22 Eylül '01
Sayı: 27


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalis savaş ve Türk devleti

  Amerikan uşakları ülkeyi emperyalizmin savaş arabasına bağlamaya hazırlanıyor

  Amerikancı medya zehir kusuyor

  Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı birleşelim!

  ABD emperyalizminin kanlı ve kirli suç dosyası
  Emperyalistler tüm hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmayı hedefliyor
  Kuralsız ve sınırsız yeni bir faşist terör dalgası!
  KESK Olağanüstü Genel Kurulu...

  Saldırı sonrası yeni dönem

  ON'ların anısına...
Bir dineşi manifestosu
  Ulucanlar katliamının ve direnişinin 2.yıldönümü...
  Ölüm Orucu Direnişi 338. gününde sürüyor...
  "ABD saldırısı korkunç sonuçlar verecek"

  Batı basınında ABD'ye saldırı

  Emperyalis haçlı seferi
  Kurtköy İşçi ve Kültür Evi coşkulu bir etkinlikle açıldı
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalistler "terörizm" adı altında
tüm ezilenlere savaş açıyor...

Amerikan uşakları ülkeyi emperyalizmin
savaş arabasına bağlamaya hazırlanıyor

ABD, uğradığı saldırıyı kendine karşı açılmış bir savaş ilan ediyor ve buna göre karşı saldırıya hazırlanıyor. Ancak ABD, saldırının sadece kendine değil tüm "uygar dünya"ya (demek oluyor ki emperyalizme), "demokratik rejim"e yöneldiği, dolayısıyla da tüm kapitalist-emperyalist dünyanın kendisiyle birlikte savaşa katılması gerektiği savı üzerinden, öncelikle NATO üyeleri olmak üzere tüm zenginleri ve uşaklarını kendi mihverinde toplamaya çalışıyor. ABD'den yapılan konuya ilişkin tüm açıklamalarla çeşitli NATO üyelerinden yapılan buna paralel açıklamalar, yıllardan sonra nihayet, dünyanın iki kutuplu olduğunun bir itirafı oluyor.

Oysa '89 çöküşünden sonra ve daha düne kadar bu baylar, "yeni dünya düzeni" olarak tanımladıkları yeni çağ için emperyalizmin tek ve mutlak hakimiyeti tezini propaganda ediyorlar; zengin ve yoksul, ezen ve ezilen, burjuvazi ve proletarya çelişkisinin böylece üstünü örtebileceklerini hesaplıyorlardı. Bu hesap, büyük oranda son yıllara damgasını vuran küreselleşme karşıtı eylemlerle bozulmuş olmakla birlikte, asıl darbeyi ABD'ye yönelik son saldırıyla yedi. Bizzat ABD'nin başını çektiği bugünkü kamplaşma çağrılarıyla da "yeni dünya düzeni" tezi rafa kaldırılmış oldu.

Tabii ki ABD ve diğer emperyalistler, dünyanın bu iki kutbunu, kendi gerçekliği içinde ortaya koyma, saflaşmayı bu gerçeklik üzerinden gerçekleştirme tutumunda değildir. Onlar, "uygar dünya ve barbarlar", "demokratik rejim ve düşmanları" tanımlamalarını ve aynı tanımlamaya paralel bir toptancı "terörizm" propagandasını tercih ediyorlar. Bunu da, gerek Amerika halkı ve gerekse de peşlerinden savaşa sürüklemeye çalıştıkları uydu devletlerin emekçi halklarını kandırmanın, oyalamanın bir yolu belliyorlar.

Ancak, yoksul ülkelerin emperyalizmin uşağı ve ajanı konumundaki rejimleri bir yana, Amerika'ya yönelik saldırının dünyadaki kutuplaşmayı olumlu yönden etkilediği açıktır. Dünyanın tüm yoksullarının Amerika'nın ettiğini bulduğu görüşünde gönül birliği yaptığından kimse kuşku duymamalıdır. Saldırı sonrası kutlamalarıyla Filistin halkının da bu ortak duygunun tercümanı olduğu kabul edilmelidir.

Tüm yoksul dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yaygın kanı rüzgar eken ABD'nin hakettiği fırtınayı nihayet biçtiği yönündedir. Bu da son derece doğaldır. Bizzat yöneticileri tarafından eli kolu bağlanıp ABD'ye teslim edilmiş bulunan bu ülkenin işçi ve emekçileri bu kanıyı, uzun yıllar yaşamak zorunda kaldıkları, ABD emperyalizminin iktisadi-siyasi-militer saldırıları sonucu edinmişlerdir. Bu ülkenin işçi ve emekçileri, devrimci ve demokratları CİA güdümlü kontr-gerilla operasyonlarında, bu operasyonların en şiddetli ve kapsamlısı olan askeri darbelerde binlerce kayıp vermiştir. '80 darbesinin hazırlık operasyonlarında onlarca demokrat, yurtsever, aydın, ABD ve CİA beslemesi faşist teröristler tarafından yem niyetine telef edilmiş, devrimcileri beşer-onar katledilmiş; darbeyle birlikte koskoca bir öncü işçi kuşağı biçilmiş, işçi hareketi adeta tırpandan geçirilmiştir. Bu tarihin üstüne, bir de, son üç-beş yıl içinde (alenen) ülke ekonomisi İMF'ye, yönetimi Beyaz Saray'a, savunması Pentagon'a bağlanmıştır. Bizzat Amerika ve Dünya Bankası tarafından görevlendirilen bir memur fiili başbakan olarak hiç itirazsız başa geçirilmiştir. ABD uşağı yöneticilerin bu aşağılık peşkeş operasyonuna işçi sınıfı ve emekçilerin ne kadar tepki duyduğu biliniyor. Sokaklardan, meydanlardan yükselen "Derviş evine!" sloganları bunu yeterince ifade etti. Dolayısıyla, emperyalist soygun ve sömürü altında inleyen yoksul Türkiye halkları ve işçi sınıfının, ABD şahsında emperyalizmin kalbinden ve beyninden vurulmasından memnuniyet duymasını kim garipseyebilir?

Gerek ABD'nin bizzat yürüttüğü, gerekse de bağımlı ülkelerde (başta Türkiye) yine ABD güdümünde yürütülen, terörizm propagandası ve "masum insanlar" duygu sömürüsü yayını da pek bir işlev yerine getirmiyor. Çünkü birincisi, vurulan mevziler hiç de masum insanları simgeleyen yerler değil. İkiz kuleler emperyalist sermayeyi, Pentagon ise ABD jandarması şahsında emperyalist saldırganlığı, vahşeti, terörü temsil etmektedir. İkinci olarak, bizzat ABD'nin saldırı sonrası yüksek perdeden savunduğu "ayrım yapmama" tezidir. "Terörist ve yatakçı ayrımı yapmadan en sert biçimde cezalandıracağız" sözleriyle, ABD kendi "masum insanlar" söylemini de çürütmüş oluyor.

Dünyada ve Türkiye'de yoksullar, emekçi halklar ve işçi sınıfları cephesinde durum böyle iken, ABD uşağı yöneticileri şahsında bir kısım yoksul ülke, diğer bir kısım yoksul ülkeye karşı savaşa sürülmeye çalışılıyor. Pakistan gibi kimileri buna zorlanırken, Türk devleti gibileri ise gönüllü ve adeta koşa koşa ABD'nin savaş arabasına koşulmaya boynunu uzatıyor. Özellikle Türkiye'nin emperyalizmin nasıl onursuz uşakları olduklarını defalarca kanıtlamış bulunan sefil yöneticileri, bir yandan ABD'den halihazırda bir talep gelmediğini tekrarlayıp dururken, diğer yandan ve buna rağmen orduyu teyakkuza geçirdiklerini, NATO'nun 5. maddesinin gereklerine uyacaklarını, "Amerika büyük devletleri"ne her türlü yardıma hazır olduklarını ilan ediyorlar. Türk devletinin bu tutumu, ülkeyi İMF-TÜSİAD programlarıyla emperyalist talana açma ihanetçi kimliğinin bir parçası olarak tezahür ediyor. Bu bütünlük içinde algılanmayı ve vatana ihanetten yargılanmayı hak ediyor.

Kimi medya tarafından propaganda edilmeye çalışılsa da, Türk devletinin herhangi bir Ortadoğu ülkesine yönelik yağma savaşına katılmaktan en küçük bir menfaat elde etmesi söz konusu bile olamaz. Tersine, maddi-manevi, her açıdan ve çok büyük zarara uğraması kaçınılmazdır. Zaten Amerika'nın yapmaya çalıştığı, her zaman ve her konuda olduğu gibi, savaşın faturasını da uydu devletlerin uşak yöneticileri eliyle yoksul halklara çıkarmaktır. Bu ülkenin yöneticileri bunu bilmiyorlar mı? Bilmediklerini kabul etmek mümkün olmadığına göre, tutumlarının bir tek anlamı vardır; ABD hizmetinde Türkiye aleyhine çalışmak. Bilinen adıyla vatana ihanet. Dolayısıyla eylemlerinin hakettiği yaptırımı da göze almak zorundadırlar.