cesaret alan devlet bu kez aynı işkolundaki TÜPRAŞ’a yöneldi ve elindeki hisselerin %35’ini özel sektöre devretti. POAŞ ve TÜPRAŞ’tan sonra şimdi de PETKİM özelleştirme kıskacında.

Önümüzdeki genel kurulda aday olmayacağını açıklayan Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı İskender Büyükçolak gazetemize genel kurul sürecini değerlendirdi:
“Önemli olanın sendikayı kimlerin yöneteceği değil, sendikanın hangi anlayışla ve hangi politikalarla yönetileceğidir. Ve bu doğrultuda da örgütlenmenin nasıl olacağıdır. Ama şimdiki sürece baktığımızda ilk önce kimlerin bunu yapabileceği tartışılıyor. Bu da gruplaşmalarla ve sancılarla genel kurul süreci yaşanmasına neden oluyor. Önümüzdeki süreç zor bir süreç olacaktır. Bu süreci örgütlü bir şekilde karşılamanın yolu da şimdiki genel kurulda işçilerin birliğini sağlayarak bir program etrafında mücadele etmektir. Biz bu anlamda solun geleneksel birikim ve iddiasını taşıyan bir birlik projesi ortaya koyduk.

Petrol-İş’in sol bir geçmişi var, bunu korumak zorundayız. Diğer sendikaların olağan kongrelerine bakıyoruz, sağa kaymalar, geriye düşmeler var. Bizde şu an için söz konusu değil. Sendikayı devrimci bir temele oturtmak zorundayız. Yoksa şu an için kayıp saydığımız süreç ileride daha fazla kayıplarla sonuçlanabilir.”

SY Kızıl Bayrak/İzmir