Ölüm Orucu Direnişçisi siper yoldaşım Mahmut Gökhan Özocaka... 19 Aralık günü Bayrampaşa Cezaevi C koğuşu
21. yüzyılın nazi kampları gibiydi. Arkadaşlarımız diri diri yakıldı... (Bu mektup elimize Ölüm Orucu direnişçisi M. Gökhan Özocak Sevgili siper yoldaşım, Seni coşkuyla kucaklıyorum. Yıllar önce yine bir yaz günü, İzmir Bornovada, bana bir adres
bırakıp haki renklerin sultasından kurtularak gitmiştin. Bana bıraktığın
adrese birkaç defa yazdım, ama herhangi bir yanıt alamadım. 12 Eylül faşizminin zindanlarından çıkan çok sayıda insan vardı. Sen
de onlardan biriydin. Bana ise yeni tüfek diyordunuz. O uzun boylu ince
Niğdeliyi hatırlıyorsundur herhalde. Onun da hala devrim saflarında
olmasını diliyorum. Yazdıklarıma bir süre yanıt verdi, ama daha sonra
ondan da bir ses çıkmadı. Çok sayıda insanın üzerinde, aldığımız yenilginin
ve zindanların ağırlığı açıkça hissediliyordu. Yani çoğu zaman eski tüfek
(ama patlamayan cinsten) haline gelmişti. Bu durumun beni çok şaşırttığını
belirtmeliyim. Ama sen onlardan farklıydın. Onlarla yaptığın tartışmaları
hala hatırlıyorum. Onlar kendi bireysel yaşamlarını kurmanın planlarını
yaparken, sen mücadeleyi sürdürmenin gerekliliğini savunuyordun. Ve bunu
içtenlikle yapıyordun. Yoldaşlarımız ve siper yoldaşları, 20 Ekim 2000de süresiz açlık
grevi ve ardından da ölüm orucu direnişine başladığınız ilk andan beri
yüreğimiz sizinleydi. Hala da öyledir. Adını gazetede ilk okuduğumda heyecanlandım.
O yıllar öncesini yeniden hatırladım. Ama yine de senin olup olmadığın
konusunda tam emin olamadım. Devrim mücadelesini sürdüreceğin konusunda
herhangi bir şüphem yoktu. Ancak yine de isim benzerliği olabileceğini
hesaba kattım. Kızıl Bayrak sayfalarında yayınlanan çağrını okuyunca heyecanıma sevinç
de eklendi. Bu kesin, dostum M. Gökhan Özocaktır dedim. Çünkü adının
başındaki M. hala net olarak hafızamda duruyordu. Hafızamı yokladığımda
o haki rengin hükmü altında geçen anların çoğunun silikleştiğini fark
ettim. Ama seninle paylaştıklarımız daha canlı ve sanki yakınmış gibi
duruyor. Düzenle uyumlu yaşamı reddeden ve sosyalizm idealinden hiçbir
koşulda vazgeçmeyen insanların paylaşımları demek ki hafızalara daha derin
kazınıyor. Sevgili siper yoldaşım, büyük ve destansı bir direniş sayesinde yeniden
buluşmak çok anlamlıdır. İzmire gelip seni kucaklamasam da bunu
sosyalizmin SY Kızıl Bayrakın sayfaları üzerinden yapıyorum. Birbirimizi
bulduk. Artık ikimiz de idealimizde devrim ve sosyalizm olduğunu biliyoruz
ve hücreleşmiş bir yaşamı asla kabul etmiyoruz. Bu cüretkar ve onurlu direnişte çok ağır bedeller ödedik, ödemeye de
devam ediyoruz. Ama insanlık onurunun ve devrimci kimliğin ancak ağır
bedeller pahasına ayakta tutulup geliştirileceğini sizler bütün dünyaya
gösterdiniz. Senin ve kuşağından olan devrimcilerin bu direnişteki kararlılığının
daha da özel bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Çünkü sizler, askeri faşist
darbenin zulmü altında teslim alınamayanların geleneğini devam ettirenlersiniz.
Hiçbir zorbalık çözülme, yenilgi, ihanet ve konjonktür değişimi sizi yolunuzdan
alıkoyamadı. Demek ki devrimci temeliniz çok sağlam. Zira devrim mücadelesinin
ihtiyaç duyduğu insanlar zor koşullarda devrimi savunacak, devrimin bayrağını
dalgalandıracak olanlardır. Sizler, tüm ölüm orucu direnişçileri böyle
olduğunuzu kanıtladız. Bundan dolayı adınız devrim tarihinin şanlı sayfalarına
şimdiden yazılmıştır. Devrimcileri katledenler, sakat bırakanlar elbette bu suçlarının hesabını
vermekten kurtulamayacaktır. Devrimcileri teslim alma planları hüsranla
sonuçlanacaktır. Bu görkemli direniş Paris Komününden, Ekim Devriminden,
Onbeşlerden, Kızıldereden, Nurhaklardan, Metris, Diyarbakır
ve Ulucanlar geleneğinden esinlenerek devam ediyor. Tarih devrimci iradenin teslim alınamayacağına tanık olmuştur, olmaya
da devam edecektir. Devrimci coşku ve siper yoldaşlığı sıcaklığıyla ve
zafere olan inancımla seni kucaklıyorum. Bir siper yoldaşın
HÖPün açıklamasından... Armutlu Direniş Evinde ZEHRA KULAKSIZ
(...) ... Meseleyi çözdüm. Yani isteyince oluyor, gerçekten
isteyerek oluyor. Esas meseleyi CANAN çözdü. Her şeyin başı istemek. Çok
şey öğretti CANAN... Şimdi şehitliğiyle Zehra öğretiyor. 3 Mart 1978'de Rize'de doğdu. Laz kızı İstanbul-Esenyurt'ta orta-lise
öğrenimini yaptıktan sonra 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat
Bölümüne girdi. Dördüncü sınıfa kadar okudu. Lise yıllarından itibaren
devrimcilerle tanıştı. Amcası devrimciydi. Halen tutsak olan amcasından
etkilendi. Devrimcileri tanıdıkça, kendisini keşfetti, yaşamanın anlamını
kavramaya başladı. Üniversitede DEV-GENÇ'lilerle tanıştı. Bir DEV-GENÇ'li olarak sürdürdü
mücadelesini. Öğrenci gençliğin akademik sorunlarının çözümü için çalışırken,
bu sorunların çözümünün halkın sorunlarından bağımsız olmadığını biliyordu.
Bunun için halkın her türlü mücadelesinin yanında, içinde oldu. Hem bir DEV-GENÇ'li hem de bir tutsak yakınıydı Zehra. Tayad'lı Ailelerin
dışarıda başlattığı ölüm orucuna katıldı. Direnişin içindeyken duygularını
şöyle dile getiriyordu; Kendimi mücadelenin en güzel ve önemli bir yerinde görüyorum. Önemli
bir süreçten geçiyoruz ve ben de büyük bir direnişin içindeyim. Yani mücadelenin
tam ortasındayım. Mücadelenin tam da ortasında, suskunluğun, zulmün ortasına daldı ve bir
bomba gibi patladı ortasında direnişin. 29 Haziran 2001
Ölüm Orucu şehidi Zehra Kulaksız sloganlarla uğurlandı.. Kahramanlar ölmez, halk yenilmez!
20 Ekimde zindanlarda başlayan ÖO Direnişine destek için
dışarıda, Küçükarmutlu'daki Direniş Evinde sürdürdüğü ölüm orucunda
şehit düşen Zehra Kulaksız, 30 Haziran günü direniş evinden omuzlara alınarak
pankartlar ve kızıl bayraklarla yürüyüşe geçildi. Yaşasın Ölüm Orucu
direnişimiz!, Kahramanlar ölmez, halk yenilmez!, Direnme
hakkı kutsaldır, kazanacağız!, Tecriti kaldırın, ölümleri
durdurun!, Zehra-Canan ölümsüzdür! sloganları atıldı. 1 Temmuz da ise Rize'nin Dağsu Mahallesinde düzenlenen törenle
uğurlandı. Mahalle girişinde,"Kahramanlar ölmez, halk yenilmez pankartı
arkasında 100'e yakın kişiyle kortej oluşturarak yürüyüşe geçildi. Polisin
ilk müdahalesi bu anda oldu ve pankarta saldırarak yürüyüşü engellemek
istedi. Bu saldırı püskürtüldü. Kortej mahalle içinden Zehra Kulaksız'ın
evine kadar geldi. Zehra Kulaksız, kendisi gibi ÖOda direnerek şehit
düşen kardeşi Canan Kulaksız'ın yanıbaşında toprağa verildi. Mezarı başında
Canan ve Zehra Kulaksız'ın mücadelesi anlatıldı. Sloganlar atıldı, şiirler
okunup marşlar söylenerek tören bitirildi. Tören sonrası da polisle arbede
yaşandı, ancak herhangi bir gözaltı olmadı. 255 gündür içeride ve dışarıda direniş bitirilemedi. Zafer direnenlerin
olacaktır! Devrim şehitleri ölümsüzdür!
|
|||||