3 Kasım '01
Sayı: 33


  Kızıl Bayrak'tan
 Amerikancı iktidar Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladı

  Emperyalist barbarlığa karşı mücadeleyi yükseltelim!

  Saldırı ve ihanet cenderesini kırmak için olanakları güce dönüştürelim

  Saldırı ve ihaneti boşa çıkarmak için 9 Kasım'da Ankara'ya!

  Kahrolsun emperyalist savaş!
  Sermayeye değil direnişçi işçilere fon
  Yeni bir faşist terör dalgası ve karşı hazırlık
  Doğubeyazıt'ta devlet terörü

  Anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı

  Anti-emperyalizm, bağımsızlık ve siyasa bağımsızlık
  Sınıf dayanışmasını örgütleyelim!
 Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nden
  Emperyalizm ve politik İslam

  Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık istemi bastırılamayacak!

  BİR-KAR'ın Kuruluş Kongresi gerçekleştirildi
 Kolombiyalı sağcı milisler yıllardır dehşet saçıyor
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kolombiyalı sağcı milisler yıllardır dehşet saçıyor...

ABD'nin minik terör dükkânı

The Guardian yazarı Monbiot, terörizme savaş açan ABD'ye Latin Amerika'daki icraatlarını hatırlattı

Londra - ABD'nin 'teröre karşı mücadele' adına başlattığı Afganistan harekâtı sürerken dünya, sponsorluğunu bizzat ABD'nin yaptığı katliamları, cinayetleri hatırlıyor. The Guardian'dan George Monbiot, dünkü yazısında, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD Başkanı George W. Bush'un "Eğer herhangi bir hükümet masumları öldüren katilleri destekliyorsa, kendisi de katil demektir" sözlerine yer verdi. Ardından da ABD'nin Latin Amerika ülkelerinde yüz binlerce masumun hayatına mal olan icraatlarını gözler önüne serdi.

Monbiot, merkezi Georgia'nın Fort Benning kentinde bulunan Batı Yarıküre Güvenlik İşbirliği Enstitüsü (WHISC) bünyesinde Latin Amerika diktatörlüklerinin azılı işkenceci ve kitle katliamcılarına eğitim verildiğini örneklerle anlattı.

60 bin 'öğrenci' eğitti

55 yıldır faaliyet gösteren Amerika Okulu (SOA)-yeni adıyla WHISC'in tedrisatından bugüne dek 60 binin üzerinde asker ve polisin geçtiği sanılıyor. SOA İzleme Komitesi adlı sivil toplum kuruluşunun çabasıyla ortaya çıkarılan belgelerde 'alanında ün yapmış' isimler var. Guetamalalı albay Byron Lima Estrada ve iki arkadaşı, iç savaşta Maya yerlilerinin yaşadığı 448 köyde binlerce insanın katlinden sorumlu tutuluyor ve üçü de SOA'nın yetiştirmesi. Guetamala askeri istihbarat servisi D-2'nin şefliğini yapan Estrada'nın en son faaliyetlerinden biri, işlediği cinayetlere dair rapor yazan Rahip Juan Gerardi'yi 1998'de öldürmek. Ayrıca Guetamala'da Lucas Garcia, Rios Montt ve Mejia Victores gibi soykırıma varan katliamların yapıldığı diktatörlük dönemlerinde bakanlık yapanların yüzde 40'ı SOA'da eğitim görmüş.

SOA mezunları arasında El Salvador iç savaşında pek çok katliama imza atan ölüm mangalarının komutanı Roberto D'Aubuisson, Şili eski diktatörü Augusto Pinochet'nin askeri darbeden sonra üç temerküz kampını kuran ve yöneten yetkilileri de var. Arjantin'de Roberto Viola ve Leopoldo Galtieri, Panama'da Manuel Noriega ve Omar Torrijos, Peru'da Juan Velasco Alvarado ve Ekvador'da Guillermo Rodriguez gibi diktatörlerin yakınındakilerin çoğu SOA'dan 'mezun'.

Hepsi SOA'dan, hepsi hâlâ aktif

ABD, bu konudaki eleştirileri 'geçmişe mazi' tavrıyla karşılasa da, kurumun hâlâ aktif olduğu söyleniyor. Kolombiya'da 37 yıldır süren iç savaşta solcu gerillalara karşı savaşan ve sivil katliamları eksik olmayan yedi komutan burada eğitilmiş. SOA şu sıralar 'mezun ettiği' öğrencilerin önemli kısmını Kolombiya'ya gönderiyor.

İnsan hakları savunucularının çabalarıyla, geçen yıl SOA'nın lağvedilmesi yönünde verilen bir önerge Temsilciler Meclisi'nde 10 oy farkla reddedildi. Ancak meclis, böyle bir talep daha gelir diye SOA'yı kendisi kapattı. Ama kısa süre sonra bu kez Whisc adıyla yeniden kuruldu.

(The Guardian/30 Ekim 2001)

 


 

Ölüm Orucu Direnişi'nin 1. yılında İHD Forumu...

"Tüm dünyaya
direnme dersi verdiler"

İHD İstanbul Şubesi tarafından Ölüm Orucu direnişinin 1. yıldönümünde, "Sessizliğe çığlık, 21. yüzyılda insanlık dramına son vermek için adım olması amacıyla" bir forum gerçekleştirildi. Çeşitli kurum temsilcilerinin konuştuğu forumda 19 Aralık katliamını anlatan bir film gösterimi yapıldı, İlkay Akkaya tarafından mapushane türküleri söylendi.

İlk sözü alan İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül, İHD'nin Türkiye cezaevleri raporunu hazırladığını, ardından Türkiye Cezaevleri sempozyumu düzenleyeceğini ve peşisıra uluslararası cezaevi sempozyumu düzenlemeyi planladığını söyledi.

Psikiyatristler Derneği adına konuşan Doğan Şahin,"Tecrit, şiddetin 2. kademesidir. Mahkumları hücrelere kapatırsınız ve böylece dayanışmayı kırarsınız. Düşünceleri değiştirmek için şiddet uygulanmasına bilimin taraftar olması mümkün değildir." dedi ve TTB olarak da İstanbul Barosu ile biraraya gelerek rapor hazırlamayı düşündüklerini söyledi.

Ardından konuşan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Murat Çelik, cezaevleri tarihçesini ve 19 Aralık katliamından sonra devletin yaptığı sözde yasal değişiklikleri anlattı. "Biz dışarıdaki insanlar hatayı kendimizde aramalıyız. İçeridekiler hücre hücre ölerek kararlılıklarını ortaya koymuşlardır. 9 Aralık'ta devletin önerileri dikkate alınsaydı katliam yaşanmazdı deniyor. Ancak 19 Aralık'ın ardından bir yıldır hazırlanıldığına dair yapılan açıklamalar, kamuoyunu oyalamak ve kandırmak içindi. Tutuklu ve hükümlüler bu mücadeleyi kazandılar ve tüm dünyaya direnme dersi verdiler" sözleriyle konuşmasını tamamladı.

İEP sözcüsü Fikret Çolakoğlu, '89 bahar eylemleri ile birlikte sınıf hareketinin sermayeyi zorlamaya başladığından, 95-96'da muhalifler ortadan kaldırılıp, sınıf yalnızlaştırılmak istendiğinden ve bunun için yoğun bir baskı ve saldırı uygulandığından sözetti. 19 Aralık'ın 12 Eylül alacakaranlığının kitleler üzerinde yarattığı etkinin benzeri olduğunu ve izolasyon-tecrit ve yalnızlaştırmanın tüm topluma yansıdığını söyledi.

Avukat Ercan Kanar ise eleştirel bir konuşma yaptı. 19 Aralık'ın 12 Eylül sonrası yaşanan ikinci büyük yenilgi olduğunu, mahkumların dışarının önerilerini dikkate almadığını, süreci zedeleyen yanlış eylemler yapıldığını, aynı zamanda saldırı karşısında ön hazırlığın olmadığını ve saldırının projelerden yoksun karşılandığını söyledi.
TMMOB adına konuşan Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Kıvırcık, "Aslında Adalet Bakanlığı, üniversite görevlileri, TBB, TTB, meslek odaları, mahkum yakınları ve mahkum temsilcilerinin oluşturduğu bir bileşenle infaz rejimi yaratılmalı, topluma makul bir şekilde tartıştırılmalı. Ancak şu an yaşanan fiili bir durum var. Mahkumlar düşüncelerini ezmek amacıyla F Tiplerine yerleştirilmiş durumda. Biz cezaevi tasarımcısı değiliz. Ancak zemin açılırsa, her türlü değişikliği yapmaya hazırız" dedi.

Etkinlikte ayrıca sanatçı Şanar Yurdatapan, TİHV adına Önder Özkalıpçı, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, ÇHD İstanbul Şube Başkanı Several Demir, TTB İnsan Hakları Kolu Üyesi İlhan Ak, İHD Cezaevi Komisyonu adına Ümit Efe, 399. maddeye göre cezaları 6 ay ertelenen İsmail Sadiç ve İnayet Kandemir, tutsak yakınları Gülşah Tağaç ve Hüseyin Doğan, 96 ÖO direnişçisi Refik Ünal, Limter İş Sendikası'ndan Mustafa Barlas ve son olarak İHD İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin sürece ilişkin görüşlerini anlattılar.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul

 


 

Yeni hedefler ve yeni acılar

Pandelis BUKALAS

Muhtemel yeni hedeflerin Somali, Yemen, belki Sudan ve belki de zaten bombalanmasına alıştığımız Irak'ın olacağı söyleniyor. Hedeflerin, hangi nedenlerle belirlendiğini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

Muhtemelen Amerikan TV kanallarına bir 'senaryo' sızdırılacak, sonra da bu 'senaryo' hiçbir engelle karşılaşmadan tüm dünyayı dolaşacak. Muhtemelen ardından roketler 'ıslah' faaliyetine başlayacak. Ekranlarda yine aynı görüntüler olacak. Tatbikatlar, özel tim eğitimi. Değişen tek şey ekrandaki altyazı olacak. 'Afganistan' yerine sözgelimi 'Yemen'de bombardıman sürüyor.' Nasıl ekranda gerçek Afganistan'ı göremiyorsak oraları da göremeyeceğiz, bilmeyeceğiz. Masum bir insanın cesedini hiç görmeyeceğiz. Her şeyi bilen 'kamu vicdanının savunucuları' bizim için çalışacak. Kan, ceset görmeyelim, hassas ruhumuz incinmesin diye olumsuz görüntülerin bize ulaşmasını önleyecekler. Tabii bunların faturasını birileri ödeyecek. Hiç suçları yokken faturayı ödeyecek olanlar, yaşadıkları acıyı dinlemesi için bir kulak, görmesi için de bir göz bulamayacaklar.

BM dahil, insani misyonu bulunan örgütlerin zavallı Afganlara yardım ulaşması, çocukların ölmemesi için bombardımana son verilmesi çağrılarını işiten var mı? Onbinlerce çocuğun, onbinlerce Taliban değil de onbinlerce küçük insan olduğunu düşündük mü hiç? Bu çocukların "toplu sorumluluk" uğruna ölüme mahkûm edilmeleri doğru mu? Sormamız gereken en önemli soru "Savaştığımız barbarlardan farklı olduğumuzu gösteren kriterler nedir?" olmalıdır.

(Kathimerini gazetesi, 20 Ekim 2001)