20 Ekim '01
Sayı: 31


  Kızıl Bayrak'tan
 Savaşa karşı kitle hareketi

  Hükümete savaş yetkisi bölge halklarına düşmanlığın belgesidir

  Krizin ve savaşın faturasını ödemeyi reddelim!

  Sendika ağaları yeni saldırıların zeminini döşemeye başladılar

  Savaşta yığınların manipülasyonu
  Dünyanın dört bir yanında yüzbinler alanlara çıktı
  Belediye işçileriyle savaş ve saldırganlık üzerine konuştuk
  Savaş karşıtı eylemlerden

  Bir türküdür direniş, boy verir zindanlarda

  Dört RAF militanı hücrelerde katledildi
  Büyük zindan direnişi 1.yılında!
  Göstermelik yargılama devam ediyor!
  İslam Konferansı Örgütü hanet batağında...

  Almanya'da terör paketleri ard arda açıklanıyor!

  Mamak İşçi Kültür Evi 21 Ekim'de açılıyor
  Emperyalizme ve savaşa karşı devrimci mücadelede başarının bazı temel ölçüleri
  Hükümet ABD'nin çıkarları için savaş yetkisi aldı
  Mücadele Postasi


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sendika ağaları yeni saldırıların
zeminini döşemeye başladılar

Örgütlenmenin hayati önem taşıdığı bir dönemden geçiyoruz. Topyekûn saldırı oluşan savaş ortamında yeni boyutlar kazanıyor. Zaten çöküşte bulunan kapitalist ekonomi savaş yükü ile birlikte çukurun dibini boylayacak. İşbirlikçi burjuvazi adına ülkeyi yöneten Amerikancı güçler ise, bu ağır çöküşün faturasını yüklemek için emekçilerin son hak kırıntılarını da gasp etmeye hazırlanıyorlar.

Artık sıra kıdem tazminatlarına, ikramiyelere, mesailere, ücretlere zam yapılmamasına vb.'ne gelmiştir. Bu haklar da gasp edildikten sonra, geriye örgütsüz bir işçi sınıfı ve sosyal haklardan arındırılmış bir sefalet ücreti kalacaktır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği izleyen sermaye, istediği zaman işe alıp işten çıkarabileceği, istediği ücreti dayatabileceği, bütün haklardan yoksun kölelerden oluşan bir işçi sınıfı hayal etmektedir. Amerikan ajanı Derviş İMF'den kredi almanın başka bir yolu olmadığını ifade etmekte bir sakınca görmemektedir. Zira kredilerin verilmesi doğrudan bu hakların gasp edilmesi şartına bağlanmıştır. 2002 yılı Bütçe görüşmelerinde bu gerçekler sermaye sözcüleri tarafından basına açıklanmış bulunmaktadır.

Açıklamaların hemen ardından medyada boy gösteren Bayram Meral "keskin" karşı açıklamalar yapmaya başladı. Bu sicilli hainin bilinen mizansenlerinden biridir bu. Ve işçi sınıfı da, sermaye de bu açıklamaların ne anlama geldiğini bilmektedir. Bu hain, bir yandan kirli imajını düzeltmeye, işçiler nezdinde kendini aklamaya çalışırken, öte yandan asalak burjuvaziye mesaj verip onlara elinden gelen her türlü yardımı yapacağını bildirmektedir.

Emekçilerden gelebilecek tepkiyi önlemekte yetersiz kalabileceğini, bundan dolayı devletin bekçi köpeklerini hazır etmesi gerektiğini hatırlatma "sorumluluğunu" da yerine getirmektedir.

Bu saldırıların geleceği önceden bilindiği halde, bugüne kadar sendikalara çöreklenmiş bürokratların hiçbirinden kayda değer bir tepki gelmedi. Bir kısmı patronları ekonomik krizden kurtarmak için fon oluşturma işiyle meşguldü. Çok sayıda sendika da tensikatları engellemek adına TİS'lerle elde edilen kırıntı kazanımları feda etti.

İşçi sınıfı ve emekçilerin sorunlarına sırt çevirenlerin attıkları nutukların inandırıcılığı olmadığı için, açıklamanın ardından B. Meral hükümettten çözüm üretmesini talep etti. Bu arada hain rolünü oynamakta zorlanabileceğini de efendilerine hatırlatmış olmalı.

Bu hainler, daha önceki saldırılarda olduğu gibi, Türk-İş Başkanlar Kurulu'nu toplayıp işçileri oyalayacak kararlar da alabilir. Bazı sendikaların saldırılara karşı durma yönlü talepleri ise dikkate alınmayacaktır. Meral çetesi kendi hain çizgisini Başkanlar Kurulu'na dayatıp istediği kararı çıkartacaktır. Kirli geçmişleri ve son olarak Tekel işçilerinin maruz kaldıkları saldırı karşısındaki tutumları, bu hain bürokratların yeni saldırı dalgası karşısında nasıl bir tutum alacakları konusunda açık bir fikir vermektedir.

İMF-TÜSİAD programı kapsamında bu saldırılar yer almaktaydı. Ancak sermaye rejimi uygun bir ortam oluşmadan bunları gündeme getirme cesaretine sahip değildi. Emperyalist savaş ortamı işbirlikçilerin aradığı koşulları sağlamış oldu. En basit bir basın açıklamasına bile kudurmuş bir şekilde saldıran düzen bekçileri, ilerici ve devrimci güçlere, işçi ve emekçilere göz açtırmamak için uğraşıyor. Ortamı terörize ederek toplumu zapt-u rapt altına almak, bütün haklarını gasp etmek çabasında. Savaşın bu ortamı sağlamış olması, emekçilerin emperyalist savaşa karşı durmalarının önemine işaret ediyor.

Bu arsız saldırı emekçilerde biriken tepkiye yeni boyutlar ekleyecektir. Ancak sendika bürokrasisinin barikatı aşılamazsa, biriken mücadele potansiyeli yine heba olacak. Bu ise telafisi uzun dönem alacak yenilgi anlamına gelecek, işçi sınıfını, emekçileri ve bütün ilerici ve devrimci güçleri doğrudan etkileyecektir.

Kitleleri hücreleştirilmiş bir yaşama mahkum etmek için barbarca katliamlar yapan sermaye devleti, bu politikayı her alanda hakim kılmaya çalışıyor. Bu saldırı zindanlar cephesinde ölümüne bir direnişle karşılanmıştır. Eğer işçi ve emekçiler cephesinden aynı kararlılıkta bir direniş yükseltilemezse bu saldırıların önünü kesmek zor olacaktır.

Amerikancı rejimin kapsamlı bir saldırıyla tüm kazanılmış hakları gaspetmek istemesi bir fırsata dönüştürülebilir. Ancak bu, biriken mücadele potansiyelinin örgütlenmesi, meşru ve militan bir direnişin örülmesiyle olanaklı olabilir. İşçi sınıfına ihanet eden sendika ağalarını da hedef alan, emperyalist savaşa, işbirlikçi düzenin saldırılarına karşı genel bir direnişi örmek, emekçi kitleleri boğmayı hedefleyen emperyalist-kapitalist ablukayı parçalamanın tek yoludur. Bu ise öncü işçilere ve sınıf devrimcilerine ağır sorumluluklar yüklemektedir.

 


 

Krizin ve savaşın faturasını ödemeyelim!

Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!

Arkadaşlar!
İşçi ve emekçiler olarak bugün çok zor bir dönemden geçiyoruz.
Hepinizin de bildiği gibi bir taraftan sermayenin saldırılarıyla boğuşuyoruz. Ülkemiz İMF reçeteleriyle yönetiliyor. İşbaşındaki hükümet İMF ve Dünya Bankası gibi kurumların dayattığı saldırı politikalarını kelimesi kelimesine hayata geçiriyor. Her krizden sonra yeni bir İMF reçetesi çıkartıyorlar ortaya ve Türkiye şöyle kurtulacak, böyle düze çıkacak diye krizlerin faturasını bizim sırtımıza yıkan politikalarını bütün güçleriyle uyguluyorlar. Sonuç ortada.

Sadece son sekiz ayda 2 milyondan fazla işçi, emekçi kardeşimiz işten atıldı. Gene son 8 ayda doların değeri fırlayıp gittiği için, neredeyse yüzde 70 oranında fakirleştik. Yani ücretlerimiz eriyip bitti. Tüpe, benzine, ekmeğe, elektriğe, akla gelebilecek her türlü ihtiyaç maddesine durmadan yapılan zamlar içine düştüğümüz sefaleti her geçen gün daha da derinleştiriyor. Tüm bunlar patronlarımızın derdine derman olmamış demek ki, özelleştirmelerden esnek üretime, kıdem tazminatlarının gaspından fazla mesai paralarının ödenmeyişine, toplusözleşmelerin delinmesine kadar, iliğimizi kurutacak ne varsa uygulamaya çalışıyorlar. Son olarak Pirelli'de 112 arkadaşımız işten atıldı.

Arkadaşlar!
Şimdi başımıza bir de Amerika'nın tezgahladığı savaş belasını çıkardılar. Bizi, yani Türkiye'nin işçi ve emekçilerini Amerika'nın çıkarları için savaşa sokmaya çalışıyorlar. Türkiye'yi yönetenler Amerika'ya uşaklıkta hiçbir sınır tanımıyorlar ve günlerdir bu savaşta efendilerine daha fazla yaranmak için kırk takla atıyorlar. Afganistan'a asker gönderiyorlar. Burnumuzun dibindeki Irak'a saldırılması durumunda ise Türkiye'nin savaşa girmesi kesindir. Böyle bir durumda sırtına asker elbisesi giydirilmiş evlatlarımız, kardeşlerimiz Amerikalı generallerin komutasında ve Amerika'nın çıkarları için cepheye sürülecektir.

Kardeşler!
Krizlerin faturasını bize ödetiyorlar. Bizi yoksulluk ve sefalet içinde yaşamaya mahkum ediyorlar. Elimizde avucumuzda ne varsa alıyorlar. İşten atıyorlar, ücretlerimizi düşürüyorlar, grevlerimizi yasaklıyorlar, örgütlenme hakkımızı kuşa çeviriyorlar.

Savaş kapımıza gelip dayandı. Sermaye iktidarı halka, ülkeye ve insanlığa ihanet içinde savaş çığırtkanlığı yapıyor. Belki de üç gün sonra ülkemiz emperyalistlerin çıkarları için bir cehenneme dönecek.

Tüm bunlara karşı bir an önce harekete geçmeliyiz. Ülkemize, çocuklarımızın geleceğine, haklarımıza sahip çıkmak için mücadele etmeliyiz. Durup seyrettiğimiz, boşvererek, boyun eğerek yaşadığımız yeter.

Bu kuşatmayı yarmak için, bu sömürü ve zulüm denizini kurutmak için en başta yapmamız gereken şey örgütlenmektir. Atölyelerde, fabrikalarda, mahallelerde. Yaşadığımız ve ürettiğimiz her yerde örgütlenmeli, çevremizdekileri de örgütlemeliyiz. Fabrikalarımızda yaygın taban örgütlenmelerini yaratmak, sendikalarımızı burjuvazinin ajanlarına kaptırmamanın, kaptırdıklarımızı ise geri kazanmanın tek güvencesidir. İşçi ve emekçilerin en geniş örgütlenmelerini yaratmak, sermayenin saldırılarını püskürtmenin, üstümüze çöken savaş bulutlarını dağıtmanın tek çaresidir. Örgütlenelim! İşyeri komiteleri, savaşa karşı mücadele komiteleri kuralım. Bunları her yerde yaygınlaştıralım.

Bizler, değişik sektörlerde ve fabrikalarda çalışan mücadeleci işçiler olarak, siz sınıf kardeşlerimizi her düzeyde birlikte örgütlenmeye, sermayeye karşı güçlerimizi birleştirmeye çağırıyoruz.

Yaşasın işçi sınıfının örgütlü mücadele birliği!
Krizin faturası kapitalistlere!
Emperyalizmin askeri olmayacağız!
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!

Öncü İşçi İnisiyatifi