15 Eylül '01
Sayı: 26


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalist gericilik dizginlerinden boşalmaya hazırlanıyor

  "Tanrı Amerika'yı korusun"

  Dünya çapında devrimcilere ve halklara karşı yeni bir terör dalgası!..

  Yeni saldırılar kapıda

  Sendika ağaları işçi sınıfına ihaneti doruk noktasına ulaştırdılar
  Devletin has partisi "vurgun" yedi!
  Emperyalist borç düzeni

  Sınıf çalışmasının güncel sorunları/1

  Sınıf hareketi
  Devrimci tutsaklardan ortak açıklama...
  "Gülay Kavak ölümsüzdür!"
  ABD Balkanlar'da hakimiyetini pekiştiriyor

  Meksika'daki Volkswagen grevinin ardıdan

  Ölüm Orucu direnişçilerinden bazılarının sağlık durumu
  OSB'lerde nasıl bir perspektifle çalışılmalıdır?
  Faaliyetlerimizden...
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

  Emperyalist gericilik dizginlerinden boşalmaya hazırlanıyor

ABD'nin kalbi durumundaki iki kentte ABD emperyalizminin kudretinin simgesi durumundaki iki hedefe gerçekleştirilen saldırıların kaynağı henüz bilinmiyor. Fakat saldırıyı gerçekleştirenlerin ABD emperyalizminin özellikle son on yıldır göklere çıkarılan gücünün sınırlarını ortaya koymayı amaçladıkları kesindir. Şimdiden sayıları milyonları bulan mazlum ülke insanlarının hayatına malolan "yeni dünya düzeni"nin gücünü sınırsız sanan küstah jandarması kendi evinde beyninden ve kalbinden vurulmuştur.

Tarihin en büyük suç dosyasının failleri

Bunun binlerce sivil insanın hayatı pahasına olması insani açıdan trajiktir. Komünistler olarak saldırılar sonucu ortaya çıkan bu durumu olağan karşılamamız ve onaylamamız düşünülemez. Tüm tarih boyunca sivil halkın üstelik kitleler halinde, üstelik ilan edilmiş bir savaşın bile olmadığı koşullarda, kuralsızca ve acımasızca imha edilmesi her zaman emperyalistlerin ve gericilerin olağan bir kirli icraatı olagelmiştir. Bugün binlerce sivil Amerikalı'nın ölümünü istismar eden ve bunu dünya çapında kuralsız ve kirli bir savaş için dayanak olarak kullanmaya çalışan o aynı Amerikan emperyalizmi, tarihin bu açıdan gördüğü en kanlı ve geniş çaplı kitlesel insan kırımlarının dolaysız sorumluluğunu taşımaktadır.

Onun bu alandaki sivil kitlesel suç dosyası öylesine kabarıktır ki, bu açıdan modern tarihte yalnızca Hitler faşizmi ile kıyaslanabilir. Hiroşima ve Nagazaki'den Kore'ye, Vietnam'dan Endonezya'ya, Irak'tan Afrika'daki ve Balkanlar'daki etnik kırıma kadar, ABD milyonlarca sivil insanın yokedilmesinin dolaysız suçlusu durumundadır. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları yok yere bir anda 300 bin sivil insanı buharlaştırmış, bu kentlerde taş üstünde taş kalmamıştır. Vietnam'da ulusal özgürlük ve bağımsızlık için mücadele eden mazlum bir halk, bunu, ezici bir çoğunluğu sivil 3 milyon insanın hayatıyla ödemiştir. Doğrudan ABD'nin tezgahladığı faşist Suharto darbesiyle Endonezya'da 3-5 gün içerisinde 1 milyon civarında ilerici ve komünist tam bir sürek avıyla katledilmiştir. Ve daha on sene önce ABD emperyalizminin Ortadoğu hakimiyetinde gedik açılmasın diye 300 bin Iraklı çöllere gömüldü. Afrika'da milyonlarca, Balkanlar'da yüzbinlerce masum sivil insan, ABD emperyalizminin de kışkırtıcı olarak doğrudan rol üstlendiği etnik boğazlaşmalar içinde hayatını yitirdi. Onbinlerce ilerici-devrimciyi sistematik bir kirli savaşla yokeden Latin Amerika diktatörlüklerini işbaşına getiren ve doğrudan yönetenin de ABD emperyalizmi, son saldırıda beyninden vurulan Pentagon olduğunu gökkubbenin altında yaşayan hemen herkes biliyor. Latin Amerika'nın burada yalnızca en kanlı örnekleri oluşturduğunu, gerçekte Türkiye de dahil tüm dünyada bunun böyle olduğunu eklemek bile gereksiz.

Fazlasıyla eksik olan, örneğin siyonist savaş makinası tarafından Filistin halkına karşı ABD'nin tam desteğiyle aylardır sürdürülmekte olan kirli yoketme savaşını bile içermeyen bu suç dosyası, ABD emperyalizminin dolaysız savaş ve kirli savaş icraatını ortaya koyuyor. Son saldırıyla yerle bir olan "ikiz kuleler"in ekonomik ve mali alanda simgelediği ve ABD'nin patronluğunu yaptığı küresel kapitalizmin çıkarları uğruna onyıllardır dünya ölçüsünde uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların milyarca insanın yaşamında yarattığı yıkım ve ölümleri de buna eklerseniz, dünya tarihinin gördüğü en barbar güçle karşı karşıya olduğunu görürsünüz. ABD emperyalizminin dünya hegemonyası ve ağırlık merkezini ABD ekonomisinin oluşturduğu dünya kapitalizmi, dünya çapında sosyal yıkıma ve bir kitlesel insan kırımına dayanıyor. Tarihte böyle bir barbarlık görülmemiştir. Sivil ve masum insanların ölümünü hiçbir biçimde onaylamıyoruz. Ama emperyalist dünyanın ABD'deki saldırı üzerinden bu çerçevede yürüttüğü tepeden tırnağa ikiyüzlü ve demagojik kampanyadan da tiksinti duyuyoruz.

Halklara ve ilerici akımlara
savaş ilanı

New York ve Washington'daki saldırılar ABD emperyalizmine kelimenin tam anlamıyla bir moral darbe olmuştur. Emperyalist şefleri ilgilendiren ve ezen de sorunun daha çok bu yanıdır. Binlerce insanın ölümü ve maddi hasar onları sanıldığı kadar ilgilendirmiyor. Onlar için önemli olan kendi evlerinde canevlerinden vurulmuş olmaları ve bunun karşısında tümüyle çaresiz kalmalarıdır. Saldırı her yıl yüzmilyarlarca dolar yutan ABD güvenlik aygıtlarının ve istihbarat ağlarının iflası olmuş, dünya ölçüsünde en hararetli Amerikancılar da dahil herkes bunu böyle yorumlamıştır.

Şimdi ABD emperyalizmi ve onun etrafında kenetlenen emperyalist NATO güçleri, saldırının bu çerçevede açtığı yarayı onarmak kaygısıyla mazlum halklara, onların temsilcisi olarak dünyanın tüm ilerici, devrimci güçlerine savaş ilan etmiş durumdalar. Kirli yoketme savaşlarının ustası olarak tanınan ve şu günlerde ABD'de suç dosyasını ortaya koyan kitaplara konu olan Henry Kissenger, bu savaşın soğukkanlı ve acımasız olacağını, tam sonuç alınıncaya kadar sürdürüleceğini dile getirmiş bulunuyor. Benzer söylemler ABD'li şeflerin yankısı olarak dünyanın dört bir yanında emperyalist ve gerici politikacılar ve medya organları tarafından şu günlerde hummalı bir kampanya olarak tekrarlanmaktadır. Bu kampanyada sisteme karşı her türlü ilerici ve devrimci ses ve çaba "terörizm" olarak kodlanmaktadır.

"Uluslararası terörizme karşı mücadele" adı altında dünya çapında ilerici, devrimci akımlara karşı bir cadı kazanı kaynatılacağı, bir sürek avı başlatılacağı açıkça ve küstahça ilan edilmektedir.

Son Cenova gösterilerinin Avrupa ülkelerindeki polis rejimlerini hak ve özgürlükleri kısıtlayan yeni baskıcı yasalarla pekiştirmeyi gündeme getirdiğini gözönünde bulundurursak, bu yeni savaş ilanının kapsamını ve şiddetini daha iyi anlarız. Bu saldırının fiziki ve siyasi kapsamını Amerikancı propaganda, "çok can yanacak" ve "terörizme karşı mücadele ile insan hakları arasındaki o ince çizgi artık ortadan kalkacak" biçiminde özetliyor. Hedef olarak devrimci politik organizasyonlar gösterilse de, gerçekte asıl hedef işçi sınıfının ve emekçilerin temel hak ve özgürlükleridir. Son 20 yıldır uygulanan ekonomik ve sosyal saldırılarla işçi sınıfının ve emekçilerin bu alandaki temel kazanımlarını emperyalist metropollerde bile büyük ölçüde budamış bulunan küresel emperyalizm, bunu, son olayları da bahane ederek, bu kez demokratik hak ve özgürlükler alanında yapmak istemektedir. "Teörizme karşı mücadele", "toplumun güvenliği", "düzenin korunması", bu temel önemde saldırının dayanakları olarak kullanılacaktır.

Dünya ölçüsünde ilerici, devrimci akımları ve genel olarak toplumsal muhalefet hareketlerini düne göre çok daha zor bir dönem beklemektedir. Çok daha ağır koşullarda çalışılacak ve çok daha büyük bedeller ödemek gerekecektir. Fakat gücüne tapınan emperyalist gericiliğin çok geçmeden bu alandaki gücünün gerçek sınırlarıyla kaşı karşıya kalacağı da kesindir. "Rüzgar eken, fırtına biçer!" Çok farklı görüş ve eğilimlerden birçok yorumcu ABD'ye yönelik saldırıyı bu aynı ortak ifade ile niteledi. Dizginlerinden boşalacak emperyalist gericiliğin kısa dönemli ekeceği rüzgarı uzun dönemde fırtına olarak biçeceğinden kuşku duymuyoruz.

Türk gericiliği ABD emperyalizminin
müdahale gücü

ABD'deki saldırıları Türk gericiliği gizlenemeyen bir sevinçle karşıladı. Türk gericiliği için emperyalist efendilerinin Pentagon'da beyninden aldığı darbenin politik anlamından çok, yaşanan gelişmenin kendisi için yaratacağı sonuçlar ve olanaklar önemliydi. Tüm resmi ve gayrı resmi ağızlarda döne döne tekrarlanan ve medyada bir kampanya halinde topluma pompalanan ifade aynıydı: "Şimdi bizi daha iyi anlayacaklar"! Bu; sınıfa ve emekçilere karşı aldığımız baskıcı önlemlere, ilerici muhalefeti susturmak ve devrimci akımları yoketmek için uyguladığımız sistematik faşist baskı ve teröre tam destek verecekler anlamına gelmektedir. Gerçekte bu bugüne kadar zaten böyleydi. Söylenenlerle dile getirilen, bundan böyle her türlü kuralı ve ölçüyü dilediğimizce aşabiliriz düşünce ve niyetinden başka bir şey değildir.

Gerçekte bunda da bir yenilik yok. Türkiye'deki faşist baskı ve terör rejimi kural ve ölçü tanımıyor. Son gelişmelerin ortaya çıkaracağı gerçek yenilik, Türkiye'nin ABD emperyalizminin savaş arabasına koşulması, Ortadoğu ve İç Asya'ya yönelik bir müdahale gücü olarak kullanılması olacaktır. "Terörle mücadelede" emperyalistlerin tam desteğini almak adı altında ABD emperyalizminin Ortadoğu ve Asya'yı kana bulama niyetlerine tam destek verileceği Türk devletinin en yetkili resmi temsilcileri tarafından dile getirilmiş bulunmaktadır. NATO'nun son gelişmeler karşısında 5. maddeye işlerlik kazandırması ve ABD ile birlikte savaşa girme kararına en hararetli destek Türk gericiliğinden ve resmi çevrelerinden gelmiştir. Başbakan Ecevit Türkiye'deki tüm üslerin, özellikle İncirlik Üssü'nün ABD emperyalizminin emrine amade olduğunu kamuoyuna açıklamış bulunmaktadır. Türk generalleri ordunun "teyakkuz" halinde ve "göreve hazır" olduğunu bildirmektedirler.

Ajanslardan gelen son haberler, ortada henüz hiçbir somut delil olmadığı halde, ABD emperyalizminin hınç ve intikamının ilk kurbanı olarak Afganistanı seçmiş bulunduğunu gösteriyor. Afganistan'a yapılacak muhtemel bir müdahalede Türkiye topraklarının dolaysız olarak kullanılması ve Tük ordusunun müdahalelerde dolaysız olarak yer alması anlamına gelmektedir bu.

Son gelişmelerin Türkiye için en önemli dolaysız sonucu budur. Türk burjuvazisi adına ülkeyi yönetenler, Türkiye'yi ABD emperyalizminin savaş üssü ve Türk ordusunu da savaş gücü olarak kullanmaya hazırlanıyorlar. Geleneksel uşaklık ve bölgesel jandarmalık çizgisinin uzantısı bu niyetleri ve hazırlıkları kitleler önünde teşhir etmek ve bölgenin mazlum halkları ile tam bir dayanışma içinde hareket etmek günün yakıcı devrimci görevidir.