22 Eylül "01
Sayı: 27


  Kızıl Bayrak"tan
 Emperyalis savaş ve Türk devleti

  Amerikan uşakları ülkeyi emperyalizmin savaş arabasına bağlamaya hazırlanıyor

  Amerikancı medya zehir kusuyor

  Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı birleşelim!

  ABD emperyalizminin kanlı ve kirli suç dosyası
  Emperyalistler tüm hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmayı hedefliyor
  Kuralsız ve sınırsız yeni bir faşist terör dalgası!
  KESK Olağanüstü Genel Kurulu...

  Saldırı sonrası yeni dönem

  ON"ların anısına...
Bir dineşi manifestosu
  Ulucanlar katliamının ve direnişinin 2.yıldönümü...
  Ölüm Orucu Direnişi 338. gününde sürüyor...
  "ABD saldırısı korkunç sonuçlar verecek"

  Batı basınında ABD"ye saldırı

  Emperyalis haçlı seferi
  Kurtköy İşçi ve Kültür Evi coşkulu bir etkinlikle açıldı
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Uşaklıkta her türlü sınırı aşıyorlar...

Amerikancı medya zehir kusuyor

Amerika'ya yönelik saldırının Türkiye cephesindeki en kayda değer etkilerinden biri de, bu ülkedeki Amerikan uşaklığının sınırlarını göstermesi oldu. Tüm Amerikan uşaklarının, ama daha özelde de Amerikancı basının.
Başta başkanları olmak üzere Amerika yöneticileri daha saklandıkları deliklerden çıkıp demeç vermeye dahi fırsat bulamadan, Türkiye'deki uşakları savaş çığlıkları atmaya başlamışlardı bile. Amerika'nın (sanki ihtiyacı varmış gibi) "suçluların en sert biçimde cezalandırılması" yönünde uyarılmasından tutun da, "büyük Amerikan öfkesi" yağcılığına kadar ortaya dökülmedik rezalet bırakılmadı.

Aralarında Serdar Turgut gibi, "KALBİNİN derinliklerinde her zaman sakladığı ve saklayacağı bir sevgiyle bağlı olduğu şehre yapılanları büyük bir acıyla" izlediğini aktaranlardan, Yasemin Çongar gibi "Sivillere zarar verilmemesi ilkesinin, ABD'nin elini kolunu bağlamaması gerektiğini"düşünenlere kadar bir dizi besleme, uşaklık çukurunun dipsizliğini kanıtlamakta adeta yarıştılar. Bu uşaklık yarışının favorileri ise, her zaman olduğu gibi, işi Amerikan yalakalığının da ötesine vardırabilenlerdi. Amerika'nın beyinsiz uşaklarıyla kıyaslandığında, uşaklık nitelemesinin bile bu tipleri anlatmaya yetmeyeceği açıktır.

Onlar; bir yandan "terörün yaktığı" "masum" Amerikalılar için timsah gözyaşları dökerken, diğer yandan, o masum Amerikalıların küllerinden Türkiye'nin nasıl menfaatlenebileceği hesabı yapıyorlar. "Nihayet batının bizi anlayacağı", Türkiye'nin stratejik öneminin artacağı, bu "fırsat"ın en iyi şekilde değerlendirilmesi, Amerika ile stratejik birliğin güçlendirilmesi, bunun için de bu savaşta Amerika'ya "her türlü" desteğin zaman kaybetmeden sunulması gerektiğini vaaz ediyorlar.

Amerikancı faşist iktidarın her uygulamasını, özellikle de emperyalist köleliği pekiştirici tüm iktisadi, siyasi, askeri kararlarını hararetle ve sonuna kadar savunan, bu çerçevede emperyalizm ve uşaklarının borazanlığını yapan burjuva medya, bu olayda belki de ilk kez iktidarı eleştirdi. Ama nasıl!.. Ecevit'in Amerika başkanından bile önce üzüntülerini ve destek mesajlarını bildirmiş olması, yine böyle erken bir açıklamanın askerden de yapılmış olması, ordunun daha talep bile gelmeden teyakkuza geçirilmesi, üslerin Ğyine daha talep bile gelmeden- hizmete amade kılınması vb., vb. Amerikan beslemesi medyayı tatmin etmeye yetmemiş olmalı ki, iktidarı titrek davranmakla eleştirebiliyorlar. Oysa dünya alem biliyor ki, iktidardaki en "titrek" kadro, emperyalizm uşaklığı yarışında diğerlerini fersah fersah geride bırakacak bir performans sergilemektedir. Bu gerçekliği herkesten fazla medyanın bilmesi gerektiğine ve bildiğinden hiç kuşku duyulamayacağına göre, bu kez CİA, yayınların finansmanını doğrudan üstlenmiş olmalı. Ancak bu sadece finansmanla halledilebilecek bir mesele de değil, ünlü tabirle "düğmeye basılmış gibi", bir kısım medyanın bir ağızdan aynı şeyi bağırmaya başlaması için, yayın yönetmenliğini de CİA'nın üstlendiği ortada.

Yine de tüm bunlarda anlaşılır bir yan bulunmaktadır. Amerikancı ise elbette Amerika'nın borusunu çalacaktır. Amerika bugün savaş dediğine göre de savaş borazanlığı olacaktır bu. Ne var ki, lağım çukuru medya sahibinin sesini duyurmakla yetinmiyor. Onun seslendirmeye çekindiği duygu ve düşünceleri de kendi fikriymişçesine hararetle ortaya atıyor. Herbir gazete, herbir televizyon kanalı, çöp dağlarında birer gaz tahliye bacası gibi zehir kusuyor.

Faili kim ya da kimler, amacı ne olursa olsun, ABD'ye yönelik saldırı dünya ölçüsünde yoksulluğun zenginliğe, ezilenin ezene bir saldırısı olarak algılandı. Tüm öfkesine ve saldırganlığına rağmen burjuva medya bile bunu böylece teslim etmek zorunda kaldı. Ancak hemen sonrasında, gerek ABD yönetiminin gerek diğer emperyalist devletlerin beyanlarında ve medya yayınlarında ise bu kez zenginin yoksula, ezenin ezilene saldırısı başlatıldı. Emperyalist soygun ve sömürüye karşı çıkan tüm güçlere karşı "terörizm" ortak paydası altında ortak savaş naraları ortalığı kapladı. Ancak bunda yine de bir genelleme söz konusuydu ve ABD tarafından telaffuz edilen birkaç ülke ve Usame bin Laden ile örgütü dışında somut hedef gösteren yoktu.
Türk medyası bu konuda da rekora koştu. Durumdan çıkardığı görevle iç ve dış düşmanları (ABD'nin ve Türkiye'nin, kapitalizmin ve emperyalizmin düşmanlarını) tespit ve ilan etmekte gecikmedi. Kimdi bu düşmanlar?.. İçerde devrimci örgütler ve yıllardır bitire bitire bitiremedikleri Kürt ulusal hareketi; dışarda doğu ve güneydoğu komşuları başta olmak üzere tüm yoksul ve ezilen halklar.

Örneğin, Gülay Göktürk'ün şu ifadelerindeki nefret ve korkuya bir bakalım: "Öte tarafta, bilgi çağına ayak uyduramamış, bilgiden, eğitimden nasibini alamamış, üretimden dışlanıp asalaklaşmış ve belki de en önemlisi, artık çağı yakalama umudunu kaybetmiş yoksul milyarlar..."

Ya da Hürriyet'ten Hadi Uluengin'in şu sözlerine: "SORUMLU kim? Sorunun cevabını öğrendiğimiz an, en ön safta büyük Amerikan ulusu ve devleti, tüm uygarlık dünyası olarak, muharebeyi kahpece vurarak başlatmış olan düşmana karşı ortak cephede ve ortak mevzide savaşa gireceğiz!"
"Zaten seferi durumdayız, puştun niceliği bir belli olsun, alimallah balyozu tepesine tepesine indireceğiz."

"... Taliban'ın baş destekçisi ve atom bombası sahibi Pakistan; tehlikeli ve kof müttefik Suudi Arabistan; vahşet önünde zil çalıp oynayacak kadar salak davranan Filistin kitleleri dahil devasa Ortadoğu sorunu; ve, bütün bir İslam alemi ve onun 'sokaktaki adam'ı da söz konusu stratejinin hayati faktörlerdir."

Burjuva medyadan yansıyan bu korku, gerçekte emperyalist haydutluğun dünya işçi sınıfı ve emekçilerinden duyduğu korkudur. Amerika'nın beyninde ve kalbinde patlayan uçakların sesi, emperyalizme, hiç beklemediği bir zamanda ve biçimde mezar kazıcılarını hatırlatmıştır çünkü. Burjuva medyadan yansıyan bu nefret ve öfke, emperyalizmin emekçi halkların sömürü ve zulme başkaldırısına duyduğu nefret ve öfkedir. ABD'nin Vietnam'da, Kore'de, Ortadoğu'da ve en sonu kendi topraklarında tattığı yenilgilerin öfkesidir.

Ancak herkes şunu iyi bilmelidir ki, bugün ABD'nin beyninde ve kalbinde patlayan öfke, yarın onun yardımcısı, yalakası ve destekçisi tüm güçlere de yönelmeyi bilecektir. Türkiye mazlum dünyanın bir üyesidir ve o mazlum dünya ile birlikte emperyalist haydutluğa karşı savaşta safını tutacaktır. Amerikancı iktidar ne yaparsa yapsın, Amerikancı basın ne kusarsa kussun, bu gerçeği değiştirmeye gücü yetmeyecektir.

 


 

Amerikancı basından intikam çığlıkları...

"SORUMLU kim? Sorunun cevabını öğrendiğimiz an, en ön safta büyük Amerikan ulusu ve devleti, tüm uygarlık dünyası olarak, muharebeyi kahpece vurarak başlatmış olan düşmana karşı ortak cephede ve ortak mevzide savaşa gireceğiz!

Zaten seferi durumdayız, puştun niceliği bir belli olsun, alimallah balyozu tepesine tepesine indireceğiz.

Elimizden kurtuluşun yok, er veya geç senin leşini yere sereceğiz.
Zira, büyük Amerikan ulusu çok haklı olarak, bugüne dek kendisine yapılmış hiçbir saldırıyı affetmedi. Eninde sonunda düşmanı mutlaka cezalandırdı.

Taliban'ın baş destekçisi ve atom bombası sahibi Pakistan; tehlikeli ve kof müttefik Suudi Arabistan; vahşet önünde zil çalıp oynayacak kadar salak davranan Filistin kitleleri dahil devasa Ortadoğu sorunu; ve, bütün bir İslam alemi ve onun 'sokaktaki adam'ı da söz konusu stratejinin hayati faktörlerdir."

Hadi Uluengin/Hürriyet/13 Eylül 2001

"'Şimdi papazı gördüler!'

'Papaz!' dediği terörün acımasız yüzü, 'papazı görenler' de, teröristlere 'bağımsızlık savaşçı'sı diyen ahmak Avrupalılar...

Ya da, terör çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç Türkiye'de binlerce insanı katlederken "devlet terörüne karşıyız!" diye İstiklal Caddesi'nde yürüyüş yapan bir avuç zıpır entel...

Amerika'da yaşananlar
KALBİMİN derinliklerinde her zaman sakladığım ve saklayacağım bir sevgiyle bağlı olduğum şehre yapılanları büyük bir acıyla izledim önceki gün."

Serdar Turgut/Hürriyet/13 Eylül 2001

Körfez Savaşı'nda yarıda kalan işler bitirildiğinde, Türkiye açısından yeni bir fırsat penceresi açılacak.

Enis Berberoğlu/Hürriyet/13 Eylül 2001

"Bu, dünyaya nizam vermeye soyunmuş bir güce, bir başka deyişle mahallenin kabadayısına, kendi evi önünde meydan dayağı atılmasıdır.
Düşünün ki ABD'nin anavatan toprağına ne Birinci Dünya Savaşı sırasında ne de İkinci Dünya Savaşı'nda kimsenin tek bir bombası düşmüş değildi. Bunda ABD topraklarının savaş alanından uzak olması, o tarihlerdeki teknolojinin ABD'ye kadar uzanmaya izin vermemesi elbet önemli etkenlerdi. Ama sonuç olarak kimsenin ABD'nin kılına dokunmadığı -veya dokunamadığı- da bir gerçekti. O nedenle ABD'nin bu olayı hazmetmesi imkansızdır.

Gerçek şu ki ABD, Vietnam'dan sonra derin bir gurur yarası daha aldı."

Oktay Ekşi/Hürriyet/13 Eylül 2001

"O gün o binalardaki insanlar, o uçaklardaki insanlar neler hissetmişlerdir?
Bütün bunları düşünüyorum ve diyorum ki, bu dünya aynı duyguları o alçak teröriste de tattıramazsa, yazıklar olsun ona..."

Ertuğrul Özkök/Hürriyet/13 Eylül 2001

"Uluslararası terörün bu çılgınca cüreti, insan hakları ve özgürlükler alanında heyecan verici bir gelişme çizgisine giren uygarlığa bir meydan okumaydı.
Uygarlığı yaratan akıl, insanlığın özgürlük ve refah umutlarını, intikamcı bir öfkenin körlüğüne kurban etmeyecektir umarız.

Adaletsizlik duygusunu derinleştiren yanlışlar, bu belayı yok etmez, besler çünkü!"

Güngör Mengi/Sabah/13 Eylül 2001

"23 Eylül günü, NATO ülkeleri, bu saldırıdan önce, 'Terörü konuşmak, önlenmesini tartışmak' üzere Brüksel'de toplanma kararı almışlardı.. Bu tarihin bir başlangıç olmasını diliyoruz.. Ve Türkiye'nin de, aktif biçimde bu ülkelerin içinde yeralacağını bilmekten mutluyuz.."

Sedat Sertoğlu/Sabah /13 Eylül 2001

"Aynı şekilde, bu ülke bizden uzak dahi olsa, potansiyel terorist ülkeler listesi yapıldığında ne kadar kötü bir mahallede ne kadar iyi bir komşu olduğunuzun artık bütün dünyanın anlayacağı bir şekilde ortaya çıkmasıyla Türkiye'ye bir başka gözle bakılacak. Ve Türkiye'nin demokratik, laik bir ortamda bunu tehlikeye düşürmeyecek bir refah düzeyinde yaşaması bir demokrasi vazgeçilmezi olarak ortaya çıkacak."

Murat Birsel/Sabah /13 Eylül 2001

"Bir tarafta, çok yüksek verimle çalışan ve dünya üzerindeki üretimin büyük kısmını gerçekleştiren; bir başka deyişle bilgiyi, üretimi ve serveti elinde tutan küçük bir azınlık... Öte tarafta, bilgi çağına ayak uyduramamış, bilgiden, eğitimden nasibini alamamış, üretimden dışlanıp asalaklaşmış ve belki de en önemlisi, artık çağı yakalama umudunu kaybetmiş yoksul milyarlar..."

Gülay Göktürk/Sabah /13 Eylül 2001

"Amerikan yönetimi savaş açmak zorundadır. Kendi toplumunda ve bütün Batı dünyasında bir anda egemen olan güvensizlik ve dehşet duygusunu gidermenin tek yolu, 'düşmanların şiddetle cezalandırılması'dır. Cezalandırmanın hedefi ve ölçüsü henüz belli değildir. Bunlar ortaya çıkınca da, her durumda farklı sonuçlar doğacak ve bu savaşın sonunda yeni bir dünya düzeni şekillenecektir."

Okay Gönensin/Sabah /13 Eylül 2001

"Yeni savaşın yeni taktikler de getireceğinden emin olun. Amerikan halkının, kendisine yapılan saldırının karşılığını verme konusundaki öfkeli kararlılığının, daha önce benimsenmeyen birçok yönteme yeşil ışık yakabileceğini düşünün.
Son zamanlardaki gibi "sıfır zayiat" ilkesiyle hareket edecek bir ABD değil, şu anki ABD. Kayıp vermenin göze alındığını söyleyenler var Washington'da.

Merkezi istihbarat Teşkilatı'nın (CIA), terörist grupların içine casus sokmasını, o grupların sicili kara üyelerini ajan tutmasını engelleyen ilkenin terkedilmesini isteyenler var. ABD'nin suikast düzenlemesini yasaklayan kararın değiştirilmesinden yana çıkanlar var. Sivillere zarar verilmemesi ilkesinin, ABD'nin elini kolunu bağlamaması gerektiğini düşünenler var.
'Temiz savaş' diye bir şeyin mümkün olduğunu sanıyorduysanız eğer, unutun."

Yasemin Çongar/Milliyet/17 Eylül 2001