3 Kasım '01
Sayı: 33


  Kızıl Bayrak'tan
 Amerikancı iktidar Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladı

  Emperyalist barbarlığa karşı mücadeleyi yükseltelim!

  Saldırı ve ihanet cenderesini kırmak için olanakları güce dönüştürelim

  Saldırı ve ihaneti boşa çıkarmak için 9 Kasım'da Ankara'ya!

  Kahrolsun emperyalist savaş!
  Sermayeye değil direnişçi işçilere fon
  Yeni bir faşist terör dalgası ve karşı hazırlık
  Doğubeyazıt'ta devlet terörü

  Anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı

  Anti-emperyalizm, bağımsızlık ve siyasa bağımsızlık
  Sınıf dayanışmasını örgütleyelim!
 Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nden
  Emperyalizm ve politik İslam

  Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık istemi bastırılamayacak!

  BİR-KAR'ın Kuruluş Kongresi gerçekleştirildi
 Kolombiyalı sağcı milisler yıllardır dehşet saçıyor
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık özlemi bastırılamayacak!

İsrail siyonizminin Filistin halkına yönelik saldırı ve katliamları günlük uygulamalar halini almış bulunuyor. "Beyrut kasabı" Şaron azgınlıkta sınır tanımıyor, tüm dünyanın gözleri önünde cinayetlerine yenilerini ekliyor.

Afganistan'a yönelik saldırganlığın yanısıra İsrail terörizmi emperyalist dünya gericiliğinin "terörizme karşı mücadele" ikiyüzlülüğüne tutulan bir ayna olma işlevini yerine getiriyor. Afganistan'da masum insanlar ABD bomba ve füzeleriyle katledilirken, bu kıyım savaşının gölgesinde İsrail tam bir pervasızlıkla katliam ve cinayetlerini tırmandırıyor. Son süreçte alabildiğine azgınlaşan bu saldırı, işgal ve katliamlar, bu terörist devletin militarist-katliamcı karakterini, bölgeyi bir kan gölüne çevirmekten çekinmeyeceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Bu iğrenç saldırganlığa, günübirlik işlenen cinayetlere karşı "uygar" batıdan tek bir ses yükselmiyor. İntihar eylemleri "terörizm" olarak mahkum edilirken, İsrail'in her türlü sınırı aşan, bizzat Filistin yöneticilerini hedef alan terör saldırıları diplomasi diliyle bile kınanmıyor.

"Ortadoğu barış süreci"nin iflası

ABD emperyalizmi Körfez savaşıyla birlikte Ortadoğu'ya yeni bir düzen verme sürecini başlattı. "Ortadoğu barış süreci", başta ABD olmak üzere emperyalizmin Ortadoğu'daki hegemonyasının pekiştirilmesi ve güvenceye alınmasını hedefliyordu. Ancak militarist-katliamcı İsrail siyonizmi ile ABD'nin kuklasına dönüşen FKÖ yönetimine dayalı emperyalist "barış" planları kısa sürede iflas etti. Zira halkların iradesi ve istemleri çiğnenerek tesis edilmeye çalışılan bu sözde "barış"ın asıl hedefi, bölgedeki devrimci mücadele dinamiklerinin ezilmesi ve Filistin İntifadasının kırılmasıydı.

FKÖ, emperyalist politikalar doğrultusunda, Filistin halkına dayatılan tüm koşulları kayıtsız şartsız kabul ederek, utanç verici bir teslimiyet belgesinin altına imzasını attı. Göstermelik özerklik karşılığında Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık istemlerini dizginleme misyonunu üstlendi. Kirli savaşın başka yöntemlerle sürdürülmesinden başka bir anlam taşımayan bu barış süreci Filistin halkının açlık ve sefaleti derinleştirmekle kalmadı, siyonist baskı ve şiddetin daha da yoğunlaşmasını getirdi. Özellikle Hamas'ın intihar eylemlerinin ardından sınırlar kapatılarak, Filistin "özerk" bölgeleri koca birer mülteci kampına çevrildi.

Verilen tüm ödünlere karşın bu sözde barış sürecinde İsrail altına imza koyduğu hiçbir antlaşmanın gereklerini yerine getirmedi. Dahası, müslümanlar için kutsal sayılan Mescid-i Aksa, Harem-i Şerif'in bulunduğu alanı kendi topraklarına katacak denli pervasızlaştı. Şaron'un provokatif gezisiyle birlikte yükselen İntifada ile bu kirli barış sürecine nihayet son nokta konulmuş oldu.

İflas eden sadece emperyalist barış süreci değil, Filistin halkının özgürlük mücadelesini emperyalist barış masalarında pazarlayan FKÖ'nün teslimiyet ve ihanet çizgisi oldu aynı zamanda. Emperyalizmin icazetiyle tesis edilecek bir "barış"ın gerçekte köleleştirme anlamına geldiğini kendi acı deneyimleriyle öğrenen Filistin halkı, bir kez daha direniş bayrağını yükselterek, Filistin yönetiminin altına imza attığı kirli barışa boyun eğemeyeceğini ortaya koydu.

Bugün teslimiyetçi Filistin yönetimi İntifada ile emperyalist dayatmalar arasında çaresizlik içinde kıvranıyor. Bir taraftan emperyalist barış masalarının kurulması için çağrılar çıkarırken, öte yandan İntifada'yı sahiplenmek durumunda kalıyor. Siyonist rejimin aşağılayıcı dayatmalarına, tam teslim alma politikalarına, İntifada'ya dayanarak karşı koymaya çalışıyor. Siyonist devlet tarafından Filistin halkı üzerinde terör estirilip katliamlar düzenlenirken, Filistin toprakları işgal edilip, kentler ve köyler bombalanırken, Filistinli yöneticiler hedef haline getirilip katledilirken, Arafat hala İsrail'le aynı masaya oturmaya çalışıyor. Hala emperyalistlerden medet umuyor, onların duruma el koymasını talep ediyor.

Şaron yalnızca siyonist politikanın
üstündeki örtüyü kaldırdı

Katliamcı Şaron'un işbaşına gelmesi, "barış" sürecinin tümüyle çıkmaza saplanmasına değil, gerçekte siyonist politikanın çirkin katliamcı yüzünün tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasına hizmet etti. Daha doğrusu, siyonizmin "barış"ı Filistin halkının köleleştirilmesine dayandığı ve Filistin halkı da buna boyun eğmeyi reddettiği içindir ki, emperyalist-siyonist politika tam bir iflasla yüzyüze kaldı. Şaron'un işbaşına gelmesi bu iflasın teyid edilmesi oldu yalnızca. Şaron'la birlikte, kirli barışla teslim alma politikasının yerini azgın bir şiddet, terör ve katliam politikası aldı. Böylece, İsrail'in emperyalizm tarafından Ortadoğu halklarının bağrına saplanmış bir hançer olduğu gerçekliği, tüm dünya ve Arap halkları nezdinde bir kez daha tüm açıklığıyla görülür hale geldi.

Şaron'un iktidara gelmesi, gerçekte bölgede günden güne biriken toplumsal mücadele dinamiklerini dizginlemenin koşullarının tükendiğinin bir göstergesidir. Hizbullah, İslami Cihat, Hamas gibi dinsel gerici akımları kitlelerin öncüsü durumuna getiren hiç de dinsel gericiliğin gücü değil, bölgede büyüyen direniş ve mücadele dinamikleridir. Bunun içindir ki artık barış yalanı perdesi sonuna kadar açılmış, yıllardır sinsi bir biçimde uygulanan baskı ve terör politikaları artık açık katliamlar biçimini almıştır. ABD emperyalizmi sayesinde en modern silahlarla donatılan İsrail savaş makinası savunmasız Filistin halkına ölüm kusmakta, bu ise direnişi daha da büyütmektedir. Şaron gibi bir eli kanlı katili iktidara taşıyan da, kirli "barış" maskesini bir yana fırlatıp atan da, her türlü yol ve yönteme rağmen boğulamayan bu mücadele dinamikleridir.

Emperyalist politikanın çıkmazı

Şaron'un iktidara gelmesi emperyalizmin bölge politikalarının, özellikle de ABD emperyalizminin tam bir batağa saplanmasıdır. Şaron, emperyalist gericiliğin öncelikle müslüman halkları hedef tahtasına oturtarak "terörizme karşı mücadele" adı altında başlattığı kirli savaştan güç alarak, Ortadoğu'yu bir kan denizine çevirmeye çalışmaktadır. Ancak, Şaron'un sergilediği azgınlık karşısında Filistin halkının mücadelesini "terörizm" başlığı altına sokmak hiç de kolay olmamakta, tersine anti-emperyalist mücadele dinamiklerini daha da kışkırtmaktadır. Bunun içindir ki emperyalistler son süreçte daha fazla bir "bağımsız Filistin" devleti seçeneğinin mümkün olduğundan söz etmek durumunda kalmakta ve arabuluculuk çabalarını yoğunlaştırmaktadır.

Filistin sorunu bugün ABD emperyalizminin "terörizme karşı mücadele" adı altında başlattığı gerici savaşta önüne çıkan en temel sorun durumundadır. Ve ABD, İsrail'e rağmen, bu sorunu bir çözüme kavuşturma olanaklarından yoksundur. Bu ABD'nin güçsüzlüğünden değil, İsrail'in ABD emperyalizminin bölge hakimiyetinde oynadığı rolden dolayı böyledir. Bir tarafta bölgede anti-emperyalist mücadele dinamiklerini sürekli büyüten bir Filistin sorunu, öte tarafta ABD'nin bölge üzerindeki egemenliğini sağlamadaki en büyük dayanağı İsrail siyonizmi... Bu, ABD emperyalizmi açısından, özellikle girilen yeni süreçte, tam bir açmazdır.

Öte yandan, artık Ortadoğu'da, Körfez savaşında olduğu gibi, emperyalistlerin birlikte hareket etme koşulları giderek ortadan kalkmaktadır. Her bir gerici mihrak kendi çıkarları doğrultusunda politikalar geliştirmekte, inisiyatif sergilemeye çalışmaktadır. Alman Dışişleri Bakanı Fisher'in iki de bir yaptığı Ortadoğu gezileri bunun somut göstergelerinden biridir. Başını Putin'in çektiği gerici blok da Filistin sorununda bir taraf olmaya çalışmaktadır. ABD açısından bir başka açmaz, diğer emperyalist gerici mihrakların Ortadoğu üzerinden oynamaya çalıştıkları bu roldür.

Dolayısıyla Filistin sorunu ABD için tam bir kördüğüme dönüşmüş bulunmaktadır. Fakat bu ABD'nin, Şaron'un onun çıkmazını daha da derinleştiren şiddet politikasına rağmen, İsrail'e gerekli desteği vermesini engellememektedir. ABD Kongresi'nin "terörizme karşı mücadele" adı altında değişik ülkelere verdiği yardımda en büyük pay yine İsrail'e düşmüştür. 5 milyarlık yardım paketinin neredeyse 3 milyarı "terörizme karşı mücadele"de kullanılmak üzere İsrail'e ayrılmıştır. ABD'nin Filistin halkının katledilmesine verdiği bu destek, ABD emperyalizminin ikiyüzlülüğü kadar açmazının da bir ifadesidir.

Filistin halkı kazanacak!

Filistin halkının yükselttiği onurlu mücadele, başta ABD olmak üzere emperyalistleri zor durumda bırakmaktadır. On yıllarca büyük fedakarlıklar pahasına verilen özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini kirli barış masalarında boğmak mümkün olamamıştır. Filistin halkı kölece dayatmalara boyun eğmemiş, bir kez daha mücadeleyi yükseltmiştir. Bugün dinsel gerici akımların önderliğinde harekete geçen Filistin halkı, bu mücadele içinde kendi gerçek devrimci önderliğini yaratmayı da başaracaktır.