27 Ekim '01
Sayı: 32


  Kızıl Bayrak'tan
 Amerikancı iktidar Türkiye'yi bataklığa sürüklüyor

  Borç ve savaş bütçesini sokaklarda yırtalım!

  Gençliğin savaş karşıtı hareketliliğinin anlamı ve önemi

  Dünyada emperyalist savaşa karşı protestolar sürüyor

  Savaşta yığınların manipülasyonu
  Brisa işçisinin ağır sorumluluğu
  Mevzileri korumak ve yenilerini kazanmak için etkin bir sınıf çalışması!
  Bir devrimci daha işkencede katledildi

  Sınıf hareketinin güncel durumu ve devrimci görevler

  Görkemli direnişe zayıf destek!
  Şanlı Ölüm Orucu Direnişi'nin 1.yılında Galatasaray'daydık
  Mamak İşçi Kültür Evi açıldı
  Esenyurt İşçi Bülteni'nden...

  İsviçre Ekim Gençliği Kampı: "Başka bir dünya mümkün"

  Mülteciler Taliban'dan değl, bombalardan kaçıyor
 Hür dünya kimin dünyası?
  Emperyalist-gerici savaşlar ve kadın...
  Emperyalist savaşın gölgesinde Türkiy ve Küdistan
  Geleceğimiz için hücrelere karşı çıkalım!
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Oğlunu arayan anne!

27 Ekim 1991 tarihinde İstanbul'da yıkılası Kocamustafapaşa'da polisler tarafından kaçırılan oğlum Hüseyin Toraman'dan bir daha haber alamadım. Üzerinden 10 yıl geçti. Diğer kayıp anneleri gibi, benim de başvurmadığım karakol, savcılık ve meclis kalmadı. Bana da, diğerlerinde olduğu gibi "Biz almadık, bizde değil" gibi yalan sözler söylendi. Sekiz ay boyunca polisler sahtekarca evimizi her gün basıyorlar, sözde Hüseyin'i arıyorlardı. Sekiz ay sonra artık evimizi basmaz oldular. Onlar Hüseyin'imi almadılarsa bir daha evimizi neden basmadılar? Hüseyin'in polisler tarafından kaçırıldığına Kocamustafa Paşa sakinleri şahit olmaya hazırlardı ve kendileri isimlerini vererek "Bizi şahit yazın" dediler. Polisler onları "Eğer şahitlik yaparsanız sizi de Hüseyin gibi kaybederiz" diye tehdit ederek şahitlik yapmak isteyenleri korkuttular.

Hüseyin tam 10 yıl önce kaybedildi, ama benim yaram ise sanki oğlum daha dün kaçırılmış gibi yeni. Faşist devlete karşı öfkem hala aynı. Yaram kapanmadı, acım dinmedi. Bu kadar kayıplardan sonra, sokak infazlarından sonra, açlık grevleriyle öldürdükleri devrimcilerden sonra, bu katil devletin maskesi artık düşmüştür. Halk kendilerini yönetenleri yeterince tanıdı. Ben iyi biliyorum ki herkes, tüm Türkiye halkı bizi yönetenlere karşı öfkeli ve hınçlılar. Çünkü onlar halka zulümden açlıktan başka birşey vermiyorlar.

Bizim çocuklarımızı "terörist" ilan ettiler. Ama onlar da çok iyi biliyorlar ki bizim çocuklarımız özgürlük ve insan haklarını savunmuşlardır. Nasıl oluyor da cezaevlerini dolduranlar, insanları gözaltında katledenler ve kaybedenler, insanları bir parça ekmeğe muhtaç bırakanlar ve yetimin hakkını yiyenler, "demokrat" ve "insan haklarına saygılı" oluyorlar. Asıl terörist onlardır.

Cezaevlerindeki çocuklarımıza bir bakalım. Onlara ikide bir operasyon çekerek katlediyorsunuz. Onlar, baskılardan kendilerini kurtarmak için Ölüm Orucu'na başladılar ve kendilerini feda ettiler. Onların ölmesine siz yöneticiler seyirci kalmıyor musunuz? Çocuklarımız ölürken Ankara'dakilerin hiç mi yüreği sızlamadı? 70 ölü ve 200 kişi sakat.

Meclistekilerin hiç mi vicdanı sızlamıyor? Bir de kalkmışlar Amerika çok haklıymış gibi onların yanında yer alıyorlar. Amerika'nın dünya halklarının katili olduğunu tüm dünya biliyor siz bilmiyor musunuz? Tabii ki biliyorsunuz, sizin suçlarınız onlarınkinden az mı ki? Her iki suçlu ülke de bir arada.

Umuyorum ki bir gün insanlar bu acıların hesabını sorarlar ve benim de yüreğime su serperler. Yerimizden yurdumuzdan evladımızdan olduk. Dilini töresini bilmediğimiz ülkelere geldik. Burada dahi Almanya'nın bizlere baskı yapması için uğraşıyorlar. Burada dahi bizi rahat bırakmıyorlar. Bizler bu kadar çektiğimiz acılardan sonra sessiz mi kalmalıydık? İçimizde öfke dinmedi ki. Avrupa'ya geldik diye devletin yaptığı baskıları, çektirdiği acıları unuttuğumu mu sanıyorlar? O güzel civanlarımızı öldürüp öldürüp "bir yere" attılar. Ne ölülerini ne dirilerini bulabildik. Bu katil devletin bana verdiği acıyı hiçbir zaman unutmayacağım. Bunu yaşadığım sürece dünyaya haykırmak istiyorum ve haykıracağım, "katil devlet benim çocuğumu kaybetti" diye.
Haksızlıklara başkaldıranlar çoğalacak ve birgün bu yaşanılanların öcü alınacak. Acım dinene dek sizlerle barış yok.

Buradan tüm annelere sesleniyorum. Bizim çocuklarımız hortumcu değil, hırsız değildiler, yetim hakkı yemediler. Onlar ezilenlerin yanında yer aldılar ve onurlu bir mücadele verdiler. Çocuklarımızın onurlu mücadelelerine sahip çıkalım destek verelim. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.

Kaşlarını yay eylerim
Ben yükümü tay eylerim
Üçgün yavrumu görmezsem
Ben alımı zay eylerim
Kaşlarının karasına
Mil çekeyim arasına
Gel de yavrum merhem eyle
yüreğimin yarasına
Yüksektir dağlar uçan kuş değil
Ayrıldım yavrumdan içim hoş değil
Dedim ağlamayayım yürek taş değil

Hatice Toraman

 


 

22 Ekim 2001Emperyalist savaşa hayır!

11 Eylül'de ABD'ye yapılan saldırıdan sonra dünyada yeni bir dönem başladı. ABD Afganistan'a savaş açtı. Bu savaşı açarkan, diğer ülkeleri "ya yanımdasınız ya da karşı tarafta" diyerek açıktan tehdit etti. Türk devleti hemen İncirlik Üssü'nü açtı. Diğer ülkeler ABD'nin yanında yer aldıklarını açıkladılar. Dünya yeni bir savaşın içine girmiş bulunuyor.

ABD saldırısı sonucu yüzlerce masum insan öldü ve ölmeye devam ediyor. Hiçbir kanıt ortaya konulmaksızın, savaşın sorumlusu olarak Ladin gösteriliyor. Öyle olsa bile, binlerce masum insanın suçu ne? İnsanlar ölüyor, yaralanıyor, göç etmek zorunda kalıyorlar.

Bu savaştan halkların hiçbir çıkarı yoktur, olamaz da. Hiç kimse savaş istemiyor, gerici ve emperyalist devletler dışında. Türk devleti İMF'den alacağı krediyi düşünüyor. İMF şefi Türkiye'ye kredi verebileceklerini, birbirlerine ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Doğrusu Türk devletinin ABD'nin dediğini yapmaktan başka bir seçeneği yok, çünkü tümüyle ABD emperyalizmine bağımlı bir ülke. İncirlik Üssü'nü açmakla kalmıyor, Afganistan'a asker göndermeye hazırlanıyor. Savaş istemiyoruz diyen kurum-kuruluşlara ve emekçilere saldırıyor.

Tüm emperyalist ülkeler ve gerici devletler "terörizme karşı mücadele" altında birleşiyorlar. Asıl hedef sisteme karşı olanları sindirmek. Bunun için anti-demokratik yasalar çıkarıyorlar. Artık işçi ve emekçiler, öğrenciler haklarını aramak için sokağa çıktıklarında teröristlikle suçlanacaklar. Devletin yaptığı saldırılar yasal olacak. Bunun adımlarını atıyorlar.

Biz Türkiyeli ve dünyalı emekçilerin bu savaştan hiçbir çıkarı yoktur. ABD kendi jandarmalığını ve çıkarlarını korumak için bu savaşı başlatmıştır. Bu emperyalist savaşı kabul etmek mümkün değildir. Ladin'i terörist diye niteleyen ABD daha fazla sivil halkı öldürmektedir. Bütün duyarlı insanlar bu savaşa karşı çıkmalı, her yerde ABD emperyalizmini kınamalıdır.

Emperyalist savaşa hayır!
Bütün ülkelerin işçileri birleşin!

Bir tekstil işçisi/İzmir

 


 

Savaş halklara acı ve yıkımlar yaşatıyor

Emperyalist-kapitalist sistem işçi-emekçileri ve dünya halklarını sömürerek dünyada egemen bir güç haline geldi. Emperyalist güçler, bugüne kadar kendi nüfuz alanlarını genişletmek için ekonomik ve askeri olarak müdahale ettiği ülke halklarına yoksulluk, sefalet, kan ve gözyaşından başka bir şey vermemiştir.

İMF ve DB Türkiye'ye ekonomik politikalarını dayatarak yoksulluğu alabildiğine derinleştirmiş, işsizlik dev boyutlarda artmıştır. Irak'a askeri müdahalenin ardından uyguladığı ambargo ile yüzbinlerce Iraklı çocuğun açlık ve ilaçsızlık yüzünden ölümüne neden olmuştur.

ABD emperyalizminin Afganistan'a karşı başlattığı saldırıda şimdiden yüzlerce insan yaşamını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Bu rakamlar giderek korkunç boyutlara ulaşacaktır. Tüm bunlar, ABD Orta Asya ülkelerinde askeri ve ekonomik sömürü alanlarını genişletsin diye gerçekleştiriliyor. Emperyalist saldırıya uğrayan ülkenin ekonomisi tamamen çöküyor ya da onarılması mümkün olmayan tahribatlar alıyor. Örneğin Yugoslavya'ya yapılan müdahaleden sonra ülkenin kendini toplayabilmesi için en az on yıl gerekli olduğu söyleniyor. Yoksul Afganistan'da bu yıkım çok daha ağır olacaktır.

Emperyalizm bağımlı ülkelere dayattığı yaptırımlarla halkları tamamen köleleştirmektedir. Ülkemizde emperyalistlerin dayattığı tarım politikaları tarımı tamamen bitirmiştir. Köylü ürettiği ürünü elinden çıkaramamakta, her geçen gün borçlanmaktadır. Geçtiğimiz yıl binlerce ton çürümeye terkedilmiştir. Bu sene de ürününü maliyetinin çok altında satmak zorunda kalmıştır. Pancar tütün, pamuk, fındık üreticilerinin durumu farklı değildir.

Özelleştirmelerle binlerce işçi, emekçi işinden oldu. Yapılacak özelleştirmelerle binlercesi de işsizler kervanına katılacaktır. Emperyalist-kapitalist sistem varolduğu sürece sömürü, baskı ve şiddet var olacaktır. Kapitalist sistemin varlığı daha fazla kâra dayanmaktadır. Daha fazla kâr için halklar bunca acıları yaşamaktadır.

Kahrolsun emperyalist savaş!
Bütün dünya halkları, emperyalizme karşı birleşin!

B. Derman/Adana