27 Ekim '01
Sayı: 32


  Kızıl Bayrak'tan
 Amerikancı iktidar Türkiye'yi bataklığa sürüklüyor

  Borç ve savaş bütçesini sokaklarda yırtalım!

  Gençliğin savaş karşıtı hareketliliğinin anlamı ve önemi

  Dünyada emperyalist savaşa karşı protestolar sürüyor

  Savaşta yığınların manipülasyonu
  Brisa işçisinin ağır sorumluluğu
  Mevzileri korumak ve yenilerini kazanmak için etkin bir sınıf çalışması!
  Bir devrimci daha işkencede katledildi

  Sınıf hareketinin güncel durumu ve devrimci görevler

  Görkemli direnişe zayıf destek!
  Şanlı Ölüm Orucu Direnişi'nin 1.yılında Galatasaray'daydık
  Mamak İşçi Kültür Evi açıldı
  Esenyurt İşçi Bülteni'nden...

  İsviçre Ekim Gençliği Kampı: "Başka bir dünya mümkün"

  Mülteciler Taliban'dan değl, bombalardan kaçıyor
 Hür dünya kimin dünyası?
  Emperyalist-gerici savaşlar ve kadın...
  Emperyalist savaşın gölgesinde Türkiy ve Küdistan
  Geleceğimiz için hücrelere karşı çıkalım!
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Brisa işçisi eylemde... Eyleme destek büyüyor...

Tensikat saldırısı ve sendikal ihanete karşı
Brisa işçisinin ağır sorumluluğu

Bundan bir süre önce Pirelli Lastik Fabrikası'ndan 42'si kadrolu 112 işçi atıldığında işçiler doğru bir tutumla direnişe geçmişlerdi.

Kızıl Bayrak'ın henüz direniş sürerken yayınlanan sayısında yer alan konuyla ilgili değerlendirme şu satırlarla bitiyordu.

"... Pirelli işçisinin kendi fabrikasıyla sınırlı bir direnişle sonuç almasının olanaklı olmadığı görülür. Lastik-İş Sendikası yöneticilerinin kaypak, sıkıya geldiğinde mücadeleden kaçan bir tutum içinde olması işi daha da zorlaştıracaktır.

Bu koşullarda direnişi zaman geçirmeden başta aynı sektördeki lastik fabrikaları olmak üzere tüm Kocaeli işçi sınıfına maletmek için bir an önce harekete geçmek gerektiği açıkça görülüyor. Bu görevin yerine getirilmesi, işten atmalara, grev yasaklamalarına karşı bugüne kadar hamasi nutuklar atmak dışında hiçbir şey yapmayan sendikacılardan beklenemez. Sorumluluk Pirelli'de ve diğer lastik fabrikalarında çalışan öncü işçilere düşmektedir. Lastik işçisinin böyle bir görevin altından kalkmak için gerekli deneyimi ve mücadele birikimi vardır.

Yeter ki öncü işçiler görevlerini sorumlulukla omuzlasın, yeter ki bunun için gerekli cüret ve kararlılığı göstersin."

Söylenenlerin doğrulanması için çok fazla zaman geçmesi gerekmedi. Sadece bir iki gün içerisinde ve tam da "sendikacıların kaypak tutumları" sayesinde eylem bitirildi. Lastik patronlarının sektördeki bütün fabrikalardan toplu işçi atma niyetlerinin olduğu biliniyordu. Bunun önüne ancak sınıfın eylemli tepkisi örgütlenerek geçilebilirdi ve Pirelli direnişi bunun yapılabilmesi için önemli bir ilk olanaktı. Ancak değerlendirilemedi.

Pirelli'den sonra sıra Brisa'da

Şimdi lastik sektöründeki tensikat saldırısının yeni bir örneğiyle karşı karşıyayız. Pirelli'deki direnişin cılız kalmasından; sendikacıların işbirlikçi tutumundan ve öncü işçilerin pasifliğinden cesaret alan Sabancı, Brisa Lastik Fabrikası'nda çalışan 90 işçinin çıkışını verdi.

Deprem günlerinde bile kendisinin ve ailesinin sorunlarından çok fabrikanın nasıl üretime devam edebileceğini düşünmüştü Brisa işçisi. Bunun için en acılı günlerinde fabrikasına koştu gece gündüz çalışmıştı. "Kriz var" denildiğinde kendisinden istenen birçok fedakarlığa katlanmış, sendikacıların sözüne uyarak toplusözleşme ile aldığı hakların bir kısmından vazgeçmişti. Bu şartlara rağmen ortaya koyduğu üretimle fabrikaya birçok kalite ödülü kazandırdı. Kısacası patron için "iyi işçi" diye bir şey varsa, Brisa işçisi onların içinde en iyisiydi. Fakat bu fayda etmedi. Aralarında emekliliği gelen 37 kişinin de bulunduğu 90 işçi geçtiğimiz pazartesi işten atıldı.

Patronun en az 150 kişilik bir atılacaklar listesi hazırladığı ve bunu sendika yöneticilerine söylediği biliniyordu. Normal olan, işverenin planını öğrenen sendikanın derhal buna karşı mücadeleyi örgütlemeye girişmesi olurdu. Fakat hem sendika genel merkezi, hem de şube yöneticileri böyle bir bakıştan çok uzaktılar. İşyeri temsilcileri de patrona belli bir güven duyuyorlardı. Sendikacıların ağzından çıkacak lafa takılıp kaldılar. Dolayısıyla tensikat tehdidine karşı eylemli bir tepki gelişmedi.

22 Ekim günü sendikacılarla işveren arasında bir görüşme yapıldı. Sendikacılar, işten atılmaların olmaması karşılığında işverene bazı hakların kaybı anlamına gelen farklı teklifler götürdüler. Ancak patron bunu kabul etmedi ve pazartesi sabahı 90 kişilik listeyi fabrikanın kapısına astı.

Sendikal ihanet Pirelli ve Brisa'da işbaşında

Şimdi iştan atılan işçiler, bunun yolunun Pirelli'den 112 işçinin atılmasıyla açıldığı gerçeğini geç de olsa görmeye ve dile getirmeye başladılar. Öte yandan bu durumdan sendikanın birinci dereceden sorumlu olduğunu da ifade ediyorlar. Hatta işçiler 150 kişilik listeden atılacak 90 kişinin belirlenmesi işinde sendikacıların da parmağının olduğunu söylüyorlar.

Sendikacıların atılacakların listesini patronla başbaşa hazırladığından emin olmak ve buna şaşırmamak gerekir. Zira Türkiye'de sendikaların getirildiği yer tam da budur. Sendikalar sınıfın mücadele örgütleri olmaktan çıkartılıp sermayenin işçileri denetim altında tutma araçları haline getirilmişlerdir. Konfederasyonların ve bir dizi sendikanın genel merkez yönetimleri sınıf hareketi içinde kelimenin tam anlamıyla sermaye adına ajanlık yapmaktadırlar. Lastik-İş yönetimi de bunlardan biridir. Görevleri işçi çıkarlarını savunmak değil, patronun müdürleriyle kafa kafaya verip işçileri yönetmek, onları denetlemek ve gerektiğinde yüzüstü bırakıp satmaktır.

Sendikal ihanetin sadece sendikanın en tepesinde oturduğunu ve herşeyi kendi başına yaptığını düşünmek ise hata olur. Konfederasyon ve sendika genel merkezlerinde kurumlaşan bürokratizm zaman içinde kendi zeminini ve kendi misyonuna uygun kadrolarını da yaratmıştır. Buna sadece bir örnek verip geçeceğiz.

İşten atılmaların yaşandığı gün servislerden inen ve eylem beklentisi içinde olan işçilere hitaben bir konuşma yapan Brisa işyeri baştemsilcisi, "Siyasi partilerle, milletvekilleriyle görüştük. Sorunumuzun halledilmesi için onlardan söz aldık" diyor. Ardından sendikacıların gelip patronla yeniden görüşeceğini, görüşme sırasında fabrika içinde beklenilmesinin doğru olmayacağını söylüyor. Gece vardiyasından çıkanların eve gitmelerini, yeni gelenlerin ise makinalarının başına gitmelerini istiyor.

90 arkadaşının işten atıldığı bir durumda işyeri baştemsilcisinin sergilediği bu tutum, sendikal ihanet çetelerinin kendilerine düşen görevi ne kadar başarıyla yerine getirdiklerine de iyi bir göstergedir.

Direniş sürüyor, destek büyüyor!

Pazartesi gün yapılan görüşmelerde işveren hiçbir geri adım atmadı ve bunun üzerine akşam saatlerinde fabrikayı terketmeme eylemi başlatıldı.

Salı günü öğlen saatlerinden itibaren işçilerin eşleri ve çocukları da gelerek fabrika önünde beklemeye başlattı. Bunun üzerine işçiler içerden kapıya yürüyerek yakınlarıyla biraraya geldiler. Sloganların hiç susmadığı eylemde, Lastik-İş Genel Başkanı Vahdettin Karabay bir konuşma yaparak, eğer tepki gösterilmezse tüm ülkedeki işçilerin Pirelli ve Brisa işçilerinin yaşadıklarıyla yüzyüze kalacağını belirtti. Bunun önüne geçmek için tek çözümün genel grev yapmak olduğunu söyledi. Böylelikle de DİSK Başkanlığı yaptığı dönemde sendikal ihanetçilerin "engelleyemiyorsan en önde yürü" taktiğini iyice öğrenmiş olduğunu gösterdi.

Aynı gün Kocaeli Sendikalar Birliği'ne bağlı sendikalara üye işçiler fabrika önüne gelmeye başladılar. Goodyear, Belde AŞ, Pirelli, Celikord, Tersane, SEKA, IGSAŞ işyerleriyle, Büyüksehir, Saraybahçe ve Bekirpaşa belediyelerinden gruplar halinde ve sloganlar atarak ziyarete gelen işçilerin toplam sayısı bir ara 3 bini geçti.

Bir konuşma yapan Lastik-İş Kocaeli Şube Başkanı Hüseyin Çakar çözümün genel grev-genel direnişin örgütlenmesinden geçtiğini söyledi ve konfederasyonları göreve çağırdı. Hüseyin Çakar bu duruma gelinmesinde ve bu kadar işçinin sokağa atılmasında sendika olarak kendi rollerinin ne olduğunu unutmuş görünüyordu.

Açılan mevziyi sağlamlaştıralım,
direnişi yaygınlaştıralım!

Herşeye rağmen Brisa'da bir direniş mevzisi açıldı ve direniş şu an için kararlı bir şekilde sürdürülüyor. Pirelli'de patrona ve sendikacılara duyulan güvenin ne kadar boş bir güven olduğu ve sonuçta bedelinin ne kadar ağır ödendiği görüldü. O nedenle Brisa işçisinin sendikacıların kaba bir oyununa o kadar da kolay gelmeyeceği ve bu kez direnişi bitirmenin Pirelli'deki kadar kolay olmayacağı söylenebilir. Ama Osmanlı'da oyun çoktur. Sendika bürokratlarını istediği gibi kullanamayacaklarını anlarlarsa şayet, patronlar direnişi kırmak için başka araçları devreye sokmakta gecikmeyeceklerdir. Bu mahkemeler olabilir, jandarma olabilir, başka bir sendika olabilir ya da birilerini parayla satın almaya kalkışmak olabilir.

Brisa işçisi bütün bunlara karşı hazırlıklı olabilmek için bir an önce direniş üzerinde kendi inisiyatifini kurmak zorundadır. Kaderi sendikacıların iki dudağı arasına bırakılmış bir eylem yenilmeye daha başından mahkumdur.

Bir ikincisi direnişin zaman geçirilmeden yaygınlaştırılmasıdır. Kocaeli bir sanayi kentidir. Birçok büyük ve önemli fabrika buradadır. Başta diğer lastik fabrikaları olmak üzere mümkün olan en fazla sayıda işletmenin eylemli desteği örgütlenmelidir. Kocaeli Sendikalar Birliği'nin direnişe karşı tutumu olumludur ve Brisa işçisi bu olanağı diğer fabrikalardaki sınıf kardeşleriyle birlikte davranmak için ustalıkla kullanabilmelidir.

Brisa işçisinin eylemini meşrulaştırmak noktasında bir diğer önemli avantajı, tensikatların tüm kentte temel bir sorun olması ve sadece işçilerin değil tüm kent halkının problemi haline gelmiş olmasıdır. Çeşitli odalar ve sivil toplum kuruluşları, dernekler Brisa direnişine desteklerini sunmuşlardır. Direniş tüm kente ne kadar maledilebilirse ve bu pasif bir destek olmaktan ne kadar çıkartılabilir, insanlar sokağa eyleme çekilebilirse başarı o kadar teminat altına alınmış demektir.

Brisa sınıf hareketinin yeni döneminde önemli bir mevzi olmaya adaydır. Fakat eğer gerektiği gibi değerlendirilemeyecek olursa, sınıf içinde yenilgi ruh halinin ve moral bozukluğunun yaygınlaşmasına da sebep olabilir.

Sürecin nasıl gelişeceği tümüyle devrimcilerin, ilerici ve öncü işçilerin göstereceği çabaya bağlıdır.

 


 

Kocaeli Sendikalar Birliği'nden çağrı...

4 Kasım'da mitinge!

Kocaeli Sendikalar Birliği kentteki işyerlerinde yaşanan saldırıların yoğunlaşması üzerine 4 Kasım'da bir miting yapma kararı aldı. Kocaeli Sendikalar Birliği ve aynı zamanda Selüloz-İş Genel Başkanı olan Ergin Alsan miting kararını salı gün açıkladı.

Ergin Alsan, "Yolsuzluğa, yoksulluğa, küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklara ve savaşa hayır" adı altında gerçekleştirecekleri mitinge ildeki bütün işçi ve memur sendikalarıyla birlikte esnaf odalarını, sivil tolum örgütlerini, hatta örgütsüz ev kadınlarını bile çağıracaklarını belirtti.

Engin Alsan miting kararıyla ilgili açıklamasında ayrıca şunları söyledi:

"Türkiye yanlış politikalar ve yanlış uygulamalar nedeniyle bu duruma geldi. Bugün Afganistan'a, yarın bir başka ülkeye üç kuruş kredi için girmeye zorlanmış Mehmetçiğin kanı pahasına dilencilik yapmayı bu halk, bu ülke hak etmiyor. Sorunlarımız çözümsüz değil. 4 Kasım'da bu çözümleri haykıracağız."

Kocaeli Sendikalar Birliği'nin miting çağrısı, lastik sektörü başta olmak üzere Kocaeli'de tensikatların ve diğer saldırıların giderek yaygınlaştığı, savaş çığırtkanlığının giderek yoğunlaştığı bu dönemde bir hayli önem taşıyor. DİSK ve KESK'in 5-9 Kasım arasında gerçekleştirecekleri ve Emek Platformu tarafından da desteklenecek Ankara Yürüyüşü'nün hemen öncesine rastlaması 4 Kasım mitinginin önemini daha da arttırıyor.

Hem 4 Kasım mitinginin hem de Ankara yürüyüşü ve sonrasında yapılacak mitingin sınıf hareketine yeni bir soluk taşıyabilmesi için devrimcilere, öncü işçi ve emekçilere büyük bir sorumluluk düşüyor. Bir yandan bütün bu eylemlerin olabildiği ölçüde militan ve kitlesel geçmesi için gereken tüm çabayı sergilememiz gerekiyor. Diğer yandan ise bütün bu eylemlerin sendikal ihanet çeteleri tarafından birer hava boşaltma eylemine dönştürülmemesi için tam bir bilinç açıklığıyla hareket etmemiz, eylem inisiyatifinin tümüyle bürokratların eline kalmaması için önden hazırlıklı olmamız gerekiyor.

 


 

İZELMAN işçileri kazandı!

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olarak birçok alanda hizmet veren taşeron firma İzelman AŞ bünyesinde çalışan yaklaşık 6 bin belediye işçisinin sendikal mücadelesi başarıyla sonuçlandı.

DİSK/Nakliyat-İş'te örgütlenen İzelman işçileri önce hukuksal engellerle karşılaştılar. Nakliyat-İş'in belediye hizmetlerinde çalışan işçiler arasında örgütlenme yapması yasa gereği mümkün olmadığı için, DİSK Genel İş 3 No'lu Şube oluşturuldu. İZELMAN işçilerinin karşısına yasal engellerden sonra bir de Belediye-İş ile Genel-İş arasında yaşanan sorunlar çıktı. Nihayet Genel-İş çatısı altında örgütlenen işçiler, bu kez Genel-İş merkezinin de dahil olduğu sendika içi çatışmalara tanık oldular. Şube binalarının ayrılmasına neden olan bu anlaşmazlıklar yer yer kavgalara da yol açtı.

Son olarak 20 Ekim günü, Şube Başkanı Zeki Olkun tarafından yapılan açıklamaya göre; İzmir İş Mahkemesi, İZELMAN işçisinin sendikal örgütü olarak Genel-İş 3 No'lu Şube'yi resmen tanımış bulunuyor. Genel İş 3 No'lu Şube örgütlenme ve TİS yetkisini aldı.

DİSK Genel-İş 3 No'lu Şube Başkanı Zeki Olkun son gelişmeyi kamuoyuna açıklarken, sendika salonundaki İZELMAN işçileri, "Yaşasın örgütlü mücadelemiz!" "Yaşasın işçilerin birliği!" "Kahrolsun sendika ağaları!" "Kahrolsun sarı sendikacılık!" "Direne direne kazanacağız!" sloganlarını haykırdılar.

SY Kızıl Bayrak/İzmir

 


 

Kocaeli Büyükşehir Beledeyesi'de işçi direnişi...

"Direnişi kazanana kadar sürdüreceğiz!"

14 Ekim 2001 tarihinde, Büyükşehir Belediyesi'nin yan kuruluşu Belde AŞ.'den 47 işçi, Belediye-İş'te örgütlenmeleri gerekçesiyle işten atıldı. Direnişte bulunan işçileri ziyaret ettik ve İşyeri Baştemsilcisi ve açlık grevi eylemcisi Ahmet Yılmaz'la görüştük.

İşyerinizi tanıtır mısınız?

Ahmet Yılmaz: Temizlik, güvenlik ve üniversitelerde yemek veren Belediye'ye bağlı bu kuruluşun 130-140 arasında çalışanı var. 86'sı sendikalı oldu.

Eylem ve örgütlenme sürecini anlatır mısınız?

A. Yılmaz: Geçen seneden itibaren, yoğun olarak 5-6 aydır sendikalaştık. Ekim başından itibaren noter kayıtları yapıldı. Çoğunluğu sağladık. İşverenin cevabı önce beni işten atmak oldu. İş bırakma eylemi yapıldı. Sözler verildi ama ardından 47 kişi toptan atıldık. Bir anlam veremedik. Çünkü çoğu işçi CHP'li, belediye sosyal demokrat ve ekonomik bir talep yok, sendikal bir örgütlenme talebi var. Buna rağmen atıldık.

16 kişiden oluşan ve değişik bölümlerden oluşan bir komitemiz var. Bir de 3 kişiden oluşan üst komite var. Açlık grevi bir ilk eylem bizim için. Komite toplanıp yeni eylem kararları alacak. Direnişi kazanana kadar sürdüreceğiz. Şu anda 2 kişi sürekli, 45 kişi 8'er günlük dönüşümlü açlık grevi yapıyoruz.

Eyleminizle dayanışma ne durumda?

A. Yılmaz: Burası hiç boş kalmıyor. İşçi arkadaşlar sürekli geliyorlar. Ayrıca üniversitede öğrenciler taşerona karşı yemek boykotu yapıyor. Bizi ziyaret ediyor, okulda sürekli eylemimizi anlatıyorlar. Dayanışma olukça iyi, sonuna kadar direnecek ve kazanacağız.

Başarılar diliyoruz, yanınızda olduğumuzu belirtmek istiyoruz.

A. Yılmaz: Teşekkürler, yalnız olmadığımızı sürekli hissediyoruz zaten.

SY Kızıl Bayrak/Kocaeli