20 Ekim '01
Sayı: 31


  Kızıl Bayrak'tan
 Savaşa karşı kitle hareketi

  Hükümete savaş yetkisi bölge halklarına düşmanlığın belgesidir

  Krizin ve savaşın faturasını ödemeyi reddelim!

  Sendika ağaları yeni saldırıların zeminini döşemeye başladılar

  Savaşta yığınların manipülasyonu
  Dünyanın dört bir yanında yüzbinler alanlara çıktı
  Belediye işçileriyle savaş ve saldırganlık üzerine konuştuk
  Savaş karşıtı eylemlerden

  Bir türküdür direniş, boy verir zindanlarda

  Dört RAF militanı hücrelerde katledildi
  Büyük zindan direnişi 1.yılında!
  Göstermelik yargılama devam ediyor!
  İslam Konferansı Örgütü hanet batağında...

  Almanya'da terör paketleri ard arda açıklanıyor!

  Mamak İşçi Kültür Evi 21 Ekim'de açılıyor
  Emperyalizme ve savaşa karşı devrimci mücadelede başarının bazı temel ölçüleri
  Hükümet ABD'nin çıkarları için savaş yetkisi aldı
  Mücadele Postasi


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hükümet ABD'nin çıkarları için
savaş yetkisi aldı

Geçtiğimiz hafta meclis ABD'ye kölece uşaklığın gereklerinin yerine getirilebilmesi için hükümete savaşa katılma yetkisi verdi. Böylece hükümet ABD'nin emperyalist işgal planlarına, askeriyle, tankıyla, topuyla, uçağıyla daha kolay hizmet edebilecek.

Dünya halklarına karşı kapsamlı bir saldırı hazırlığı yapan ABD, İngiltere'yi de yanına alarak, Afganistan'a bomba yağdırmaya başladı. Hava saldırısı yetersiz kalacağı için, NATO'dan 5. maddeyi yürürlüğe koymasını istedi. Bu çağrı tereddütsüz kabul edildi.

Sermaye devleti ABD'ye "yardıma" en hevesli ülke olarak, harekata katılmayı önceden MGK'da görüşmüştü. Meclisten hükümete verilen yetki, MGK'nın "tavsiye" emirlerinin yerine getirilmesinden başka bir şey değildir. Böylece Türkiye harekata fiili olarak katılmayı tereddütsüz kabul eden ilk ülkelerden biri olma ünvanını kazandı.

Sermaye devleti geçmişte de ABD'nin çıkarları doğrultusunda Kore'ye binlerce asker göndermişti. ABD ekonomik yardım ve Türkiye'yi NATO'ya alma karşılığında asker istemişti. Kore'ye asker yollanması aynı zamanda ABD'ye kölelik sürecinin başlangıcı anlamına geliyordu. Gerici çıkarlar için Türkiyeli işçi ve emekçi çocukları cepheye sürüldü. ABD ise, asker karşılığı yaptığı ekonomik yardımları savaş sonrasında fazlasıyla tahsil etti.

Bir başka örnek Ô91 Körfez Savaşı'dır. Türkiye topraklarındaki askeri üslerden kalkan savaş uçakları Irak halkına bombalar yağdırırken, sermaye devleti "bir koyup üç almayı" hedefliyordu. Bunun için Irak'a uygulanan ambargoyu da destekledi. Ama geçen 10 yıllık süreçte Türkiye'nin ambargodan kaynaklı zararı 40 milyar dolardan fazladır. Sermaye değil bir koyup üç almak, koyduğu birin üzerine üç daha eklemek zorunda kaldı.
Afganistan'a yönelik emperyalist savaşın da benzer bir sonuca yolaçacağı açıktır. Sermaye devleti bu savaşa fiilen katılmayı, almayı umduğu yeni krediler uğruna kabul ettiğini neredeyse açık açık söylemektedir. Sonradan faiziyle birlikte ödenecek bir krediyi alabilmek için Türkiyeli işçi ve emekçi çocuklarının kanı pazara sürülmektedir.

Emperyalist savaşın Türkiye'ye faturası sadece işçi ve emekçi çocuklarının kanıyla da sınırlı kalmayacaktır. Ordu savaş hazırlığıyla birlikte ek kaynak talebinde bulunmaktadır. Gönderilecek birliklerin masrafları, Kuzey İttifakı eşkiyalarına yapılacak yardımlar, zaten krizde olan ekonomiyi iyice batıracaktır. Bu enkaz da elbette işçi ve emekçilerin üzerine yıkılacaktır. Temel tüketim maddelerine daha fazla zam yapılacak, daha fazla işçi kapı önüne konulacak, ücretler eriyecektir.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin mazlum Afgan halkının kanının dökülmesinden hiçbir çıkarı yoktur. Bu savaş gerici bir savaştır. Bizi ABD emperyalizminin kirli işgal planlarına alet etmeye çalışan sermaye iktidarının hesaplarını boşa çıkartmak için mücadeleyi yükseltmek dışında bir seçenek yoktur.

Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın halkların devrimci kardeşliği!

Ozan Demir

 


 

Sincan hücreleri Emperyalist ölüm ve
yıkım makinası

11 Eylül saldırısının hemen ardından değişik teoriler üretilmiş, Amerikancı medya efendisine akıl vermede büyük bir özveriye girişmiştir. İşi o kadar azdırmıştırki, Bin Ladin'i Kuzey Irak'a bile getirmiştir. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu bile işi bu kadar abartmaya gerek yok diyerek, "Usame Bin Ladin'in Kuzey Irak'ta olmadığını" açıklamak durumunda kalmıştır.

Nihayet tamtamlar eşliğinde 7 Ekim günü savaş başlatıldı. ABD ve İngiliz füzeleri ve uçakları Afganistan üstüne binlerce bomba yağdırmaya başladı. Atılan bombalardan dolayı ne kadar sivilin öldüğü ya da sakat kaldığı belli değil. Katar'dan yayın yapan El-Cezire televizyonu dakika dakika atılan bomba ve füzeleri gösteriyor. Özellikle başkent Kabil olmak üzere diğer yerleşim merkezlerinin nasıl bombalandığına an be an tanık olduk. Ama Türk medyası kamuoyunu, sivillerin zarar görmemesi için ne kadar özen gösterildiğine ikna etmek için elinden geleni yaptı. Öyle ya bombalar sivilleri görünce hemen yön değiştirip "teröristleri vuruyor".

Savaş çığırtkalığında sınır tanımayan mehmetçik medya muradına erdi. Açlık ve yoksullukla cebelleşen bir ülke halkına, dünyanın zenginliklerini ve teknolojisini elinde toplamış iki emperyalist ülkenin günlerce saldırması kimbilir ne kadar hoşlarına gitmiştir. Ama olmaz bununla yetinmemeli, emperyalizmin savaş makinaları, diğer mazlum halklara da saldırmalı ve yok etmelidir. Şimdiden hedef gösterdiler bile; İran, Irak, Küba vb. listeyi uzatıp duruyorlar. Gerek görüntülü, gerekse yazılı medyada uluslararası strateji uzmanlarını boy boy görmekteyiz. Konuya vakıf bu zatlar denge değiştirmekte ustalar.

ABD bu işin sadece Usame Bin Ladin ve örgütü El-Kaide ile sınırlı kalmayacağını, "terörizme" destek veren diğer ülkelerin de cezalandırılacağını belirtiyor. Bunun anlamı şudur? Başta Ortadoğu olmak üzere bölgede dengelerin değişeceği, hatta haritadaki sınırların da buna dahil olacağından dem vurmaktadırlar. ABD emperyalizmi iki şey dayatmaktadır diğer ülkelere; ya benim yanımdasın ya da karşı tarafta. Ona göre ayağını denk al.

Diğer bir yönü de, ikiz kulelere ve Pentagon'a yapılan saldırıyı basamak yaparak globalleşmeyi kendi öncülüğünde yeniden şekillendirmek istiyor. Bunun için gerekirse tüm bölgeyi kana bulamaktan geri durmayacak. Dünya jandarması askeri ve siyasi üstünlüğünün yanı sıra, bu bölgede pazar gücünü artırmak istemektedir. Başta petrol olmak üzere diğer doğal kaynaklar ABD ve İngiliz tekellerinin iştahını kabartmaktadır. Fakat başta Çin olmak üzere Rusya da bu duruma kolayından vize vermeyecektir herhalde.

Kısa başlıklar halinde durum bundan ibarettir. Gerçi dünyamız karmaşık bir geleceğe doğru yol almaktadır. Burjuva medya bu durumu yalan yanlış haber ve yorumları ile daha karmaşık hale sokmaktadır.

Yoksul bir halka, bir taraftan bombalar yağdırılırken bir taraftan uçaklarla gıda yardımı yapılmaktadır sözüm ona. Fakat açlığın pençesinde olan bu insanlar atılan bu göstermelik yardım malzemelerini imha etmektedir. Pekala, bunu yazmaya, söylemeye de elleriniz ve olmayan yürekleriniz varacak mı!

Hiç sanmıyoruz. Ama o halkların çığlığı ve haykırışları bir gün gelecek sizleri de efendilerinizi de boğacak. Bundan hiç kuşkunuz olmasın...

B. Akıncık/İzmir

 


 

Bir emekçiyle röportaj...

"Asıl terörist ABD'dir"

Sizi tanıyabilir miyiz?

Emekçi: Çocuğum olmadan önce tekstil fabrikasında çalışıyordum.


11 Eylül'de ABD'ye yapılan saldırıyı fırsat sayan emperyalistler terörü yok edeceğiz diyerek azgınca saldırıyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Emekçi: Önce terör diye bir şey yok, saldırıyı düzenleyenler terörist değil. ABD çok cana kıymış, insanları öldürmüştür. ABD bunu hakediyor. Hatta daha fazlasını hakediyor. Bu arada suçu olmayan insanlara da bir şeyler oluyor. Sonuçta halk eziliyor, sokakta kalıyor, aç kalıyor.

Afgan halkının üzerine bombalar gıda yardımıyla birlikte yollanıyor. ABD'nin bu yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Emekçi: İnsanları kandırıyorlar, size gıda veriyoruz diyerek bombalıyorlar. Asıl terörist ABD'dir.

ABD'ye asker yardımı dahil her türlü desteği sunan, mazlum bir halkın katledilmesine ortak olan Türkiye sizce neden bu savaşa dahil oldu?

Emekçi: Türkiye'nin bunları reddetmesi gerekiyor. ABD'den para alacağı için yoksul halkları karşısına alıyor. Hakkını savunan insanlara Türkiye'de terörist damgası vuruluyor, işkencelerden geçiriliyor. Türkiye'de sol düşünen insanlara böyle davranılıyor. Direnen halk istemedikleri için ABD'ye destek veriyorlar.

Her zaman olduğu gibi bu savaşın faturası da işçi-emekçilere kesilecek. Bunun önüne geçmek için sizce neler yapılabilir?

Emekçi: Türkiye'de insanların ayaklanması gerekiyor. Bu faturayı işçi-emekçilere değil de sermayeye ödetmeliyiz.


Bu toz duman içinde Ölüm Orucu Direnişi 1. yılını doldurmak üzere. Devrimci tutsaklara destek vermek ve savaşa karşı çıkmak için neler yapmak gerekir?


Emekçi: Halkın sokağa çıkması gerekiyor. Artık sömürüye izin verilmemesi lazım. Devrimci tutsaklar yalnız değildir. Kalbimiz onlarla ve kazanacağımıza inanıyorum.