3 Kasım ı01
Sayı: 33


  Kızıl Bayrakıtan
 Amerikancı iktidar Türkiyeıyi ABDınin savaş arabasına bağladı

  Emperyalist barbarlığa karşı mücadeleyi yükseltelim!

  Saldırı ve ihanet cenderesini kırmak için olanakları güce dönüştürelim

  Saldırı ve ihaneti boşa çıkarmak için 9 Kasımıda Ankaraıya!

  Kahrolsun emperyalist savaş!
  Sermayeye değil direnişçi işçilere fon
  Yeni bir faşist terör dalgası ve karşı hazırlık
  Doğubeyazıtıta devlet terörü

  Anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı

  Anti-emperyalizm, bağımsızlık ve siyasa bağımsızlık
  Sınıf dayanışmasını örgütleyelim!
 Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteniınden
  Emperyalizm ve politik İslam

  Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık istemi bastırılamayacak!

  BİR-KARıın Kuruluş Kongresi gerçekleştirildi
 Kolombiyalı sağcı milisler yıllardır dehşet saçıyor
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kurumlaşma ve örgütlenmede yeni bir adım...

BİR-KAR Kuruluş Kongresi gerçekleşti

Uzun zamandır yurtdışında faaliyet yürüten, birçok etkinlik ve politik kampanya örgütleyen ve artık ilerici kamuoyu tarafından bilinip tanınan "İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu" Kuruluş Kongresiıni gerçekleştirdi. Çalışma bölgelerinden delegelerin temsil edildiği kongre 20-21 Ekim tarihinde gerçekleşti. İki gün süren kongre, gündemine aldığı sorunların önemli bir bölümünü yoğun tartışmalarla sonuca bağladı. BİR-KAR'ı ilke ve amaçları doğrultusunda bir an önce örgütlemenin ve onu ihtiyaca yanıt olabilen gerçek bir mücadele platformuna dönüştürebilmenin görev ve sorumlulukları somutlandı. Böylece yurtdışında önemli ve iddialı bir adım atıldı.

BİR-KAR Kuruluş Kongresi, birkaç yıllık pratiğin, çabanın, biriken imkanların ve nihayet buna somut bir biçim verme ve sıçrama ihtiyacının ürünü olarak gündeme geldi. Kongreınin gündemi, içinden geçmekte olduğumuz süreç gündemde olan politik sorunlarla bağı içinde ele alınıp tartışıldı ve görevler bu çerçevede somutlandı.

BİR-KAR Kuruluş Kongresi hazırlık komitesi tarafından örgütlendi. Hazırlık komitesi haftalar önce toplanarak, Kongreınin sorunlarını tartıştı ve ulaştığı sonuçları bir genelgeyle bölgelere iletti. Çalışma bölgelerinde yapılan toplantılarda delege seçimlerine gidildi ve önden hazırlanan program ve tüzük taslakları tartışıldı. Yapılan hazırlıklar eğitici oldu ve Kongreınin canlı geçmesine, zengin tartşmalara sahne olmasına hizmet etti.

BİR-KAR Kuruluş Kongresi anlamlı bir tesadüfle, şanlı Ölüm Orucu Direnişi'nin birinci yıldönümüne ve dünya çapında işçilerin temel hak ve özgürlüklerini, halkların ise yaşamını hedef alan emperyalist yıkım savaşı sürecine denk geldi. Böyle bir dönemde "İşçilerin birliği halkların kardeşliği" kongresini toplamak özel bir anlam ve önem taşıyor.

Kongrenin açılışı Ölüm Orucu şehitleri şahsında inançları ve amaçları uğruna mücadelede şehit düşen devrimcilerin anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Ardından 20 Ekimıde başlayan ve birinci yılını dolduran Ölüm Orucu Direnişi ve geldiği aşamayla ilgili özlü bir değerlendirme yapıldı ve Kongreınin ilk oturumuna geçildi.

İlk oturum gündemin öncelikli maddesi olan program ve tüzük tartışmasıyla başladı. Program ve tüzük taslağının her bir bölümü madde madde okundu ve her madde üzerinde ayrıntılı ve canlı tartışmalar yapıldı. Program ve tüzük taslağı üzerine yürütülen ve bir gün süren tartışmalar önemli açıklıklar sağladı ve delegeler için eğitici oldu. Coşkulu ve zengin tartışmaların arkasından program ve tüzük Kongre delegeleri tarafında onaylandı.

Kongreınin ikinci günü çalışma komisyonları oluşturuldu ve grup çalışmaları yapıldı. Konulara göre oluşan komisyonlar şunlardı:

a) Herkese eşit sosyal ve siyasal haklar, sosyal hak gasplarına ve işsizliğe karşı mücadele komisyonu
b) Irkçılığa ve faşizme karşı mücadele, emperyalist gerici savaşlar ve halkların kardeşliği, doğanın tahribatı komisyonu
c) Gençlik komisyonu
d) Kadın komisyonu
e) Politik tutsaklarla dayanışma komisyonu

Komisyonlar ulaştıkları sonuçları somut öneri ve faaliyet planlarıyla birlikte Kongreıye sundular ve üzerinde tartışıldı.

İlk olarak, sosyal ve siyasal alandaki eşitsizliklerin neler olduğu ve emekçilerin yaşamını nasıl etkilediği, saldırıların aldığı somut biçim, sosyal ve siyasal haklar uğruna yürütülen mücadelelerin düzeyi, emperyalist savaş vesilesiyle Avrupa metropollerinde yeniden gündeme gelen temel demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı, sosyal haklara yönelik saldırılar, büyüyen işsizlik, işsizlik hareketiyle dayanışma vb. sorunlar tartışıldı. Tartışmalardan hareketle hangi somut taleplerin ileri sürülmesi gerektiği, propaganda ve ajitasyonun içeriği ve araçları, nasıl bir çalışma ve mücadele yöntemi izleneceği konularında somut açıklıklara ulaşıldı ve yeni sürece ilişkin hedef ve görevler saptandı.

İkinci komisyon tartışmalarını, gündemde olan savaş ve savaşın hedeflediği temel alanlar üzerinde yoğunlaştırdı. Kongre sürmekte olan savaşın emperyalist, köleci ve yağmacı niteliğini net olarak tanımladı ve şimdiden Avrupa metropollerinde kendini hissettiren sonuçlarına ve gündeme alınan saldırılara işaret etti. "İç güvenlik" ve "terörizme karşı mücadele" adı altında müslüman ve Arap halklar şahsında yeni bir yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın geliştirildiği, demokratik hak gasplarına şimdiden başlandığı ortaya konularak, savaş karşıtı mücadelenin hak ve özgürlükleri koruma ve geliştirme mücadelesiyle birleştirilmesinin önemine dikkat çekildi. Oluşan savaş karşıtı platformlarda doğrudan yer almak ve etkinliklerin örgütlenmesine katılmak; afiş, pul, bülten ve bildiri gibi propaganda araçlarını yaygınca kullanmak; paneller, seminerler ve toplantılar örgütlemek ve uzun vadeli bir çalışmayı kampanya biçiminde yürütmek karar altına alındı.

Sermayenin sosyal haklara yönelik kapsamlı saldırısında gençliğin karşı karşıya kaldığı sorunlar da çeşitli yönleriyle ele alındı. Mesleki eğitimi gören gençliğin aşır sömürü koşullarında çalışmak zorunda kaldığı, mesleki eğitim için işyerleri ve eğitim merkezlerinin kısıtlanması, paralı eğitimin yaygınlaşması, gençlik arasında yaygınlaşan işsizlik, uyuşturucu bağımlılığı ve tüm bunların sonucu olarak gençlik kitlesinin içinde bulunduğu sorunlar ve çıkış arayışlarına dikkat çekildi. Gençlik kitlesini BİR-KAR etrafında örgütlemenin taşıdığı özel önem ve bunu başarmanın uygun araç ve yöntemlerine ilişkin sorunlar, şimdiye kadarki deneyimler ışığında tartışıldı. Pilot bölgeler saptandı ve özellikle işçi gençlik içerisinde yoğunlaşmanın önemine işaret edildi. Her bölgede yerli ve yabancı gençlik grup ve örgütleriyle ilişki kurmanın gençlik çalışması açısından sunacağı olanaklara dikkat çekildi. Ayrıca sosyal kurumlarla ve yardım kuruluşlarıyla ilişki içinde olmanın gençlik kitlesini daha yakından tanımak için gerekli olduğu fikrinde birleşildi.

Toplumda çifte baskı ve sömürü altında bulunan, ağır çalışma koşullarına ve geleneksel bakışın yolaçtığı aşağılanmalara maruz kalan emekçi kadın kitlesi içinde çalışmanın sorunlarına, bazı özgünlüklerin dışında birçok açıdan gençlik çalışması perspektifiyle yaklaşıldı. Kadın çalışmasını güçlendirmenin ve kadın kitlesi içinde güçlenmenin güçlükleri ve imkanları bir arada ele alındı ve BİR-KAR'ı emekçi kadın kitlesine taşımanın araç ve yöntemleri somutlandı.

Birinci yılını dolduran Ölüm Orucu Direnişi'yle dayanışma ve güçlü bir şekilde sahiplenme çabasında rahatsız edici bir durgunluğun yaşandığına, sorunu Avrupa kamuoyunun gündemine taşımak ve destek örgütlemek için aralıksız bir faaliyet örgütlemenin zorunluluğuna dikkat çekildi ve yeni bir kampanya örgütleme kararı alındı.

Kuruluş Kongresiınde önemli bir yer tutan tartışma konularından biri de BİR-KAR'ın örgütlenmesi ve kurumlaşmasının sorunları oldu. Bir süreden beri gündemde olan, gelinen aşamada bazı bölgelerde bürolar açmak biçiminde somut adımları atılan bu sorunun çalışmamız açısında özel önem taşıdığına işaret edildi ve saptanan temel bölgelerde hızla büroların kurulması kararlaştırıldı. Beş asil, iki yedek olmak üzere yedi kişiden oluşan yönetim kurulu ve iki kişiden oluşan disiplin kurulu seçildi.

Önümüzdeki süreç, BİR-KAR'ın amaç ve ilkeleri doğrultusunda etkili bir politik ve pratik çalışma yürütme süreci olacaktır. Başarılı bir BİR-KAR çalışması örgütlemenin ve bu zemin üzerinden BİR-KAR'ı kitlelere taşımanın öncelikli koşulu amaç ve ilkelerde açıklığa kavuşmaktır ve pratik faaliyeti yoğunlaştırmaktır. Pratik çalışmanın içine girildiği ve bu çalışma içinde sorunlarla karşı karşıya kalındığı ölçüde somut ihtiyaçlar belirlenecek, çalışmanın araç ve yöntemleri daha da zenginleşecektir.

Tüm emperyalistlerin dünya halklarına, demokratik hak ve özgürlüklere, ilerici ve sistem karşıtı toplumsal muhalefete karşı birleştiği, "uzun ve acımasız bir savaş" ilan ettiği bir dönemde, tek tek ülkelerde ve dünya çapında işçilerin birliği ve halkların kardeşliği yakıcı bir ihtiyaçtır ve her zamankinden daha çok hayati bir önem taşımaktadır. BİR-KAR bunun gerektirdiği bir tutum ve davranış içinde olacak, üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmek için azami bir çaba sergileyecektir.

BİR-KAR çalışanları

 


 

Çeşitli uluslardan işçilere, emekçilere,
ilericilere, anti-faşist ve devrimcilere!

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği
Platformu kuruldu

Uzun süredir hazırlıkları yapılan BİR-KAR (İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu) Kuruluş Kongresi sonuçlandı. BİR-KAR'ın kuruluşu 20-21 Ekimıde çalışma bölgelerinde delegelerin temsil edildiği kuruluş kongresinde gerçekleşti. Böylece inançlı ve iddialı bir adım atılmış oldu. BİR-KAR'ın kuruluşu, çeşitli uluslardan işçilerin ve emekçilerin etrafında birleşecekleri ve saflarında mücadele edecekleri enternasyonal bir mücadele örgütüne sahip olmaları anlamına gelmektedir.

İşçiler, emekçiler!

Sömürünün, baskının, yoksulluğun ve açlığın, savaşların ve barbarlığın egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bugünkü dünyada insanlığın yarattığı bütün zenginlikler burjuvazi denilen asalak bir sınıfın tekelinde ve hizmetindedir. Bunun için işçiler ve emekçiler yoksulluğun, açlığın, işsizliğin ve hastalıkların pençesinde büyük acılar çekmektedirler. Sermaye sınıfı servetini daha da büyütmek ve sefasını sürdürmek için işçileri modern kölelik koşullarında tutmak istiyor. Bunun için de sürekli bir baskı ve terör uyguluyor. Bu yetmiyor, bir de onları her yol ve yönteme başvurarak bölüyor. İşçiler arasında ulusal, dinsel, yerli ve yabancı ayrımını kışkırtarak onların birliğini parçalıyor. Tam da bu sayede onları ağır sömürü koşullarına mahkum etme ve mücadeleyle kazanılmış haklarını gaspetme imkanı buluyor. Bugün sermaye sınıfı karşısında işçiler mücadele birliğinden yoksundurlar ve onun için de güçsüzdürler. Sermayenin saldırılarını durdurmak ve kazanılmış sosyal hakları koruyup geliştirmek, işçilerin mücadele birliğini sağlamak ölçüsünde olanaklıdır.

İşçileri bölen ve onların mücadele birliğini parçalayan kapitalistler, dünya halklarını da birbirlerine düşman edip kanlı boğazlaşmalara sürüklüyorlar. Ülkelere ve halklara savaş ilan ediyor. Savaşlarla ülkeleri yakıp yıkıyor, halkları katliamlardan geçiriyorlar. Dün Irakıta, Ruandaıda, Somaliıde ve Yuguslavyaıda yüzbinlerce insanın kanını akıtanlar, bugün de yoksulluk ve perişanlık içinde kıvranan Afganistan halkına füze ve bombalar yağdırarak mazlum bir halkı katlediyorlar. Buna da büyük bir utanmazlıkla ve halklarla adeta alay edercesine "sonsuz özgürlük" adını veriyorlar.

Bütün emperyalistler dünya halklarına, işçi ve emekçilere karşı birleşerek, kendi deyimleriyle "uzun sürecek acımasız bir savaş" yürütüyorlar. Bu savaşın hedefi mazlum halklardır, işçi ve emekçilerdir, ilerici toplumsal muhalefettir, temel demokratik hak ve özgürlüklerimizdir. Demokratik ve sosyal hakları savunmak ve korumak için çeşitli uluslardan işçilerin birliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı halkların kardeşliği şiarını yükseltmenin tam zamanıdır.
BİR-KARıın kuruluşu, sermayenin saldırılarına karşı işçi sınıfının mücadele birliğine ve emperyalist savaşa karşı dünya halklarının kardeşliğine duyulan bir özlemin ve ihtiyacın ürünüdür. BİR-KAR, işçileri ve emekçileri sermayenin saldırılarına ve emperyalist savaşa karşı kendi saflarında birleşmeye ve mücadele etmeye çağırıyor.

Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!
Yaşasın işçi sınıfının ve dünya halklarının enternasyonal dayanışması!

 


 

Devletin küçültülmesi ya da
bürokratik-militarist aygıtın güçlendirilmesi

KİT'lerin yağmalanmasından pay alanlar; eğitim, sağlık ve sosyal sigortaların özelleştirilmesini isteyenler, bu işlerden rant elde edenler, sık sık devletin hantallığından bahsederler. Bu kurumların kaynak yuttuğu ve bundan dolayı kamu giderlerinin çok yüksek olduğu vb. iddiaları sermaye basını üzerinden sıklıkla dile getirirler. Hatta bu iddialar bazen saçmalık derecesine vardırılarak, yaşanmakta olan ekonomik çöküntü bile "bürokrasinin ilkelliği" ile açıklanır.

Eğer devletin küçülmesi KİT'lerin yağmalanmasına bağlı olsaydı, son on yılda devlet epey küçülmüş olurdu. Zira işçi sınıfının ve emekçilerin devletçe el konulan emeği ile inşa edilen bu kurumların çoğu yerli ve yabancı tekellere yok pahasına devredildi. Bu işletmelerdeki işçilerin önemli bir bölümü işten atıldı, kalanların örgütlülüğü yok edildi. Geriye kalan işletmeler ise parça parça özelleştiriliyor. Buna rağmen İMF ve işbirlikçileri hala devletin küçülmesi gerektiğini söylüyor ve dış kaynakların gelmesi için bunun şart olduğunu eklemeyi de ihmal etmiyorlar.

O halde küçülme KİT'lerin yağmalanmasıyla sınırlı değil. 2002 yılı bütçesiyle ilgili açıklamalar asıl hedefin ne olduğuna işaret ediyor. Kamu harcamalarını kısmak adına yapılmak istenen kamu emekçilerinin sokağa atılması, eğitim ve sağlığa bütçeden ayrılan payların sembolik düzeye düşürülmesidir. Bu uygulama pratiğe geçirilebilirse devlet küçülmüş olacak(!) ve bütün gereksiz harcamalar ortadan kalkacak. Kim bilir belki böylece kriz bile atlatılacak!..

Gerçekleri çarpıtmakla yükümlü olan burjuva basını yine bilinen rezil tutumunu sergiliyor. Asıl amacın üstünü örtmek için; devletin çok sayıda makam aracına sahip olduğunu, yüz binlerce lojmanı bulunduğunu ve gayri-menkul zengini olduğunu dile getirerek, sanki küçülme bu malların satılmasından ibaretmiş gibi, bir yanılsama yaratmaya çalışıyor. Burjuva çevrelerin devletin gayri menkullerinden nemalanmak istemelerinde şaşılacak bir durum yok. Ama gayri-menkulden dağ başları anlaşılmadığına göre, emekçilerin iki gözlük gecekondu parsellerine göz dikileceğinden kuşku duymamak gerek. Emekçileri asıl ilgilendiren de işin bu boyutudur.

Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve sosyal hakların gaspedilmesi, emperyalist küreselleşmenin son yirmi yıldır gündeminden düşmeyen bir saldırıdır. ı89 çöküşünün ardından bu saldırı büsbütün azgınlaştı. İMF reçetelerinin uygulandığı ülkelerde ise, eğitim sağlık ve sosyal güvenlik kurumları kelimenin gerçek anlamında çökertildi. Ülkemizde uygulanan ve iflas ettiği halde uygulanmaya devam edilen İMF-TÜSİAD programının temel amaçlarından biri de, adı geçen kurumları tamamen özelleştirmek ve bu hizmetlerden yararlanmayı paralı hale getirmektir. İşte devletin küçülmesi olarak ifade edilenler bunlardır. Yani yerel yönetimler dahil olmak üzere devlet hiçbir sosyal yükümlülüğü artık yerine getirmeyecek. Bu durumda, "ödediğiniz her kuruş vergi size okul, hastane, su, elektrik vb. olarak geri dönecektir," ve bundan "dolayı vergi kutsaldır" propagandası havada kalacaktır.

KİT'lerin özelleştirilmesi, sosyal güvenlik kurumlarının tasfiye edilmesi, devletin kamu hizmetlerinden muaf olması, tüm bunlar gerçekten devleti küçültüyor mu? Devletin tarihsel ve güncel misyonuna, temel işlevine ve hizmet ettiği sınıf açısından değerlendirdiğimizde, bu soruya verilecek yanıt kesin bir biçimde olumsuz olacaktır. Kaldı ki sömürünün en katmerlisinin yaşandığı, buna bağlı olarak burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişkinin keskinleştiği bir ülkede, devletin küçülmesi, bu şiddet kurumunun var oluş nedenine aykırıdır.

Devlet, egemen sınıf olarak örgütlenmiş burjuvazinin işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimler üzerindeki baskı ve tahakküm aracıdır. Bütün kapitalist devletlerin; yönetim biçimi parlamenter, totaliter, faşizm ya da başka hangi biçime sahip olursa olsun, bu temel işlevi bir ve aynıdır.

Kimi liberal sol çevreler, Batı Avrupaıdaki emperyalist devletleri örnek göstererek, burjuvazinin yaydığı "sosyal devlet anlayışı"na sahip çıkıyorlar. "Sosyal devlet", kapitalist/emperyalist sistemin, sosyalizmin ve sınıf mücadelesinin basıncı altında gündeme getirdiği zorunlu fakat geçici bir tarihsel fenomen oldu. Emperyalist burjuvazi, dünyayı sömürmekten elde ettiği kârlardan bazı kırıntıları kendi emekçilerine sus payı olarak bırakmaya bir dönem razı oldu. Ancak bunun geçici bir taktik olduğu kapitalist sistemin krize girmesiyle anlaşıldı. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupaıdaki çöküşün ardından ise bu gerçek çok daha bariz bir şekilde ortaya çıktı. Artık dünya çapında emekçilerin kazanımlarına karşı geniş kapsamlı bir saldırı sözkonusudur.

Kapitalizm karşıtı mücadelenin gelişip kitleselleşmesi, emekçiler cephesinden bu kapsamlı saldırıya verilen ilk yanıttır. Bu mücadele aynı zamanda "sosyal" maske takan ABınin emperyalist devletlerinin gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasını da sağladı. Son olarak Cenova'da yapılan ve yüzbinlerce işçi, emekçi ve muhalifin katıldığı anti-kapitalist eylemlere karşı uygulanan polis terörü, burjuva toplumdaki demokratik hakların kullanım sınırının, muhalefet kurulu düzene yöneldiği anda son bulduğunu ortaya koydu.

Türk sermaye devleti ise kuruluşundan beri işçi sınıfı ve emekçilere karşı baskıcı bir diktatörlüktür. Özellikle '60'lı yıllardaki sosyal-siyasal gelişmelere bağlı olarak bu özellik sürekli tahkim edilmiştir. Onar yıl arayla yaşanan iki faşist askeri darbe, militarist-bürokratik baskı aygıtını, emperyalistlerin de doğrudan katkı ve yönlendirmesiyle, her yönden donatmıştır. Tekelci burjuvazinin palazlanması, emperyalistlerin bir taşeronu olarak da olsa taşıdığı yayılma hayallerini pekiştirdi. Buna bağlı olarak ordu, emniyet, istihbarat, kontr-gerilla ve silahlanma bütçeyi yutmaya başladı. Bütçenin yetmediği yerde ise, açığı kirli para ile kapatmaya başladılar. Susurlukıta ortaya saçılan iğrençlikler, çeteleşen devletin, sistemdeki çürümenin vardığı boyutu gözler önüne serdi.

Ekonomik, sosyal, siyasal ve diğer alanlarda ciddi sorunlar üreten bir kapitalist ülkede devlet küçülmez, bunun tam tersi olur. Ağırlaşan sosyal sorunlara karşı yükselmesi kaçınılmaz olan kitle hareketini ezmek için devletin sürekli hazırlıklı olması gerekir. MGK'nın yaz toplantılarında peşpeşe toplumsal patlamanın tartışılması ve buna karşı hazırlıkların öneminin vurgulanması da bunun bir doğrulanmasıdır. Emperyalist savaşın başlamasından hemen sonra, ertelenen silahlanma projelerinin hemen devreye sokulması da buna bir diğer örnektir. Özellikle silahlanma projelerine 150 milyar dolar ayıran bir ülkede devletin harcamalarını kısmaktan, devletin küçülmesinden bahsetmek gözlere kül serpmektir.

Burjuvazi adına ülkeyi yönetenler, devrimci sınıf mücadelesinin gelişeceğini bildikleri içindir ki, devleti militarist bir çekirdek haline getirip sosyal yükümlülüklerinden arındırmaya çalışıyorlar. Tam bir şiddet ve dehşet kurumu olan burjuva devleti parçalayıp ortadan kaldırmak ancak devrimci proletaryanın başarabileceği bir iştir.