İşçi ve emekçilerin geleceği uğruna ölümsüzleşen bedenler, tarihe eşsiz bir direnişi kaydediyorlar... Zafer et ve tırnakla sökülüp alınacaktır! Katliam, işkence, zorla tedavi işkencesi ile bitirilemeyen Ölüm Orucu
Direnişi, artık ardarda gelen şehitlerle beraber yeni bir evreye ulaşmış
bulunuyor. Cengiz Soydaşla yürüyen şehitler kervanı her gün gelen
yeni şehitlerle zafere adım adım ilerliyor. Onlarca direnişçi her yeni
gün bu kervana katılmak için sıra bekliyor. Bir tarih yazılıyor. Ölüme
meydan okuyan bedenler gün gün erirken, tarihe eşsiz bir direnişi kaydediyorlar.
Durmak yok, boyun eğmek asla, bedenler namluda zulmün burçları dövülüyor. Devrimci tutsaklar, direnişin uzun bir maraton olduğunun bilinciyle
bu direnişe başladılar. Günler aylar geçti, mevsimler devrildi. Katliamlar,
işkenceler, zorla tedavi işkencesi, suskunluk fesadı kâr etmedi. F tipleri
kızıla kesti, direniş bitirilemedi. Maraton artık finişe vardı. Artık
her yeni gün yeni şehitlerle ip göğüsleniyor. Devrimci tutsaklar, artık geri dönülemez bir noktaya varmış bulunuyorlar.
Ya zafer kazanılacak, hücreler parçalanacak, ya da şehitler kervanı
her gün büyüyerek yoluna devam edecek. Direnişçiler bu gerçeği defalarca
gösterdiler. Bu öyle bir gerçektir ki, ne yalan ne demagoji ve ne de
işkence ve katliamlarla karartılamamıştır. Bugün faşist devlet bu gerçek
karşısında çaresizdir. Acz ve çaresizlik içerisinde direniş tarafından
ezilmektedir. Devrimci tutsaklar büyük bir tarihsel sorumlulukla hareket etmektedirler.
Bu tarihsel sorumluluk, hem devrimci, komünist hareketin geleceği ve
hem de aynı anlama gelmek üzere işçi ve emekçilerin geleceği içindir.
Ki bugün ezilen yığınlar üzerine bir karabasan gibi çökmüş bulunan düzene
karşı bu direniş geleceğin ve umudun sembolü olmuştur. Nice devrimcinin
hayatına malolmuş ve daha da olsa bile, barbarlık düzenine karşı yitirilen
her can geleceğe atılmış bir adımdır. Direniş başladığı dönemde barbarlık düzenine karşı devrimcilerin ördükleri
bir barikat olma özelliğine sahipti. Bu barikatın arkasında tutsak aileleri,
devrimciler ve ilerici çevreler vardı. Direniş her türlü bedel ödenerek
bugünlere getirildi. Zaman zaman direniş barikatı yalnız bırakıldı.
Bu durumda ön saflarda ödenen bedeller de görülmemiş ölçüde arttı. F
tipi tabutluklarda yalnız başlarına olsalar da, devrimci tutsaklar taşıdıkları
bu büyük tarihsel sorumlulukla direnişi bugüne getirdiler. Bugün artık
düzene karşı örülen mücadele barikatları genişliyor. Açlığa ve yokluğa
mahkum edilenler mücadele saflarındaki yerlerini alıyorlar. Yalnızlaşan
artık barbarlık düzenidir. Düzene karşı açılmış direniş mevzileri henüz
birleştirilmemiş olsa da, devrimci tutsakların direniş çizgi, tutulması
ve birleşilmesi gereken tek imci çıkış yolu ve bir ışık olarak yanmaktadır
ezilenlerin önünde. İzlenilmesi gereken yol, devrimci tutsakların bedenleriyle
ördükleri direniş yoludur. İzlenilmesi gereken yol, büyük bedeller pahasına
direnmek ve asla boyun eğmemektir. İzlenilmesi gereken yol, devrimin
ve sosyalizmin yoludur. Tüm devrimci güçler büyük bir tarihsel sorumlulukla yüzyüzedir! Zindanlarda şehit düşen devrimciler, üzerlerindeki tarihsel sorumluluğun
gereğini yerine getiriyorlar. Eğer bugün Türkiye devrimci hareketi dünya
çapında büyük bir saygınlığa erişmiş ve ilgiyle izleniyorsa, bu tam
da büyük bedellere rağmen direnen tutsakların eseri olmuştur. Faşist
sermaye devleti tüm güç ve olanaklarını seferber ederek bu topraklarda
devrimi bir daha kolay kolay ayağa kalkamayacak biçimde ezmek istiyordu.
Ama bugün faşist sermaye devletinin bu ezme harekatı ödenen bedellerle
boşa çıkarılmıştır. Dahası devrim artık bu topraklarda yeniden güncelleştirilmiştir. Emperyalist-kapitalist düzen dünyanın birçok bölgesinde ezilenlerin
öfkesiyle karşılanıyor. Düzenin yıkımı karşısında sadece son birkaç
yılda dünyanın birçok köşesinde ezilenler isyana giriştiler. Ancak devrimci
bir önderlikten yoksun oluşları nedeniyle gerici kanallara akıtılıp
önleri kesildi. Bugün bu topraklarda, düzenin dayanılmaz yıkım ve acılarıyla
yüzyüze olan ezilenlerin öfkesi sokaklara taşıyor. İsyan ve başkaldırının
ilk işaretleri görülüyor. Barbarlık düzeninin sahipleri bu öfkeyi bastırabilmek
için karanlık bir takım hesaplar ve planlar yapıyorlar. Toplumsal öfkenin
bastırılması ve gerici kanallara akıtılması için devrimci öncüyle birleşmesinin
önüne geçmeye çalışıyorlar. Hele hele devrimci hareketin zindanlarda
yükselttiği direniş barikatları ile toplumsal mücadele barikatlarının
aynı tarihsel dönem içinde ortaya çıkmış olması, düzenin bu hesapları
daha kapsamlı ve incelikli olarak devreye sokmasını zorunlu kılıyor.
Çünkü isyan ruhuyla alanları dolduran ezilen yığınlar, dünyanın çeşitli
bölgelerinde aynı paralelde gelişen hareketlenmelerin sahip olmadığı
bir şansa sahiptirler. Zindanlarda yükselen direniş ateşi, devrim davasına
güç ve toplumsal bir etki alanı yaratmış bulunuyor. Düzene karşı mücadele
barikatlarını &ul;ren toplumsal yığınlar, düzene karşı mücadelede sınanmış
ve ölümüne direnen bir devrimci hareketin varlığıyla yüzyüzedirler.
Süreç aynı tarihsel dönem içerisinde birbirin koşullayarak ve etkileyerek
ortaya çıkmış bulunan bu iki hareketi birleştirebilmek ve düzene karşı
devrimci bir başkaldırıyı örgütleme sorumluluğunu yakıcı kılmaktadır.
Bu tarihsel bir sorumluluk demektir. Bu sorumluluğun gereklrii yerine
getirmek devrimcilerin ve komünistlerin omuzlarındadır. Sözkonusu tarihsel sorumluluğun gereğini yerine getirebilmek, devrimin
ve sosyalizmin şiarlarını ezilen yığınlar içerisinde güncelleşmekle
olur. Devrimci tutsakların direnişi toplumsal bir sahiplenme ile karşılanarak
olur. Düşen her devrimci tutsak binlerle karşılanarak olur. Devrimci
tutsakların direniş ruhunu kuşanarak zulmün karşısına dikilmekle olur. Ana-babalar düşen çocuklarının davasını davası bilmeli, Katliam öncesinde direnişin dışarıdaki en temel gücü ailelerdi. Çocuklarımızın
talepleri taleplerimizdir diyen aileler, polis copu, gözaltılar, işkenceler
karşısında direndiler, yetmedi bedenlerini açlığa yatırdılar. Onlar
tutsakların onuru ve gururuydular. Devlet terörü karşısında sinmiş oldukları
kovuklarda yaşayanlar onlardan can ve azim buldular. Sokaklarda direniş
barikatları onların öncülüğünde kuruldu, faşist devletin karşısına dikildi.
Tam da bundan dolayı faşist devletin ilk hedefi aileler oldu. Çocuklarının
canını önlerine sundular. Katillerin dilinde, çocuklarınızı yaşatmak
için direnişi bitirmeye katkı sunun sözleri eksik olmadı. Ailelerin
cevabı net oldu; F tipi tabutluklarda kişiliksizleştirilerek öleceklerine,
direnerek ölsünler. Ama katliam aileler cephesinde de gedikler açtı.
Çocuklarımızın davası davamızdır diyenler tutuklandılar, terörle yüzy&uul;ze
kaldılar. Geriye kalanlar çocuklarını yaşatmak adına direnişin karşısına
geçtiler. Toplum çapında estirilen boğucu terörle yalnız kalmak bunun
en temel nedeniydi. Sokakları doldurup, direnişi büyüterek faşist devlete
karşı set olanlar, F tipi tabutlukların önünde görüş beklemeye başladılar.
Ama bu bekleyiş artık hastane önlerine taşınmış bulunuyor ve artık beklenen
çocuklarının cansız bedenleri oluyor. Hastane kapılarından &ccedl;ıkan
ölü bedenler gözyaşlarıyla karşılanıyor. Bekleyiş yeni ölümlerin önüne geçemiyor, çünkü faşist devlet sessizlik
içerisinde devrimcilerin kırımını istiyor. Buna izin vermeyecek olanlar
başta ailelerdir. Tam da bu nedenle beklemek ve gözyaşları arasında
sessizliğe gömülmek çocuklarımızın ölümüne seyirci kalmak demektir.
Çocuklarımızın ölümlerine seyirci kalmamak için öfkemizi katillere yöneltelim,
sokak sokak direniş bayrağını yükseltelim. Düşen her canı çocuğumuz
bildiğimiz gibi, çocuğumuzun davasını kendi davamız bilelim. Artık her
ana, her baba, her kardeş birer Gülsuman olmalıdır. Birbiri ardına düşen devrimci tutsaklar, Katliam öncesinde direnişin toplum çapında yarattığı sarsıcı etkiyle,
tavır alan ya da almak zorunda kalanlar katliamla beraber susturulmuşlardı.
Yanısıra ikircikli bir biçimde sözde direnişin yanında yer alanlar devlet
zoru karşısında direnişin karşısına geçmişlerdi. Devlet şefkatiyle hayatlar
kurtulmuş, cezaevlerine hakim olunmuştu. Böylelikle direnişin kendisi
olduğu kadar, katliam da gerçek bir ayrışma ve sınanma oldu. Dahası,
katliam öncesinde direnişin yanında yeralan sözde aydın ve ilericilerin
maskeleri yırtılıp atıldı. Bunlara şimdi diyecek sözümüz yok. Halihazırda
içine düştükleri bataklıkta çırpınıp duruyorlar. Safları bugün tam anlamıyla
nettir. Peki ya geri duruşlarının nedenini devlet baskısına ve zora
bağlayanlar.... Direnişçilerin peşpeşe ölümü kucakladığı bir süreçte artık sınananlar
bunlar oluyor. Artık susmanın, sessiz kalmanın gerekçesi yoktur. Çünkü artık ilericilik,
demokratlık bedel istiyor. Eğer onlarca tutsak ölüme giderken susuluyorsa,
burada ne ilericilik, ne de demokratlık kalır. Susmak sadece sokaklara
çıkmamak değildir. Daha dün sessiz kalmalarının nedeni olarak faşist
devletin sokakları kapaması olarak gösterenler, ölümler karşısında kapalı
salonlarında bir basın açıklamasını dahi çok görmektedirler. Böyleleri
için ilericilik-demokratlık bir yafta işlevi taşımaktadır. Direnişin
zaferiyle, içinde yüzdükleri bataklıkta çıkmamak üzere boğulacaklardır. Zafer et ve tırnakla sökülüp alınacaktır Direniş, sık sık tekrarlanageldiği gibi et ve tırnakla
zafere ulaştırılacaktır. Devrimci tutsaklar bugün bu gerçeği doğruluyorlar.
Zafer kaçınılmazdır, bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Katliam sonrasında yapılan değerlendirmelerde, devrimci tutsakların
ortaya koydukları direniş ile 71in devrimci geleneği arasında
bir paralellik kuruluyordu. Direnişin toplumsal bellekte yarattığı izlerin
ve yarattığı kazanımların tarihsel ölçekte görülebileceği ifade ediliyordu.
Bugün bu değerlendirmeler şehit düşen her devrimciyle beraber daha güçlü
bir maddi zemin kazanmış durumdadır. Halihazırda ezilen yığınların başkaldırı
ruhuyla sokaklara taşındığı düşünülürse, direnişin tüm bu sonuçları
çok da uzak olmayan bir gelecekte ete-kemiğe bürünecektir. Bu anlamıyla
zafer kazanılmıştır. Sermaye devleti zaferimizin ağırlığı altında ezilecek,
işçiler ve emekçiler devrimci tutsakların canlarıyla korudukları kurtuluş
bayrağını düzenin burçlarına dikeceklerdir.
Ölüm Orucu Direnişi yeni şehitlerle
sürüyor! Artık her dakika yeni bir ölüm demektir! 19 Aralıkta katledildiler. Öldüresiye işkencelerden geçirilip
F tipi tabutluklara kapatıldılar. Yetmedi. Direnişin dışarıdaki sesi,
soluğu analar, devrimciler, ilerici kurum ve kişiler azgın bir terörden
geçirilip susturuldular. Direniş aylarca F tipi tabutluklarda sürdü.
Baskı ve terörle örülen ölüm sessizliği altında devam etti. Genç devrimci
bedenler eridiler, ancak inanç hep diriydi, zulmün önünde asla baş eğmedi.
Duymayan, görmeyen hücre duvarları, umudun ve özgürlüğün haykırışıyla
ezildi. Ama direnişin çığlığı sağır kulaklara, körleşmiş yüreklere ulaşamadı!
Sessizlik sürdü, ölüm F tipi tabutluklarda kol gezdi. Devrimci tutsakların F tipi tabutluklara kapatılmasını yıkım programı
için şart koşanlar, katliamla beraber şen şakrak, yeni yıla girdiler.
Artık umutla bakıyorlardı geleceğe! Devrimcilerin cesetleri çiğnenerek
örülen bu mutluluk tablosu eşliğinde, işçilerin ve emekçilerin cesetlerini
çiğnemeye başladılar. Hücrelerde dolaşan ölüm artık emekçilerin yaşamları üzerine bir karabasan
gibi çökmüş bulunuyor. İMFnin yeni yıkım paketleri, zamlar, vurgunlar
birbirini izliyor. Artık içeride-dışarıda, her yerde duvarlar örülüyor.
Düzen ölüm kusuyor. Sessizlik ve suskunlukla devrimci tutsaklar ölüme
terkediliyor. Çünkü istiyorlar ki, düzenin karanlığına ve yıkıma karşı
özgürlük ve insanca bir dünya umudu sokaklara taşınmasın, zindana çevrilen
yaşamlar, devrimci tutsakların inancını ve umudunu görmesinler. Onlar, sessizlik ve suskunluk duvarlarını ördükçe yeni ölümler birbirini
izliyor. Dün Cengiz Soydaş, bugün Adil Kaplan ve Bülent Çoban... Yarın bu ölümler katlanarak sürecek, onlarca tutsak yaşamını yitiricek.
Ama her ölen tutsakla gerçekte ölen insanlık olacak. Açlığa, sefalete,
ölüme terkedilmiş milyonlarca emekçi olacak. Binlerce çocuğun yaşama
gözlerini açmadan yitip gidişi olacak. Artık Yeter! demeliyiz! Sessizliğe, suskunluğa Yeter!
demeliyiz! Devrimci tutsakların katledilmelerine, insanca yaşamlarımızın
zindan edilmesine, çocuklarımızın açlıktan, sefaletten ölüme terkedilmesine
Yeter! demeliyiz! Sermayenin faşist devletine, İMF programlarına, polis copuna, katliamlara
karşı sokaklara çıkalım! Öfkemizi haykıralım! F tipi tabutluklar kapatılsın! SY Kızıl Bayrak İki şehit verildikten hemen sonra Ankarada SY Kızıl Bayrak
imzasıyla dağıtılan bildirinin metnidir.
Ölüm Orucu Direnişi yeni şehitlerle
sürüyor! Sessiz kalmak katliamlara Ölüm Orucu Direnişinin 176. günündeyiz. Dokuz direnişçi şehitler
kervanına katıldı. Yüzlerce tutsak ise ölüm sınırını aşmış durumda.
Geçen her dakika yeni ölüm haberlerine gebe. Kitlesel ölümler kapıda. Ölümlerin sorumlusu sermaye iktidarı ve onun faşist devletidir. Önce
mücadelenin en önünde yeralan devrimci güçleri ezilen emekçi kesimlerden
yalıtmak, devrimci tutsakları teslim almak için imha saldırısına giriştiler.
Ardından yükselen zindan direnişlerini sessizlik fesadıyla boğmaya çalıştılar.
Zindan direnişlerine dışarıdan destek veren, yükselen mücadeleyi söndürmek
için tutsak yakınları ve duyarlı kamuoyunun üzerine en azgın terörü
kustular. Ölümler sürerken bile, alçakça açıklamalarıyla, direnişçilerin
meşru taleplerini kabul etmeyeceklerini açıkladılar. Açıktan bu katliamın
sorumluluğunu üstlendiler. Tüm bunlara rağmen zindan direnişçileri kararlılığından bir şey yitirmediler.
Tersine her geçen gün direniş ve zafere inançları güçleniyor. Zindanlara dönük saldırılar, devletin tüm toplumsal muhalefeti zapturap
altına almak için giriştiği topyekûn saldırının en yakıcı halkasıdır.
Bu halka kırılmazsa arkası tüm vahşeti ile gelecektir. İçinde bulunduğumuz
dönemde en acil görev, tüm güç ve olanakları zindan saldırısını püskürtmek
için birleştirmektir. Zindan direnişçilerinin çok daha ağır bedeller ödemesine seyirci kalmayacaksak,
zaferin hükmünü sokaklar verecektir! İşçiler, emekçiler ezilen tüm kesimler
tepkilerini kitlesel bir tarzda ortaya koymadığı sürece, sermayenin
faşist devleti ölümlerin artmasına seyirci kalacaktır. Devrim davası yenilmez! Devrimci tutsaklar teslim alınamaz! SY Kızıl Bayrak
kısa kısa Sessiz kalmak katliamlara onay vermektir!
* İHD İstanbul Şubesi tarafından başlatılan Kardeş tutuklu kampanyasına
katılım 8 Nisan Pazar günü de sürdü. Yapılan yazılı açıklamada, Adalet
Bakanı H. Sami Türkün Yeni ölüm oruçlarında bir kişi ölürse
istifa ederim sözlerine değinilerek, üç kişinin öldüğü belirtildi. * Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi yaptığı yazılı açıklamada,
zorla tıbbi müdahale yönteminin ölümleri engellemediği gibi,
sağ kalma olasılığı bulunanları da sakat bırakmaktan başka bir işlev
taşımadığını vurguladı. * İHD Adana Şubesi dernek binası önünde F tipi cezaevleri ve Ölüm Oruçlarına
ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Şube başkanı verilen sözlerin
tutulmasını istedi. * Peruda 92 yılından bu yana tecrit koşullarında tutulan
Aydınlık Yol Lideri Abiel Guzmana Özgürlük Komitesi Almanya Grubunun
Türkiyedeki F tipi cezaevlerine ilişkin topladıkları 7 bin imza,
İHD İstanbul Şubesi tarafından Sirkeci Postanesinden gönderildi.
Yapılmak istenen basın açıklamasına izin verilmedi. * 11 Nisan Çarşamba günü İHD İstanbul Şubesi tarafından sessiz oturma
eylemi gerçekleştirildi. Eyleme 200 kişi katıldı. Hücre Karşıtı Platformun 7 Nisan eylemi: Ölüm Orucu Direnişinin ikinci şehidi Adil Kaplanın şehit
düştüğü günün ertesinde Hücre Karşıtı Platform oturma eylemi gerçekleştirdi.
Eylem sırasında Bülent Çobanın şehit düştüğü haberi henüz ulaşmamıştı. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemin ardından Platformun basın
metni okundu. Oturma eylemi sırasında şu an Ölüm Orucu direnişçisi olan
Banu Yıldırımın bir şiiri okundu. Basın açıklamasında yaşanmakta
olan gelişmeler anlatıldı. Platformun basın açıklamalarında daha
önce görev alan Mert Zenginin tutuklanması protesto edildi. Saygı
duruşuyla başlayan eylem sloganlarla bitirildi. İHD İzmir Şubesinin faks eylemi: Ölüm Oruçlarında şehit düşenlerin artmasıyla, İHD İzmir Şubesi tarafından
9 Nisan Pazar günü faks çekme eylemi yapıldı. İHD yönetim kurulu üyesi
Mihriban Dilşenin faks metnini okuduğu eylem Cumhuriyet Postanesinde
saat 12.30da gerçekleşti.
Nergiz Gülmezin cenaze törenine
600 kişi katıldı... Devrim şehitleri ölümsüzdür! Devrimci tutsakların cezaevlerinde başlattığı Ölüm Orucu Direnişi 170li
günlere girerken, ardarda şehitler veriliyor. Cengiz Soydaş, Adil Kaplan,
Bülent Çoban, Gülsüman Ada Dönmez, Fatma Ersoy, Nergiz Gülmez, Tuncay
Günel, Abdullah Bozdağ ve Celal Alpay, bu şanlı direnişi daha da güçlendirerek
şehitler kervanına katıldılar. TKP/ML dava tutsağı olan ve 5,5 yıl önce tutsak düşen 1970 doğumlu
Nergiz Dönmez, Kartal F Tipi Cezaevinden Kartal Eğitim-Araştırma
Hastanesine kaldırılmıştı. Zorla müdahaleyi protesto etmek için
su, tuz ve şekeri de kesen Nergiz Gülmez Ölüm Orucunun 125. gününde
şehit düştü. Gülmezin cenazesi 12 Nisan günü, devletin tüm baskısına rağmen,
ailesinin ve avukatlarının kararlı duruşuyla Sarıgazi Cemevine
getirildi. Burada yoğun alkışlarla karşılandı ve cenaze yıkanırken Cemevinin
bahçesinde marşlar söylendi. Yıkama işlemi bittikten sonra tabut kızıl
bayrakla sarıldı ve kızıl karanfillerle süslenerek bahçeye çıkarıldı.
Burada aile namaz kıldı ve alkışlarla uğurlandı. Partizan, TUYAB, İHD
İstanbul Şubesi ve Sincan F Tipi Cezaevinden abisi ve yoldaşı
Ali Gülmez adına gönderilen çelenklerle birlikte otobüslere binilerek
Sarıgazi Mezarlığına gidildi. Jandarma Cemevinden itibaren yoğun güvenlik önlemi almıştı ve
bunu mezarlıkta da sürdürdü. Mezarlığa gelindiğinde otobüslerden inilerek
döviz ve resimlerle Nergiz Gülmezin cenazesinin arkasında bir
kortej oluşturuldu. Yaklaşık 600 kişilik kitle gür bir şekilde Yaşasın
Ölüm Orucu Direnişimiz!, Devrim şehitleri ölümsüzdür!,
Nergiz Gülmez ölümsüzdür!, İçerde-dışarda hücreleri
parçala!, Yaşasın siper yoldaşlığı! sloganlarını atarak
yürüyüşe geçti. Mezara gelindiğinde, Nergiz Gülmez nezdinde tüm devrim şehitleri adına
bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından hücre saldırısını,
Ölüm Oruçlarını ve Gülmezin özgeçmişini içeren bir konuşma yapıldı.
Grup Güneşe Türkünün marşlarıyla Gülmez ölümsüzlüğe uğurlandı.
Son olarak Partizan andı içildi ve parti sloganı atılarak tören bitirildi. Yine sloganlarla mezarlıktan çıkıldı ve aileyle birlikte kitle otobüslerle
mezarlıktan ayrıldı. Zaferi şehitlerimizle kazanacağız! SY Kızıl Bayrak/İstanbul
Ölüm Orucu Direnişi yeni şehitlerle
sürüyor! ÖO direnişini dışarda sürdüren Ölüm Orucu direnişine destek amacıyla TAYADlı ailelerin dışarıda
sürdürdüğü Ölüm Orucunun eyleminin 147. gününde, direnişçi Gülsüman
Dönmez şehit düştü. Gülsüman Dönmez, 10 Nisan Salı günü Gazi Cemevinde yapılan törenin
ardından Cebeci Mezarlığında 19 Aralık şehitlerinin yanına defnedildi. Kitle öğle saatlerinde Cemevinde toplanmaya başladı. Daha sonra
dışarı çıkılıp halaylar çekildi, marşlar söylendi. Cemevi önünde ve
yürüyüş esnasında sık sık, Devrimci tutsaklar onurumuzdur!,
İçerde dışarda hücreleri parçala!, Kahramanlar ölmez,
halk yenilmez!, Devrim şehitleri ölümsüzdür!,
Yaşasın Ölüm Orucu direnişimiz!, Anaların öfkesi hesap soracak!,
Devrimci irade teslim alınamaz!, Faşizmi döktüğü kanda
boğacağız!, Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!, Devrime
meşale bizim kadınlarımız!, Tutsaklara kalkan elleri kıracağız!
sloganları atıldı. Saat 17:45te Cemevi önünden başlayan yürüyüşte Kahramanlar
ölmez, halk yenilmez!, Ölüm Orucu direnişçisi Gülsüman Dönmez
ölümsüzdür! pankartları taşındı. Yarım saat yüründükten sonra, yaklaşık 300 kişi arabalara binerek mezarlığa
gitti. Burada tüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.
Ardından Gülsüman Dönmez ile birlikte Ölüm Orucuna yatan Himmet Ekinci
bir konuşma yaparak Gülsüman Dönmezi anlattı. Devletin F tipi
saldırısı ile neyi amaçladığını ve bu saldırıya karşı dışarıdaki görev
ve sorumluklarımızı hatırlattı. Alkış ve sloganların ardından Gülsüman
Dönmezin çok sevdiği Hoşçakalın dostlarım benim marşı
okunarak sloganlarla anma bitirildi. SY Kızıl Bayrak/İstanbul
İHD İstanbul Şubesinin Acil
Durum Raporundan... F tipi cezaevi can almaya devam ediyor! (...) Adalet Bakanı, bir ölüm olura istifa ederim diyen Adalet Bakanı 9 insanın
ölmesine rağmen hala adalet Bakanı, ve suskunluğunu sürdürüyor. Gücü eli kolu bağlı olarak cezaevlerinde tutuklu bulunan insanlara
yeten, toplu katliamlardan sorumlu İçişleri Bakanın Saadettin Tantan,
hala Bakan. Baskılar devam ettikçe, tutuklularla insani temelde görüşmeler başlamazsa
eğer ve kör inada devam ederse ölü sayısı yüzlerce ifade ediliyor olacak. Ey insanlık bu vahşete daha ne kadar seyirci kalacaksınız? Tüm dünyanın gözleri önünde bir katliam yaşanıyor... Herkes suskun....
Herkes seyirci.... Hergün birkaç ananın yüreğine kor düşmekte... Çocuklar babasız, analar-babalar
oğulsuz, arkadaşlar dostsuz kalmaya devam ediyor. F Tipi Yoketme evlerinden
hergün tutukluların cansız bedenleri çıkıyor. Bu vahşete seyirsi kalan herkes en az Adalet ve İçişleri Bakanı kadar
suçludur. Bu vahşeti bir kez daha kınıyoruz. Evet, Sayın Tantan ve Türk, verdiğiniz sözlerin hiçbirini tutmadınız!
Cezaevlerini ölüm yuvalarına çevirmeye ve susmaya devam ediyorsunuz.
Suskunluk suçun kabulüdür. Bu ülkenin insan hakları savunucusu ve onurlu insanları olarak; İzlediğiniz
yaşama hakkını hiçe sayan intikamcı insan hakları düşmanı politikalar
ve kör inadınızdan derhal vazgeçmenizi, cezaevlerinde uygulanan tecridin
kaldırılmasını ve ölümlerin durdurulmasını ve derhal kamuoyundan sebep
olduğunuz ölümler nedeniyle özür dileyip istifa etmenizi istiyoruz. İHD İstanbul Şubesi
Taksim-Tünel eylemi... Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!
8 Nisan Pazar günü ölümleri protesto etmek amacıyla tutsak yakınları
Taksim-Tünelde bir eylem gerçekleştirdiler. Eyleme yaklaşık 150
kişi katıldı. Eylemde Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, Bedel
ödedik bedel ödeteceğiz!, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!
sloganları atıldı. Faşist sermaye devletinin kolluk güçlerinin müdahalesi
katılımı engellemeye dönüktü. Kısa sürede eylem bitirilmeye çalışıldı. Tünel önünden dağılmaya başlayan kitle gruplar halinde ara sokaklardan
tekrar İstiklal Caddesine yöneldi. İlk saldırı Galatasaray Lisesi
civarında gerçekleşti. Sloganlarla ayrı sokaklarda yürüyen gruplar İstiklal
Caddesine ulaştığında polisin saldısıyla karşılaştı. Grupların
birleşememesi polisin müdahalesini kolaylaştırdı. Buradaki grup çembere
alınarak gözaltına alındı. Cadde boyunca slogan atan gruplara saldırılar
sürdü. Saldırı sonucu yaklaşık 25 kişi gözaltına alındı. Eylem sonrası tutsak aileleri, İnsan Hakları Derneğinin başlattığı
Kardeş tutuklu kampanyası çerçevesinde gerçekleştirilecek
açıklama için dernek binasına gelerek, bu etkinliğe katıldılar. Eylem
atılan sloganlarla sona erdirildi. Buraya ulaşabilen 100 kişilik grup,
Kardeş tutuklu kampanyasına destek vermek için dernek binasına
girdi. Ölümlerin peş peşe geldiği bir dönemde katılım beklenin altındaydı.
Ancak 19 Aralık katliamını protesto eylemleri sonrasında Taksimde
gerçekleştirilen bir eylem olması nedeniyle önem taşıyordu. SY Kızıl Bayrak/İstanbul |
|||||