Kazanmak boynumuzun borcu artık... Bedeli ne olursa olsun kazanmalıyız!
Cengiz şehit düştükten sonra bir-iki gün içinde tüm Ölüm Oruçcuları
apar topar hastaneye getirildik. Şunu açıkça söylemek gerekiyor; ayaklarımıza
vurulan, işkenceden başka hiçbir mantığı ve açıklaması olmayan kelepçeleri
dışında tutarsak, hastanenin koşulları, cezaevi koşullarına oranla çok
daha insani, daha iyi, ama hiçbirimiz hastanede
kalmak istemiyoruz. Çünkü buraya getirilişimiz, burada tutuluşumuz bir
politikanın sonucudur. Zorla müdahale politikasının bir sonucu olarak
burada tutuluyoruz. Henüz bilincini yitirmeyene müdahale gibi bir uygulama
yok. Ancak bilinci kapanana müdahale ediliyor. Ve bu insancıl
söylemlerle teorize ediliyor. Alakası yok. Hayata dönüş
operasyonuyla 28 canımızı katleden, hala pek çoğumuzu sessiz imhayla
katletmeye çalışan, kısacası son iki-üç yılonlarca devrimci tutsağın
kanına giren, katleden, sakat bırakan hükümet bakanının bizim yaşamımızı
önemsemesi üzerine söylediği her söze, bırakın çocukları, kargalar bile
acı acı güler. Peki neden bu yaşatma uğraşı? Ölümlerin önüne geçerek,
Cengizin şehit düşmesiyle yaşadığı köşeye sıkışmışlığını daha
da derinleştirmek istemiyor. Evet, yeni şehitler suskunluk fesadını
çığlığa, haykırışa dönüştürecek. Bu öyle bir çığlık olacaktır ki, krizin
tüm faturası yüklenen açlık ve sefalet içindeki işçiyi-emekçiyi de saracak
güç ve canlılıktadır. O halde ölümlerin önüne geçmek sistem için yaşamsal
önemdedir. Bu müdahalenin bir diğer nedeni ise sakat bırakma politikasıdır. Bilinci
yitirme aşamasına gelen bir Ölüm Oruçcusuna müdahale etmek onu
yaşama döndürür belki, ama şu veya bu oranda sakatlıklarla... Kaldı
ki burada bilinci açılan her Ölüm Oruçcusu, serumu kolundan çekip atacak.
Yine bilincini yitirirse, yeniden takacaklar. Sök, tak, sök, tak...
Bu ağır sakatlıklara yolaçar. Öyle ki, pek çok insanın ölümü yeğleyeceği
sakatlıklara... Devrimci tutsakların devrime hizmet edemeyecek bir biçimde
sakat kalmaları, muhakkak ki sistemin işine geliyor. Mevsimleri geride bırakan irade savaşımızın en şiddetli evresindeyiz
artık. Burada ihanet ile direniş daha bir içiçe. İhanet çatal-kaşık
sesini duyabileceğimiz denli yakınımızda yaşanıyor. İradeye, kararlılığa
yönelik çok ince saldırılar sürüyor. Öte yandan, sistemin hala süren
kararlılık gösterisi yine aynı saldırının bir parçasıdır.
Buna kimi tutsak yakınlarının duygusallıkla da olsa hasımlarımıza hizmet
eden tutumunu da eklemek gerekiyor. Herşeye rağmen bütün bu politikaları boşa çıkaracağız. Ne ihanet kuşatmalarının
çamurunda kirleneceğiz, ne de sakat kalmaktan korkacağız. Bedel sakat
kalmaksa, biz bu bedeli ödeyeceğiz. Ama Cengizin yolunda yürümeye,
Cengiz olmaya var gücümüzle çalışacak ve başaracağız. Nihayetinde herşey
iradede bitiyor ve devrimci irade bugüne dek hiç yenilmedi. Dışarda ise devletin bu rezil ve sinsi sakat bırakma politikası üzerinde
ısrarla duran bir taktik tutum izlemek gerekiyor. Gerekirse ölsünler,
ama ölümden beter biçimde sakat kalmasınlar, vurgusuna oturan bir politika
geliştirilmelidir. Cengizle sessizlik fesadı yırtıldı, bugün bu
politikayı geliştirebilmenin olanakları var. Giderek daha da artacak.
Bunu azami düzeyde değerlendirmeliyiz. Kazanmak boynumuzun borcu artık... Bedeli ne olursa olsun kazanmalıyız!
Kazanacağız da!..Kimsenin bunda kuşkusu olmasın. Bizler Habip ve Ümitten
devraldığımız bayrağımızı, zafer ülkesinin en güzel yerine dikeceğimize
ant içmiştik, şimdi andımızı cisimleştirme zamanıdır. Moral ve coşkumuz
buna yetecek, artacak güçtedir. Eriyen her hücremizi moral-coşku ve
kararlılığımızı çoğaltmada değerlendiriyoruz. Kazanacağız!..
Süreç daha ağır bedelleri gerektiriyor
Canım, can yoldaşım; Mektubunu gazeteden okudum... Başlığı okuyunca bir tuhaf oldum zaten.
Duygulandım. Yazdıkların çok hoşuma gitti. Her satırı kavgayı soluttu
bana. Bir Ölüm Oruçcusunun can yoldaşı işte böyle olmalı dedim
kendi kendime, gururlandım. Hep böyle olacaksın değil mi sevdiğim. Buna
tüm kalbimle inanıyorum. Bugün buraya getirileli yedinci gün oluyor. Bir haftayı doldurduk neredeyse.
Durumum hala -tırnak içinde- iyi. Sen geldiğinde daha kötüydüm.
Su-tuz-şekeri kesmiştik o gün. Ertesi gün yeniden almaya başladık. Ben
yeniden toparlandım. Gerçi hareket etmek daha bir zorlaştı
ve giderek zorlaşıyor. Ama yine de fena sayılmam! Su-tuz ve şeker alımında
pek bir sorun yok; kafi miktarda alıyorum. Yazık ki (yazık ki!) sigarada
biraz azalma var. Yine de formum fena sayılmaz! Kısaca sağlık raporum böyle. Hala iyi olmak canımı sıkmıyor değil hani. Süreç öngördüğümüz
gibi daha ağır bedelleri gerektiriyor. İlla ki yeni şehitler gerekiyor.
Cengiz, ilk mermimiz olarak susku fesadını kırdı, üzerimize serilen
ölü toprağını savurup attı. Yani zafer için ilk adımı attı. Yenileri
gerekiyor. Bu koşulda iyi olmak, sürecin biraz daha uzaması
ya da başka Cengizleri kıskanacağım anlamına geliyor. Ne diyebilirim
ki sevdiğim, mektubunda da yazmışsın, beni büyük oranda anlıyorsun.
Hissettiklerimi belli oranda hissediyorsun. Fazla söze gerek var mı? Hastaneye getirilmemiz vesilesiyle kucaklaşabildik. Bu çok iyi oldu.
Alnımdan öpmeni çok istiyordum. Nihayet bu da oldu. En çok buna sevindim. Biraz yorgunum. Az sonra yatar uyurum. İlk fırsatta yanına gelirim.
Şimdilik vedalaşırken hasretle kucaklayıp, öpüyorum ve seni çok seviyorum. 31 Mart Cumartesi /sabah Hala mide bulandırıyor dökülmeler. Hele ki yakın dökülmeler. Zaten
bizi hastaneye getirmelerinin asıl amacı da bu. Buna oynuyorlar. Bu
oyuna gelen zayıf unsurlar çıkmıyor değil. Çıkacak da. Ama nihayetinde
bu oyunu da boşa çıkaracağız. Moralimden, coşkumdan hiçbir şey yitirmiş değilim. Habiplerin
emanetini hala büyük bir onurla taşıyorum ve zafere götüreceğim. Hele
canım, can yoldaşım, sen yanımda olduktan sonra. Kuşkun olmasın gülüm,
zafer halayına duracağız. Seni çok seviyorum. İşte öyle! Diğer mektubu arkadaşlara yazdım, verirsin. Duygularımı
yazdım sadece (...) Seni çok seviyorum. Sevdiğin Muharrem
Gül yüzlü sabahların harcı
Rahime Henden
ÖO direnişçisi Resul Ayaza mektup... Bu düzeni kökünden yıkmak dışında
Torbalı dersem kim olduğumu sanırım çıkarırsın. Gece, sabaha dek süren
tartışmalarımızı unuttuğunu sanmıyorum. Bizde kaldığın son gün sanırım
bir işim vardı, evden erken çıkmıştım. Seni son görüşüm bu oldu. Sonra
çeşitli vesilelerle haberini aldım. En son olarak da tutsak düşüşünün
ve Ölüm Orucu Direnişindeki yiğit tavrının... Gazetedeki yazıların ve şiirlerin beni derinden etkiledi. Hatırlıyor
musun, sana dağda ve ateş altındayken bazen, kim için bu mücadele,
birileri barlarda Çav Bella ve içki eşliğinde vatan kurtarırken bu benim
yaptığım salaklık mı ola diye düşündüğümü söylemiştim. Yoldaş; hayatın düalistik bir tezahürü bu, düşman sadece fiziki varlığı
ile karşımıza dikilmiyor, asıl tehlikelisi düşünce planımıza sızan pislikler...
Süslü laflara, kalın ciltler dolduran heybetli tezlere ne gerek var?
Bu sistem tırnak ucu kadar bir yanı ile seni cezbediyorsa, mutlu ediyorsa
dur! Savaşma ve karşıya geç. Tersi ise, başka alternatifin yok. Bu düzeni
kökünden YIKACAKSIN! Yani savaşacaksın. Bunu sana yazmıyorum. Sen zaten öyle yapıyorsun. Bu yazdığım aslında
bana, bize... Bu ülkede ben bedel ödedim demek kadar iğrenç
bir tavır olamaz, olmamalı. Her an, her saat bedel ödemeye ve ödetmeye
hazır olmalıyız. Tersini yapıp da kendine komünist diyen alçaktır. Kaybedeceğimiz
altı üstü lağım, kazanacağımız çocuklarımızın neşeli taylar gibi koşturacağı
bir VATAN! Yoldaş, kendine iyi bak! Bilirsin, 25 yıllık siyasal yaşantımda hiç
mesnetsiz laf etmedim; bu alçakların kıçına tekmeyi basacağımız an geldi.
Seninle o gün kucaklaşacağız. Yine çömelip ekmek, zeytin ve çay eşliğinde
sohbetler edeceğiz. SENİ VE MÜCADELENİ SEVİYORUM! Bir SY Kızıl Bayrak okuru/Kayseri
Hiçbir zaman Kızıl Bayrağımızı
Ceren
Önce yakamozlar düşer
Gökyüzüne bulutlu gecelerde bakanlar Eylül
İslam Cumhuriyeti ile Yurtsever Birlikin ortak cinayeti yanıtsız kalmayacaktır! Kemal Mohammadiyanla birlikte
Kemal Mohammadiyan 1994-95 yılları arasında hapisteydi ve 15 yıla mahkum
edilmişti. Hapishaneden kaçtıktan sonra Irak Kürdistanına sığındı.
Irak Kürdistanında iki yıl önce Talabani önderliğinde işbirlikçi
Yurtsever Birlik tararfından tutuklanıp Serdeşt bölgesinde İslam Cumhuriyetine
teslim edildi. Kemal 13 gün önce Senendec kentinde 3 kişiyle birlikte
idam edildi. Son bilgilere göre Kemalin cenazesi halen ailesine teslim edilmiş
değildir. Dünden beri Merivanın Çaharbağ camiinde Kemal için anma
töreni yapılmakta bir çok kişi halen burada toplanmaktadır. Özgürlükçü insanlar! İnsancı, ilerici kişi ve hareketler! Cani İslam Cumhuriyeti yılın son Çarşambası kutlamaları ve Nowruzdaki
halkın geniş hareketiyle köşeye sıkıştırıldı. Bu rejimin devrilmesine
susamış halk onu daha da geri püskürtmek ve güçsüzleştirmek yolunda
önemli adımlar atmıştır. Kudurgan İslam rejimi insanların gözünü korkutmak
ve onları ürkütmek için son idamları gerçekleştirmiştir. Bu son olaylarda
tutuklananlardan çok sayıda kişinin tutukluluk hallerinin sürmesi ve
işkence edildiği koşullarda yapılmıştır. Rejimin bu canice eylemlerini
etkisizleştirmek için mücadelenizi genişletin. Gösterilerinizde, eylemlerinizde
son olayların tutukluların derhal serbest bırakılmalarını isteyin. Yurtsever
Birlik ile İslam Cumhuriyetinin ortak cinayetini deşifre edip
mahkum edin. İran Komünist İşçi Partisi yurt içi ve yurt dışındaki özgürlükçü insanları
ve ilerici kişi ve hareketleri çeşitli, geniş çaplı protesto hareketlerinde
bulunmaya çağırıyor. Kahrolsun İslam Cumhuriyeti İran KİP/Kürdistan Komitesi e-mail: r_hoseinzadeh@yahoo.com
Mamak Ölüm Orucuyla Dayanışma Komitesinin
etkinlikleri sürüyor
Ezilenin ezene karşı başkaldırı günü Newrozda, Sincanda
şehit düşen Cengiz Soydaşı andık. Bu amaçla Şirintepede
bir eylem yaparak, Newroz isyandır yazan bir pankart açtık. Ardından Mamakta direnişin sürdüğünü anlatan ev konuşmaları yapmaya
devam ettik. Emekçilerin yoğun oturduğu mahallede sürekli ev sohbetleri
yapmaya çalıştık. Düzen medyasının yansıtmadığı Ölüm Orucu Direnişini
gündemlerinden düşürmedik. İçerideki ve dışarıdaki saldırların bütünlüğünü
kuran konuşmalarımız emekçilerin bugün henüz sokağa çıkmalarını sağlayamasa
da, direnişin haklılığını ve meşruluğunu anlatmak işlevi görüyor. Krizin faturasının işçi emekçilerin sırtına her geçen gün daha da yüklendiği
bu günlerde Emek Platformunun 14ündeki eylemine çağrı yapan
komite imzalı bildirileri ise Ege Mahallesinde dağıttık. 170. gününde Adil Kaplan ve Bülent Çobanın şehit düşmesinin ardından
Şirintepenin en işlek bölgesinde 15 kişilik bir eylem yaptık.
Ölüm Orucu Direnişi ruhuyla hücreleri yıkalım şiarıyla pankart
açtık. Lastik yakıp, slogan atarak yolu 15 dakika kestiğimiz eylemi,
direnişi selamlayan bir konuşma yaparak bitirdik. Devrimci tutsakların bedenlerini ölüme yatırarak yıkmaya çalıştıkları
hücre duvarlarının, direnişin kararlılığı ve gücüyle yıkılacağı günlerin
ve zafere olan inancımız ve tüm gücümüzle direnişin ateşini dışarıda
yakmaya devam edeceğiz. Yaşasın direniş, yaşasın zafer! Mamak ÖODKdan bir devrimci
Yıldız Teknik Üniversitesinde dağıtılan bildiri... Ölümlere izin vermeyelim!
Edrine F tipinden Adil Kaplan ve Kandıra F tipinden Bülent Çoban 7
Nisan Cumartesi günü şehit düştüler. Onlar ölümleriyle devletin yalan
hükümdarlığını tuz-buz ettiler. Daha dün Ölüm Orucuna kirli dillerini
uzatanlar, Ölüm Orucu sahteymiş diyenler, onlar örgüt baskısındalar
diyenler, kendilerini yaktılar diyenler, Ölüm Orucu Direnişinin
tokatını suratlarına yediler. 19 Aralıkta 28, hücrelerde ise bugüne kadar 3 kişiyi katleden
devlet Ölüm Orucu Direnişinin karşısında diz çökecektir. Çünkü
iradenin ve inancın karşısında hiçbir güç duramaz. Bugün hücrelerde onlarca insanda zorla müdahale sonucu hafıza kaybı
ve kalıcı sakatlar oluşturulmuştur. Yüzlerce insan da hastanelerde ve
hücrelerde ölüm sınırındadır. Toplu ölümler kapıda. Devrimci tutsaklar
taleplerinden vazgeçmediler. En demokratik ve insani haklar için ölümü
göze alan bu insanlar karşısında devlet kirli yüzünü bir kez daha göstermiştir.
Bir avuç asalağa hizmet eden ve gazetecilik etiğini paramparça eden
basın ise hergün bütün haberleri çarpıtmaktadır. Öğrenci Arkadaş; Dün devrimci öğrencilere kalkan coplar, bugün tıpkı öğrenciler gibi
en haklı talepleri ortaya koyan esnafa kalkmaktadır. Ve sen susmaya
devam ettikçe sıranın sana gelmesini beklemekten başka yapacak bir şeyin
olmayacak. Bugün bu ülkede askere, polise ve hürelere bütçe aktarıp insanları
yoksulluğa sürükleyenler, banka hortumlayanlar krizin asıl sorumlularıdır.
Ve şu anda krizin bedelini bize ödetmeye çalışmaktadırlar. Devrimci tutsakların sesine kulak verelim, Ölüm Orucu Direnişçilerinin
taleplerini taleplerimiz yapalım. İçerde dışarıda hücreleri parçala! Hücre ve Tecrit Karşıtı Öğrenciler
Devrimci tutukluların taleplerini
sahipleniyor
İçerde ve dışarda hücreleştirme saldırısı tüm şiddetiyle devam ediyor. Bu saldırı, rejimin krizi ve kendini yeniden yapılandırma
sürecinin yaratmış olduğu toplumsal tecrit ve yıkım politikasıdır. Bu
saldırı hepimizedir. Bizler düzenin yıkım ve tecrit politikalarına izin vermemek için devrimci
tutukluların taleplerini sahipleniyor ve tüm duyarlı kamuoyunu bu talepleri
sahiplenmeye çağırıyoruz. F Tipleri Kapatılsın!
Yeni ölümler istemiyoruz!
Onlar, BEDENLERİNİ ÖLÜME YATIRDILAR!... Gün, haklı talepleri uğruna Ölüm Orucuna yatan tutukluların etrafında
kenetlenme günüdür... Eğitim Sen İstanbul 5 Nolu |
|||||