20 Ekim '01
Sayı: 31


  Kızıl Bayrak'tan
 Savaşa karşı kitle hareketi

  Hükümete savaş yetkisi bölge halklarına düşmanlığın belgesidir

  Krizin ve savaşın faturasını ödemeyi reddelim!

  Sendika ağaları yeni saldırıların zeminini döşemeye başladılar

  Savaşta yığınların manipülasyonu
  Dünyanın dört bir yanında yüzbinler alanlara çıktı
  Belediye işçileriyle savaş ve saldırganlık üzerine konuştuk
  Savaş karşıtı eylemlerden

  Bir türküdür direniş, boy verir zindanlarda

  Dört RAF militanı hücrelerde katledildi
  Büyük zindan direnişi 1.yılında!
  Göstermelik yargılama devam ediyor!
  İslam Konferansı Örgütü hanet batağında...

  Almanya'da terör paketleri ard arda açıklanıyor!

  Mamak İşçi Kültür Evi 21 Ekim'de açılıyor
  Emperyalizme ve savaşa karşı devrimci mücadelede başarının bazı temel ölçüleri
  Hükümet ABD'nin çıkarları için savaş yetkisi aldı
  Mücadele Postasi


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Savaş karşıtı kitle hareketi

Avrupa'da büyük savaş karşıtı gösteriler

Geçtiğimiz hafta sonu Avrupa'nın birçok kentinde büyük savaş karşıtı gösteriler gerçekleşti. Düzenleyicilerin verdiği bilgilere göre, bu gösterilerden Londra'dakine 100 bin kişi, Berlin'dekine 50 bin kişi, Stuttgart'takine 25 bin kişi, diğer birçok kenttekine ise binlerce kişi katıldı. Gösterilerin en büyüğü ise İtalya'da gerçekleşti. Sol partiler ve sendikalar her yıl yapılmakta olan geleneksel barış yürüyüşünü savaş karşıtı büyük bir gösteriye dönüştürdüler. Bu büyük gösteriye 200 bin kişi katıldı.

Bütün bu gösterilerin ortak özelliği, sosyal-demokrasinin solundaki sol siyasal güçler tarafından gerçekleştirilmiş olması ve belirgin bir tutumla Amerikan emperyalizminin Afganistan'a saldırısını mahkum etmesidir. Gösterilere gençliğin belirgin bir ağırlıkla katılması ise bir başka dikkate değer noktadır. Genel örgütsel zayıflığa rağmen Avrupa'nın birçok kentinde aynı anda bu çapta gösterilerin gerçekleşmiş olması, politik açıdan son derece önemli bir gelişmedir. Bu, insanlığın savaşın dehşetini yeniden hissetmeye başladığının bir göstergesidir.

Emperyalist medya tekeli hareketin çapını gizliyor

Avrupa'daki bu son gösteriler savaş karşıtı hareketin yalnızca belli bir kesitidir. Gerçekte hareket tüm dünya ölçüsündedir. Haber akışı üzerindeki boğucu emperyalist tekel bunların zamanında duyulmasını ve tüm dünyaya yansıtılmasını engellemektedir. Brezilya'dan Güney Afrika'ya ve Avusturalya'ya kadar dünyanın birçok yerinde geniş çaplı savaş karşıtı gösteriler yapılmakta, fakat bu bilgiler özenle tüm dünyadan saklanmakta ya da gerçek rakamlar bilinçli olarak çarpıtılmakta, eylemler olduğundan önemsiz gösterilmeye çalışılmaktadır. Avrupa'da gerçekleşen son gösteriler üzerinden bile bunu açıkça gördük. Emperyalist medya ağız birliği halinde Londra'daki gösteriyi 20 bin, Berlin'dekini ise 15 bin olarak verdi, tüm dünyaya da bu bilgiler böyle yansıtıldı. Bu tümüyle bilinçli bir çarpıtmaydı.

Emperyalist medya halihazırda emperyalist savaşın bir kolu durumundadır. Savaşı meşru göstermeyi, asıl amacını, yarattığı yıkımı ve acıları gizlemeyi kendine iş edinmiştir. Buna başından itibaren savaş karşıtı tepkilerin mümkün mertebe gizlenmesi ya da olduğundan önemsiz gösterilmesi de dahildir. Saldırı öncesinde Amerika'da gerçekleşen savaş karşıtı birçok protesto gösterisini medya organlarından izleme olanağı bulamadık. Savaş sonrasında ise hemen yalnızca Pakistan ve Endonezya'daki Amerika karşıtı islami gösterileri izleme olanağı bulduk. Medya'nın bu son örnekteki tavrı bile son derece hesaplı ve kötü niyetliydi. Amaç gösterilerin islami rengi üzerinden batılı kitlelere çarpık mesajlar vermekti.

Savaş karşıtı kitle hareketinin anlamı

Amerikan emperyalizminin gözü dönmüşlüğü ve öteki emperyalist güçlerin paylaşım ve nüfuz mücadelelerinde geri kalmamak kaygısıyla saldırganlığa ve savaşa verdiği destek, dünyanın birçok yerinde geniş insan kitleleri üzerinde uyarıcı etkide bulunuyor. Savaş karşıtı güçlü bir yeni barış hareketinin yeniden şekillenmekte oluşu da bunu göstermektedir.

Afganistan'a saldırı, son on yılda emperyalist koalisyonun üçüncü ortak savaşıdır. Fakat ilk ikisi bugünküne benzer bir hareketin gelişmesine yolaçmadılar. Bunun anlaşılır nedenleri var. Körfez Savaşı Ô89 yıkılışının sonrasına denk gelmişti ve bu tür tepkilere önderlik edebilecek durumdaki sol kesimi büyük bir örgütsel dağınıklık ve moral zayıflama içinde yakalamıştı. Yugoslavya savaşı Bosna olaylarının ve Kosova sorununun emperyalistler tarafından başarılı bir istismarına dayanmaktaydı. Bu, emperyalist yıkım savaşına karşı tepkileri fiilen dizginlemişti. Son saldırı emperyalistlerin bu türden avantaj ve olanakları artık önemli ölçüde yitirdiğini gösteriyor. 11 Eylül saldırısında binlerce sivilin hayatını yitirmiş olması üzerinden yapılan duygusal istismar bile, emperyalist saldırının gerçek niteliğini ve amacını örtmeye yetmiyor.

Herşey bir yana, geride kalan on yılın yarattığı yeni bir bilinç ve deneyim birikimi var dünya ölçüsünde. Şu son on yılda yaşananlar bile kapitalizmin insanlığı ve dünyayı hangi yeni sosyal, siyasal ve askeri felaketlere hazırlamakta olduğunu göstermeye yetti. Dünyanın dört bir yanında yeniden güç kazanmaya başlayan sosyal-siyasal mücadeleler ile emperyalist küreselleşmeye karşı uluslararası hareket, bu bilincin ve deneyimin bir dışa vurumudur. Nitekim Afganistan'a yöneltilen saldırıya karşı gelişen emperyalist savaş karşıtı hareket de bir yanıyla emperyalist küreselleşme karşıtı hareketin bir yeni görünümünden başka bir şey değildir. Giderek daha geniş insan kitleleri, insanlığın büyük bölümünü açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe sürükleyen güçler ile onu yeni savaşların yıkımına sürükleyen güçlerin aynı olduğunun farkına varmaktadırlar. 11 Eylül saldırısının şokuyla sersemletilmeye çalışılan Amerika'da bile "savaş değil sosyal adalet" seslerinin (üstelik ağırlıklı olarak işçi hareketi bünyesinden) yükselmesi bunu göstermektedir.

Savaş karşıtı kitle hareketinin sınırları

Gerek sosyal sorunların gerekse saldırganlığın ve savaşın sistemden kaynaklanan sorunlar olduğu bilincine rağmen, halihazırdaki savaş karşıtı hareket daha çok pasifist niteliktedir. Bu yürütülmekte olan savaşın emperyalist niteliği konusundaki açıklığa rağmen böyledir. Savaşların bilinen dehşeti savaş karşıtı insan kitlelerini savaşa ve genel olarak şiddete karşı genel bir tepkiye itmektedir. Bu tutumun nedenleri anlaşılır olmakla birlikte, bu sınırlar içindeki bir bakışın bir çözüm ifade etmediği de bilimsel ve tarihsel bir gerçektir. Savaşa ve tüm öteki sosyal-siyasal kötülüklere karşı mücadele bunları üreten sisteme karşı bir mücadele perspektifine ve programına oturmadıkça, kendi başına güçsüzdür ve herhangi bir kalıcı politik-pratik sonuç yaratmaz.

Bu tür bir perspektif ve programdan yoksunluk, halihazırdaki savaş karşıtı kitle hareketinin en temel zayıflığıdır. Fakat bu zayıflık dünya ölçüsünde devrimci sınıf hareketinin, onun örgütlü öncü kesimi olarak komünist hareketin zayıflığından ayrı da düşünülemez. Zira bu tür hareketlere doğru bir yön ancak öncü devrimci partiler tarafından verilebilir. Eksikliği duyulan perspektifsizlik ve programsızlık ancak onlar tarafından giderilebilir.

Halihazırda olmayan da gerçekte budur.

Bu temel zaafın bilincinde olmak ilkesel önem taşımakla birlikte, bu hiçbir biçimde bugünkü hareketin politik önemini azaltmamaktadır. Tam tersine, güncel durumda savaşın emperyalist niteliğinin farkında olan ve emperyalist saldırganlığa karşı mazlum halklarla dayanışmayı ifade eden bu hareket, büyük bir politik önem taşımaktadır. Gelişmeler, emperyalist ülkelerde bile giderek daha geniş kesimlerin emperyalist politikaların aleti olmayı reddetmekle kalmayıp, buna karşı mücadelenin yolunu tuttuklarını göstermektedir. Emperyalist medya tekelinin bu mücadeleleri gözlerden gizlemeye çalışması ya da olduğundan önemsiz göstermesi de bundan dolayıdır.

İslami önderlik ve motifler kafa karışıklığı yaratmaya elverişli olduğu için, Asya'nın ve Ortadoğu'nun savaş karşıtı hareketlerine de bu nokta üzerinden kısaca değinelim. Mevcut önderlik ve motifler bu hareketler için temel önemde bir zaafı ifade etmekle birlikte, gerçekte sözkonusu olan, emperyalist baskı ve sömürüye karşı büyük bir kitlesel öfkenin dışa vurumundan başka bir şey değildir. İslami önderliğin bu öfke ve tepkiyi kendi çarpık kalıplarına ve amaçlarına göre yönlendirmeye çalışması, bu büyük öfkenin haklılığı kadar derin sosyal ve siyasal içeriğini de hiçbir biçimde karartamaz. Uzun yılları bulacak bir büyük çatışmalar dönemine girdiğimize göre, zaman içerisinde bu sosyal-siyasal öfkenin hangi yeni biçimler alacağını, hangi yeni kanalları zorlayacağını da bugünden bilemeyiz. Fakat iyimser olmak için nedenlerimiz yeterince var.

Herşey bir yana, arkamızda canlı bir 20. yüzyıl tarihi var. Son 20 yılı dışında neredeyse bütün bir 20. yüzyıl, Asya'da gelişen ve batıdaki devrimci sınıf hareketleriyle etkileşen büyük devrimci ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerine sahne oldu. İnsanlığın tepesine bir kabus gibi çöken emperyalist dünya sistemi karşısında, gerici islami akımların sürükledikleri kitlelere sunabilecekleri hiçbir gerçek alternatif ve çözüm programı yoktur. Doğunun mazlum müslüman halkları kapitalist emperyalizmin ezici ve yıkıcı köleliğinden gerçekten kurtulma duygusu taşıdıkları sürece, bu olanağı kendilerine bir yanılsama olarak değil bir gerçek tarihi-toplumsal alternatif olarak sunma yeteneğine sahip devrimci önderliklere zamanla kaçınılmaz bir biçimde yöneleceklerdir.

Büyük savaş karşıtı potansiyeli
eyleme dönüştürelim

Türkiye'de savaş karşıtı hareket halihazırda son derece cılızdır. Fakat bu yanıltıcı olmamalıdır. Halk kitleleri arasında, özellikle de işçi sınıfı ve gençlik saflarında, büyük bir savaş karşıtı potansiyel vardır. Bu potansiyelin bugün için kendini güçlü bir savaş karşıtı kitle hareketi olarak ortaya koyamamasının gerisinde, sol akımların güçsüzlüğü ve beceriksizliğinin yanısıra, azgın baskı ve terör rejiminin kitlelerde yaratmış bulunduğu çekingenlik vardır.

Yine de işçi hareketinden ve gençlikten ilk seslerin ve eylemli tepkilerin yükselmiş olması oldukça önemlidir. Günün görevi her türlü olanağı kullanarak ve her türlü fırsatı değerlendirerek, bu hareketi geliştirmek, yaymak ve emperyalist savaş karşıtı örgütlenmelerde kurumlaştırmaktır. Amerikan emperyalizminin Afganistan'a karşı başlattığı saldırı savaşı, hep vurgulanageldiği gibi, yalnızca bir başlangıçtır. Önümüzde bölgemizi kapsayan savaşlarla geçecek uzun aylar ve belki de yıllar var. Emperyalist savaşa karşı soluklu bir kitle hareketini geliştirmek görevine bu perspektifle bakabilmeliyiz. Özellikle işçi sınıfı ve gençlik bu tepkilerin öncelikle ve nispeten kolaylıkla geliştirilebileceği iki temel alandır. Bu nedenle dikkatleri bu iki kesim üzerinde yoğunlaştırmalı, yanısıra yarı-proleter kitlelerin yoğunlaştığı emekçi mahallelerine gereken ilgiyi göstermeliyiz.

Doğal olarak sınıf hareketi belirleyici alandır. Soluklu bir savaş karşıtı eylemi ancak sınıf hareketi taşıyabilir, bunu hiç bir biçimde unutmamalıyız.