Saldırıları ve ihaneti boşa çıkartmak için 9 Kasım'da Ankara'ya! İşçi ve emekçiler olarak zor ve çetin günler yaşıyor, önemli bir süreçten geçiyoruz. Sermaye adına ülkeyi yönetenler emperyalizmin yönlendirdiği sömürü ve yağma politikalarını pervasızca uyguluyor, bizleri açlık ve yoksulluğun derin bataklığına itiyorlar. Yıllardır uygulanan bu politikalar nedeniyle ülkemiz işçi ve emekçiler için bir cehenneme dönmüş durumda. İşsizlik had safhada, çalışanların ücretleri eridikçe eriyor, fiyatlar almış başını gidiyor. 2002 yılında bu saldırılar çok daha şiddetlenecek. Bizlere sefalet içinde yaşamayı layık görenler, Amerika'nın, İMF'nin bir dediğini iki etmiyorlar. Üç kuruş kredi uğruna dayatılan her yasayı çıkartıp, ülkemizin tüm zenginliklerini emperyalistlerin ayağının altına sermekte sakınca görmüyorlar. Görüyoruz ki, emperyalistlere uşaklıkta ve emekçilere düşmanlıkta hiçbir sınır tanımayanlar şimdi de işçi ve emekçi çocuklarını üç kuruş İMF kredisi karşılığında emperyalizmin çıkarları için yürütülen gerici savaşın içine itmek için fırsat kolluyorlar. Ülkemizi Amerikan ordusu için bir saldırı üssü olarak kullandırmaları yetmiyor, kardeş halkların kanını dökmek için savaşa asker göndermeye hazırlanıyorlar. Diğer yandan ise, savaş bahanesiyle işten atmaları hızlandırdılar, ücretleri daha da düşürmeye hazırlanıyorlar, iğneden ipliğe herşeye zam üstüne zam yapıyorlar. Gene aynı gerekçeyle direnişlerimize, eylemlerimize pervasızca saldırıyor, mitinglerimizi yasaklıyor, en sıradan haklarımızı bile yok sayıyorlar. Haklarımıza sahip çıkmamamız için ülkede terör estiriyorlar. Polisle, askerle, savcıyla ve mahkemeyle karşımıza dikiliyorlar. Fakat en acısı şu ki, bütün bunlara karşı mücadele etmek isteyen işçi ve emekçilerin karşısına sadece düzenin polisi, jandarması çıkmıyor. Yeri geldiğinde polisin, jandarmanın durduramadığı işçi ve emekçilerin önünü sendika bürokratları kesiyor. Üyesi olduğumuz konfederasyonların ve çoğu sendikanın yöneticileri bize değil sermayeye hizmet ediyorlar. Hele konfederasyonların başını tutmuş ihanet çeteleri bu konuda işi tam bir pervasızlığa vardırıyorlar. Kardeşler! Saldırı ve ihanete karşı güçlerimizi birleştirmenin, örgütlü mücadeleyi yükseltmenin zamanı geldi. Artan sömürüye, derinleşen sefalete, adım adım yaklaşan emperyalist savaş tehdidine daha fazla kayıtsız kalamayız. Bütün bunlara daha fazla katlanamayız. DİSK ve ardından KESK, tabandaki yoğun eylem isteğine boyun eğerek bir Ankara yürüyüşü ve Ankara mitingi planmış bulunuyor. Yürüyüş 5 Kasım'da başlayacak. Miting ise 9 Kasım'da Ankara'da yapılacak. Gene tabanın tepkisinden çekinen "Emek Platformu" da bu eylemleri desteklediğini açıkladı. Bu arada, sokaklar bir parça hareketlenmeye başlayınca, alelacele toplanan "Emek Platformu" ikiyüzlü bir tutumla "genel grev"den sözetmeye başladı. Kocaeli Sendikalar Birliği ise, yoğunlaşan saldırılar nedeniyle 4 Kasım'da bir miting yapma kararı almış bulunuyor. İşçiler, emekçiler, gençler! Sendika
bürokratlarının bu eylem kararlarını alırken ne kadar samimi olduklarını
düşünmemiz gerekmiyor. Şimdiye kadarki pratikleri ortadadır. Hiçbir samimiyetlerinin
olmadığı kesindir. Ama bu, eylemlere sırtımızı dönmemiz gerektiğini göstermiyor.
Tersine, planlanan ya da aniden patlak veren her eyleme, her direnişe
olabildiğince kitlesel bir katılımı örgütlemeli, bunların en militan ve
en coşkulu şekilde yapılması için çaba harcamalıyız. O halde vakit geçirmeden işyerlerinde örgütlenmeli, 9 Kasım mitingine fabrika ve işyeri pankartlarımızla katılmak için hazırlık yapmalıyız. Eyleme kendi hazırladığımız fabrika ve işyeri pankartıyla katılmak için ısrarcı olmalı, sendikacıların elimize tutuşturduğu pankartlar sınıfın taleplerini yansıtmıyorsa onları taşımayı reddetmeliyiz. Eylemlerin hava boşaltmak, tepkileri yumuşatmak için kullanılmasını istemiyorsak bunu başarmak zorundayız. Eylemler sendikacıların denetimini aşmalı, sınıfın ve emekçilerin damgasını taşımalıdır. Meydanlar bizim şiarlarımızla çınlamalıdır. Kavga şiarlarımızı ve temel taleplerimizi taşıyan işyeri pankartlarımız, sermayenin saldırılarına ve sendikal ihanete karşı açılmış birer mücadele bayrağı olmalıdır. Güçlü bir
genel grev örgütleyebilmenin yolu, tabandaki işçi ve emekçilerin, öncülerin
ve devrimcilerin bu sorumluluğa sahip çıkmalarından geçiyor. Birleşik-militan
mücadeleyi örgütlemek için; genel grevi sınıf kitleleri içinde daha da
güncelleştirmek için; saldırıları ve ihaneti boşa çıkartabilmek için;
Emperyalist
savaşa, saldırılara ve ihanete geçit vermeyelim!
6 Kasım'da alanlara! YÖK bundan tam 20 yıl önce kuruldu. YÖK 12 Eylül'ün üniversiteler üzerindeki postalıdır. 20 yıllık süreci boyunca, tam da kuruluş amacına uygun olarak, üniversiteler üzerinde sermayenin her türlü çıkarının bekçiliğini yaptı. YÖK işçi-emekçi çocuklarına okulların kapılarının kapatılmasının adı oldu. Eğitimin ticarileştirilmesi sürecini adım adım ördü. Önceleri tepki toplamayacak kadar düşük meblağlarla başlayan har(a)çlar sonraki yıllarda katlanarak devam etti. Yurtlar, yemekhaneler, kantinler birer birer özelleştirildi. İkinci öğretimlerle, kayıt sırasında yapılan soygunla üniversiteler ticarethaneye, bizler ise müşteriye çevrildik. YÖK'ün bir diğer işlevi de, tüm bu saldırıları hayata geçirirken, karşısında tepki göstermeyecek kadar sürüleştirilmiş, düşünüp sorgulayamayan bir öğrenci kitlesi yaratmaktır. Bunu ağır ders müfredatlarıyla, ezberci eğitim sistemiyle, hiç bitmeyen sınavlarla, çan eğrileri ile yapıyor. YÖK insanları yalnızlaştırıyor. Gençliği bireycileştirip yarattığı abluka içerisinde boğuyor. Aynı sıraları, aynı sorunları paylaşan gençliği birbirinden yalıtarak, ders notlarını dahi esirger hale getirerek dayanışma duygusundan yoksun yoz insanlar yaratıyor. YÖK beyinlerimizi teslim almak için çalışıyor. Bu düzene karşı çıktığımızda ise, ÖGB'siyle, polisiyle, soruşturmalarıyla, kameralarıyla karşımıza çıkıyor. YÖK'ün rektörleri üniversitelerde MGK'nın apoletsiz askerleri gibi davranıyorlar. Astıkları astık kestikleri kestiktir. Bir 6 Kasım daha yaklaşıyor. Bugün geleceğimiz biraz daha karanlığa gömülüyor. Bir yandan eğitim tamamen paralı hale getirilerek üniversite kapıları yüzümüze kapatılıyor. Diğer yandan diplomalı işsizlik bizleri bekliyor. Bu da yetmiyor, kanımız üzerinde emperyalistlerle pazarlıklar yapılıyor. Emperyalistlerin gerici çıkarları için savaşa suç ortaklığı yapmamız, kardeş Afgan halkına kurşun sıkmamız isteniyor. YÖK de bu kirli politikayı hayata geçirmede üstüne düşeni yapıp üniversitelerde savaş çığırtkanlığı yapıyor. Bizlerin beynini ve onurunu teslim almak için çalışıyor. Bugün YÖK'e
karşı çıkmak; işsizliğe, paralı eğitime, savaşa, hücre tipi yaşama, geleceğimizin
karanlığa gömülmesine karşı çıkmaktır. 6 Kasım'da alanlara çıkalım, YÖK'e ve YÖK düzenine hayır diyelim! Ekim Gençliği |
|||||