25 Ağustos '01
Sayı: 23


  Kızıl Bayrak'tan
 " Ulusal güvenlik" ve ordu yalakalığı

  Kapitalizm savaş demektir, barış sosyalizmle gelecek!

  Sermaye ve sendika ağalarının ortak saldırısı...

  İHD Raporu'ndan: "işkence ve keyfi uygulamalar yoğun şekilde devam ediyor"
  ESK ve sendikalar: "Toplumsal uzlaşma mı, suç ortaklığı mı?"
  Deprem gerçeği, devlet gerçeği
  Sınıf hareketi
  Küresel ısınma/2

  Türk dış politikası üzerine/3

  Hacıbektaş Şenliği'ne devrimci müdahale...
  Emperyalistlerin Balkanlar'daki kirli oyunları sürüyor...
  Uluslararası hareket
  Ölüm Orucu Direnişi ile dayanışma etkinlikleri
  PKK-DÇS: "Ulusal güvenlik" tartışmaları...
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hacıbektaş Şenliği'ne devrimci müdahale...

Yoğun kuşatmaya rağmen etkin çalışma

Geleneksel Hacıbektaş Şenlikleri'nin 38'cisi yapıldı. Belediyenin rant, devletinse Alevi emekçilerini denetim altına alma aracı olarak değerlendirmek istediği şenlikler, geçen senelere nazaran sönük geçti. Bu hem katılım açısından, hem de genel atmosfer açısından böyleydi. Bunun başlıca nedeni, krizin katmerli faturasıyla derinleşen yoksulluk, yanısıra devletin şenlikler boyunca özellikle birkaç senedir estirdiği terördür. Öyle ki belediye rant elde etmek, devletse devrimci etkiyi boşa çıkartmak için şenlikleri bir panayıra ya da dinsel ayine dönüştürme çabasındalar. Böyle olduğu içindir ki, Alevi emekçilerinin şenliğe dönük ilgisi de giderek zayıflamaktadır. Ya da bu ilgi bugün için daha çok dinsel yönü ağır basan bir muhtevaya sahiptir.

Belediye ve devletin gerici önlemleri

Geçen yıl devletin ve belediyenin gerici oyunları ve hesapları komünistlerin devrimci müdahalesiyle boşa çıkarılmıştı. İlk günkü resmi törenlere yapılan müdahale karşısında estirilen faşist terör devrimci kararlılıkla göğüslenmiş, böylelikle güçlü bir politik etki yaratılmış, önemli moral mevziler kazanılmıştı. Devletin ve belediyenin şenliğe dönük hazırlıkları da temelde devrimci politik etkimizi sınırlamaya, moral mevzilerimizi kırmaya dönük olarak planlanmıştı.

Şenliklerden elde ettiği büyük rantı kaybetmek istemeyen belediye, devrimci müdahalemizin önünü almak için şehir merkezinin mimarisini değiştirmiştir. Daha önce standlarımızı kurduğumuz alan tümüyle giriş çıkışlara kapatılırken, resmi törenler için özel bir alan hazırlanmıştır. Üç tarafı kapalı olan bu alana girmek kadar çıkmak da zorlaştırılmıştır. Belediye yönetimi ayrıca, şenlik ön hazırlıklarında ve şenlikler sırasında devletin kolluk güçleriyle tam bir koordinasyon halinde hareket etmiştir.

Devletin aldığı önlemler bunlarla da sınırlı değildi. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ilçe tam anlamıyla abluka altına alındı. Şehrin tüm giriş ve çıkışları polis ve jandarma birliklerince tutuldu. Kente giren herkes aramadan geçirildi. Belediye görevlilerinden sızan bilgilere göre kent merkezinde 3 bine yakın sivil polis bulunuyordu.

Devletin devrimci faaliyetimizi engellemek, etkimizi sınırlamak için kullandığı araçlardan biri de, jandarma ve polis imzalı bildirilerdi. Kent girişlerindeki arama noktalarında ve kent merkezinde dağıtılan bu bildiriyle halk, devrimcilerin etkinliklerine prim vermemeleri, kolluk güçlerinin müdahalelerine yardımcı olmaları ve özellikle müdahale sırasında çevreden uzaklaşmaları konusunda uyarılıyordu.

Tüm bunlar yetmemiş olacak ki, henüz etkinlikler başlamadan önce emniyete "davet" edilen bazı arkadaşlarımız, özellikle resmi törene müdahale edilmemesi yönlü kibarca (!) tehdit edildiler. Bu bile tek başına devletin Hacıbektaş'taki devrimci çalışmamızı etkisizleştirme yönlü hazırlıklarının kapsamını anlatmaktadır. Hacıbektaş üzerindeki abluka şenlik bitimine kadar sürdü. Tam anlamıyla bir terör atmosferi yaratıldı. 20'ye yakın gözaltı yaşandı.

Sonuçta faşist abluka ile devlet, bir ölçüde amacına ulaştı. Ama halkın faşist abluka karşısında tedirginliğiyle beraber öfkesi de artmış oldu. Devrimci faaliyetimiz bir ölçüde sınırlanmakla birlikte engellenemedi. Politik gündemimizi emekçi halka taşımakla kalmadık, somut bağlar kurma şansını da elde ettik.

Şenliklere devrimci müdahalemiz

Hacıbektaş Şenlikleri'ne katılımımız esasta; devrimci politik çizgimizi emekçi halka taşımak, şenlikler aracılığıyla genel politik gündeme müdahale etmek, devletin oyunlarını bozmak, ayrıca içe dönük yanıyla güçlerimizi politik-örgütsel planda geliştirmek ve yetkinleştirmek üzerinden anlamını bulmaktadır. Şenliklere hazırlığımızı ve faaliyetimizi bu hedefler ışığında şekillendirdik.

Politik faaliyetimizin temel gündemini hücre saldırısı ve ÖO Direnişi olarak belirledik. Bu gündemi devletin Alevi emekçilerine dönük katliam geleneği ile birleştirerek işledik. Bu çerçevede şenliklerde kullanmak üzere bildiri ve bültenimizi hazırladık. Ayrıca elimizde bulanan afişleri de kullanmak üzere hazır hale getirdik. Gazetemiz de kullanacağımız temel araçlardan biriydi.

Şenlik sürecinde bu materyallerimizi yaygın ve yoğun biçimde kullandık. Binlerce bildiri, binlerce bülten üç gün boyunca emekçi halka ulaştırıldı. Dağıtım şenlik alanından etkinliklerin yapıldığı salonlara ve çadır bölgesine kadar ulaşan bir yaygınlığa sahipti. Yine üç gün boyunca gazetemizin satışı yapıldı. Çadır bölgesini ve çıkış güzergahını afişlerimizle donattık. Materyallerimizin kullanımı sırasında emekçi halktan olumlu tepkiler aldık. Sıcak bir ilgiyle karşılaştık, yer yer sohbetler ettik. Bazı emekçiler aileleriyle birlikte çadırlarımızı ziyaret ettiler.

Politik çalışmamızın diğer bir biçimi ise resmi devlet törenine müdahaleydi. Bu müdahale hem devletin Alevi emekçileri üzerinde yaptığı hesap ve oyunları bozmak, hem de genel planda özel bir ilgi konusu olan şenlikleri genel bir politik etki yaratmanın fırsatına dönüştürmek açısından önemliydi.

Devlet de bu gerçeğin bilincindeydi ve geçmişin deneyimlerinden hareketle davranıyordu. Bunun için yukarıda belirttiğimiz önlemlerle beraber resmi törenin yapıldığı alan çevresindeki hiçbir etkinliğe tahammül göstermiyordu. Öyle ki, bir gün önce standlarımızın kurulu olduğu yerde diğer devrimci yapılarla ortak düzenlediğimiz etkinliğe müdahale edildi. Etkinlik ÖO gündemliydi ve son ÖO şehidi Osman Osmanağaoğlu'nun anması biçiminde yapılıyordu. Yapılan konuşmalar ve atılan sloganlardan sonra Kutup Yıldızı tarafından verilmekte olan müzik dinletisi sırasında müdahale geldi. Birkaç resmi polisin öne çıktığı müdahaleyi yönlendirenler sivil giyimli polislerdi. Bu müdahale karşısında ortak devrimci inisiyatifin zayıflığı, öncelikle de böyle bir müdahaleyi öngörmeyişinden dolayı geri adım atıldı. Etkinlik slogan atılmaksızın müzik dinletisi ve halaylarla bitirildi.

Bu etkinlikle beraber paniğe kapılan devlet güçleri, hemen arkasından her standdan birer kişi olmak üzere görüşme çağrısında bulundu. Görüşme devrimci yapı temsilcilerinden oluşan bir heyetle, kaymakam, emniyet müdürü ve belediye başkanından oluşan ilçenin üst düzey devlet temsilcileri arasında yapıldı. Görüşmede devlet temsilcileri, ertesi gün yapılacak resmi törene müdahale yapılmamasını, bunun ötesinde her türlü siyasal çalışmaya izin verdiklerini belirten konuşmalar yaptılar. Devlet güçleri faşist terörle birlikte bu yöntemleri de devrimci direnci kırma yönünde kullanıyordu. Tüm planları Sezer'in katılacağı resmi açılış törenine devrimci müdahaleyi engellemeye dönüktü.

Bu görüşmeden sonra resmi törene müdahale hazırlıklarımızı yoğunlaştırdık. Müdahale ortak devrimci inisiyatif tarafından gerçekleştirilecekti. Ortak bir pankart açılarak devletin katliamcı politikaları protesto edilecekti. Ancak ortak inisiyatif daha en başında zayıflatıldı. Yapılan ilk toplantıda müdahale yönünde ortak bir eğilim varken, ilk günün sabahı önce Vatan, daha sonra ise Devrimci Demokrasi çekildiklerini bildirdiler. Atılım ise müdahalenin planlanacağı toplantılara gelmeyerek tutumunu belli etmiş oldu. Geriye bizimle beraber sadece Alınteri ve İşçi Köylü kaldı.

Resmi törenin birkaç saat öncesinden tüm yollar ve tören alanına giriş-çıkışlar tutulmuştu. Birkaç sıra çevik kordonu oluşturulmuş, ayrıca çevrede büyük bir sivil polis yığınağı yapılmıştı. Tüm yüksek bina başlarına silahlı özel hareket timleri yerleştirilmişti. Bu durumda tören alanına girmenin olanakları da daraltılmış oluyordu.

Ayrıca resmi törenin yapılacağı günün sabahı devrimci basın standları polis tarafından basılarak alandaki müdahalenin aracı olabilecek materyallere el kondu. Resmi törenlere müdahale etmek için katılımı engelleyen önemli bir etken de, resmi tören saatine kadar ortak görüşmelerden henüz net bir sonucun çıkamamış olmasıydı.

Resmi törene müdahalenin yapılamayışı devlet cephesinden büyük bir rahatlama yaratırken, bu müdahaleye kilitlenmiş olduğumuz için saflarımızda moral bozucu bir etki yarattı. Ancak bu olumsuz havayı yapılan bir iç toplantı ve arkasından politik çalışmamızı yoğunlaştırarak aştık.

Şenliklerdeki politik etkinliklerimizden bir diğeri ise, çadır bölgesinde bulanan amfi tiyatroda düzenlenen programlardı. Şenliklerin 1. ve 2. günü akşam saatlerinde yapılan etkinliklerin ana gündemi hücre saldırısı ve ÖO Direnişi idi. Etkinliklere yüzlerce kişi katıldı.

Bu etkinliklerin programı, müzik dinletileri, tahliye edilen direnişçilerin konuşmaları ve skeçlerden oluşuyordu. Şenliklere katılarak seslerini duyuran
Aymasan işçileri de yine bu etkinliklerde konuşmalar yaptılar, direnişleri için kalem satışında bulundular.

Günlük yaşamın örgütlenmesi ve iç etkinlikler

Şenlikler boyunca günlük yaşamın devrimci bir tarzda örgütlenmesi ve programlanması büyük bir önem taşıyordu. Bu, öncelikle hem dışa dönük politik çalışmamızın sağlıklı bir biçimde örgütlenmesi, hem de güçlerimizin devrimci bir kolektif yaşam kültürü ve ruhuyla donatılmaları için zorunluydu.

Bu anlayışla kolektif yaşamın doğal ihtiyaçlarından, politik çalışmanın ihtiyaçlarına kadar sorumlu komiteler oluşturuldu. Günlük yaşam ve faaliyetimiz bu komitelerin inisiyatifinde -elbette merkezi inisiyatife bağlı olarak- örgütlendi. Diğer yandan günlük yaşamı disipline etmek için belli kuralllar belirlendi. (Yatma, kalkma, yemek, nöbet saatleri vs.). Beraberinde günlük çalışma programı oluşturuldu.

Tüm bunlar yapılırken güçlerimizin inisiyatif kullanımlarına ve katılımlarına özen gösterildi. Günlük yaşama ilişkin sorunlar toplu tartışmalarla çözme yoluna gidildi.

Şenliklerde içe dönük etkinliklerimizin ağırlığını Ekim Gençliği'nin merkezi olarak planladığı seminerler oluşturdu. Güncel politik çalışmamızın temel gündemleri ve ihtiyaçlarından hareketle belirlenmiş konu başlıklarının her biri farklı gençlik güçlerince sunuldu. Seminerler güçlerimizin teorik-politik eğitimleri planında oldukça işlevli oldu. Birçok konu güncel ve tarihsel boyutlarıyla tartışılıp belli sonuçlara, dönemsel görevlere bağlandı.
Şenliklere davetimiz üzerine katılan Aymasan işçileriyle de şenlik boyunca anlamlı ilişkiler kurduk. Aymasan direnişçilerinin sesini duyurmak için çaba gösterdik. Maddi dayanışma amaçlı basılan kalemlerin satışına yardımcı olduk. Ayrıca Aymasan direnişçileriyle sohbet etkinliği düzenledik. Aymasan direnişçileri, katılımcıların sorularını yanıtladılar, deneyimlerini aktardılar. Direnişin bugünü ve geleceği üzerine tartışmalar yürütüldü. Sloganlar atılıp, halaylar çekildi. Etkinlik verimli ve olgun bir atmosferde geçti. Güçlerimizin ilgisi ve tartışmalarda gösterdikleri düzey ve olgunluk ayrıca dikkat çekiciydi.


Sonuç olarak

Hacıbektaş Şenlikleri'nde öngördüğümüz hedeflere ulaşamadık, bazı alanlarda yetersiz kaldık diyebiliriz. Bununla beraber anlamlı bir politik faaliyet düzeyi ortaya konulmuş, devrimci bir kolektif iç yaşam örgütlenmiştir.

Katılımımızdaki kitlesellikle beraber, duruşumuz ve disiplinimizle genel olarak dikkat çekiyorduk. Örneğin bir Aymasan direnişçisi, çalışma düzeyimiz ve örgütsel disiplinimiz konusunda diğer yapılar içerisinde farklı bir yerde durduğumuzu belirtme gereği hissediyordu.

Ayrıca yukarıda bir biçimde belirttiğimiz gibi devlet açısından da diğer siyasal yapılar arasında özel bir yere konuluyorduk. Heyet görüşmelerinde ifade edilenlerden gözaltılarda açığa vurdukları kaygılara kadar, bu durum kendisini yalın bir tarzda ifade ediyordu.

Şenliklerin en önemli kazanımlarından biri, güçlerimizin büyük bir moral, motivasyon ve örgütlü yaşam ruhuyla donatılmasıdır. Şenlik sonunda güçlerimiz üzerindeki coşku ve heyecan belirgindi.

Şenliklerde devletin hesap ve oyunlarına doğrudan bir müdahalede bulunamamakla birlikte, diyebiliriz ki tüm şenlikler boyunca ağırlığımız hissediliyordu. Öyle ki şenlikler devletin ve onun üst düzey görevlilerinin bir şovundan ziyade, bir oldu bitti oyununa tanıklık etti. Yaptıkları her etkinlikte devrimci politik etkimizin ağırlığı vardı. Örneğin resmi tören ancak polis ablukası altında ve oldukça sınırlı bir katılımla gerçekleştirilebildi. Tören kısa tutuldu. Sezer ve diğer devlet temsilcileri polis ablukasında gerçekleştirilen birkaç türbe ziyaretiyle alelacele şenlikleri terkettiler.

Şenlikler geleceğe önemli dersler ve deneyimleri bırakarak sonuçlanmıştır. Bunlardan öğrenecek, önümüzdeki yıl çok daha güçlü ve sarsıcı bir politik faaliyet örgütleyeceğiz.

Orta Anadolu'dan komünistler

 


Hacı Bektaş etkinlikleri ve
kolektif yaşam

16-18 Ağustos tarihleri arasında birçok yoldaşımız Hacıbektaş-ı Veli etkinliklerinde biraraya geldi.

Bu üç günlük sürecin birbirini tamamlayan iki yönünü ele almak gerekiyor. İlki, gerek günlük işlerin organizasyonu gerekse pratik çalışmaların örgütlenmesi noktasında kolektif bir yaşam ve bilincin geliştirilmesidir. İkincisi ise, bunlara bağlı olarak kitleler üzerinde yaratılacak olan etkidir. Bu türden etkinlikleri geleceğin toplumunu fideleyeceğimiz bir alan olarak görüp, ülkenin dört bir yanından gelen binlerce insana seslenebileceğimiz bir kürsü olarak değerlendirmek durumundayız.

Bu bakışaçısı etrafında ilk elden şunu belirtmek gerekiyor. İçe dönük çalışmalar (seminer, söyleşi ve günlük yaşam içerisindeki işlerin örgütlenmesi) belli bir disiplin içerisinde yaşam buldu. Tüm yoldaşlar görevlerini uyum içerisinde yerine getirdi. "Devrimci Gençlik Hareketi", "Ölüm Orucu Direnişimiz" ve "Küreselleşme" başlıkları altında üç farklı seminer düzenlendi. Etkinliklerin son gecesi çadırımızı ziyarete gelen direnişteki Aymasan işçileri ile direnişin seyri ve deneyimleri üzerine sohbet ettik.

Fakat bu çalışmalardan arta kalan zamanlar kolektif dışı yaşamın boy vermesine izin verebiliyor, zaman zaman disiplini zaafiyete uğratabiliyordu. Bu boşlukları daha üretken bir şekilde değerlendirmek gerekiyordu. Belli etkinlikler örgütleyebilmek, bu noktada yoldaşlarımızın yeteneklerini ve üretkenliğini bir kolektif emeğe dönüştürebilmek, bu türden boşlukları gidermemiz için de olanak tanıyacaktır.

Bunların yanısıra dışa dönük çalışmalarda afiş, bildiri ve bültenlerimizle üç gün boyunca politik faaliyetimizi sürdürdük. Devletin önceki yıllardan edindiği deneyimler sonucu yoğun bir polis ablukası ile karşılaştık. Buna rağmen etkinliklerde gerek duruşumuz gerekse pratik çalışmalarımızla olumlu bir etki yarattığımıza inanıyorum. Nitekim devletin aldığı tutum da geçmiş yıllarda yaratılan etkinin bir sonucudur.

Bir bütün olarak ele alındığında, Hacıbektaş-ı Veli etkinliklerinde yaşam bulan kolektif çalışma ruhunu kendi yaşam alanlarımıza taşımak her yoldaşın görevi olmalıdır. Geleceğin toplumu adına bu günden mücadele veren komünistler bulundukları her alanı bu bakışaçısıyla değerlendirmelidirler.

Ankara'dan genç bir komünist

 


 

Hacıbektaş Şenlikleri'nde
Ekim Gençliği seminerleri...

Ekim Gençliği'nin yaz çalışması sürecinde başlattığı "Düzenin karanlığına, hücre duvarlarına teslim olmayacağız!" kampanyası devam ediyor. Hacıbektaş Şenlikleri kampanyamızın önemli bir ayağını oluşturan iç eğitim çalışması çerçevesinde değerlendirildi. Şenlik öncesi yapılan planlamayla 4 seminer için hazırlıklar başlatıldı. Seminerlerin konuları şunlardı:

1- Devrimci gençlik hareketinde durum ve görevlerimiz
2- Hücre tipi cezaevleri ve Ölüm Oruçları
3- Şehit yoldaşlarımız şahsında parti ve partili kimlik
4- Küreselleşme ve küreselleşme karşıtı gösteriler.

Farklı illerden yoldaşlar bu başlıklar altında verilecek olan seminerlere hazırlandılar. Bu aynı zamanda sunuşu gerçekleştirecek yoldaşlar için de ciddi bir eğitim çalışması olacaktı.

Hacıbektaş Şenlikleri, katılımcı yoldaşlar ve dostlar şahsında yoğunlaşmış bir politik çalışma, disiplinli, paylaşımcı, devrimci bir iç yaşam ve gerçekleştirdiğimiz seminerlerle bir iç eğitim demek oldu.

Şenliklerde yaşadığımız yoğunluk ve ilk gün yaşanan bir takım sorunlar nedeniyle, "Şehit yoldaşlar şahsında parti ve partili kimlik" başlıklı semineri, hazırlanmamıza rağmen, gerçekleştiremedik. Diğer seminerleri ise asgari bir başarıyla gerçekleştirebildik.

"Devrimci gençlik hareketinde durum ve görevlerimiz" başlıklı ilk seminerimizde; '80 öncesi gençlik hareketi, '80'den günümüze gençlik hareketinde durum ve görevlerimiz alt başlıkları altında bir sunuş gerçekleştirildi. Ankaralı yoldaşların hazırladığı sunuş canlı tartışmalara konu edildi. '70'li yıllardaki gençlik hareketinin arayışları, sınıf hareketleriyle birleşme çabaları, gençlik içinden devrimci parti çıkarma denemeleri "'80 öncesi gençlik hareketi" başlığı altında tartışıldı. '80 sonrası dönemdeyse, '84-88 çıkışının anlamı ve sınırları '80 öncesiyle karşılaştırılarak tartışıldı. Öğrenci hareketinin uzun dönemdir yaşadığı durgunluğun nedenlerini, ara ara yaşadığı çıkış arayışlarını ve ve bu çıkışın yolunu değerlendiren tartışmalar gerçekleştirdik. Reformist ve devrimci kanatlarıyla öğrenci gençlik grupları eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutuldu. Bu durum değerlendirmelerinin ardından "görevlerimiz" bölümü merkezi bir gençlik örgütü ihtiyacına yapılan vurguyla sonlandırıldı.

3,5 saat süren seminer canlı tartışmalar, çıkarılan anlamlı sonuçlarla bitirildi. Havanın sıcak olması ve sınırlı zaman nedeniyle ara veremememiz, katılımcı yoldaşların yoğunlaşmasını sınırlayan etkenlerdi. Kuşkusuz daha canlı, örneklerle zenginleştirilmiş bir sunuş daha olumlu sonuçlar yaratabilirdi.

İkinci seminerimiz "Hücre tipi cezaevleri ve Ölüm Oruçları" üzerineydi. Sunuşu Adanalı yoldaşlarımız hazırlamışlardı. Seminere ÖO direnişindeyken tahliye edilen yoldaşlarımız Haydar Baran ve Ertuğrul Kaya da katıldılar. Oldukça uzun sürmesine rağmen ilgiyle izlenen seminer, hücre tipi cezaevlerinin neden inşa edildiği üzerine yapılan tartışmalarla başladı. Bu tartışmalarda hedeflenen hücre tipi yaşam saldırısı vurgulandı. Ardından, 20 Ekim tarihinde başlatılan SAG direnişinin anlamı ve nedenleri bizzat direnişçi yoldaşlar tarafından anlatıldı. ÖO süreci, ardından 19 Aralık katliamı, yaşanan suskunluk süreci ve buradan çıkarılması gereken görevlerimiz ayrıntılı tartışmalara konu edildi. Birçok yoldaş bu tartışmalara katıldı, anlamlı katkılar sundu. Canlı ve yapıcı tartışmalarla geçen 5 saatin ardından seminer sonlandırıldı.

Üçüncü ve son seminerimiz ise İstanbullu yoldaşlar tarafından hazırlanan "Küreselleşme ve küreselleşme karşıtı gösteriler" başlığını taşıyordu. Son güne kalması nedeniyle kısa kesmek zorunda kaldığımız seminer oldukça verimli geçti. Küreselleşme adı altında lanse edilen emperyalizmin temel özellikleri, küreselleşme olgusu ve sonuçları ile Seattle'dan Cenova'ya küreselleşme karşıtı gösteriler, sunuşun ana başlıklarıydı. Küreselleşme karşıtı gösterilerin sınıfsal karakteri, işçi sınıfının bu gösterilerdeki rolü vurgulandı. "Kapitalizm öldürür!"den "Kapitalizme hayır, sosyalizme evet!"e doğru gelişen eğilim, bu gelişmenin anlamı ve sınıflar mücadelesindeki yeri tartışıldı.

Katılımcı yoldaşların seminerler hakkındaki düşünceleri, oldukça olumlu bir adım olduğu ve sürekliliğinin sağlanması gereği üzerineydi. Birçok yoldaş için eğitici ve zihin açıcı bir tartışma ortamı sağlanmış oldu.
Bazı eksiklikler ve yetersizlikler taşısa da, ilk defa böyle bir sunuşu gerçekleştiren yoldaşlarımız da oldukça olumlu bir performans sergilediler.
Kampanyamız çerçevesinde belirlenen bu seminer programı hedeflenen şekilde gerçekleştirildi diyebiliriz.

Ekim Gençliği

 


 

Sümerbank işçilerinin buruk "dayanışma gecesi"

İzmir Basma Sanayii işletmesinin İTO'ya devredilme kararı üzerine direnişe geçen Sümerbank işçilerinin dayanışma gecesi, direnişin kırılmasında son aşama olan 96. günde yapıldı. Üç ay boyunca çeşitli eylemliliklerle devam eden direnişi kırmak için yaklaşık 350 işçinin çeşitli illerdeki Sümerbank'a ait fabrikalara sevklerinin çıkarılması, bu işletmenin tasfiye edilmesi sürecinde son darbe oldu. 19 Ağustos günü Fuar Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen dayanışma gecesine sadece 50-60 Sümerbank işçisinin katılması, gecenin "dayanışma" içeriğini boşa çıkardı.

Üç aydır direnişi sürdüren Sümerbank işçileri kazanım umutlarını mahkemeden çıkacak karara bağlamış durumdaydılar. İşçilerin adım adım örülen tasfiye saldırısının püskürtülmesini saldırının uygulayıcısı olan sermaye devletin mahkemelerinden beklemesi, eylemlerin niteliğini de etkilemekteydi. Yanısıra, '86'dan bu yana yeni işçi alınmaması, işçilerin çoğunun emeklilik hayalleri kurması, direnişe fazla ilgi göstermemelerine neden oldu. Bu işletmede örgütlü olan Teksif sendikasının ise en geri işçide bile hiçbir inandırıcılığı yok. Yaklaşık 100 gün devam eden eylem işçiler tarafından oluşturulan eylem komitesi tarafından yönlendirildi.

Sümerbank işçisinin ilgi göstermediği "dayanışma" gecesi ise EMEP gecesine dönüştürüldü. Saygı duruşuyla başlayan gecede ilk konuşmayı Teksif 2. Şube Başkanı ve Sümerbank işyeri temsilcisi Fethi Avcı yaptı. Geceye çeşitli DKÖ, sendika ve parti temsilcileri katıldılar. Oldukça sönük ve coşkusuz geçen gecenin konuşmacıları EMEP kontenjanından seçilmişti. Geceyi düzenleyen anlayış tarafından birçok mesaj okunurken, SY Kızıl Bayrak gazetesi ve okurlarının, Aymasan ailelerinin ve Çiğli Tekstil işçilerinin mesajı Sümerbank işçilerinin ısrarına rağmen okunmadı.

"Yaşasın sınıf dayanışması!", "Sümerbank işçisi yalnız değildir!", "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!", "İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!", "İçerde dışarda hücreleri parçala!", "Yaşasın devrim ve sosyalizm!" vb. sloganların atıldığı gece "dayanışma" eksikliği ile bitirildi.

SY Kızıl Bayrak/İzmir