Afyonda deprem!.. Onlarca ölü, yüzlerce yaralı!..
Deprem sigortası yapmadığı için halk ölüme terkedildi!.. Yıkıntıların altından kapitalist düzenin Afyonda geçen hafta yaşanan depremle birlikte yüzlerce bina yıkıldı, onlarca insan hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Deprem sonrasında ortaya çıkan tablo 17 Ağustos ve Düzce depremlerinden farklı değildi. Afyon halkı da depremin yıkımına, açlığa ve soğuğa terkedildi. Durum böyleyken, burjuva medya devletin bu kez sınavı geçtiği yaygarasını kopartıyor. Yapılan yardımlardan, kurtarma çalışmalarının hızından dem vuruluyor. Sınırlı bir takım görüntüler buna kanıt olarak gösteriliyor. Oysa depremin etkilediği bölge oldukça geniş ve bir o kadar da dağınık bir yerleşim alanını kapsıyor. Merkez ilçeler bir yana, uzun süre köylere tek bir yardım ulaştırılmadı. Burjuva medya da bu gerçeği saklamıyor, ama önceki depremlerde olduğu gibi halkın ıstıraplarından, devletin acizliğinden de bahsetmiyor. Tersine, halk yaşadıklarından dolayı suçlanıyor, yer yer de aşağılanıyor. Gerekçesi de basit: Zorunlu deprem sigortası yapmamak. Sigorta yaptırmayanlar yardım alamayacaklar Sermaye devleti yapılacak her türlü yardımı, Marmara depreminden sonra çıkarılan zorunlu deprem sigortasını yaptıranlarla sınırlıyor. Sigorta yaptıranların tüm kayıplarıyla birlikte ihtiyaçlarının karşılanacağı söylenirken, sigorta yaptırmayanlara tek kuruş ve zerrece yardım yapılmayacağı açıktan ifade ediliyor. Burjuva medyanın kalemini ve ruhu satmış kalemşörleri de devleti bu tutumundan dolayı alkışlıyorlar ve popülizm yapmaması konusunda uyarıyorlar. Dahası, bu konuda Dünya Bankasına vermiş olduğu taahhütü hatırlatıyorlar. Böylece sermaye devleti depremin her türlü külfetinden kendisini kurtarmış oluyor. Önceki iki büyük depremde ölümle başbaşa bıraktığı halkın haklı öfkesiyle karşılaşmışken, bu kez çıkardığı derslerle depremlere hazırlıklı girmiş oluyor! Marmara depremiyle birlikte bölge halkı devlet gerçeğiyle karşılaşmış, bunun şaşkınlığını yaşamıştı. Çünkü bu devlet gücüyle övünürken, onbinlerce insanı yıkıntılar altında ölüme terketmişti. Afyon halkı ise bu kez bu devletin hizmet ettiği düzen gerçeğiyle tanışıyor. Bu gerçek, kapitalizm ve onun yasalarıdır. Bu düzende paran kadar yaşar, paran kadar muamele görürsün. Yıkıntılar arasındayken kurtarılmak için parana bakılır, yoksa ölüme terkedilirsin. İşte sermaye devleti ve medyası depremin yıkıntısı altında inleyen Afyon halkına kapitalizmin bu gerçeğini anlatıyor. Sigorta ise buna sadece kılıf oluyor. Zorunlu deprem sigortası: İMF-DB patentli soygun Zorunlu deprem sigortası, sermaye devletine sadece depremin külfetinden kendisini sıyıracağı bir kılıf değil, yanı sıra büyük bir soygun mekanizması olarak da hizmet görüyor. Yani sermaye devleti olası depremlere hazırlığını, sadece yıkımın külfetinden kurttulmak için değil, depremi büyük vurgunların dayanağına çevirerek de yapmıştır. Deprem sigortasını zorunlu hale getirerek büyük bir soygun sahası yaratmıştır. Deprem riski taşıyan bölgelerin genişliği bu soygunun büyüklüğünü de anlatmaktadır. Burjuva medyanın uzun süre depremi unutmadık, unutturmayacağız yaygaralarının nedeni de böylelikle açığa çıkmış oluyor: Böylesine büyük bir soygun mekanizmasına zemin hazırlamak, soygunun hedeflenen büyüklüğe ulaşmasını güvencelemek. Ancak Afyon depremi bu soygunun istenilen düzeyde gerçekleştirilemediğini de gözler önüne sermiştir. Çünkü bırakalım deprem sigortasını, bu ülkede emekçiler açlıkla yüzyüzeler. Afyonun emekçi halkı da bundan dolayı 1. derecede riskli bir deprem bölgesinde yaşıyor olmasına rağmen zorunlu deprem sigortası yaptırmamıştır. Sigortası yaptırılan konut sayısı il genelinde 9 bin civarındadır, toplam konut sayısı ise 132 bin kadardır. Bu rakamlar, deprem sigortası soygunun Afyondaki sınırlarını göstermekle birlikte, ildeki gelir uçurumunun boyutlarına tutulmuş bir aynadır da. Afyon gibi küçük ve yoksul bir taşra ili deprem sigortası ile hedeflenen soygun açısından fazla önem taşımıyor. Zaten burjuvazi de İstanbul ve Marmaradaki diğer metropol kentlere gözünü dikmiş durumdadır. Bundan dolayıdır ki burjuva medyada Afyon depremi bu metropol illerle bağlantılı biçimde işleniyor: Afyon depremi Marmara depreminin habercisi olabilirmiş, deprem gün geçtikçe yakınlaşıyor, zorunlu deprem sigortası yapmazsınız sonunuz Afyonlular gibi olurmuş! vb., vb... Yani Afyon depremi zorunlu deprem sigortası soygununun istenilen büyüklüğe ulaşması için bir malzeme olarak kullanılıyor. Bu soygunun patenti ise İMF ve Dünya Bankasına aittir. Sermaye devleti bu kurumlara, zorunlu deprem sigortası yaptırmayanlara yardım etmeme (popülizm yapmama) taahhüdünde bulunmuştur. Bu ülkede işler böyle yürüyor. İMF-DB planlıyor, ülkedeki uşak takımı da bunun gereklerini harfiyen yerine getiriyor. Milyonlarca emekçinin canı emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin kasalarına tahvil ediliyor. Ve yaratılan her fon gibi deprem sigortası fonu da bu asalakların kullanımına sunuluyor. Deprem sigortası poliçeleri 33 sigorta şirketi tarafından pazarlanırken, devlet tüm riski üzerine alıyor. Deprem değil kapitalizm öldürüyor! Afyon depremi bir kez daha kapitalizmin insana düşmanlığını gözler önüne sermiştir. Bu düzende milyonlarca emekçinin sadece emeği Çalınmıyor. Canları da kapitalist piyasanın konusu haline getiriliyor. Deprem gibi bir olay devasa bir soyguna dayanak yapılıyor. Bu düzende kapitalistler semiriyor, emekçiler kırılıyor. Ve bu düzende depremin değil de kapitalizmin öldürdüğü gerçeği her depremle birlikte bir kez daha açığa çıkıyor.
Irak: IMF desteğinin dış politika faturası (...) Saddamın, bir Amerikan saldırı baskısı altında diplomatik manevralar yaparken, baştan çıkartmaya hiç tevessül etmediği komşusunun Türkiye olduğu dikkati çekiyor. Üstelik, Türkiyenin Iraka yönelik bir harekata isteksiz olduğu gün gibi ortadayken ve bu isteksizlik, Bülent Ecevitin Saddama gönderdiği her satıra sinmişken, Bağdatın Ankaraya bu kayıtsızlığının sebebi ne olabilir? Bunu nasıl anlamak gerekir? Mektup, Ankaradan Bağdata yola çıkarken; Washingtondan Ankaraya 16.2 milyar dolarlık IMF desteği yola çıkarıyordu. Bu rakam, IMF tarihinde bir rekor. İşin en ilginç yanı, bir Reuters haberi. IMFnin üç saatlik Türkiye toplantısına katılan 24 İcra Kurulu Üyesinden biri toplantı sonunda Reuterse şok bir açıklama yapıyor ve şunları söylüyor: Bu çok büyük bir para ve İcra Direktörleri Kurulundaki hiç kimse özellikle bu konuda mutlu değil. Eğer IMFnin 24 kişilik İcra Direktörleri Kurulundaki hiç kimse Türkiyeye böylesine rekor düzeyde para verilmesinden mutlu değil ise, bu para nasıl verilebildi? Bunu, Washingtonda IMFnin de üzerinde bulunan bir siyasi irade ve siyasi otoritenin isteğiyle açıklamak uygun olur. Orası neresidir? IMFye düzayak beş dakika mesafede ve Amerikan Hazine Bakanlığı binasının bitişiğinde olan Beyaz Saray! Bu rekor meblağ, Beyaz Sarayda George W. Bush ile Bülent Ecevit görüşmesinden iki hafta sonra, IMF İcra Direktörleri bu cömertlikten kendilerini mutlu hissetmeseler bile çıktı. Bu rekor meblağın bir dış politika faturası olması gerekiyor. Bu fatura, Ankaranın, Bağdata karşı, Washingtona vereceği desteğin faturası. Türkiye, Iraka karşı bir Amerikan harekatı olursa, buna tam destek verecek. Saddam bunu anladı. Saddam bunu biliyor. Türkiye, bu desteği vermeyecek olsa, bu para gelmezdi. Gerçi, bu para, Türkiyenin 2002de 10.7; 2003te 11.9; 2004te ise 13 milyar dolar borcu IMFye ödemesi demek ama bu para gelmese, Türkiye 2002de iflas edecek, hükümet çökecek ve Türkiye, siyasi, toplumsal ve ekonomik kaosa saplanacaktı. Artık kendimizi aldatmaya son verelim. Mukadder geleceğe doğru hazırlanalım. Türkiyenin geleceğini, IMF programının uygulanması ve Iraka yönelik girişimler belirleyecek? Cengiz Çandar/Yeni Şafak/7 Subat 02 |
|||||