25 Ağustos '01
Sayı: 23


  Kızıl Bayrak'tan
 " Ulusal güvenlik" ve ordu yalakalığı

  Kapitalizm savaş demektir, barış sosyalizmle gelecek!

  Sermaye ve sendika ağalarının ortak saldırısı...

  İHD Raporu'ndan: "işkence ve keyfi uygulamalar yoğun şekilde devam ediyor"
  ESK ve sendikalar: "Toplumsal uzlaşma mı, suç ortaklığı mı?"
  Deprem gerçeği, devlet gerçeği
  Sınıf hareketi
  Küresel ısınma/2

  Türk dış politikası üzerine/3

  Hacıbektaş Şenliği'ne devrimci müdahale...
  Emperyalistlerin Balkanlar'daki kirli oyunları sürüyor...
  Uluslararası hareket
  Ölüm Orucu Direnişi ile dayanışma etkinlikleri
  PKK-DÇS: "Ulusal güvenlik" tartışmaları...
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünyayı tehdit eden felaket:

Küresel ısınma/2

K. Ferhat

Küresel ısınmanın muhtemel sonuçları

Küresel ısınmanın henüz tüm sonuçlarını göstermediği sıkça ifade edilen bir gerçektir. Muhtemel sonuçlarına dair bazı tahminleri şöyle sıralayabiliriz.

BM'in "Küresel Çevre: 2000 yılına bakış" raporuna göre, sel ve kasırgalar kentleri tahrip edecek. Pek çok bitki ve hayvan türü, mercan kayalıkları, tropikal ormanlar yok olmanın eşiğine gelecek. İçme suyu sıkıntısı çekilecek, çölleşme ve ormanların yok olması hızlanacak. Kuraklık, su savaşları, toplu göç, ekolojik dengenin tahrip olması da küresel ısınmanın yaşanacak sonuçları arasında.

BM'in "21. yüzyılda iklim" adlı raporunun bazı tahminleri ise şöyle: Yeni yüzyıl küresel ısınma dolayısıyla susuz geçecek. Bir yanda kuraklık hüküm sürerken, dünyanın diğer bölgeleri sel altında kalacak. Buna bağlı olarak tarımda üretim düşecek, sağlık sorunlarının boyutları büyüyecek. Yaşanacaklardan geri kalmış ülkeler daha fazla etkilenecek.
BM Çevre Sorumlusu Klaus Töpfer yaptığı bir açıklamada; yeryüzü sıcaklığının artmasının, çölleşme, deprem, toprak kayması, sel gibi doğal afetlere yol açacağını ifade ediyor. İngiltere Çevre Bakanı Michael Maecher'a göre ise küresel ısınma bu yüzyılda insanlığa yönelen en büyük tehdit olacak.

Küresel ısınmanın diğer muhtemel sonuçları ise şunlar:

Uzun vadede dünyanın fiziksel yapısında geri dönüşü olmayan değişiklikler olacak. İklim kuşaklarında kaymalar meydana gelecek. Bu kayma Türkiye'yi de etkileyecek.

Isınan dünyada iklimsel aşırılıklar yaygınlaşacak; kuraklık, orman ve çayır yangını, taşkın ve sıcaklık dalgası gibi olaylarda patlama yaşanacak.
Diğer bir etki ise, az yağış alan bölgelerin kuraklık çekmesi, bol yağış alan yerlerin ise aşırı yağış alması olacak.

Isınma dünya ölçüsünde her bölgede aynı olmayacak. Sıcaklık artışının yüksek enlemlerde ve özellikle kutup bölgelerinde dünya ortalamasının iki katı olması bekleniyor. Bu ise Arktik Denizi'yle Antartika'daki ve dağlardaki buzulların tamamıyla erimesi demek.

Doğal olarak bunlar, hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında değişikliklere yol açacak. Birçok hayvan türünün beslenme düzeni sarsılacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler yaşanabilecek. Koşullara uyum sağlayamayan çok sayıda bitki, böcek ve kuş türü ortadan kalkacak.

Buzulların erimesinin doğal sonucu olarak deniz suyunda yükselme meydana gelmektedir. 21. yüzyılda bu yükselmenin 9 ile 100 cm arasında olacağı tahminleri ileri sürülüyor. Bu, ABD'nin 25 bin kilometrekare toprak kaybetmesi demek. Bangladeş ise topraklarının %10'unu denize bırakacak. Deniz seviyesindeki 50 cm yükselme Mısır halkının %10'unun, Bangladeş halkının %60'ının ve Çin kıyılarındaki 70 milyon insanın sele kapılmasına yol açabilecek. Hollandalı bilim insanlarına göre, ülkelerinin birçok bölgesi Manş Denizinin suları altında kalabilir.

Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri deniz kıyılarında yaşıyor. Eğer 2100 yılına kadar deniz suyu seviyesi 40-65 cm arasında yükselirse, birçok ada ve kıyı şeritlerindeki nehir yatakları deniz altında kalacak. Balıkçılık, turizm ve tarım yaparak geçinenlerin geçim kaynaklarını kaybetmesiyle işsizlik artacak.

Deniz suyunun tatlı sulara karışması içme suyu sıkıntısının artmasına neden olacak. Temiz su kaynakları %20 azalacak.

Okyanuslardaki ısınma akıntı yönlerini değiştirebilir, bu ise karalarda iklim değişikliğine yol açar. Araştırmalara göre, sera gazı üretimi şu anda dursa bile, 20 yıl içinde okyanuslardaki ısınmayı iki katına katlayacak kapasitede.
Kışlar yazlardan, geceler gündüzlerden daha fazla ısınacak. Geceleri karaların soğuması yeterince gerçekleşmeyeceğinden, rüzgar ve fırtınaların yeri ve şiddeti değişecek.

İskoçya'daki Karasal Ekoloji Enstitüsü'nün araştırmalarına göre, 2050 yılından sonra başta Amazonlar olmak üzere Avrupa ve Kuzey Amerika'daki ormanların yok olması sonucunda yılda 2 milyar ton daha fazla karbondioksit atmosfere salınacak.

Uç noktalardaki iklim sapmaları salgın hastalıkları artıracak. Enfeksiyon hastalıklarında %20 artış olacak. Sıcaklık ve nem oranındaki artış ölüm oranını da arttıracak. Suptropikal iklim kuşağında yer alan ülkelerde sıtma ve böcek sokmalarıyla bulaşan hastalıklar salgınlara dönüşecek. 5 derecelik ısınmanın ise her yıl 1 milyondan fazla kişinin sıtmadan ölmesine yol açacağı tahmin ediliyor. Sivri sinekler 17 derece sıcaklığın altında 1-2 gün yaşayabiliyor. Bu ise onları dünya nüfusunun %58'inin yaşadığı bölgelerden şimdilik uzak tutuyor.

Sera gazındaki artışın sorumluları

Atmosfere salınan karbondioksit (sera gazları arasında asıl belirleyen) miktarında ABD'nin payı %36 iken, Avrupa Birliği'nin %24.2, Rusya'nın %17.4 ve Japonya'nın %8.5'dir.

'94 rakamlarına göre dünya nüfusunun yalnızca %4'ünü barındıran ABD'de atmosfere salınan karbondioksitin kişi başına düşen miktarı 5.3 ton. Bu rakam Çin'de 0.7 ton, Bangladeş'te 0.04 tondur.

Ülke bazında verilen rakamlara emperyalist tekellerin geri ülkelerdeki icraatları dahil değil. Özellikle son yıllarda emperyalist tekellerin üretimlerini geri kalmış ülkelere kaydırma eğilimleri de göz önüne alınırsa, emperyalistlerin sera gazı üretiminde ezici bir paya sahip olduğu görülecektir.

Sera gazı miktarının azaltılmasını öngören Kyoto Protokolü'nün uygulanması durumunda ABD'nin zararının 100 milyar dolar olacağı söyleniyor. Ve emperyalist tekellere göre küresel ısınma doğal ve kaçınılmaz. Bu argümanlarla, ABD'de Küresel İklim Koalisyonu olarak anılan demir-çelik, enerji ve kömür tekellerinden oluşan bir grup, Kyoto Protokolü'nün ABD Senatosu'nda kabul edilmemesi için milyonlarca dolara malolan bir kampanya yürüttü. Güçlü petrol ve otomotiv lobilerinin güdümündeki politikacılar, atmosfere salınan karbondioksit miktarını azaltmak yerine, gelişmekte olan ülkelerde ağaç dikmek gibi "çözüm"ler peşinde. Nükleer lobi ise, durma noktasındaki satışlarını canlandırmak için, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjilerin görmesi gereken teşvikleri kapmak için çaba harcıyor. Bunlar bir bakıma küresel ısınmayı fırsat olarak görüyorlar.

Dünya Bankası'nın gizli bir iç yazışması Siyasi Çalışmalar Enstitüsü adlı kuruluş tarafından ele geçirilip açıklandı. Dünya Bankası'nın özel sektörün finansmanından sorumlu kolu Uluslararası Finans Kuruluşu'nun ilgili uzmanlarınca hazırlanan söz konusu raporda, Dünya Bankası'nın desteğiyle petrol, gaz, madencilik ve yenilenemeyen güç kaynaklarına yapılan yatırımların toplum sağlığı ve ekolojik denge açısından risk sıralamasında ilk sırayı paylaştığı ifade ediliyor. Aynı raporda, kömür ve petrol gibi yeraltı madenlerinin çıkarılmasının karbondioksit benzeri sera gazlarının etkisini arttıran yatırımlar olduğu bilgisi de yer alıyor.

Uluslararası tekellerin merkezi örgütlerinden biri olan Dünya Bankası, dünyanın ve insanlığın geleceği açısından hayati önemde bir sorunu ancak kapalı kapılar ardında ve gizli belgelerde ifade edebiliyor. Varlık nedeni tekellerin çıkarlarını korumak olan bir kurumun böyle davranması son derece anlaşılır ve bu aslında emperyalist sermayenin genel tutumunu da açıklıyor. Sorunun aldığı boyutu ve yaratacağı sonuçları en iyi onlar biliyorlar, fakat dünyayı ve insanlığı yıkıma götürmekten çekinmiyorlar.

Avrupa Birliği yetkilileri ise, Kyoto Protokolü'nün uygulanmasına ve sera gazlarının azaltılmasına önem verdiklerini, bunu "büyük devletler" açısından bir prestij meselesi olarak gördüklerini ifade eden açıklamalar yapıyorlar. Bunların gerçeği gizlemeye dönük demagojik çabalar olduğu, onların da bu konuda hiçbir ciddi önlem almadığı biliniyor.

(Devam edecek...)