27 Ekim '01
Sayı: 32


  Kızıl Bayrak'tan
 Amerikancı iktidar Türkiye'yi bataklığa sürüklüyor

  Borç ve savaş bütçesini sokaklarda yırtalım!

  Gençliğin savaş karşıtı hareketliliğinin anlamı ve önemi

  Dünyada emperyalist savaşa karşı protestolar sürüyor

  Savaşta yığınların manipülasyonu
  Brisa işçisinin ağır sorumluluğu
  Mevzileri korumak ve yenilerini kazanmak için etkin bir sınıf çalışması!
  Bir devrimci daha işkencede katledildi

  Sınıf hareketinin güncel durumu ve devrimci görevler

  Görkemli direnişe zayıf destek!
  Şanlı Ölüm Orucu Direnişi'nin 1.yılında Galatasaray'daydık
  Mamak İşçi Kültür Evi açıldı
  Esenyurt İşçi Bülteni'nden...

  İsviçre Ekim Gençliği Kampı: "Başka bir dünya mümkün"

  Mülteciler Taliban'dan değl, bombalardan kaçıyor
 Hür dünya kimin dünyası?
  Emperyalist-gerici savaşlar ve kadın...
  Emperyalist savaşın gölgesinde Türkiy ve Küdistan
  Geleceğimiz için hücrelere karşı çıkalım!
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist-gerici savaşlar ve kadın...

A.Sezgin

Savaş işçi sınıfı ve emekçiler için tam bir yıkım ve yok oluştur. Görece barış koşullarında da kapitalizmin kaynakları işçi ve emekçilerin yararına kullanmadığı biliniyor. Sermayeye kaynak aktarımı söz konusu olduğunda akla ilk gelen sosyal harcamaları kısmaktır; eğitimi, sağlığı ve sosyal güvenliği hiçe saymaktır. Savaş koşullarındaysa bu durum katmerleşerek devam eder. Sermaye devletinin düne kadar yoksulluğun gerekçesi olarak savaşı göstermesi buna iyi bir örnektir. Savaş bahanesiyle emekçilerin vergi yükü ağırlaşır, işten çıkarmalar, ücretlerin düşürülmesi günlük uygulamalar haline gelir. Üretim savaşın ihtiyaçlarına göre belirlenir, silah ekmekten değerlidir.

Sıcak savaş alanlarında durum daha da vahimleşir. Askere gidecek olanlar işçi sınıfı-emekçiler ve çocuklarıdır. Burjuva çocuklarının cepheye gönderildiği görülmemiştir. Onların her zaman kaçacakları bir delikleri vardır. Savaşta işçi sınıfı kendi kanıyla, cellatlarını (silah üreticilerini ve kapitalizmi) beslemek zorunda bırakılır.

Savaşta kadın olmak

Kadınların mevcut toplumda ikincil rolleri savaşla birlikte sağlamlaştırılır. Kadın ekonomik, fiziksel/cinsel ve psikolojik baskı mekanizmalarıyla etkisizleştirilip, hiçsizleştirilir. Ekonomik kriz gibi savaş dönemlerinde de ilk işten atılanlar kadınlardır. Böylelikle kadın üretimden iyice uzaklaştırılıp eve kapatılır. Oysa Engels'in de ifade ettiği gibi, "kadın toplumsal emekten dışlanıp, özel ev işleriyle sınırlı kaldıkça, kadının kurtuluşunun, erkekle eşitliğinin olanaksız olduğu ve olacağı açıktır". Dolayısıyla, savaşla birlikte kadının özgürlük mücadelesi sekteye uğrar. (Burada kadının özgürlük mücadelesinde kilometre taşı değerinde olan devrimci iç savaşları-sınıf savaşımını ayrı bir yerde tutuyoruz). Bir diğer uygulama, ikinci emperyalist savaş gibi genel seferberlik dönemlerinde erkeğin orduya katılmasından dolayı kadının çok düşük ücretlerle çalıştırılmasıdır.

Sıcak savaş bölgelerindeyse kadının sorunlarına yenileri eklenir. Mevcut kaynakların savaşın hizmetine koşulması açlık ve yoksulluğun had safhaya varmasına neden olur. Açlık ve yoksulluğun yanısıra cinsel şiddet de kadını beklemektedir. Erkeklerin genel olarak silahlı gücü oluşturmaları, kadının eve-çocuklara, bakıma muhtaç yaşlılara bağımlı oluşu gibi toplumsal işbölümünden kaynaklı nedenlerle mekan değiştirmelerinin zorluğu felaketlerini daha da arttırır. Buna ek olarak kadını cinsel nesne olarak gören gerici anlayış kadına uygulanan cinsel tacizin diğer nedenidir. Savaş dönemlerinde ele geçirilen erkekler çoğunlukla öldürülürken, kadın cinsel nesne olarak kullanılmaktadır. II. Dünya savaşı esnasında Japon kadınların Amerikan askerlerinin cinsel şiddetine maruz kaldıkları ve zorla alıkonuldukları resmen açıklanmış ve ispatlanmıştır. (ABD mağdurlara tazminat ödemek zorunda kaldı).

Kadının savaşta yaşadığı dramı anlamak için Kürdistan'a göz atmak yeterli. Devletten güç alarak cinsel tacizde bulunan-tecavüz eden korucuların ve askerlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Ancak korucular tarafından kaçırılıp tecavüze uğrayan ve yargı tarafından da tecavüzün kabul edilmek zorunda kalındığı Ş. Tutkun davası, üç maymunu oynayan burjuva medyasına dahi yansıdı. Cinsel taciz, özellikle namus anlayışının feodal değerlerle kavrandığı toplumlarda kadını mücadeleden uzaklaştırmak için en sık başvurulan yöntemdir. Bu yöntem karısına, kızına, kardeşine tecavüz etme tehdidiyle erkeği teslim almak için de yoğun olarak kullanılmaktadır.

Kürdistan'daki köy yakma ve boşaltma politikası ise kadın için farklı sorunları beraberinde getirmiştir. İstanbul, İzmir, Adana gibi büyük şehirlere yoğun bir göç yaşandı. Büyük şehirlerin vaat ettiği tek şey ise daha fazla açlık, daha fazla yoksulluk oldu. Yoğun bir işsizliğin hüküm sürdüğü şehirlerde erkeğin karın tokluğuna iş bulması zorken, iş bulmak hele de dilini bile bilmediği bir ülkede kadın için imkansızdı. Kadın tarladan koparılıp eve hapsedildi. Kürt kadınının kültürel olarak görece daha rahat olduğu Diyarbakır'da ise, göç edenler yoksulluk çemberiyle sarılmış durumda. Van, Batman gibi şehirler de Diyarbakır'dan farklı bir durumda değil. Özellikle son birkaç yıldır Batman'da yaşanan kadın intiharları gündemde kendine yer buldu. Bu konuda yapılan birkaç araştırmada nedenlerine dair söylenenler yeterince açık; yoğun olarak yaşanan şiddetin sonucu geleceğe güvensizlik, savaşta yakınlarını kaybetmek, her an psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalma korkusu, geleceğe dair umutların yitirilişi ve değişime olan inancın yok olması...

Mültecilik

Yeni bir emperyalist savaşın içindeyiz. Afganistan ve tüm dünya üzerinde Amerikan endeksli yeniden bir yapılanma politikası gündemde. Çürüyen emperyalizm şiddet yoluyla kendine yeni bir kanal açma çabasında. Bunun yaratacağı yıkım umrunda bile değil. Ve Afganistan'da kadın olmak artık daha zor. Yıllarca süren savaşın, sonrasında yaşanan iç savaşın ve son olarak Taliban'ın şiddetine maruz kaldı Afgan kadını...

Taliban'la birlikte kadın, toplumdan tamamen koparılıp, üretim ilişkilerinin ve eğitim sisteminin dışına itildi. Bugün Afganistan'da kadının konumu köleliktir. Ancak bu durum, liberal aydının Afgan halkını ve kadınını Taliban'dan kurtarmak söylemiyle ABD emperyalizmine verdikleri desteği haklı çıkarmıyor. ABD için ne kadın haklarının ne de insan haklarının bir önemi olmadığı, Taliban'ı Afgan halkının başına onun bela ettiği biliniyor. Kendi çıkarı neyi gerektiriyorsa ABD öyle davranır. ABD'ye destek vermekte sınır tanımayan liberaller sivillere, kadınlara, çocuklara zarar verilmemesi gerektiği üzerine vaazlar veriyor. Oysa bombardımanın onaylanması kitlesel kıyımların da onaylanması demektir. Ne ABD emperyalizmi ne de Talibanın ortaçağ zihniyeti Afgan kadının kurtuluşu olabilir.

Bugün çoğunluğu kadın ve çocuk Afganlılar için tek kurtuluş yolu göç ya da mültecilik olarak görülüyor. Kamplarda tamamen başkalarının denetimine hayatını terk etmek... Çoğu zaman ölmeye izin vermeyecek kadar bir yiyecekle, temizlik ve sağlık koşullarının olmadığı bir yaşam, yani yarı açık bir cezaevinde yaşamak dayatılıyor. Tabi sığınılacak bir ülke, bir "mekan" bulabilirlerse!

Kadınların acıları bitmez, ağıtları susmaz savaş boyunca. Sevdiklerinin yitirilişi yüreklerini dağlar. Filistin'de, Kürdistan'da nice ana özgürlük uğruna ölmesini bilen evlatları için yıllardır ağıt yakmaktadır.

 


 

Emperyalist savaş ve
"Marx'ın kehanetleri" korkusu

Emperyalist savaşı başlatanlar "sivil halkın burnu bile kanamayacak" diyorlardı. Oysa sadece Kadam köyünde 200 sivil öldürüldü. Göç yollarında olan sivil halkın araçları bombalanıyor. Tüm bunlar, burjuva medyada övgülere konu edilen, hedeften şaşmayan yüksek teknolojiyle donatılmış, çağın en gelişmiş makinaları ile yapılıyor.

Afganistan'dan canlı yayın yapan kanalların gösterimini birçok Avrupa devleti yasakladı. Bombalamalar sürerken emperyalistler sadece iki bombanın sivil yerleşim bölgelerine yanlışlıkla denk geldiğini itiraf etmek zorunda kaldılar. Tüm bunlar sivil halka yönelik çok da bilinçli hareket edildiğini gösteriyor.

Günlerdir büyük kentleri döne döne bomlayan emperyalistlerin gerçek niyetini ortaya koyuyor. Öbür taraftan atılan yardım paketleri zehir saçıyor. "Fakir Afganistan halkını düşünüyoruz" yaygaralarıyla havadan attıkları yiyeceklerden şimdiye dek sadece bizim bildiğimiz 43 kişinin zehirlendiği.

Savaş nedeniyle bombalanan kentleri terkeden halk göç yollarına dökülmüş durumda. Ve bundan en çok kuşkusuz kadın ve çocuklar etkileniyor. Göç yollarında oluşturulan kamplarda sağlıksız koşullardan dolayı hergün kadınlar ve çocuklar can veriyor. Bunların tek bir sorumlusu ve suçlusu vardır, o da emperyalizmdir. Yani ABD, yani İngiltere ve tüm destekçileridir.

Şimdi burjuva medya zaman zaman biraz utangaçça biraz korku ve kaygıyla Marksizmden sözediyor. Buna çarpıcı bir örnek, Daimler Benz eski Başkanı Edzard Reuter'in sözleri. Reuter, 'ABD frenlenmezse Marx kazanacak' başlığı altında şöyle diyor: "Karl Marx ile Friedrich Engels'in Komünist Manifesto'daki kehanetlerinin bir gün gerçekleşmesini istemiyorsak, Avrupa yaklaşımı ekonomi politikalarının tamamlayıcı parçası olmalıdır. Küreselleşmenin yarattığı bütün zenginliğe rağmen yoksulluğu ortadan kaldırmıyor, hatta zenginle yoksul arasındaki uçurumun daha da genişlemesine yol açıyor!"

Evet, sermaye korku içinde, bilimsel bir gerçekliği 'kehanet' diye tanımlamak zorunda kalıyor doğallığında. Bugünlerde bu türden açılımlarla sermayenin korkularını daha sık görmeye başladık. Onlar da farkında, emperyalist küreselleşmeye karşı yüzbinleri bulan eylemlilikler, şimdi savaşa yıkıma, barbarlığa karşı daha da kitleselleşerek dünyayı sarıyor. ABD emperyalizmi Afganistan'a saldırmakla, gerçek olan barbar kimliğini daha bir açıklığıyla ortaya koydu, milyonlar bunu biliyor, görüyor. Her ne kadar sansür koysa da, yönlendirmeye çalışsa da, emperyalizmin halkları birbirine düşürmeye, düşman yapmaya çalıştığını biliyor dünya.

Bu tablo emperyalizmin çöküşünün hızlandığının tablosudur. Kimseyi boyalı basınla, cilalanmış laflarla uyutacağını sanmasın. Türkiye'de bile haftalardır medya saldırının haklılığını, meşruluğunu, güçlülüğünü öve öve bitiremiyor. Fakat sokaktaki sıradan bir insan dahi kardeş Afgan halkına yapılan bu saldırıyı doğru bulmuyor, tepki duyuyor, onu çıkar çatışması olarak görüyor.

Evet, sermayenin korkulu 'kehanet'i yaklaşıyor. Bunu hızlandırmak için işçi, emekçi, ezilen halklar olarak emperyalizmi tarihin çöplüğüne atmak için:

Bütün ülkelerin işçileri birleşelim, Emperyalizm'e karşı savaşalım!

G. Buse