İşçi sınıfı davası yeni bir mevzi kazanıyor! Mamak işçi Kültür Evi 21 Ekim'de açılıyor! Silahın tarihi, insanoğlunun tarihiyle başlar. İnsanlar ilk zamanlar doğadan kendilerine yönelen tehlikeleri savmak ve avlanmak amacıyla kullanırlardı silahları. O dönemlerde ayrıcalık ve eşitsizlik henüz gelişmemişti insanlar arasında. Silahlar sadece doğaya karşıydı. "Adamın biri çıkıp bir gün toprağa dört kazık çaktı, etrafını çitledi ve 'burası benimdir' dedi. Kısa sürede çoğalmaya başladı 'burası benimdir' diyenlerin sayısı. Sonunda topraklar bütün insanlara yetmemeye başladı... Mızrağın ucu insan tarafından insana çevrildi." İşte böyle başladı silahın insana karşı kullanılması. Bu başlangıç toplumun sınıflara bölünmesinin de başlangıcıydı. Kapitalizmde insanın hayal bile edememeyeceği güçte silahlar üretildi. Bu silahlar bir avuç kapitalistin emekçilerin yaşamlarının gaspıyla dönen düzenlerinin işlemesi için kullanıldı. Emekçilerin insanca bir yaşam için her ayağa kalkışları bu silahlı güçlerle ezildi. Çarklar döndürüldü, her döndürülüşte ise emekçilerin kanı daha fazla aktı, umutları daha fazla ezildi. Kapitalist çarklar sadece silahlarla işletilmiyor. Bu çarkların işletilmesi emekçilerin çürütülmesi, yozlaştırılması ve karanlığa hapsedilmelerini de gerektiriyor. Kapitalizm kendisini varetmek için, emekçileri makinalaştırıyor. İnsani olan herşeye yabancılaştırıyor. Fabrikada emeği çalınan işçi, sosyal ve kültürel araçlardan da yoksunlaştırılıyor. Çünkü çarkların dönmesi, bu çarkların basit birer dişlisi olarak çalışan işçileri gerektiriyor. Bunun için işçiler ve emekçiler yozlaştırılıyor. Beyinleri uyuşturulup duymayan, görmeyen, düşünüp sorgulayamayan, itaat eden insan tipi oluşturuluyor. Böylelikle işçi ve emekçiler kendi sınıf çıkarlarına yabancılaştırılıyor. Böylelikle çürüyen bu kapitalist düzen emekçileri de kendisiyle beraber çürütüyor. İşçi Kültür Evi, düzenin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde kurduğu bu sosyal-kültürel kuşatmayı yarmak için bir mevzi olarak yükseltiliyor. Bu mevzi işçi ve emekçilerin düzenin çürümüşlüğüne ve karanlığına karşı açtığı bir bayraktır. Bu bayrak insanlığın kurtuluş mücadelesinin kültür-sanat cephesinden yükselmesidir. İşçi Kültür Evi, kapitalizmin bireyci, yoz ve düşkün dünyasına karşı; emekçilerin kardeşliğini, toplumsal özgürlük dünyasını ve aydınlığını yükseltiyor. İşçi Kültür Evi, kültür ve sanatı dar bir burjuva elitin işi olmaktan çıkarıp kitlelerin olağan toplumsal etkinliği haline getirme mücadelesini yürütüyor. İşçi Kültür
Evi, kapitalist düzen tarafından yozlaştırılan, kendi gerici çıkarlarına
hizmet için kullanılan emekçilerin tarihsel kültürel mirasını sahipleniyor.
Burjuvazinin karanlık ellerinden alıp yeniden emekçilere sunuyor. Bu çağrıya katılalım. İşçi Kültür Evi mevzisini sahiplenelim. Kendi sesimiz, soluğumuz ve nefesimiz bilelim. Sömürücü asalaklara ve onların çürümüş dünyasına karşı özgürlüğün ve umudun dünyasını yaratalım. Mamak İşçi Kültür Evi Karanlığa
karşı umudu büyütüyoruz!.. Program: Şiir Adres: Tuzluçayır Mahallesi, Tıp Fakültesi Caddesi No: 255/B Mamak Açılış şenliğine tüm işçiler, emekçiler ve gençliğimiz davetlidir...
Bir ÖO direnişçisine mektup... Ulucanlar'da
yakılan isyan ateşi Merhaba can dostum, yiğit yoldaşım, Bugün 29 Eylül, yani Ulucanlar'ın 2. yıldönümünün üç gün sonrası. 26 Eylül sabahını saat 04:00'e bağlayan zamanı yoldaşlarla omuz omuza halay çekerek karşılamayı düşünüyordum, ama maalesef bu gerçekleşmedi. Üç gün geç de kalsak, bunu Cumartesi gecesi kısmen yaptık. Kısmen diyorum çünkü ortam buna pek müsait değildi. Bizler de şiirler okuyup türküler söyleyerek, Ulucanlar'daki isyan ateşini yakarak destanlaşan On'larımızı devrimci duygularımızla selamladık. Kısa bir süre öncesine kadar, başta sen olmak üzere birkaç kez Resul, Hatice ve hiç tanımadığım halde Ertuğrul yoldaşlar beni ziyaret ettiler. Bu konuda kendimi şanslı buluyorum. Yürekli Hatice bana gülümsüyor ve tam hatırlamamakla birlikte sürekli ilerlemek gerektiğinden bahsediyordu. Ertuğrul yoldaşla sohbet ediyor ve tekrar görüşmek üzere birbirimize sarılıyorduk. 26 Eylül sabahını halaylarla karşılamayı istememin nedeni, başta Ulucanlar şehitlerimiz olmak üzere bütün yoldaşlarla, 19 Aralık şehitleriyle ve Ölüm Orucu şehitleriyle, halen direnişte olan siz direnişçilerimizin mücadele ruhunu duyumsamak ve yürek atışlarını hissetmek içindi. İşte bunu yapamamanın burukluğunu yaşadım. Katil devlet, katlettiği yetmezmiş gibi bir de Ulucanlar için açılan davada yoldaşlarımızı ve siper yoldaşlarını birbirlerini öldürmek ve maddi hasara yolaçmak gibi iğrenç iddialarla suçlamıştı. Onca duruşmadan sonra davayı ileri tarihe atmaktan başka bir şey yapamıyor. Katliamcı yüzlerini her fırsatta gösteriyorlar. 26 Eylül'de Sultanahmet'te yapılacak basın açıklamasına vahşice saldırdılar. İstanbul Küçükarmutlu'da Ölüm Orucu Direnişi'nin sürdüğü direniş evine de saldırmışlardı. Yine Ankara Mamak'taki direniş evindekileri toplu olarak gözaltılar aldılar. Haklı talepleri için direnişte olan Aymasan ve Aktif dağıtım işçilerine yapılan saldırılar, işçilerin üstüne salınan it sürüleri, gelen ziyaretçilerin gözaltına alınması aynı katliamcı sermaye devletinin tutumunun ifadesidir. Zindanlarda yakılan isyan ateşi, miadını çoktan doldurmuş bu kokuşmuş ve çürümüş faşist sermaye devletini yıkacak olan işçi sınıfı ve emekçileri aydınlatıp yol gösterecektir. Ne Amerikan emperyalizmine uşaklık, ne de sadık bekçi köpekliği bir işe yarayacaktır. Son sözü işçi sınıfı söyleyecektir. Direnenler söyleyecektir. Seni devrimci duygularımla selamlar, kızıl bantlı alnından öperim. Yaşasın
Ulucanlar Direnişimiz! Bir yoldaşın |
|||||