ABD'nin
suç dosyası modern tarihte yalnızca ABD
emperyalizminin ABD emperyalizmi Afganistan'ı vurmaya, daha önce de bombaladığı bu yoksul ülkenin topraklarını yeniden bir savaş alanına çevirmeye hazırlanıyor. Emperyalizmin sözcülerinin ifadelerine bakılırsa Afganistan sadece bir ilk hedef. Onu benzer gerekçelerle başka ülkelere, bölgelere, kişi ya da örgütlere dönük benzer emperyalist zorbalıklar takip edecek. Emperyalistler ve onun Ecevit türünden uşakları, bunu insanlığın "terör belasına karşı" savaşı olarak nitelendiriyorlar. Emperyalistlerin ve emperyalizme uşaklıkta kusur etmeyenlerin kalkıp mazlum rolüne soyunmaları ve teröre karşı mücadeleden söz etmeleri kadar büyük bir yalan, ikiyüzlü bir davranış olamaz. Fakat sermayenin denetimindeki yalan makinaları bunu sanki dünyanın en büyük gerçeğiymiş gibi insanların beynine kazıyor. Buna göre kim emperyalizmin çıkarlarına hizmet ediyor, kim kapitalist sömürü ve soygun politikalarını destekliyor ve bunlardan besleniyorsa, onlar terörün zarar verdiği kişilerdir. Tersine kim emperyalist yağma ve sömürüye karşı çıkıyor, ezilenlerin ve sömürülenlerin çıkarlarını korumak için mücadele ediyorsa; işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen halkların kurtuluşu için mücadele yürütüyorsa, onların hepsi de teröristtir. Oysa ki asıl terör bugünkü sömürü ve yağma düzeninin kendisidir. Ve asıl terörist bu düzenin hakimi olan sermaye sınıfıdır. Bunun böyle olduğunu ispatlayan sayısız örnek yaşanmıştır bugüne kadar. Kapitalizmin tarihi, milyonlarca insanın canına malolan iki dünya savaşının yanısıra, gerici savaşlar, işgaller, soykırımlar, büyük katliamlar, askeri darbeler ve benzeri suçlarla doludur. Bütün bunların yaşanmasına neyin sebep olduğuna baktığımızda, karşımıza hep aynı "kutsal amaç" çıkmaktadır. Emperyalistlerin dünya üzerindeki hakimiyetinin, genel ve bölgesel çıkarlarının ne pahasına olursa olsun korunması. Ya da kapitalist sistemin bütün çürüme ve kokuşmasına, tarihsel ömrünü çoktan doldurmuş olmasına rağmen ayakta tutulmaya çalışılması. Emperyalizmin ilk dönemlerinde zorbalık daha çok İngiltere, Fransa gibi ülkelerin tekelindeydi. Bunlar ve benzeri bir dizi ülke neredeyse tüm dünyayı sömürge alanları olarak paylaşmış durumdaydılar. Buralardaki denetimlerini yitirmemek, yağma ve sömürüyü daha da derinleştirmek için akla gelmedik her türlü baskı ve sindirme aracını pervasızca kullanıyorlar, sömürgeleştirdikleri toprakların yerli halklarına kan kusturuyorlardı. Avrupalı emperyalist ülkelerin, yenmiş ya da yenilmiş olsun, Birinci Dünya Savaşı'ndan zayıflayarak çıkmaları ABD emperyalizminin işine yaradı. Dünyaya hakim olma savaşında ABD giderek öne çıkmaya başladı. Bu savaşta kendine yeni pazar ve sömürü alanları bulma ve bunları denetim altında tutma konusunda diğerlerinin yarattığı zalimlik ve kanemicilik mirasını eksiksiz biçimde sahiplendi ve her bakımdan geliştirdi. ABD ilk saldırganlığını 1921'de Nikaragua'yı işgal ederek sergiledi. Geçerken söylemekte fayda var. ABD burjuvazisi güçlü bir emperyalist ülke konumuna gelmeden önce de kan dökmeye dayalı yöntemleri fazlasıyla kullandı. 19. yüzyılda Amerika'da gelişen işçi sınıfı hareketi Amerikan burjuvazisinin aşırı şiddetiyle karşılaştı. Örneğin bugün işçi sınıfının mücadele tarihine malolmuş 8 Mart ve 1 Mayıs gibi tarihsel olayların gerisinde tam da Amerikan burjuvazisinin toplumsal muhalefeti kanla bastırma geleneği yatmaktadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD emperyalizmi dünya jandarmalığına soyunmuştur. En güçlü emperyalist ülke olarak hem doğrudan kendi askeri gücünü, hem de kendine bağımlı ülkelerdeki uşaklarını kullanarak, sayısız savaşa, soykırıma, katliama ve darbeye imza atmıştır. Bir kaynağa göre ABD, sadece 1946-1975 yılları arasında emperyalist amaçları doğrultusunda tam 215 kez askeri güce başvurmuştur. Gene aynı dönemde 19 kez elindeki nükleer silahları kullanma tehdidi savurmuştur. Söylemeye gerek bile yok ki, bütün bu rakamlar doğrudan ABD askerlerinin bulaştığı emperyalist terör olaylarıdır. Bunun yanısıra ABD emperyalizmi kendine bağımlı ülkelerin ordularını, paramiliter güçlerini ve gizli servislerini de etkin bir şekilde yönlendirmiş, bunların kadrolarını kendi emperyalist politikalarına uygun olarak eğitmiş ve irili ufaklı birçok olayda da bunları kullanmıştır. Aşağıda sıralananlar ABD emperyalizminin kanlı siciline işlenmiş olaylardan sadece bazıları. Fakat bunlar bile dünyada insanlığa kan kusturan asıl zorba ve "terörist"in kimler olduğunu göstermeye fazlasıyla yeter. Hiroşima
ve Nagazaki: Japonya İkinci Dünya Savaşı'nda faşist Almanya'nın müttefiğiydi. Savaşın kaderi ise Sovyetler Birliği ve faşist Almanya arasında yaşanan büyük savaştan sonra belli olmuş, faşizm Kızıl Ordu tarafından ezilmişti. Japonya'nın savaştan çekilmesi an meselesiydi. Fakat Amerikan emperyalizmi üretimini ancak gerçekleştirdiği atom bombasını bir biçimde denemek ve sahip olduğu gücü sergilemek niyetindeydi. Hedef olarak Japon kentleri Hiroşima ve Nagazaki seçildi. Amerikan uçaklarının taşıdığı atom bombaları bu kentlere atıldı. Bombanın etkisiyle ilk anda 250 bin insan öldü. Kentler ve doğal örtü tümüyle tahrip oldu ya da hiçbir işe yaramayacak ölçüde kirlendi. Yüzbinlerce insan ise vücutlarına bulaşan radyasyon yüzünden yavaş yavaş ölüme mahkum oldu. Radyasyon kirlenmesinin etkileri onyıllar boyunca sürdü. Bu insanlık tarihinin gördüğü en büyük ve en utanç verici kitlesel katliamdı. Amerikan emperyalizmi Japonya'yı savaşı bırakmaya razı etmek ve "barışı savunmak" adına atom bombalarının kullanılmasının şart olduğunu savundu. Bu ölçüsüz barbarlığa "barışı savunmak" kılıfı geçirmekte tereddüt etmedi. Kore'ye
müdahale: Devrimci gelişmeye Birleşmiş Milletler, ABD emperyalizminin öncülüğünde 1950 yılında Kuzey ve Güney Kore arasındaki savaşa müdahale etti. Denilebilir ki, ABD üstlendiği emperyalizmin dünya jandarmalığı misyonunun gereklerini ilk olarak Kore'de yerine getirdi. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu pek çok ülke ABD emperyalizminin emrinde savaşmak üzere Kore'ye asker gönderdi. Büyük Çin Devrimi'nin bölgedeki halklar üzerindeki sarsıcı etkisini sınırlamak ve emperyalizmin çıkarlarını korumak için emperyalizmin ve ona bağlı işbirlikçi-gerici rejimlerin yürüttüğü askeri müdahale sonucunda ülkesini savunan yüzbinlerce Koreli yurtsever öldü. Kore dağlarına yığılan tüm askeri güce ve 3 yıl boyunca sürdürülen savaşa rağmen emperyalizm bu savaştan istediği sonucu tam olarak alamadı. Çin Halk Cumhuriyeti'nden destek alan Kuzey Kore savaştan sonra bağımsızlığını korudu. Fakat Güney Kore ABD emperyalizminin tam denetimi altına girdi. Emperyalizmin "Vietnam bataklığı" Uzak Doğu'nun yoksul ülkesi Vietnam yakın tarihinin her döneminde farklı emperyalistlerin işgalleriyle yüzyüze kaldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Fransızlar'ın, onların 1954'te çekilmesinin ardından ise Amerikan emperyalizminin işgaliyle karşılaştı. 1949'da Büyük Çin Devrimi'nin gerçekleşmesi, bu devrimin Uzak Doğu'daki dengeleri emperyalistler lehine bozması tehlikesini gündeme getirmişti. Öte yandan Vietnam'da yapılacak seçimlerde komünistlerin zaferine kesin gözüyle bakılıyordu. Bu iki neden Amerika'nın Vietnam'ı işgale girişmesi için yeterliydi. Amerika önceleri Güney Vietnam'da işbaşına getirdiği kukla Deim diktatörlüğünden medet ummuştu. Fakat Deim'in kanlı rejimi beklenenin aksine ülkedeki devrimci hareketin güçlenmesine yol açınca ABD'nin büyük işgali başladı. İşgale 1 milyon 200 bin ABD askeri katıldı. İşgal süresince napalm bombaları başta olmak üzere her türlü kitle imha silahı akıllara durgunluk verecek miktarlarda kullanıldı. En son teknolojinin ürünü silah sistemleri Vietnam halkının üzerinde acımasızca denendi. Milyonlarca masum Vietnamlı katledildi. Köyler ve ormanlar yakıldı. Ülke tümüyle tahrip edildi. Fakat tüm bunlar özgürlüğü için savaşan Vietnam halkına boyun eğdirmeye yetmedi. Ho Şi Minh önderliğinde birleşen Vietnam halkı savaş sonunda Amerikan emperyalizmine tarihinin en utanç verici yenilgisini yaşattı. ABD işgal güçleri 30 Nisan 1975'te Vietnam'dan kaçtılar. Vietnam halkı o günden sonra ezilen halkların emperyalizme karşı yürüttüğü kurtuluş mücadelesinde bir sembol haline geldi. Ortadoğu'da
emperyalist terör: Bir petrol bölgesi olan Ortadoğu'da olabildiğince sıkı bir denetim kurmak ABD emperyalizminin temel bir politikasıdır. Bu amacını gerçekleştirmek için ne gerekirse yapıyor, bölgedeki tüm gerici savaşlarda, katliamlarda, darbelerde, iktidar amaçlı entrikalarda CİA ajanlarının dolaysız bir şekilde parmağı bulunuyor. Bölgedeki doğrudan denetimini daha da güçlendirmek isteyen ABD emperyalizmi Irak'ın Kuveyt'e girmesini fırsat bilerek 1991'de büyük bir askeri operasyona girişti. Bu kez "Saddam diktatörlüğüne karşı Kuveyt'in bağımsızlığının savunulması" yalanının arkasına saklanmıştı. Diğer emperyalist ülkeler ve ABD'ye uşakça bağlı kimi işbirlikçi-gerici rejimler de bu harekata doğrudan destek verdiler. Önce günler süren büyük bir hava saldırısı başlatıldı. Hava saldırıları televizyonlar aracılığıyla tüm dünyaya izlettirildi. Askeri hedef olduğu gerekçesiyle okullar, hastaneler, fabrikalar, petrol rafinerileri ve yerleşim yerleri bombalandı. Hemen peşinden gerçekleştirilen kara operasyonuyla Irak çölleri kan gölüne çevrildi. Askeri harekat süresince sayıları yüzbinleri bulan Iraklı yaşamını yitirdi. Irak halkının savaştan sonra karşılaştığı fatura daha da korkunç oldu. Askeri harekatla Saddam rejimini deviremeyen emperyalistler Irak'a çok kapsamlı bir ambargo uygulamaya başladılar. Ambargo sonucunda Irak halkı açlık ve salgın hastalıklarla yüzyüze kaldı, bir milyon çocuk beslenme yetersizliği ve ilaç yokluğundan öldü. Emperyalizm
savaş, kan ve Yukarda sıraladıklarımız ABD emperyalizminin dünya halklarına şimdiye kadar yaşattığı acıların ancak çok sınırlı bir kesitini oluşturuyor. Ama bunlar bile, bugün yürütülen "terörizme karşı mücadele" şamatasının emperyalistler için nasıl bir ikiyüzlülük ve bahane olduğunu göstermeye yetiyor. Emperyalizm savaş demektir, kan, gözyaşı ve acı demektir. Onun egemenliği bunlar üzerine kurulmuştur. Gerçek terör budur. Gerçek terör, hakları için mücadele eden işçi ve emekçilere, ülkesini ve onurunu korumak için direnen halklara karşı kullanılan ezme ve sindirme politikalarının her türlüsüdür. Vietnam'da, Filistin'de ya da Kürdistan'da savunmasız insanların üzerine bomba ve kurşun yağdırmaktır. Ambargolarla, ekonomik ve sosyal yıkım programlarıyla işçi ve emekçileri, onların çocuklarını açlıktan ve hastalıktan ölüme mahkum etmektir. Gerçek teröristler bu her yanından kan akan düzenin efendisi olan sınıftır. Kapitalizm yıkılıp sosyalizm kurulmadıkça insanlığın bu barbarlıktan kurtulması mümkün değildir. Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!
ABD'nin yüklü suç dosyası *
1921'de Nikaragua'yı işgal etti. Ulusal Muhafızlar adlı ve başını Somoza'nın
çektiği terör örgütünü kurdu. Sandino ve 300 kişi hayatını kaybetti. 40
yıldan fazla sürecek bir kargaşa dönemi başladı. (Cumhuriyet
gazetesinin 19 Eylül 2001 tarihli |
|||||