Ek vergiler krizin faturasının yeni taksididir Karşı çıkalım, ödemeyi reddedelim!
Bu uygulamayla yıl sonuna kadar 150 trilyon lira para toplanması hedefleniyor.
Her cep telefonu abonesinden 1.5 milyon, vergi dairelerinde yapılan işlemlerden
12 milyon, bankada hesabı olan herkesten 1 milyon, motorlu araçlardan
ise 12 milyon ek vergi alınacak. Tabii ek vergiler burada saydıklarımızla
sınırlı değil. Pakette tam 12 ayrı vergi çeşidi var ve neredeyse nefes
almak bile vergi vermeyi gerektiriyor. Ek vergiler ve yalancı başbakan İMFnin en çok önem verdiği nokta, dış borç ödemelerinin kesinlikle
aksamaması. Bu yüzden gelirleri arttırmak zorunda olan devletin yeni vergiler
koyacağı çoktandır belliydi. Ama hükümet bunu inkar ediyordu. Başbakan Ecevit, daha bundan üç ay önce kendisine soru soran gazetecilere
yeni vergilerin söz konusu olmadığını belirtmiş ve Vergilerle ilgili
haberlerin hepsi, hayali senaryolardan ibaret. İç kaynak bulma konusunda
bizim başka projelerimiz var demişti. Böyle diyerek güya halkını krizin yıkıcı etkilerinden korumak isteyen
bir başbakan görüntüsü çizmeye çalışıyordu. Bu sözlerin işçi ve emekçileri
kandırmak için söylenmiş arsızca bir yalandan başka bir şey olmadığı;
İMF politikalarına karşı oluşan tepkiyi yumuşatmak için sarfedildiği şimdi
tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Ek vergi yok diyen hükümet, aradan üç
ay bile geçmeden, işçi ve emekçilerin karşısına ağır bir ek vergi paketi
ile dikildi. İşçi ve emekçiler hükümetin İMF uşağı olduğunu defalarca görerek öğrenmişlerdi.
Fakat herşeye rağmen Ecevit, dürüst, yalan söylemeyen politikacı
pozlarıyla yığınları oyalamayı, aldatmayı başarabiliyordu. Şimdi onun
ne büyük bir yalancı olduğu, İMFnin direktiflerini yerine getirmek
için halka yalan söylemek de dahil her türlü ikiyüzlülüğü nasıl bir rahatlıkla
sergileyebildiği somut olarak görüldü. Yeni ek vergiler kimin cebine gidecek? Hükümet, ek vergilerden elde edilecek gelirlerin kamu işçisine ve buğday
üreticisine gideceğini iddia ediyor. TİSlerde kamu işçisine verilen
zamlar ve taban fiyatlarının belirlenmesinde İMF programında öngörülen
rakamların aşıldığını, bunu telafi etmek için de yeni kaynağa ihtiyaç
olduğunu söylüyor. Elbette ki bunun da gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Satış TİSleriyle
kamu işçisine ilk altı ay için sıfır zam verilmiştir. Yani ücretlerinde
hiçbir artış olmamıştır. Ancak bu aydan sonra ve ancak açıklanan enflasyon
oranı kadar zam verilecektir. Buğday taban fiyatı ise son derece düşük
belirlenmiştir. Hem de devlet üretilen buğdayın hepsini değil çok az bir
kısmını satın alacağını açıklamıştır. Bunun için ödenecek para ise daha
yılın başında bütçeye konulmuştur. Bunlar da gösteriyor ki, ek vergiler yoluyla toplanacak paralar kamu
işçisinin ya da buğday üreticisinin cebine gitmeyecektir. Tersine sermayenin
kasasına aktarılacaktır. Zira dolar kurunun ve borç faiz oranlarının bir
iki puanlık bir artışı bile, devlete borç veren bankaların bir gecede
trilyonlar kazanmasına yol açmaktadır. Örneğin bu hafta yapılan borçlanma
ihalesinde geri ödeme faizleri çok yüksek oranlara çıkmıştır. Faiz oranları
yükseldikçe geri ödenecek para artmaktadır. Bu da ek vergi gelirlerinin
gerçekte nereye gideceğini somut olarak göstermektedir. Son günlerde yağmur gibi yağan zamların ve ağır ek vergiler konulmasının
bir tek amacı vardır. Sermayenin, özellikle de bankaların gelirlerini
arttırmak. Sermayenin kriz nedeniyle uğradığı kayıpları işçi ve emekçilerin
sırtına yıkmak. İşçi ve emekçilerin bu sömürü ve soygun politikalarına yanıtı, Krizin
faturası kapitalistlere şiarıyla mücadeleyi yükseltmek, birleşik
ve militan bir direnişi örgütlemek olmalıdır. Giderek derinleşen sefalete
dur demenin, her alanda dayatılan yıkımı önlemenin ve ülkeyi emperyalist
tekellerin çiftliği haline gelmekten kurtarabilmenin başka bir yolu yoktur.
Telekom Krizi Yağmadan pay kapma kavgası!
Fakat iş yeni yönetimin belirlenmesine gelince kıyamet koptu. MHPli
Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz ile fiili başbakan Kemal Derviş arasında kriz
çıktı. Sert açıklamalar ve istifa ederim tehditleri havalarda
uçuştu. Kriz günlerce sürdü. Ve nihayet perşembe günü İMFnin krediyi
kesme yönündeki açık tehdidi ve bu işi bitirin talimatıyla
bir anda tatlıya bağlandı. Bu kavga gürültü ne emperyalizme kölece bağımlılıktan duyulan rahatsızlığın
ürünüdür. Ne de Telekomun özelleştirilmesi sonucu işsiz kalacak
onbinlerce çalışanın hakkını savunmaya yeltenen birileri vardır ortalıkta.
Kavganın nedeni başkadır. Telekomu emperyalist iletişim tekellerine
altın tepsi içinde sunmakta hiçbir sakınca görmeyenler ve uşaklıkta birbirleriyle
yarışanlar şimdi, açılan yağma ve soygun sofrasından kimin daha fazla
pay kapacağının, kimin kırıntılarla yetineceğinin kavgasına girişmişlerdir. Zira Telekom altın yumurtlayan bir tavuktur onlar için. Kolay değil;
1996dan 2000 sonuna kadar toplam geliri 22 milyar dolar ve sadece
2000 yılı kârı 1 katrilyon lira olan dev bir kuruluştur sözkonusu olan.
Emperyalist tekeller kadar yerli sermaye grupları ve burjuva siyasi çevreler
de bu pastadan pay kapma telaşı içindedir. Telekomun bağlı olduğu Ulaştırma Bakanlığını elinde tutan
MHP iktidara geldiğinden bu yana kurumda alabildiğine bir kadrolaşma politikası
yürütmüştür. Telekomun tüm olanaklarını seçimde kendisini iktidara
taşıyan ülküdaşlarına açmıştır. Öyle ki kurumun birçok bölümünde üst yönetim
kademelerini köpek yuvasına çevirmiştir. Öyle ki Ülkü Ocaklarının
onayını almadan Telekomda işe girmek imkansız hale gelmiştir. Bir
yandan, Telekom, ülkücü faşistlerin dışındakiler için bir çalışma kampına
dönüştürülmek istenmektedir. Yasa hukuk tanımayan genelgeler yayınlanmaktadır. İşte Ulaştırma Bakanı Enis Öksüzün en büyük derdi Telekom yağmasından
partisinin ve ülküdaşlarının aldığı payı mümkün olduğu kadar korumak,
partisinin buradaki denetimini özelleştirmeden sonra da sürdürebilmektir. Buna karşılık fiili başbakan Kemal Dervişin derdi kurumun tam denetimini
emperyalist tekellere devretmektir. Kurumun başına siyasi partilerden
bağımsız profesyonel bir yönetim getirilmesini istemektedir. Bunun anlamı
şudur. Kurumun başına doğrudan doğruya emperyalist tekellerin memurları,
bürokratları geçsin; dışarıya azami kâr transferi güvencelensin; yerli
sermaye grupları ve siyasi çevreler (MHP dahil) bu işten olabildiğince
az pay alsın. İMFnin bu tartışmada Dervişten yana tutum almasının
gerisinde de emperyalist tekellerin çıkarlarına sadık olması yatmaktadır. Günlerce süren kavga temel olarak bu nedene dayanmaktadır. Ve elbette
Telekomun özelleştirilmesini meşrulaştırmak gibi bir işlev de görmektedir.
Dikkat edilirse konuyla ilgili konuşup yazan hiç kimse artık Telekomun
özelleştirilmesinin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu tartışmamaktadır. Tek
tartışılan Telekomun ve Telekom çalışanlarının ipini Dervişin
atayacağı yönetimin mi yoksa Enis Öksüzün atayacağı yönetimin mi
çekeceği tartışmasıdır. Kurumdaki onbinlerce işçi ve emekçi açısından ise birinin diğerinden
hiçbir farkı yoktur. Yönetime kim gelirse gelsin emperyalist tekellere
ve İMFye yaranmak için çırpınacaklardır. Onların dediklerinden çıkmayacak,
onların kutsal çıkarlarını korumak için çalışanlara dönük saldırıları
tereddütsüz uygulayacaklardır. Telekom çalışanı işçi ve emekçiler bu oyunu bozmalıdır. Bunun için de
kimseye değil kendi gücüne güvenmeli, mücadeleyi yükseltmelidir. |
|||||