14 Nisan'01
Sayı: 04


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf ve kitle hareketini boğmaya dönük kirli planları boşa çıkaralım!
  Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
  Zafer et ve tırnakla sökülüp alınacaktır!
  Geçmiş deneyimlerin ışığında 1 Mayıs'a hazırlık...
  İşçi sınıfının ögütlü-birleşik mücadelesi tayin edicidir
  Ya mücadele ya yozlaşma
  Kitle eylemine etkin müdahale nasıl ele alınmalıdır?
  Taban inisiyatifinde yeni adım: "Anadolu Yakası İşç-Emekçi Platformu Girişimi"
  Düzenin krizi'ne liberal sol reçeteler/3
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/1
  Gençlik
  Esnaf eylemleri...
  İşçi sağlığı ve iş güvenliği
  Yurtdışında Ölüm Orucu Direnişi ile dayanışma etkinlikleri
  Ölüm Orucu Direnişi 25. haftasında!
  Mücadele Postası


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Geçmiş deneyimlerin ışığında
1 Mayıs’a hazırlık...

Bir yanda yükselme eğilimine giren sınıf ve kitle hareketi, diğer yanda ise yaklaşan 1 Mayıs... Bir yanda sermayenin saldırılarına karşı kabaran, yer yer sokağa taşan bir öfke... Diğer yanda ise işçi sınıfının sermayeyle tarihsel hesaplaşmasını simgeleyen bir gün...

Ülkemizde sınıf hareketinin mücadele gündemi uzun bir aradan sonra ilk kez bu kadar açık bir şekilde1 Mayıs gündemiyle içiçe geçmiştir. Bunun anlamı şudur. 1 Mayıs’ta alana çıkanlar sadece sermayeyle sınıfın tarihsel hesaplaşmasında rolü olan anlamlı bir günü kutlamış olmayacaklardır. Bu yılki 1 Mayıs, işçi ve emekçilerin sermayenin saldırılarına karşısında içine girdiği mücadele eğiliminin de çok somut bir göstergesi olacaktır. “1 Mayıs kavga günüdür” şiarı daha bir somutluk kazanacaktır. Daha açık bir ifadeyle, işçi ve emekçiler 1 Mayıs vesilesiyle dosta düşmana kendi güçlerini ve mücadele kapasitelerini de göstermiş olacaklardır. O gün tarihsel bir hesaplaşma günü olduğu kadar son derece güncel bir hesaplaşma anlamına da gelecektir. Bu, 1 Mayıs’ı her zamankinden daha önemlir hale getirmektedir.

Eğer önümüzdeki 1 Mayıs, adına ve özüne yakışır bir görkemle yaygın ve militan bir şekilde kutlanabilirse, eğer bu başarılabilirse, bunun kendisi, sınıf hareketi için gerçek anlamda ön açıcı olacaktır. Tersi bir durum yaşandığında ise, bunun sonucu sadece “1 Mayıs sönük geçti” değerlendirmeleri olmayacaktır. Durumu kendi cephesinden değerlendiren sermaye, kendi işinin pek de zor olmadığı sonucunu kolaylıkla çıkartacak, saldırıların dozunu da buna göre arttıracaktır. Her iki durumda da 1 Mayıs toplam mücadelenin seyrini etkileyecektir.

1 Mayıs’ın bu kritik özelliği, sınıf devrimcilerinin ve öncü işçilerin önüne ikili bir görev alanı çıkarmaktadır.

Bunlardan birincisi, bu 1 Mayıs’ın her zamankinden daha görkemli kutlanması gerektiğidir. Olabildiğince yaygın ve geniş katılımlı, olabildiğince coşkulu ve militan, olabildiğince sınıfın ve devrimci öncüsünün damgasını taşıyan bir 1 Mayıs... Her olanağı buna göre planlamak, yapılacak herşeyi buna göre düşünüp taşınmak gerekmektedir.

İşin bu yönü ayrıca değindiğimiz türden pratik işlerden oluşmaktadır daha çok. Bu pratiğe devrimci ruhunu verecek olan ise sınıf partisinin politikaları olacaktır.

Sınıf hareketi ve örgüt ihtiyacı

1 Mayıs gündeminin sermayeye karşı mücadele gündemiyle içiçe geçtiğini söyledik. O halde 1 Mayıs’ı örgütlemek, sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi örgütlemekten ayrı düşünülemez.

Sınıf devrimcileri son yıllarda “Devrimci 1 Mayıs için Devrimci İşçi Platformları” politikasını öne çıkardılar. Düzenin sınıf üzerinde, özellikle de sendika bürokratları aracılığıyla kurduğu denetimi kırmanın bir yolu olarak öncü işçilere dayanan taban örgütlenmeleri önerdiler.

Sınıfın örgütsel araçlardan yoksunluğu ve sendika bürokratlarının denetiminin kırılması ihtiyacı bir arada düşünüldüğünde, önerilen doğru bir politikaydı. Bu politikaya uygun olarak çeşitli pratik girişimler de yaşandı. Oluşturulan platformlar bizim 1 Mayıs gündemine müdahalemizin başlıca örgütsel araçları oldular.

Fakat herşeye rağmen “Devrimci 1 Mayıs için Devrimci İşçi Platformları” kendi içinde bir sınırlılık da taşıyordu. Temel kaygı 1 Mayıs alanlarında sendika bürokrasisinin ve reformizmin etkisini sınırlamak olduğu ölçüde, bu bir yerde doğaldı da. Nitekim bu platformlar 1 Mayıs geçtikten sonra işlevlerini tamamlamış oluyorlar ve dağılıyorlardı. Elbette bunları daha kalıcı mevzilere dönüştürmek perspektifine sahiptik, ama çeşitli nedenlerden dolayı pratik süreç bizim istediğimiz biçimde işlemedi.

Temel bakışımız değişmemekle birlikte, bu yıl farklılaşan imkan ve koşulları da değerlendirerek sınıfa daha ileri taban örgütlenmeleri öneriyoruz. Dün, sendika bürokratlarının ve reformizmin 1 Mayıs alanındaki denetimini kırmak acil ihtiyaç olarak öne çıkmıştı ve “Devrimci 1 Mayıs için Devrimci İşçi Platformları”nı örgütlemeye çalışıyorduk. Bugün gene öncü işçilere dayalı örgütlenme diyoruz. Devrimci 1 Mayıs’ı yaratmak hala temel bir kaygımız. Ama hedefi büyütüyoruz. Sermayenin saldırı politikalarına karşı soluklu bir mücadeleyi esas alan kalıcı taban örgütlenmeleri ihtiyacına vurguyu öne çıkarıyoruz.

Mücadelenin dayattığı örgütsel araçlardan bugün için yoksun olmak, sınıf hareketinin en ciddi açmazlarından biridir bugün. Sınıfın ancak bir kesiminin örgütlü olduğu sendikaların büyük ölçüde sermayenin denetiminde olması bu açmazı daha da derinleştirmektedir.

Bizim önerdiğimiz örgütsel araçlar bu cendereyi parçalamaya hizmet etmelidir. Bunun temel güvencesi ise devrimci sınıf politikaları doğrultusunda, yani bağımsız sınıf çıkarları ekseninde örgütlenmektir. Sınıfın taban dinamizmine yaslanması, örgütsel biçimler oluştururken dikkat edeceğimiz bir diğer önemli noktadır.

Öncü işçi inisiyatifleri

Bunun somut karşılıklarından biri, halihazırda çalışmaları yürütülen öncü işçi inisiyatifleridir. Kuşkusuz henüz oturmuş bir yapıya ve istenen yaygınlığa ulaşamamıştır, henüz ilk adımları atılmakta ve yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla biz, öncü işçi platformlarını örnek gösterirken onun halihazırdaki somut başarılarına bakmıyoruz, nasıl bir arayışa ve ihtiyaca denk düştüğü bizim açımızdan önem taşıyor.

Öncü işçi inisiyatifi kendini belli bir ihtiyaç üzerinden tanımlamaktadır. Bu, öncü işçilerin sermayenin saldırılarına karşı mücadeleye kazanılması ve örgütlenmesi ihtiyacıdır. Bu ve benzeri platformlar, örgütsel planda doğrudan doğruya öncü işçilere, onların iradelerine dayanmaktadır. Giderek işyeri komitelerine dayanan bir yapılanmayı hedeflemektedir.

Bizim öncü işçi inisiyatifini bir örgütlenme biçimi olarak sınıfın önüne koymamızın temel nedeni onun bu ileri özellikleridir. Öncü işçi inisiyatifi bu nitelikleri ile sınıf hareketinin ihtiyaçlarına denk düşmektedir. Bu nedenle biz, şu anki başarılarından bağımsız olarak, öncü işçi inisiyatiflerini, buna benzer biçimleri sınıf hareketi içinde yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.

1 Mayıs’ın saldırılara karşı yükselen mücadelenin dolaysız bir parçası olacağını söylüyoruz. O halde, 1 Mayıs’a dönük faaliyetlerimizi de öncü işçi inisiyatiflerinin geliştirilmesi, olmayan yerlerde ise kurulması doğrultusunda değerlendirebilmeliyiz.

Elbette bu her alanda mümkün olmayacaktır. Bazı yerlerde, geçen yıllarda olduğu gibi, 1 Mayıs eksenli geçici platformlar oluşturma yoluna da gidebilmeliyiz. Platform yapısı kazanmamış öncü işçi toplantıları, yerine göre bu doğrultuda belli bir işlev yerine getirebilir.

Önemli olan olanakları kendi içinden değerlendirmemek ve bunun yol açabileceği darlığa mahkum olmamaktır. Soruna sınıf hareketinin ve bugünkü mücadelenin ihtiyaçları üzerinden bakabilmeli ve olanaklı olan en ileri örgütsel biçimleri hayata geçirmeye çalışmalıyız.

Sonuç olarak, hem 1 Mayıs hazırlık faaliyetlerimiz, hem de alanlardaki duruşumuz sermayeye karşı mücadelenin gereklerine göre şekillenmelidir. Unutmamalıyız ki, bu 1 Mayıs sadece bir ön sınavdır. Hem sınıf hem de partili güçler açısından bu böyledir. Bu sınavdan başarıyla çıkmak, fakat onu daha çetin sınavlara bir hazırlık olarak da değerlendirebilmek durumundayız.




Sınıf hareketinin ihtiyaçları ve 1 Mayıs

Bu yıl her zamankinden farklı bir havada hazırlanıyoruz 1 Mayıs’a. Hem düzen cephesinden, hem de işçi ve emekçiler cephesinden görünen tablo geçen yıllardan bir hayli farklı.

Düzen cephesi ekonomik ve siyasal bir kriz batağı içinde debeleniyor. Can telaşıyla, krizin tüm sonuçlarını işçi ve emekçilere fatura etmenin yollarını arıyor. Geçen yıl, sermayenin başarılı bulup yere göğe sığdıramadığı Ecevit hükümeti ise şu an topun ağzında. Sermaye yeni saldırıları yürütebilecek bir hükümet alternatifi yaratabildiği an Ecevit’in altındaki koltuk çekilecek. “Teknokratlar hükümeti” ya da benzer alternatifler üzerinden tartışma ve pazarlıklar yoğun bir şekilde sürdürülüyor.

Sınıf ve emekçiler cephesinde de bu bir yıl içinde önemli değişiklikler oldu. Elbette işçi ve emekçiler bu bir yıl içinde eylemleriyle ülkeyi sarsmadılar. Örgütlenme düzeylerinde de herhangi bir önemli değişiklik olmadı. Fakat başka şeyler yaşadılar.

İlkin, İMF’ye ve onun üzerinden emperyalizme karşı öfkeleri katlanarak arttı. Kendilerinin zararına olan her musibetin bir şekilde emperyalizmden kaynaklandığını somut olarak gördüler. İMF’nin Şubat ayında çöken “istikrar programı”yla, yapılan özelleştirmelerle sonuçlarını ağır biçimde yaşadılar.

Bir ikincisi, sermaye partilerinin ve sendika bürokratlarının sınıf üzerindeki etki ve denetimi görülmemiş ölçüde zayıfladı. Eskiden emekçiler sermaye partilerine ya da sendika bürokratlarına umut bağlıyorlar ve bu harekete geçmelerinin, mücadele etmelerinin önünde engel oluyordu. Bugün bu önemli ölçüde aşıldı. İşçi ve emekçiler henüz harekete geçmiyorlar, ama artık sorun birilerine umut bağlamaları değil. Tersine, bu kez yığınlarla buluşmuş bir politik önderliğin olmayışı, örgütsüzlük ve bilinç açıklığından yoksunluk bağlıyor yığınların elini-kolunu. Bunu anlamak fazla bir çaba gerektirmiyor. Bir parça çevresinden haberdar bir işçiyle konuşmak bile, sınıftaki mücadele istek ve eğilimini gözlemek için yeterli.

Daha somuta gelelim. Sermayenin krizden çıkış arayışlarına paralel olarak işçi ve emekçilerdeki hoşnutsuzluk ve kaynaşma da arttı. Nedeni yeni bir programın geliyor olması. Yeni bir programın daha büyük yıkım, daha derin sefalet olduğunu emekçiler artık çok iyi biliyorlar.

Emek Platformu’nun ilan ettiği programda işçi ve emekçilerin kimi özlem ve taleplerine de bir biçimde yer vermek zorunda kalmasının, yanısıra bir eylem takvimi açıklamasının en temel nedeni işte bu. Dipten gelen basınç. Dipten gelen mücadele isteği. Bu cumartesiden başlamak üzere Emek Platformu’nun eylem takvimi hayata geçirilmeye başlanacak. Bunun anlamı şu. Sokaklar işçi ve emekçilerin eylem adımlarıyla yeniden tanışacak. Biriken öfke sokaklara taşınacak.

Öte yandan ise sınıf dışı kesimlerin eylemleri yayılıyor. Örneğin Çarşamba günü Ankara’da yapılan sadece esnafın katıldığı bir eylem değildi. İşçi ve emekçiler dahil toplumun çok değişik kesimlerinden yığınlar o gün Ankara’da ve başka yerlerde sokaklara döküldüler. Başta Ankara ve Konya olmak üzere birçok yerde polisle taşlı-sopalı çatışmalara girildi.

Kısacası kendine has özellikleriyle yeni bir kitle hareketi döneminin güçlü işaretleri bunlar. Gelişmelerin gösterdiği en temel olgu bu.

Şimdi yanıtlanması gereken, sınıf devrimcilerinin sürece nasıl müdahale edeceği, sınıfın devrimci politikalarını gelişmekte olan yığın hareketine hangi araçlarla taşıyacağı sorusudur.

Bu konuda söylenecek şey 1 Mayıs’a nasıl hazırlanmalıyız sorusunun da yanıtı olacaktır. Artık kısa vadeli bir 1 Mayıs planlamasıyla yetinemeyiz. Tüm hazırlıklarımızı, 1 Mayıs sonrasını da gözeterek yapmak durumundayız. 1 Mayıs’a dönük her hazırlığımız, girişeceğimiz her iş, sınıf ve kitle hareketinin daha uzun vadeli ihtiyaçları gözetilerek planlanmalıdır.




1 Mayıs’a hazırlığın pratik boyutları

Sınıf devrimcileri olarak en geniş işçi-emekçi kitlesini 1 Mayıs alanına taşımayı hedefleyeceğiz. Kuşkusuz tek başına kitleselliğin fazla bir şey ifade etmediği doğrudur. Zaten biz de kof bir insan yığınından değil, devrimci şiarların taşıyıcısı olabilecek bir kitlesellikten sözediyoruz. Şiarlarımızla ve pankartlarımızla, diğer propaganda materyallerimizle alanda yerini alacak insanların fazlalığı, çevremizdeki işçi-emekçi kortejlerini etkilememizi kolaylaştıracaktır.

O halde, 1 Mayıs öncesi hazırlıklarımızın en temel kaygılarından biri en fazla insanı alana taşımak olmalıdır. Geçmiş 1 Mayıs’ların deneyimlerine bir kez daha dönülüp bakılmalı, son anda ayağımıza dolanması muhtemel eksiklikler için baştan tedbirler alınmalıdır. Alana taşıyacağımız insanlar, 1 Mayıs’a kiminle ve nasıl gideceğini önden bilmelidir.

Kof bir insan yığınından sözetmediğimizi söyledik. Oradaki insanlar kortejlerimize, pankartlarımız altında yürüyenlere baktıklarında, önden harcanmış yoğun bir emek görebilmelidirler. İşin hazırlık aşamasında harcadığımız emeği gösteren ise sadece kitlesellik değildir. Kortejdeki yürüyüş ve slogan disiplini, pankart ve diğer materyallerimizin görselliği, örgütlü bir insan topluluğu olduğumuzun her hareketimizle ortaya konulması gibi bir dizi şey daha buna hizmet eder. Dolayısıyla, önden hazırlığımız, oraya taşıyacağımız insanlarla mümkün olduğu kadar fazla ilgilenmeyi de kapsamalıdır. Onlarla, eylemde nelere dikkat edecekleri, kortej disiplini ve güvenliği ya da devletin olası provokasyon ve saldırı girişimleri karşısında nasıl davranacakları konusunda konuşup tartışmış olmalıyız. Doğal olarak bunun kendisi bir politiğitim sürecidir ve bu ciddiyetle ele alınmalıdır.

Pankartlarımızın ve diğer materyallerimizin hazırlanması, hazırlık çalışmalarının bir diğer yanıdır. Pankartlarımızda, dövizlerimizde yazılı olacak şiarlar sınıfın en acil istemlerini dile getirmektedir. Dahası bugüne kadar gerçekleşen kitle eylemlerinde bu şiarların belli bir düzeyde sahiplenilmesi sözkonusudur. Fakat tek başına bunu yeterli göremeyiz. Onların hazırlanışında göstereceğimiz özen ve görselliğin belli bir düzeyde olması, yaratacağı etkiyi arttıracaktır.

Elbette şiarlarımızın içeriği de önemlidir. Hangi sloganları kullanacağımızı çoğu zaman miting alanına gittikten sonra belirliyoruz. Basit gibi görünen bu konuyu da bir ön hazırlık konusu yapmak gerekir. Halihazırda yayınlanmış bulunan 1 Mayıs özel sayısının bir sayfası bu dönem kullanacağımız şiarlara ayrılmıştır. Yanısıra “1 Mayıs resmi tatil olsun” talebini yıllardır öne sürüyoruz. Hepsinden önemlisi, sınıf hareketinin sorunları ve ihtiyaçları konusunda yapılmış, inceleyip alandaki tutumumuza ilişkin sonuçlar çıkartabileceğimiz temel değerlendirmelerimiz, geçmiş 1 Mayıs deneyimlerimiz var. Bunlardan faydalanıp alanda hangi şiarları öne çıkartacağımızı planlamalıyız.

Oluşturulan kortejdeki ya da güvenlik şeridindeki yerimizi geçerli bir gerekçemiz olmaksızın terketmek, bize teslim edilen pankart ya da dövizi gerektiği gibi kullanmamak ya da korumamak, gereksiz dolaşmalar, keyfi sohbetler, vb... Bu tür eksiklikler hemen her mitingte olabilmektedir ve yeterli bir müdahalenin konusu yapılmamaktadır. Oysa, çok sıradan ve masum görünen bu tür davranışlar korteje dağınık bir hava vermektedir. Bu ise hem yarattığımız politik etkiyi zayıflatmakta, hem de kortej güvenliğini zaafa uğratmaktadır. Bunun önüne geçmenin bir yanı, alana taşıyacağımız insanları önden hazırlamaktır. Fakat daha önemlisi, iç organizasyon konusunda sergileyeceğimiz beceridir. Herkesin görev ve sorumlulukları net olarak belirlenir ve sorumluluklar belli bir disiplin üzerinden yerine getirilirse, alanda kargaşa ve dağınıklık yaşamamız için hi&ccdil;bir neden kalmaz.