3 Kasım '01
Sayı: 33


  Kızıl Bayrak'tan
 Amerikancı iktidar Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladı

  Emperyalist barbarlığa karşı mücadeleyi yükseltelim!

  Saldırı ve ihanet cenderesini kırmak için olanakları güce dönüştürelim

  Saldırı ve ihaneti boşa çıkarmak için 9 Kasım'da Ankara'ya!

  Kahrolsun emperyalist savaş!
  Sermayeye değil direnişçi işçilere fon
  Yeni bir faşist terör dalgası ve karşı hazırlık
  Doğubeyazıt'ta devlet terörü

  Anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı

  Anti-emperyalizm, bağımsızlık ve siyasa bağımsızlık
  Sınıf dayanışmasını örgütleyelim!
 Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nden
  Emperyalizm ve politik İslam

  Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık istemi bastırılamayacak!

  BİR-KAR'ın Kuruluş Kongresi gerçekleştirildi
 Kolombiyalı sağcı milisler yıllardır dehşet saçıyor
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk devleti kirli savaş çetelerini Afganistan'a göndermeye hazırlanıyor...

Emperyalist barbarlığa karşı
mücadeleyi yükseltelim!

ABD: Bir kirli savaş imparatorluğu

Amerikan emperyalizmi dünya krallığını kurmak ve sonra da korumak için, dünya halklarına karşı her zaman kirli savaşlar yürütegeldi. Bu savaşın adı dün "soğuk savaş"tı ve açıkça ifade edildiği gibi, sosyalist kamp şahsında dünya devrimine, devrimci akım ve örgütlere, devrimci dinamiklerin geliştiği toplumlara açılmış bir savaştı. Ancak, adı ve hedefi bu derece açık konulmasına rağmen, büyük oranda yeraltında sürdürülen bir savaş oldu. CİA bu süreçte NATO ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkede kontr-gerillanın kuruluşuna girişti. "Soğuk savaş"ın söylendiği gibi sadece Sovyetler Birliği ve sosyalist kampa karşı değil, ama yukarıda sıraladığımız hedeflere yönelik olduğu, pek çok ülkede örgütlenen ve yönetilen kontr-gerilla operasyonları ve askeri-faşist darbeler, İsrail eliyle Ortadoğu'da yürüttüğü işgalcilik ve katliamcılık ve yine pek çok ülkeye yönelik saldırı ve suikast girişimleriyle defalarca kanıtlandı.

11 Eylül saldırısının ardından, teröre karşı açıldığı iddia edilen "sınırsız ve süresiz" savaşla birlikte, dünyanın yeni bir döneme girdiği iddia ediliyor. Ancak ABD ya da emperyalist dünya bu "yeni dönem"e ne birdenbire ve ne de ikiz kulelerin çöküşüyle girdi.

"Soğuk savaş"ın düşmanı ortadan kalktıktan sonra kontr-gerilla ve suçları bir bir açığa çıkmaya başladı. Ama daha önemlisi, "sosyalist" kampın dağılmasıyla dizginlerinden boşanmışçasına bir saldırganlıkla halklara ve işçi sınıflarına yüklenen emperyalizm, çok kısa zamanda çok büyük bir anti-emperyalist, anti-kapitalist öfke ve bilinç birikmesine yol açtı. Ve bu birikim, yeni bin yılın ilk günlerinden itibaren emperyalist barbarlığın karşısına dikilmeye başladı. Kitlesel protestolar yüzünden emperyalist haydutlar neredeyse toplantı yapamaz hale geldiler.

Emperyalizmin global vahşetine karşı yükselen bu mücadele bastırılmalıydı. Gerekçesi 11 Eylül'de bulundu; "uluslararası terörizm". İlk hedef olarak Afganistan'ın seçilmiş olması, nasıl ABD'nin Asya'ya yönelik emelleriyle bağlantılı ise, emperyalist dünyanın "teröre karşı mücadele"de ABD'nin ardında saf tutması da bu ortak korkuyla bağlantılıdır.

Afganistan: Amerikan kirli
savaşının yeni cephesi

Amerika, saldırının başladığı günden itibaren Afganistan'da tam bir kitlesel kıyıma girişmiş bulunuyor. Kartel medyasının Amerika'nın "akıllı silahlar"ı üzerine kurulu tüm propaganda malzemesi, köylerin, göç konvoylarının, Kızılhaç depolarının, hatta Kuzey İttifakı denilen işbirlikçi haydutların denetimindeki köylerin ardı ardına bombalanmasıyla kısa zamanda tüketilmiş oldu. Artık silahların aklından söz eden yok. Şimdilik "yanlışlık" mazereti kullanılıyor. Hastanelerde, göç konvoylarında, kahvaltı sofralarında katledilen çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yaralılar... Savaşın medya cephesinde yanlışlık hesaplarında geçen birer sayıya dönüştürülmüş durumda. Sanki bu insanların hiçbir zaman damarlarında kan dolaşmadı, acıları, sevinçleri, hüzünleri, umutları olmadı. Sanki hiç yaşamadılar. Üstün Amerikan ırkının fertleri gibi varlıkları kimseye pahalıya mal olmadı. Yanlışlıkla doğmuşlardı, yine bir yanlışlık sonucu ölüp gidiyorlar.

Oysa ne diyorlardı başlangıçta! Afgan halkını Taliban vahşetinden kurtaracak, uygarlıkla tanıştıracaklardı! Gerçi tanıştırıyorlar; emperyalist suç uygarlığının en gelişmiş olduğu ölüm sektörünün en modern ürünleriyle tanışıyor Afgan halkı. Ve onları taşıyan ölüm melekleri ile.

Amerika'nın kirli savaşı daha bu başlangıçta, saldırı gerekçesi ile gerçekliği arasındaki uçurumda ortaya çıkıyor. Sonrasındaki her sözde her adımda da pis pis sırıtıyor. Amerika'nın uçakları, bombaları, füzeleri o kadar akıllı, o kadar akıllı imiş ki, milim şaşmazmış; sivillerin burnu bile kanamadan bin Ladin yakalanacak, Taliban dize gelecekmiş!.. Ve gerçekten de o akıllı uçaklar gösterilen hedefden kilometrelerce uzaktaki asıl hedefini "milim sapmadan" buluyor, yok ediyor. Köyler, kentler, göç konvoyları, Kızılhaç depoları akıllı uçaklardan atılan akıllı bombaların bilinen tek hedefleri durumunda. Bunların dışında, hedeflendiği söylenen askeri mevzilerin vurulduğuna dair ne bir görüntü, ne bir somut bilgi ulaşıyor kamuoyuna.

Demek ki asıl hedef Afgan halkı, onun üzerinden dünyanın tüm ezilen halklarıdır.

Asıl sindirilmek, teslim alınmak istenen ne bin Ladin, ne Taliban'dır. ABD emperyalizmi 11 Eylül'de sarsılan imajını bu yolla geri kazanmaya çalışmaktadır. Sarsılan imajı tam da Afganistan'da oluşturmaya çalıştığı imajdı çünkü. Vahşetin, acımasızlığın, katliamcılığın gücü. Tam bir faşist jandarma imajı yani.

Oysa dünya halklarının gözünde ikiz kulelerle birlikte yıkılan imaj, ABD'nin faşist jandarmalığı değildi. Bundan kimsenin hiçbir zaman kuşkusu olmadı. Sadece bununla yarattığı yenilmezlik imajı yıkıldı. Tüm gücüne, tüm vahşetine rağmen Amerika'nın da altedilebileceği ortaya çıktı 11 Eylül'de.

Paranın-pulun, teknolojinin, ölüm makinalarının herşey olmadığı, bunları tekelinde bulunduranları yenilmez kılamadığı çıktı ortaya. Ünlü deyişle emperyalizmin "kağıttan kaplan" olduğu. Afganistan'da estirdiği vahşet bu yeni imajını değiştirmeye yetecek mi peki?

Geçtiğimiz yüzyıl o kağıttan kaplanın dünya halklarının devrimci kalkışmasıyla nasıl kediye döndürüldüğüne tanıklık etmişti. İçinde bulunduğumuz yüzyılın daha fazlasına tanıklık edeceğini görebilmek içinse kahin olmak gerekmiyor. 11 Eylül'ü milad ilan ederek devrime karşı haçlı seferine girişenler, daha seferin başlangıcında, henüz devrim cephesi kurulup tahkim edilmemişken, saldırdıkları en güçsüz-en geri mevzide bozgun yemeye başladılar. CİA yetiştirmesi bir haydut çetesinin işgali ve şeriat kılıcının tehdidi altında, yoksul düşürülmüş bir halkın direnme gücü karşısında, emperyalizm bir kez daha kağıttan kaplana dönüşmekte.

Kartel medyası faşist jandarmaya moral destek amacıyla da olsa, direnişe katılmak üzere Afgan sınırına toplanan gönüllülerin ellerinde Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma tüfekler bulunduğunu duyuruyor dünyaya. Ancak bu onları cesaretlendirmeye yetmiyor. Havadan yere inemiyor, Afgan topraklarına ayak basamıyorlar. Çünkü onlara baştan beri söyleniyor; Afganistan batağına girmek kolay çıkmak zordur. Çünkü onlar bunu daha da öncesinden, taaa Vietnam'dan biliyorlar. Üstelik Afgan halkına yönelik bu saldırganlık, bu katliamcılık, bu barbarlıklarıyla karşılarına aldıkları sadece Afgan halkı da değildir. Emperyalist metropollerin emekçi kitleleri de dahil olmak üzere, tüm dünyada, sayısı her gün katlanan kitleler emperyalist savaşa karşı sokaklara çıkıyor.

Gün geçtikçe yükselen ve yayılan bu tepkiler jandarmanın korkusunu artırmakla kalmıyor, oluşturduğu emperyalist kampta da çatlaklar oluşmasına yol açıyor. Baştan beri Amerika'nın yanında ve arkasında, en yakın müttefiki olarak yer alan İngiltere'de dahi, halkın tepkilerine ek olarak parlamentodan da aykırı sesler çıkmaya başladı.

Emperyalistlerin tereddüdü artıyor,
Türkiye'nin uşaklığı pekişiyor

Dünyada bunlar olurken, Türk devleti ise uşaklıkta rekorlar kırmaya devam ediyor. Baştan beri talep ettikleri Afganistan'a asker gönderme konusunda nihayet ABD'den istek geldi. MGK toplantısıyla aynı günlere rastlayan bu talep, devletin zirvesinde gerçekleştirilen olağanüstü toplantıda ele alındı. Yetki sorununu da önceden çözdüklerine göre, önlerinde hukuki bir engel bulunmuyor.

Bu güne dek ülkenin tüm varlığını, onurunu emperyalizmin ayağına sermekten kaçınmayan vatan hainleri, şimdi de emekçi gençlerin kanını pazara çıkarmaya hazırlanıyor. İki yoksul halkın gençleri, emperyalist çıkarlar uğruna karşı karşıya getirilmek, birbirine kırdırılmak isteniyor. Üstelik tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de emperyalizme karşı bunca öfke, Afgan halkının direnişine karşı bunca sempati toplanmışken.

Ama öncelikle en deneyimli katillerini (Kürdistan'da kulak ve baş keserek deneyim edinen özel tim canilerini) göndereceklerini söylüyorlar. CİA ve kontr-gerilla eğitiminden ve Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş deneyiminden geçmiş bu faşist katiller çetesinin cepheye gönderilmeyeceğini, sadece Kuzey İttifakı denilen Afgan çetesini eğiteceğini söylüyorlar. Aldıkları eğitim ve Kürdistan'da üstlendikleri görev gözönüne alındığında, bunun nasıl bir eğitim olacağı hiç kuşku götürmüyor. Taliban terörünü kazımak için Afgan denizini kurutmak. Ormanları yakmak, köyleri yerle bir etmek, köylüleri toplu işkenceden geçirmek, kızlara-kadınlara-çocuklara tecavüz... Ve daha akla gelmeyen binbir eziyet ve işkence, binbir katliam ve zulüm...

Bu karardan sonra Türkiye ve Kürdistan halklarına çok daha özel bir görev ve sorumluluk düştüğü açıktır. Türkiye'nin cinayete ortak olmasını engellemek öncelikle Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin, mazlum Kürt halkının omuzlarındadır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de emperyalist savaşa karşı mücadelenin örgütlenmesi ve yükseltilmesi için bütün güçler seferber edilmek zorundadır. Türkiyeli devrimciler bu sorumlulukla hareket etmelidirler.