Türk devleti ve Kürt liberalleri ABD emperyalizmi Ortadoğuda büyük bir maceraya hazırlanıyor. Gelişmelerin de açıkça gösterdiği gibi, sorun hiçbir biçimde Saddam ya da Iraktan ibaret değildir. Saddam Ortadoğuya kapsamlı bir müdahale, böylece bölgede köklü yeniden bir düzenleme için yalnızca bir bahanedir. Asıl amaç ABDnin bu çok stratejik bölgedeki egemenliğini yeni bir düzeyde perçinlemek, İsrail için sorun oluşturan güçleri tasfiye etmek ya da etkisizleştirmek, Filistin direnişini ezmek ve Filistin halkını daha ağır koşullarda köleliğe mahkum etmek, ve bu arada devrimci Kürt dinamiğini tümden etkisizleştirerek Kürt sorununu kendi denetimi altına almaktır. Bütün bunları başarması durumunda, ABD emperyalizmi yalnızca halklar karşısında değil, rakip olarak sıyrılmak potansiyeli taşıyan öteki emeyalistler karşısında da bir süre için büyük bir üstünlük kazanacaktır. Birçok riski göze alarak bölge halkları için felaketli sonuçlar yaratacak büyük bir maceraya bu denli pervasızca hazırlanmasının gerisinde elde etmeyi umduğu bu üstünlükler var. ABDnin Afganistana saldırısı karşısında hayırhah bir tavır alarak iyiniyet sergileyen İran, başkan Bushun yıllık Ulusa sesleniş konuşmasında hedef olarak gösterilen üç ülkeden biri olarak yer aldı. Birçok kimseyi şaşırtan bu tutum, gerçekte ABDnin Ortadoğuya yapmaya hazırlandığı müdahalenin kapsamı çerçevesinde bir anlam kazanıyor. İranın hedef haline getirilmesi ancak İsrail karşısındaki güçlerin etkisizleştirilmesi ve Filistin direnişinin ezilmesi çerçevesinde bir anlam taşıyabilir. Sorunun temel bir yönü de budur zaten. Nitekim aynı gelişmeye paralel olarak, ABD emperyalizminin siyonist İsrailin Filistin halkına karşı uyguladığı ölçüsüz teröre verdiği destek de açık bir biçim almış bulunuyor. ABD tüm dünyada büyük bir tepki toplayan, dahası İsrail ordusu bünyesinde bile iana yolaçan (bir grup yedek subay tüm bir halkı aşağılamaya, aç bırakmaya, sürmeye ve ezmeye yönelik girişimlere katılmayacaklarını ilan etti) bu vahşete artık gizleme gereği duymaksızın tam destek vermektedir. Bu denli bir ölçüsüzlüğün gerisinde, oynanacak kumarda başarı sağlamak ölçüsünde elde edilecek kazanımların büyüklüğü vardır. Cömert kredinin karşılığı ABDnin ABD emperyalizminin Ortadoğu halkları için felaketli sonuçlar üretecek bu büyük macerası, bizi, Türkiyeyi dolaysız olarak ilgilendirmektedir. Bunun tek nedeni Türkiyenin bir Ortadoğu ülkesi olması değildir. Bundan da önemli olan, Ortadoğuya yapılacak bu kapsamlı emperyalist müdahalede Türk devletinin üstleneceği dolaysız roldür. ABD yönetim çevreleriyle içiçe olan ve onların basındaki dolaysız kalemi kabul edilen William Safire, geçtiğimiz günlerde, Türk tanklarının ABD özel kuvvetleriyle birlikte Bağdata gireceğini ve bunun Ecevitin Amerika ziyareti sırasında bir karara bağlandığını yazdı. Bu iddiayı, Türk devletinin gizlemeye çalıştığı gizli bir anlaşmanın ABD tarafından belli amaçlar çerçevesinde açığa vurulması saymak durumundayız. Nitekim, ABD ile ilişkileri gönül bağından da öteye olan bir yerli yazar, Pentagona girebilen tek Türk gazetecisi ünvanını taşıyan ünlü Amerikancı Cengiz Çandar da, bu iddiayı doğrulayan bir dizi yazıyı peşpeşe kaleme aldı. Cengiz Çandar 6 Şubat tarihli Washington-Bağdat kıskacında Ankara başlıklı yazısında şu görüşlere yer verdi (7 Şubat tarihli yısını da aynı konuya ayıran Çandarın bu yazısından bir bölümü 6. sayfada okurlarımıza sunuyoruz): Washington ise, Ankaranın kendisiyle birlikte ve kendi istediği yönde hareket edeceğinden emin olmalıdır ki, Türkiyeye IMFnin en cömert desteği söz konusu olmuştur. Türkiye, 31 milyar dolarla, IMFnin tarihinde en fazla kredi alan ülke konumundadır. Türk ekonomisi, esas olarak, IMF denetimi altındadır. Bu destek elbette siyasi faturayı da içeriyor. Ortadoğuda Türkiyenin bir özerk bölgesel güç olarak hareket etme marjı çok ama çok daralmıştır. Amerikan Ortadoğu politikasına bağımlı ve İsrailin yedek gücü konumunda tutulması ise büyük ihtimal dahilindedir. Şayet Iraka bir Amerikan harekatı gerçekleşirse, Türkiyenin bunda yer alması kaçınılmaz görünüyor. (Yeni Şafak, 6 Şubat 2002) Doğal olarak burada söylenenler bizim için herhangi bir yenilik taşımadığı gibi şaşırtıcı da değildir. Zira biz haftalardır Arjantinden 1.3 milyar dolar esirgeyenlerin Türkiyeye daha önce verdiklerine ek olarak 16 milyar dolar yeni kredi verecek kadar cömert davranmalarının gerisinde tümüyle siyasal bir neden, Irakla ilgili bir satın alma olduğunu döne döne yazdık ve Ecevitin ABD gezisiyle bu satışın resmiyet kazandığını vurguladık. William Safirenin yazdıklarına Türk devletinden resmi bir yalanlama gelmediği gibi, Ecevitin Saddama mektubu da gerçekte Türk devletinin üstlendiği rolü doğrular niteliktedir. Türk devleti Ortadoğuyu daha ağır koşullarda köleleştirmeye yönelik Irak saldırısında ABD için bir saldırı üssü olmakla kalmayacak, saldırının vurucu gücü olmak gibi bir u&curre;ursuz rolü de üstlenmiş olacak. Borç batağı ve bunun perçinlediği İMF kıskacı, başta Kürt sorunu olmak üzere başka bakımlardan taşıdıkları tüm gerici kaygılarına rağmen, Türkiyeyi yönetenleri bu uşakça tutuma mecbur bırakmış bulunmaktadır. Bu durum Türkiye işçi sınıfına ve emekçilerine büyük ve ağır bir sorumluluk yüklemektedir. Önümüzdeki görev, yalnızca Ortadoğuyu ateşe verecek bir savaş yangınının bize de çıkacak faturasının karşısına dikilmek değil, yanı sıra bu savaşta ABD emperyalizminin çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket edecek olan kendi burjuvazimizi dizginlemektir. Bu, tüm Ortadoğu halklarına karşı yerine getirmemiz gereken tarihi önemde güncel bir sorumluluktur. Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı Ortadoğu halklarıyla omuz omuza hareket etmek ve Türk burjuvazisinin üstlendiği uşakça rolün karşısına dikilmek günümüzün en acil görevlerinden biridir. Teslimiyetçi ve liberal Kürt cephesi Fakat ABD emperyalizminin Ortadoğuya yönelik yıkıcı ve köleleştirici müdahalesinde ona hiç de Türk devleti gibi mecburiyetten değil, fakat gönüllüce hizmet etmek isteyen başkaları da var. Tüm Kürt liberalleri bu utanç verici role hazır olduklarını peşpeşe ilan ediyorlar. Politik yaşamda ve mücadelede zaten hiçbir yeri ve rolü olmayan bazı soysuz çevreleri bir yana koyuyoruz. Önemli olan, bu role hazır olduğunu şu günlerde ilan eden PKKnın tutumudur. Gerçekte bu tutumda herhangi bir yenilik yoktur, PKK bu tutumu Başkanlık Konseyi üyelerinin ağzından 11 Eylülden beri yineleyip durmaktadır. Yeni olan, bunun son olarak Parti Meclisi kararı olarak resmileştirilmesi ve gündemdeki 8. Kongreye onaylanacağı önden kesin olan bir gündem olarak sunulacak olmasıdır. PKK Parti Meclisinin 5. genel toplantısının sonuçları, bu temel önemde karardan çok PKK adına faaliyetlerin durdurulması üzerinden tartışılmaktadır şu günlerde. Parti Meclisi söz konusu toplantıda; ... öncelikle Avrupa Birliği sınırları içinde ve yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde PKK adıyla politik, örgütsel ve pratik çalışmanın yürütülmesini durdurmayı gerekli görmüştür. Bu andan itibaren AB ve TC sınırları içinde PKK adıyla herhangi bir çalışmamız olmayacaktır. şeklinde bir kararı kamuoyuna açıklamış bulunmaktadır. Bu açıklama üzerinden söz konusu Parti Meclisinin kararları, daha çok PKKnın kendi ismini terketmesi, yeni bir isim altında yeni bir yapılanmaya gitmesi çerçevesinde dikkat çekti ve tartışıldı. Oysa bu, bir süredir zaten açıkça sözü edilen, beklenen ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir gelişmenin artık resmen de dile getirilmesiydi. Devletin geçtiğimiz günlerde bunu 12 maddelik ültimatom üzerinden temel önemde bir samimiyet sınavı unsuru olarak formüle etmesi ve PKKnın da buna gecikmeksizin bir yanıt vermesi kuşkusuz anlamlı ve önemli olmakla birlikte, PKK Parti Meclisinin 5. genel toplantısının kararlarındaki asıl yenilik bu değildir. Bu kararlarda asıl yeni olan, ABD emperyalizminin Ortadoğuya yönelik güncel müdahale planlarına verilen tam destektir. Kürt halkının hala da yokedilememiş hassasiyetleri ve PKKnın İmralı teslimiyetinden beri bayağılık düzeyine varan oportünizmi düşünüldüğünde, ABD emperyalizmine bu uşaklığın açık ve kaba bir biçimde formüle edilmesi elbette beklenemezdi. Yine de sorun bir parça aklı ve düşünme gücü olan herkesin anlayabileceği bir açıklıkta ortaya konulmuştur. Söylenenler tamı tamına şöyledir: İç içe geçmiş sorunlar bölgesel bir çözümü gerekli kılmakta, bu da Kürt sorunu ile Filistin sorununa acil çözüm getirmeyi dayatmaktadır. Her iki sorunun birlikte yoğunlaştığı saha ise Irak olmaktadır. Dolayısıyla Irakın alacağı sistem Ortadoğu sisteminin nasıl şekilleneceğini belirlemektedir. ... Iraktaki sistem mücadelesi yeni Ortadoğu sisteminin nasıl olacağını belirleyecek, bu da yeni uluslararası sistemin temel ölçü ve özelliklerini yaratacaktır. Açıkça görülüyor ki Irak üzerinde yoğunlaşan mücadelenin bölgesel ve uluslararası karakteri vardır ve bu mücadele eski sistem ile yeni sistem, eski statüko ile yeni statüko arasındaki bir mücadele olmaktadır. Önümüzdeki süreçte siyasi ve askeri düzeyde daha da keskinleşerek çözüm yaraaya çalışacak olan böyle bir mücadelede Partimizin ve halkımızın yeri, hiç kuşkusuz Kürdü inkar eden ve yok etmek isteyen eski statüko cephesinde değil, yeni bir sistem yaratmak isteyen değişim cephesinde olacaktır. Yine Partimiz ve halkımız baskı, parçalama ve terör cephesinde değil, demokrasi, barış ve özgür birlik cephesinde saf tutacaktır. Bu sözlerde, tamı tamına, ABD emperyalizminin Iraka müdahale üzerinden gündeme getirdiği Ortadoğuya kapsamlı müdahale söz konusu edilmekte; ve tüm demagojik dolambaçlı laflara rağmen, bu müdahalede değişim yanlısı olarak nitelenen ABDye açıkça destek verilmektedir. Bu ise İmralıdan beri girilen teslimiyet sürecinin artık açıkça ihanete vardırılması anlamına gelmektedir. Düne kadar Ortadoğu halkları ve Kürt halkı karşısında bu yolu seçenler sicilli Amerikan işbirlikçileri olan Barzaniler ve Talabaniler idi. Şimdi bu aynı yola tüm öteki Kürt liberalleri ile birlikte PKK da girmiş bulunmaktadır. ABD emperyalizminin bölge halklarına yıkım ve felaket getirecek bir müdahalesi, PKK tarafından Kürt halkının sözde özgürleşmesinin bir adımı olarak görülmektedir. Direniş ve mücadeleyle &oul;zdeşleşmiş isimlerini terketmeye hazırlanarak Türk burjuvazisi önünde alçalanlar, böylece bunu dünyanın emperyalist efendisinin savaş macerası ve yıkımına destekle birleştirmektedirler. Emperyalizm özgürlük değil egemenlik ve kölelik demektir. Tarihin ve bilimin en temel gerçeği budur. Ortadoğu halklarını yeni bir düzeyde köleleştirmeyi hedefleyen bir emperyalist saldırganlık ve savaştan sözde özgürlük bekleyenler, gerçekte ihanetin dipsiz çukuruna yuvarlanmaktadırlar. Böylelerine en anlamlı yanıt, Türk ve Kürt halklarının emperyalizme ve yerli gericiliğe karşı birliğini ve birleşik devrimci mücadelesini geliştirmekten ve güçlendirmekten geçmektedir. Günün en acil, yakıcı ve devrimci görevi budur. |
|||||