Kızıl Bayrak'tan...
Sistemin
ölüm makineleri, hücreler, meyvelerini vermeye başladı nihayet. Ölüm orucu
direnişçileri birer, ikişer, üçer... uğurlanmaya başladı. Zorla besleme
işkencesiyle mezarsız ölüler haline getirilmiş olanlar hariç, 10 tabut
çıktı şimdilik bu işkencehanelerden. Bedel ödüyoruz! Ancak sanılmasın ki bu bedel 10 devrimcinin 20 devrimcinin canıyla sınırlıdır,
sınırlı kalacaktır. Bu işkenceye, bu cinayetlere sessiz kalmanın da bir
bedeli var, olacak... Canilerin ödeyeceği bedel haricinde, devrimci tutsakların
can bedellerine eklenecek, bizim bedellerimiz. Sistemin soygun mekanizmalarına, krizin faturasına karşı ayağa kalkanlar!
Öldürmek daha büyük bir suç değil mi? Şiddete uğrama korkusuyla bu suçun
karşısında duramazsak, toplumca yaşayan ölüler haline getirilmiş olmaz
mıyız? Yatağa zincirlenip zorla beslemeye çalışılarak, konuşamaz, düşünemez,
tepki veremez hale getirilmiş olan devrimci tutsaklardan ne farkımız kalır
bu durumda? Tepkisizleştirilmiş, duyarsızlaştırılmış, kendine ve sorunlarına yabancılaştırılmış
bir yaşayan ölüler toplumundan daha büyük bedel mi olur? Ve düzen için
-bu soygun, vurgun, katliam düzeni için- bundan daha uygun bir toplum
düşünülebilir mi? Vur başına, al ağzından lokmasını... İşte!.. Düzenin ölüm hücrelerinin kapısına tabutlar sıralanmaya başladı. Koğuş sistemi, diyorlardı, terörü besliyor. Devrimcileri şehir dışlarında
inşa edilmiş ölüm hücrelerine kapatır, toplumla ilişkisini keser, orada
unutulmalarını sağlarsak, terörü de bitiririz. İstikrar programını da
uygularız. Peki hani nerde? Akıllara durgunluk verecek bir kanlı katliamla,
30a yakın ölü pahasına açtılar hücreleri. Aradan çok geçmedi, istikrar
programları çöktü ve sistemlerini tarihinin en büyük krizine sürükledi.
Bu gelişme, bir kez daha, kapitalist sistemin sadece zor tedbirleriyle
değil, ama, yalan-dolanla, oyalamaca-kandırmacayla ayakta kalabildiğini
gösterdi. Havucu da sopayı da aynı anda gösteriyor. Havuca uzanmaya eğilimli
değilsen, sopa tehdidiyle alacaksın yani. Devrimci tutsaklar da hep aynı tehditle karşılaştı. Ya hücreler ya ölüm
dendi örneğin. Sonucu hep birlikte görüyoruz. Onlar düzenin bu tehdidine
pabuç bırakmadılar. Ölümse ölüm diyerek yanıtladılar zor düzenini. Hücrelere
ölülerimizi çiğneyerek götürebilirsiniz dediler; ölüleri çiğnendi. Kapatıldıkları
hücrelerde de sürdürdüler direnişi. Ve şimdi, işte bir kez daha ölümü
göze alma cüretlerini sergiliyorlar topluma. İşte böyle direnilir, diyorlar. Bedel ödemeyi göze almadan özgürlüğü
hayal bile edemezsiniz, diyorlar. Sistem sanıyor mu ki; bu mesajı da tecrit edebilecektir toplumdan.
Yerine ulaşmasını engelleyebilecektir. Ne medyanın yardımı, ne bakanlığın
tehdidi, sıra sıra dizilen tabutların dalga dalga yaydığı direnin mesajını
gizleyebilir. Bundan böyle, krizin faturasına hayır eylemlerini daha iyi gözlemleyin.
Devrimci tutsakların ölümüne direnişinin izlerini daha fazla göreceksiniz
kitlelerde. Ödediğimiz bedellerin hiç de boşa gitmediğini göreceksiniz. Ve o zaman, işte o zaman, sıra bedel ödetmeye gelmiş demektir. |
|||||