20 Ekim '01
Sayı: 31


  Kızıl Bayrak'tan
 Savaşa karşı kitle hareketi

  Hükümete savaş yetkisi bölge halklarına düşmanlığın belgesidir

  Krizin ve savaşın faturasını ödemeyi reddelim!

  Sendika ağaları yeni saldırıların zeminini döşemeye başladılar

  Savaşta yığınların manipülasyonu
  Dünyanın dört bir yanında yüzbinler alanlara çıktı
  Belediye işçileriyle savaş ve saldırganlık üzerine konuştuk
  Savaş karşıtı eylemlerden

  Bir türküdür direniş, boy verir zindanlarda

  Dört RAF militanı hücrelerde katledildi
  Büyük zindan direnişi 1.yılında!
  Göstermelik yargılama devam ediyor!
  İslam Konferansı Örgütü hanet batağında...

  Almanya'da terör paketleri ard arda açıklanıyor!

  Mamak İşçi Kültür Evi 21 Ekim'de açılıyor
  Emperyalizme ve savaşa karşı devrimci mücadelede başarının bazı temel ölçüleri
  Hükümet ABD'nin çıkarları için savaş yetkisi aldı
  Mücadele Postasi


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Belediye işçileriyle emperyalist savaş ve saldırganlık üzerine konuştuk...

"İşçi sınıfının tavrı savaşa hayır olmalı,
halkların kardeşliği olmalı"

ABD emperyalizmi 11 Eylül'de yapılan saldırıyı bahane ederek ezilen halklara, muhalif kesimlere "terörizmle mücadele" adı altında savaş açmış durumda. Bu konuyla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Musa (Belediye işçisi): Emperyalizmin kendisi zaten sömürü ve savaş demektir. Yıllardır sömürü amaçlı ve kendi çıkarları doğrultusunda bir yığın saldırı yaptılar. Afganistan'a yönelmiş saldırı da emperyalizmin bu saldırılarından birisi. Afganistan'ı daha önce Sovyetler Birliği işgal etmişti. Bunun üzerine ABD ve diğer emperyalist güçler Sovyetler'e karşı oradaki gerici güçleri kullandı. Bu gerici güçler daha sonra ABD politikalarına ters düştü. ABD sömürü ağını daha da genişletmiş, Uzak Doğu ve Ortadoğu'daki hakimiyetini pekiştirmek istiyor. Bu saldırıyla karşısındaki güçlere ve ezilen halklara gözdağı vermeye çalışıyor.

Türkiye'nin bu konudaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Musa: Türkiye'nin tavrı tam anlamıyla uşaklıktır. Halkın çıkarlarını değil bir avuç sermayedarın çıkarlarını düşünerek hareket ediyor. Hava sahasını ABD gibi bir ülkeye ayırdı. Aslında bu tavır geçmişten beri böyle. Kıbrıs savaşında Libya ve Irak gibi ülkeler Türkiye'yi desteklediler. Daha sonra ABD onlara saldırınca Türkiye ABD'yi destekledi. Bu bile herşeyi gösteriyor.

Bu emperyalist çıkar savaşına karşı işçi sınıfının tavrı nasıl olmalı?

Musa: Elbette bu emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı çıkılmalı, muhalefet edilmeli. Ama işçi sınıfının güveni kırılmış durumda. Sendika bürokrasisi işçi sınıfının güvenini kırmış. İşçi sınıfı öncüsüz, kendini yalnız hissediyor. Bu anlamda bir çıkmazda. Ama herşeye rağmen bu savaşa karşı çıkması ve mücadele etmesi gerekiyor.

Selahattin: Türkiye'nin bu savaşa girmemesi lazım. ABD'nin ne yapacağı belli olmaz. Yarın işine gelmez Türkiye'ye saldırır. 11 Eylül'deki saldırıyı kimin yaptığı belli değil. Sorumlu Afganistan oldu. Burada işçi sınıfının tavrı savaşa hayır olmalı, halkların kardeşliği olmalı.

Alaaddin: Bu savaşa karşı çok şey yapılmalı. Akşam Ecevit'in açıklaması var. Diyor ki; "Dostumuz Amerika terörle mücadele ederken ona yardım etmek bizim borcumuzdur." Bunu söyleyen bu ülkenin başbakanı. Sanki bu ülkede krizi asgari ücretle çalışanlar yaratmış gibi kendi maaşlarını bir saat içerisinde 3,5 milyara çıkarıyorlar. Milyonlarca insan hala sefalet içerisinde çalışıyor. Onlar ülkeyi savaşa sürüklüyorlar. Yapılması gereken çok şey var. Halka inilmeli. Bu halkın sorunu, bu bizim sorunumuz. Her gün yağmur gibi zam yağıyor, biz hala seyirciyiz. Artık bir yerden başlamak gerekir.

Hüseyin: Bu savaşa karşı hiç zaman kaybetmeden kitle örgütlerinin bir duyuru yapıp bir kampanya başlatması gerekir. Basın açıklaması, miting, yürüyüş ne gerekiyorsa yapılması lazım. Suriye ve Irak'a da saldıracaklar. Böylece Türkiye savaşın içine girmiş olacak. Emperyalistler buralarda kendilerini varetmek için bu saldırıları yapacaktır. İşçi sınıfının harekete geçmesi gerekir. Bir tarafta kriz, bir tarafta savaş kapıda. Bir şeyler yapılmalı. Buna kesinlikle sessiz kalınmamalı. ABD'nin derdi bin Ladin'i yakalamak değil, onun derdi halkları köleleştirmek, onların zenginliklerini yağmalamak. Bunları halka anlatmak gerekir.

 


 

Lastik-İş İstanbul Şube Genel Kurulu...

Emperyalist savaş sınıfın gündeminde

Lastik-İş İstanbul Şubesi'nin 6. Olağan Genel Kurulu 13 Ekim günü yapıldı. Genel Kurul sonunda eski yönetim yeniden seçildi.

Kurulun yapıldığı salon sıkı bir polis denetimi altındaydı ve daha girişte bir yoldaşımız keyfi gerekçelerle gözaltına alındı.

Genel Kurul'da konuklar dahil söz isteyen herkesin konuşmasına olanak tanındı. Yapılan konuşmalarda ağırlıklı olarak savaş gündemine ve işçi sınıfının örgütsüzlüğü sorununa değinildi. Fakat bunlar genel ve soyut kaldı. Örneğin Pirelli'de yaşanan eylemden hiç kimse bahsetmedi. Salonda Pirelli'den işçiler de olduğu halde bu konu kürsüye taşınmadı. Bir başka gariplik DİSK'in Ankara yürüyüşü hazırlığının hiç sözünün edilmemesi oldu. Bu da DİSK'in eylem takviminin kendisine bağlı sendikalar içerisinde bile doğru dürüst ciddiye alınmadığını gösteriyordu.

Lastik-İş Genel Başkanı Vahdettin Karabay hariç bütün konuşmacılar savaşın emperyalist niteliğini olabildiğince vurgulamaya çalıştılar ve savaşı engellemenin sınıfın mücadelesinden geçtiğini söylediler. Özellikle Nakliyat-İş Başkanı'nın ve TUYAB temsilcisinin konuşmaları uzun uzun alkışlandı. Bu yönüyle Genel Kurul olumlu ve ileri özelliklere sahipti. Okunan mesajlar içinde belki de en anlamlısı direnişçi Aymasan işçileri adına gönderilendi. Bir Aymasan işçisi direnişteki arkadaşları adına Genel Kurul'a katıldı ve mesajıyla direnişin sıcaklığını salona taşıdı.

Ancak tabandaki işçilerin edilgenliği dikkat çekiyordu. Yönetimden birilerinin yönlendirmesi olmadan hemen hemen hiç slogan atılmadı. Sloganlara katılım zayıf kaldı. Coşku açısından da belirgin bir zayıflık sözkonusuydu.

Programdaki konuşmalar tamamlandıktan sonra, divan başkanı tekrar tekrar çağrı yaptığı halde, bir iki temsilci hariç hiç kimse kürsüye çıkmadı. Temsilciler ise daha çok bir usulü yerine getirme kaygısıyla konuşma yaptılar.

Genel Kurul'da Öncü İşçi İnisiyatifi, işçileri krizin ve savaşın faturasını ödememeye çağıran bir bildiri dağıttı.

Sonuçta belli olumluluklara karşın politik yanı zayıf kalan, coşkudan yoksun bir genel kurul yaşandı.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul

 


 

İzmir'de emperyalist savaş protesto edildi

"Kahrolsun ABD emperyalizmi!"

14 Ekim'de yapılması düşünülen savaş karşıtı mitinglerin diğer şehirlerde yasaklanmasının ardından İzmir'de yapılacak miting de bildik gerekçelerle yasaklandı. Bunun üzerine İzmir Savaş Karşıtı Platform Cuma günü Enerji-Yapı Yol Sen Şubesi'nde basın toplantısı yaparak, Cumartesi günü saat 12:00'de Konak Sümerbank önünde kitlesel basın açıklaması yapılacağını duyurdu.

13 Ekim günü yaklaşık 750 kişi Konak Sümerbank önünde toplandı. KESK, EMEP, TMMOB, SİP, ve Savaş Karşıtları Derneği'nin pankartlarıyla katıldığı eylemde "Krize karşı genel grev, genel direniş!", "Savaşa değil, eğitime-sağlığa bütçe!", "Kahrolsun emperyalizm-üsler kapatılsın!", "ABD Afganistan'dan defol!", "Savaş ve borç bütçesi istemiyoruz!" yazılı dövizler taşındı.

Savaş Karşıtı Platform tarafından hazırlanan basın metnini İHD İzmir Şube Başkanı Günseli Kaya okudu. Eylem boyunca "Savaşa değil emekçiye bütçe!", "Amerikan uşağı hükümet istifa!", "Amerikan askeri olmayacağız!", "Kahrolsun emperyalizm!", "Susma haykır, halklar kardeştir!", "Savaşa hayır, özgür eşit bir dünya!", "İşsizlik, yoksulluk, savaş istemiyoruz!", "Kahrolsun ABD emperyalizmi!" vb. sloganları atıldı. Üniversite öğrencileri ise "F tipi üniversite istemiyoruz" sloganıyla eyleme katıldılar.

Eylem, Hücre Karşıtı Platform'un düzenlediği eylemin başlayacağı duyurusu ve katılım çağrısıyla bitirildi. Yapılan çağrı üzerine sloganlarla oturma eylemine geçildi. Eyleme yaklaşık 150 kişi katıldı. Basın metninin okunmasının ardından eylem sona erdi.

Saygı duruşuyla başlayan eylemde, "F tipi ölümler istemiyoruz!", "Hücre ölümdür istemiyoruz!", "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!", "Devrim şehitleri ölümsüzdür!", "Devrimci irade teslim alınamaz!", "Diyaloğu başlatın, ölümleri durdurun!", "Baskılar bizi yıldıramaz!", "Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!" vb. sloganlar atıldı.

Üniversite öğrencileri de savaşa karşı tepkilerini ortaya koydular. 17 Ekim günü, Ege Üniversitesi öğrencileri tarafından oluşturulmuş olan Savaş Karşıtı Platform, Ege Üniversitesi kampüsünde 150 öğrencinin katılımıyla bir eylem gerçekleştirdi.

SY Kızıl Bayrak/İzmir

 


 

Emperyalist savaşa karşı
devrimci çalışmadan...

Emperyalistler hakimiyetlerini korumak için yıllardır dünya halklarının kanını dökmeye ve yaşattıkları acılara yenilerini eklemeye devam ediyorlar. Son olarak "terörle mücadele" yalanıyla silahlarını Afganistan topraklarına çevirdiler. Günlerdir Afgan halkının üzerine binlerce bomba yağıyor. Halk açlığa ve sefalete mahkum ediliyor, yerini yurdunu bırakarak ülkeyi terketmeye zorlanıyor. Emperyalist savaşın tüm harcamalarıysa Körfez Savaşı'nda olduğu gibi bu savaştan en çok zarar gören dünya halklarına, işçi ve emekçilere yükleniyor. Ülkemizi yönetenlerse bu savaşta efendilerine hizmette kusur etmemeye çalışıyorlar.

Onlar kendi cephelerinden saldırılarını arttırırken, bize de emperyalist savaşa karşı bulunduğumuz semtlerde, fabrikalarda, okullarda ve ulaşabildiğimiz her yerde, savaşın saklanan gerçeklerini ortaya koyma ve yaşanılanlara karşı tek çıkış yolunun örgütlü mücadele olduğu bilincini taşıma sorumluluğu düşüyordu. Bu çerçevede elimizdeki her imkanı ve aracı değerlendirerek emperyalist savaşa karşı etkin bir çalışma başlattık. Bunlardan birisini de afiş çalışması oluşturuyordu.

Her gün binlerce insanın, yoğunlukla işçi ve emekçilerin kullandığı E-5'i "Emperyalist savaşa hayır!", "Savaşa karşı direniş!" sloganlarının yer aldığı, çarpıcı fotoğraflarla dikkat çeken iki afişimizle donattık. İlk olarak Pazartekke durağından başladık. Burası karakola çok yakın olduğu için çalışmayı riske atmadan Topkapı girişine geçtik. Ardından Topkapı alt geçidindeki otobüs duraklarının olduğu 3 ayrı sütunu afişlerimizle çevreledik. Bu sırada otobüs bekleyen insanlar afişlerde ne yazılı olduğunu görmek için gelip bakıyorlar ve savaşa karşı bizleri destekleyen şeyler söylüyorlardı. Daha sonra Cevizlibağ'daki yan yola geçerek uzun ve bomboş bir duvarı çift şerit halinde afişlerimizle süsledik. Yine Cevizlibağ üst geçidinin köprü ayaklarını yaptıktan sonra Merter'e geçtik. Üst geçidin her iki taraftaki ayaklarını seri bir çalışmayla donattıktan sonra hızla Ömür durağına geçtik. Ömür üst geçidinin de dört ayrı ayağının her cephesini afişlerimizle donattık. Bu sırada orada bulunan seyyar satıcılar da bize yardımcı oldular ve aramızda kısa bir sohbet geçti. Kürt olduklarını söyleyerek "TC alçaktır. Yıllardır bize kan kusturduğu, halkımızı katlettiği yetmezmiş gibi bir de efendileriyle Afgan halkına saldırmaya hazırlanıyor!" dediler. Çalışma sırasında çevredeki insanlardan aldığımız bu tepkiler bizi daha da coşkulandırıyordu.

Kısa bir mola verip dinlendikten sonra, çalışmamıza devam ettik. Çocuk Sitesi ve Çobançeşme duraklarını da vurup Ambarlı, Haramidere ve Beylikdüzü'ndeki 3 ayrı üst geçidin her iki taraftaki ayaklarını afişledik. Böylece E-5 belli bir noktasından itibaren bir uçtan bir uca afişlerimizle donatılmıştı. Ancak hala olanaklarımız dahilinde yapmayı hedeflediğimiz yerler vardı. Esenyurt'a geçerek çalışmayı riske atmamak için iki ayrı yere nokta çalışması yaptık. İlk noktayı yaparken jandarma devriyesi geldi ve çalışma yarım kaldı. Onları atlattıktan sonra tekrar gidip burayı tamamladık ve hızla uzaklaştık. İkinci noktada ise depo üst geçidinin ayaklarını yaparken 6-7 yaşlarında boyacı bir çocuk geldi. Afişlerimizi okuyup gözlerini kocaman açtı "Aaa, Kızıl Bayrak! Siz hep bizim evimize gelip gazete getiriyorsunuz, başka başka kağıtlar bırakıyorsunuz di mi?" dedi. Biz de cevap verdik. Ve işimiz bitene kadar tüm ısrarımıza rağmen yanımızdan ayrılmadı. Çocuktaki sıcaklığı da yanımıza alıp Avcılar çıkışındaki üst geçide geçtik. Üst geçidin her iki ayağına ve otobüs durağının yan tarafına da afişlerimizi yapıştırıp Küçükçekmece alt geçidine geldik. Malzemelerimiz yine bitmişti. Orada bir yere gittik ve su istedik. Ne yaptığımızı sordular, biz de ilgili davrandıklarını görünce savaşa karşı afiş yaptığımızı söyledik. Bize çok sıcak davrandılar ve yardımcı oldular. Alt geçidin her taraftan görülebilecek tüm sütunlarını da elimizdeki afişlerle donatıp Cennet'teki üst geçide geçtik. (...)

Yol boyunca köprü ayaklarını, duvarları, üst geçitleri afişlerimizle donatırken insanların ilgisi, destekler yönde şeyler söylemeleri, bize yardımcı olmaları oldukça hedefli bir çalışma yaptığımızı gösteriyordu. Bu da bizlere, daha ileri bir çalışma yürütüldüğünde emperyalist savaşa karşı işçi-emekçi cephesinin oluşturulabileceğini gösteriyor. Yeter ki bizler doğru yol ve yöntemleri değerlendirelim. Söylemek istediğimiz bir başka şey de, önceki uyarılarımıza rağmen savaşa karşı olan başka siyasetlerin bizim hiçbir zaman anlam veremediğimiz bir anlayışla onca emek vererek yaptığımız afişlerin üzerini kapatmış olmalarıydı.

Bizler her türlü engelleme ve saldırıya rağmen, emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmeye, işçi ve emekçilerin kızıl bayrağını dalgalandırmaya devam edeceğiz!

Kahrolsun emperyalizm ve savaş!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Rumeli yakasından komünistler