7 Temmuz'01
Sayı: 16


  Kızıl Bayrak'tan
  Kamu emekçileri hareketinde yeni dönem
  "Sosyal patlama"lara karşı ehlileştirilmiş dinsel gericilik
  Belgelenen devletin katliamcı kimliğidir!
  "Faşist devlet, bir gün mutlaka bunun hesabını verecektir!"
  Ölüm Orucu Direnişi 261. günüde sürüyor
  Sınıf hareketi
  Satılmış sendika ağaları hesap verecek
  Sümerbank işçileriyle dayanışmayı yükseltelim!..
  Dönemsel durum ve partinin sorumlulukları
  2 Temmuz anma etkinlikleri
  Gençlik
  Yugoslavya'yı yöneten uşak takımı Milosevic'i kredi karşılığı sattı
   Uluslararası hareket
  Direnişçilerin kaleminden
  Açıklamalardan
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

4 kuruluşun ortak açıklamasından...

Katliama ilişkin gerçekler açıklanmalıdır


(...) 19 Aralık 2000 tarihinde sabaha karşı Türkiye’deki 20 cezaevine operasyon düzenlendi. Onbine yakın güvenlik görevlisi ile yüksek enerjili silah ve askeri malzemenin kullanıldığı operasyonda ikisi asker 32 kişi yaşamını yitirdi. Operasyon günü Başbakan “bütün güvenlik güçlerimiz tam bir uyum içinde ve sabırla çalışıyorlar. Cana kıyılmaması için ellerinden geleni yapıyorlar, kırıp dökmeden olabildiğince barışçıl yollardan sorun çözülmeye çalışılıyor” ifadesiyle, Adalet Bakanı ise operasyon gününün geç saatlerinde operasyonlarda ölenlerin çoğunun kendini yakarak öldüğünü söyleyerek kamuoyunu yanıltmışlardır.

Tutuklu ve hükümlüler Ölüm Orucu eylemini sürdürdüler. İçeride ve dışarıda 26 kişi de Ölüm Oruçlarında yaşamlarını yitirdi. Yüzlercesi sakat kaldı ve bilincini yitirdi. Bunlardan 71’i tahliye edildi. Bugün itibariyle Ölüm Orucu eylemi sürüyor. Tutuklu ve hükümlüler 6 ayı aşkın bir süredir, tecrit koşullarında tutuluyorlar ve bu koşulların sona erdirilmesi için Adalet Bakanlığı’nın bir niyeti ve çabası gözlenmiyor.

Hayata Dönüş operasyonuna kuruluşlarımız karşı çıkmıştı. Niyetin insanları hayata döndürmek değil, F tipi cezaevlerini kullanıma açmak olduğunu belirtmiştik. İkincisi, sorunların demokratik süreçlerin işletilmesi ile çözüleceğini başından beri söylüyorduk. Bugün de bu düşüncemiz değişmemiştir. Üçüncüsü, aşırı güç kullanımına gidildiğini: insanların yakıldığını, cinsel tecavüz de dahil olmak üzere işkence ve kötü muameleye dair ciddi kanıtların bulunduğunu bildirmiş ve derhal soruşturma açılmasını istemiştik.

Tutuklu ve hükümlülerin avukatlarının, ailelerinin ve tahliye olanların anlattıkları ile bir haftadır gazetelere yansıyan bilirkişilerin raporları tutarlılık taşımaktadır.

Böyle vahim bir olayın ardından, hukuksal süreçler tek yanlı olarak işlemiştir. Soruşturmalar tutuklu ve hükümlülerin şikayetleri doğrultusunda değil, 26 Eylül 1999 Ulucanlar Cezaevi’nde 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar sonrasında olduğu gibi, mağdur ve şikayetçi konumda olanlar aleyhine işlemiş ve kollektif tutuklama kararları verilmiştir.

Mağdur tutuklu ve hükümlüler aleyhine açılan dava dosyalarına yansıyan raporlar ve anlatımlar;

1.Güvenlik güçlerinin aşırı ve orantısız güç kullandığını,
2.İnsan yaşamını yoketmeye yönelik olarak geliştirilmiş silah ve malzeme kullanıldığını,
3.Yangın çıkarıldığını ve yangının söndürülmesi için hiçbir çaba gösterilmediğini,
4.İnsanların yanarak ölmesine sebebiyet verildiğini,
5.Tutuklu ve hükümlülerin çoğunun güvenlik güçlerince açılan ateş, darp ya da yanarak ve/ya yakılarak yaşamlarını yitirdiğini göstermektedir.

Belirtilen durumda, ivedilikle,
1.Gerçeklerin kamuoyuna açıklanmasını,
2.Sorumlular hakkında derhal soruşturma açılmasını,
3.Hiçkimseye yargısal dokunulmazlık tanınmamasını,
4.Sayın Adalet Bakanı’nın derhal soruşturma emri vermesini, ver(e)meyecekse, derhal istifa etmesini,
5.Cumhuriyet savcılarının (Çanakkale, İstanbul Eyüp ve Üsküdar) suskunluklarını bozmalarını ve hukuksal süreçleri başlatmalarını istiyoruz.

Hüsnü Öndül, İHD Genel Başkanı
Füsun Sayek, TBB Başkanı
Yavuz Önen, TİHV Başkanı
Suna Coşkun, ÇHD Genel Sekreteri




Katilleri ve koruyucularını şiddet ve nefretle kınıyoruz!


Kendi inanç ve düşüncelerine tutsak, kendinden başka varlıklara yaşam hakkı tanımayan insan kılıklı caniler, tarihin çeşitli dönemlerinde, insanlık dışı iğrenç vahşetlerini sergilemekten geri kalmamışlardır. 2 Temmuz 1993 Madımak saldırısı da bu vahşet zincirine eklenen en iğrenç halkalardan biridir.

Bu olayda, insanlığın yüzakı aydınlarımızı katleden karanlık ruhlu kahpe saldırganları asla unutmayacağız. 37 aydını şeriat naralarıyla katleden yobazlar mahkemelerde adeta ödüllendirildiler. Ancak, katiller bilime, insanlığa, aydınlanmaya, demokrasiye inananların ve bunun için mücadele verenlerin vicdan ve öfkesine mahkum oldular. İnsanlık tarihi bu kalkışmaları hep lanetle andı. Sivas katliamını yapanlar da hep lanet ve öfkeyle anılacaktır. Katledilenler ise yol gösterci olmaya devam edecektir. Onlar ve eserleri ölümsüzleşerek yaşayacaktır. Katilleri ve onları koruyanları bir kez daha şiddet ve nefretle kınıyoruz.

Haber-Sen Genel Merkezi




İç ve dış borç ödemeleri durdurulsun!


IMF Direktörler toplantısının ertelenmesi ve buna bağlı tartışmalar ibret verici niteliktedir. IMF yine borçlanma sistemini kullanarak, Türkiye’ye uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda oluşan sistemi dayatmaktadır.

Yıllardır uygulanan IMF programları doğrultusunda Türkiye’de oluşan ekonomik tablo özetle şöyledir:

Alınan borçların büyük bir kısmı uluslararası borçların geri ödenmesinde kullanılmakta ve bir avuç zengine düşük faizlerle verilmekte, adeta hibe edilmektedir.

Bu borçlarla bir avuç siyasi-askeri elit, tüccar, sanayici ve rantiyenin lüks yaşamları kurulmaktadır.
Kaynaklar banka sahiplerine aktarılmaktadır.

Sermaye ve rantiye karları % 300-4000 oranında artmaktadır.

Bunun karşısında asgari ücret 106 milyon liradır; sağlığa ve eğitime ayrılan kaynak sürekli düşmektedir; milyonlarca insan işsizliğe mahkum edilmekte; emekçilerin alım gücü % 50 oranında azalmakta, borçlar 4 kat artmaktadır.

Bu borç kıskacı sadece Türkiye’yi ilgilendirmemekte, bütün dünyayı pençesine almış bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler ve uluslararası sermaye güçleri borçlanma sistemini dünyadaki bütün ekonomik ve insani kaynakları denetimi altına almak için kullanmakta, bu sisteme bir kez esir edilen toplumlar sermayenin bütün acımasız girişimlerine sahne olmaktadır. Bugün dünyada borç sistemi yüzünden günde 19.000 çocuk ölmektedir.

İşte bu nedenle, 20-23 Temmuz tarihlerinde İtalya’nın Cenova kentinde yapılacak ve gündemleri arasında borçlar sorunu da olan G-8 toplantısına karşı yüzbinler harekete geçmektedir. Yüzbinlerce insan sermayenin bu sınır tanımaz acımasızlığına karşı tepkilerini gösterecektir.

Uluslararası alandaki bu harekete paralel olarak kurulmuş olan Girişimimiz uluslararası sermaye ve kuruluşlarına karşı mücadele ettiği gibi, bu kuruluşların Türkiye üzerindeki etkilerine karşı da duyarsız kalmayacaktır. Türkiye’deki tüm emekçilerin, ezilenlerin söyleyecek sözü olduğuna inanan girişimimiz IMF’nin bu politikalarına ve onların yerli sözcülerine karşı etkinlikler düzenleyecektir.

Bu borçlar emekçilerin, işsizlerin, kiracıların, ilaç alamayanların, yol parası bulamayanların, yiyecek alamayanların değildir. Emekçiler, işsizler, dışlananlar IMF’den borç talep etmemektedir. Çünkü borç öldürmektedir, borç iradesizleştirmektedir.

IMF’nin yerli avukatlığını yapanlar susmalıdır; çünkü onlar bu ülke halkı adına değil, uluslararası sermaye ve bir avuç çıkar çevresi adına konuşmaktadır.

Bu borçlar bizim değil!
İç ve dış borç ödemeleri durdurulsun!

 05.07.2001
Küresel Sermayeye Karşı İzmir Girişimi