Yasak, faşist terör, provokasyon, kontra eylem hazırlıkları... Sınıf ve kitle hareketini boğmaya dönük Dengelerin son derece hassaslaştığı günler yaşıyoruz. Giderek derinleşen
kriz, yönetenleri eskisi gibi yönetemez duruma düşürdü. Üstelik henüz
düzenin biricik devrimci alternatifi olan sınıf, işçi sınıfı harekete
bile geçmemişken. Düzenin egemenleri son krizin ardından sınıfın öfke
ve tepkisi daha kendini açığa vurmamışken durumu kontrol altına almaya,
kitle hareketini bloke etmeye çalışmaktadırlar. Sokaklara çıkmak
çözüm değildir söylemleri eşliğinde sendika konfederasyonları
üzerinden sınıfa yöneltilen sabır ve sağduyu çağrıları da bu aynı amacın
bir parçasıdır. Devrimci sınıf mücadelesi payına asıl tehlike de burada,
bu çabaların şu veya bu ölçüde başarı sağlamasındadır. Bu, sınıf devrimcilerine,
devrimci işçi ve emekçi öncülerine çok ciddi görev veorumluluklar yüklemektedir. Sınıf ve emekçi kitlelerin yeni yeni kıpırdanmaya başladığı bir evrede,
düzenin kullanılmaya müsait esnaf eylemlerine yaslanarak meşrulaştırmaya
çalıştığı yeni kriz yönetme taktiklerinin temel hedefi bellidir.
Asıl hedef ve amaç, sınıf hareketinin daha baştan önünü kesmek, işçi
hareketliliğini daha başlamadan bitirmektir. Bu amaç çerçevesinde kirli oyunlar sahnelenmeye başlandı bile. Ankaradaki
esnaf mitinginde yaşanan ve her zaman karanlık merkezlerle koordineli
çalışan sermaye medyası tarafından aşırı bir histeriyle sunulan olaylar,
oynanmak istenen oyunu ve elde edilmek istenen sonucu tüm açıklığı ile
gözler önüne serdi. Olayların daha akşamında, İller İdaresi Yasasına
dayanılarak Ankarada bir ay süreyle gösteri yasağı ilan edildi.
Böylece hem Emek Platformunun 14 Nisan eylemi hem de 1 Mayıs şimdiden
yasaklanmış oldu. Bu tür yasaklar, sendika bürokratlarının hiç değilse
bir kısmı tarafından, ilan etmek zorunda kaldıkları eylemlerden yan
çizmenin de bulunmaz fırsatı olarak değerlendirilecek. Nitekim son güne
kadar Türk-İşin Ankaradaki 14 Nisan eylemine katılıp katılmayacağının
hala belirsizliğini koruması bunun ilk işaretidir. Kirli oyunları sahne
koyanlar planları içinde bu sonucu da aynen bu biçimde gözetmektedirler.
Hain bürokratların sorumluluktan meşru bir biçimde sıyrılmalarını
kolaylaştırmak da rejimin karanlık odaklarının işleri arasındadır. Başkentte 14 Nisan ve 1 Mayısın şimdiden yasaklanmış olması (bu
yasağın emekçi hareketi için hiçbir meşruluğu ve geçerliliği olmasa
da), sahnelenen kirli oyunların taşıdığı amacın ilk açık göstergesi
ve somut meyvesi olmuştur. Bu uygulama, eskisi gibi yönetemez hale gelenlerin,
yeni yönetme planlarını da ortaya koymaktadır. Bu planda kirli oyunlar
ve provokasyonlar eşliğinde her türlü yasak, zor ve zorbalık vardır.
Kontr-gerillanın kirli ve karanlık tertipleri bunun için yolu düzlemekte,
gerekli zemini hazırlamaktadır. Ankarada yasağa konu edilen 14 Nisan mitingi ve 1 Mayıs eylemi,
tarihi önden belli olan eylemlerdir. Bunlara bugün için hesapta olmayan,
ama içinden geçilmekte olan dönemin her an olanaklı kıldığı sayısız
başka eylem de dahildir. Örneğin biribirini izleyen zamlara, ardı arkası
kesilmeyen işten çıkarmalara, memurlara verilen sadaka zammına, işçilere
dayatılan sıfır zamma karşı gelişmesi beklenen eylemlere şimdiden toplu
yasak konmuş durumdadır. Yasağı çiğneme girişimlerinin karşısına her
türlü zorbalıkla çıkılacağını da tehditkâr ve tahrikkâr bir havada yine
yasakçıların kendileri açıklıyorlar. Böylece bir kez daha açıkça görülmektedir ki, faşist İller İdaresi
Yasasının temel hedefi sınıf ve emekçi hareketidir. Parti Programının
Acil demokratik ve sosyal istemler bölümünde, Sınırsız
söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü ve Sıkıyönetim,
Olağanüstü Hal, Anti-terör, İller İdaresi vb.tüm faşist yasaların iptali
ifadeleriyle iki madde halinde formüle edilmiş bulunan istemlerin özel
anlamı ve önemi de böylece daha somut biçimde görülmektedir. Bu istemlerin
bu ve benzeri gelişmelerin de etkisiyle, sınıf kitleleri tarafından
önümüzdeki dönemde daha belirgin biçimde bilince çıkarılacağı açıktır. Düzen cephesinden örgütlenen kirli oyunlar ile buna eşlik eden faşist
baskı ve terörün sınıf cephesinden boşa çıkartılması günümüzün en yakıcı
görevlerinden biridir. Emekçilerin yaşamında yıkım yaratan ve sonuçta
iflas eden bir programın yerine, şu günlerde bunun daha da ağırlaştırılmış
yeni bir versiyonu konulmak üzeredir. Bunun her açıdan emekçilere yönelik
yeni bir saldırı programı olacağı şimdiden herkes için tamamıyla açıktır.
Daha program açıklanmadan sendikalara sıfır zam önerisi götürmek ve
bunu da hazırlanan programda yeni enflasyon hedefinin en az %50 olacağının
söylendiği bir sırada yapmak, saldırının dozunu ve buna eşlik eden pervasızlığı
göstermektedir. Böylesine ağır bir iktisadi-sosyal saldırının yolaçacağı toplumsal
çalkantı ve çatışmayı elbette düzenin egemenleri çok iyi biliyor, hesaplıyorlar.
Bunun içindir ki, iktisadi ve sosyal saldırı programına, siyasal militer
saldırı planları eşlik ediyor. İktisadi programlarının yapımcılığını
nasıl İMF ve DB üstlenmekte ise, siyasal ve askeri programlarının akıl
hocalığını da CİA ve Pentagon yapıyor. İsrailin siyonist politikacıları
yapıyor. Düzenin hesapları sadece yeni yıkım programlarının yaratacağı sonuçlarla
da sınırlı değildir. Onlar, devrimci tutsakların direnişindeki toplu
ölüm aşamasının yaratacağı etkinin de, yaklaşan 1 Mayısın da hesabını
yapıyorlar kuşkusuz. Bu ikisi, sınıf ve emekçi kitleler üzerinde, krizin
faturasını kapitalistlere yıkma imkan ve umudu yaratacak bir güç ve
etkiye sahiptir. İşkence hücrelerinin kapılarına sıra sıra dizilmeye
başlanan tabutlar, sadece faşist sermaye rejiminin caniliğinin değil,
daha da önemlisi, devrimci tutsakların ölümüne direniş kararlılığının
da bir göstergesidir. Bunun elbette toplumsal muhalefet güçleri ve emekçi hareketi üzerinde
sarsıcı bir etkisi olacak, onlara yeniden bir moral güç aşılayacaktır.
Ölümüne kararlılık daha şimdiden suskunluk fesadını parçalamış, sansür
duvarlarını yıkmış ve paniğe kapılan hükümeti aracı olmak isteyen bazı
çevrelerle görüşmeler yapmak zorunda bırakmıştır. Faşizmin zavallı bir
piyonundan başka bir şey olmayan Adalet Bakanı şu günlerde bir kez daha
süklüm püklüm durumdadır. İrade yoksunu bu zavallı adeta yerlerde sürünmektedir.
Ama sadece o değil, 19 Aralık katliamının sahte kahramanı Tantan türünden
tescilli işkenceci faşist katiller de direniş karşısında boylarının
ölçüsünü alacaklardır. Birlik, dayanışma ve mücadele şiarlarında simgelenen 1 Mayıs ise, günümüz
özgülünde krizin faturasını kapitalistlere çevirme yolunda önemli bir
adımdır ve kitle hareketinde büyük bir atılım imkanı anlamına geliyor. Düzen cephesi, sınıfın ve emekçilerin bu imkanlarını bozmak ve boşa
çıkarmak için elinden geleni elbette yapıyor. Tersinden, devrim cephesine
de, bu imkanları olabildiğince büyütmek ve en iyi biçimde değerlendirmek
görevi düşüyor. Ve bu görev, iki yönlü yoğun bir faaliyeti gerektiriyor.
Bunlardan ilki, Krizin faturası kapitalistlere! şiarının
sınıf ve emekçi kitleler içinde alabildiğince yaygınlaştırılması, Ölüm
Orucu Direnişi ve 1 Mayıs imkanlarının anlatılmasıdır. İkincisi ise,
düzen cephesinden sınıfın ve devrimin bu imkanlarını boşa çıkartmaya
yönelik planların, provokasyonların, her türlü kirli oyunun açığa çıkarılması,
sınıfın tüm bunlara karşı uyarılmasıdır. Bu oyunları boşa çıkaracak
taktiklerin zamanında geliştirilip uygulanmasıdır. |
|||||