Kitle eylemine etkin müdahale nasıl
ele alınmalıdır?
İMF ve hükümet karşıtlığı olarak tanımlayabileceğimiz bu düzey, daha
önce de belirttiğimiz gibi, düzenin krizi aşma planlarına araç edilmeye
müsait, sınıf açısından geri, örgütler açısındansa gerici bir platformdur.
Sınıf açısından geridir; İMFnin arkasındaki emperyalizmi, hükümetin
arkasındaki işbirlikçi tekelci sermayeyi ve devleti görmemektedir. Programı
yazdıran EP sendikaları ve kendi programı gibi sahiplenen/propagandasını
yürüten EMEP açısından gericidir; çünkü yukarıdaki gerçekleri bilerek
gizlemektedir. Ancak sınıf hareketinin bugünkü bilinç düzeyini belirleyen EP programını
benimsemesi değil (program yazılmadan önceki düzeyi de buydu) kendi
mücadele düzeyinin geriliğidir. Dolayısıyla, mücadelesinin seyrine bağlı
olarak değişecek/gelişecek bir olgudur. Bu gerçeklik sınıf devrimcilerinin harekete karşı görev ve sorumluluklarına
da ışık tutmaktadır: Öncelikle; sınıf ve emekçi kitlelerin kendi eylemi
içinde öğreneceğini unutmamak gerekiyor. Demek ki, günün en yakıcı görevi
eylemlere en etkin biçimde müdahale edebilmektir. Bu müdahale, kriz
ve faturası somutluğunda şiarlaştırılmış sınıfsal-siyasal taleplerin
sınıf ve emekçi kitlelere maledilmesini hedeflemelidir. Kullanılacak
araçlar, katılımın gücü ve biçimi, yürüyüşte ve alanda konumlanış vb.
tümüyle bu hedefe hizmet edecek tarzda belirlenmelidir. Eylemlere müdahale,
salt eylem günüyle sınırlı düşünülmemeli, öncesi ve sonrasındaki çalışmaların
bir parçası olarak ele alınmalıdır. Öncesinde; sürece ilişkin çeşitli
propaganda materyallerinin kitlelere ulaştırılması, çalışma yürüttü&crren;ümüz
tüm alanlardan eyleme katılımın birebir örgütlenmesi gibi çalışmalar
yoğunlaştırılmalı; sonrasında ise yine tüm çalışma alanlarımızda eylemin
değerlendirilmesi, sonraki sürece ve eylemlere bu değerlendirme üzerinden
hazırlanılması yönlü çalışmalar yapılabilmelidir. Müdahale, hareketin siyasallaştırılması genel hedefine hizmet edecek
şekilde örgütlenmelidir. Ancak bu genel hedefin günün somutluğuna en
canlı biçimde uyarlanabilmesi de gerekir. Günün somutluğunda, hareketin
verili geri bilincinin aşılması ihtiyacı durmaktadır. Geri bilinç, örneğin,
İMFyi hedefliyor fakat arkasındaki asıl gücü, emperyalist dünya
düzenini göremiyor ise, anti-emperyalizm propagandası yaygınlaştırılmalı,
İMF, DB vb. emperyalist odakların kime ait olduğu, kime hizmet ettiği
anlatılabilmelidir. Aynı ihtiyaç, hükümet-devlet (devletin en etkin
ve yetkin gücü olarak ordu ve MGK) ile düzenin gerçek sahipleri olan
tekelci işbirlikçi burjuvazi için de geçerlidir. Yukarıda belirttiğimiz
ve EP programında yer aldığı gibi, EP ve liberal reformist siyasetlerin
sınıf hareketine yönelik tahrip noktaları bugün bunlardır. Dolayısıyla,
bu noktalarda yoğunlaştırılacak bir çalışma, hem sınıfa müdahalenin
ve hem de bu gerici etkiyi kırmanın aracı olacaktır. 31 Mart eylemi sadece sınıf kitlelerinin geri bilincini değil, fakat
gelişmeye, bu doğrultuda ileri fikirlere açıklığını da göstermiştir.
Eğer, sınıfsal-siyasal taleplerin ısrarlı savunucusu iseniz, bu talepleri
belli bir düzey, belli bir olgunluk ve uygun biçimler altında alanlara
taşıyabiliyorsanız, kitlelerle buluşmanızın önünde fazlaca bir engel
kalmayacaktır. Sendikal bürokrasi veya siyasal liberalizm cephesinden
gelebilecek engel girişimlerinin, ileri işçilerin yaratıcılığı ve girişkenliğiyle
aşılması çok zor değildir. Çünkü onlar, siyasal yapılara yönelen engelin
asıl kendilerini hedeflediğinin, sınıfın siyasallaşmasının önüne barikat
kurulmaya çalışıldığının farkındadır. Kitle eylemlerindeki tek aktivite siyasal-sınıfsal taleplerin yaygınlaştırılması
olmamalıdır. Bu müdahale sürecinde ileri-öncü işçi ve emekçilerle temas
noktaları yakalamak, önceden kurulmuş ilişkileri geliştirmek, kalıcılaştırmak
için gerekli planlama ve organizasyon önceden yapılabilmelidir. Pek
çok çalışma birimi, bölgesindeki fabrika ve işletmelerle temas sorunlarından
yakınır durur. Ancak genel eylemlerde alana kendi bölgesinden hangi
işletmeler gelmiştir, nasıl bir güçle katılmış, ne tür bir etkinlik
göstermiştir, pek ilgilenilmez. İlgilenildiği yerde de bu, bilgi edinme
düzeyini aşıp, ilişki kurma ve geliştirme hedefine genelde yönelmez.
Bu bir zayıflık alanıdır ve içinde bulunduğumuz süreçte hızla aşılmak
zorundadır. Sınıf hareketine müdahalede hızla aşılması gereken bir başka zayıflık,
eylemlere katılımın örgütlenmesi alanındadır. Oysa, devrimci bir yapının
yükselttiği şiarlar kadar kortej disiplini de, katılım düzeyi de kitleler
tarafından dikkatle izlenip değerlendirilmektedir. İddiası ile varlığı
karşılaştırılmakta, ciddiyetine ölçü sayılmaktadır. Dolayısıyla, eylemlere
katılımı örgütlemek yakıcı önemdedir.
Ara rejim hazırlıkları ve
devrimci mücadele görevleri
Düne kadar hükümete ve uyguladığı İMF-TÜSİAD yıkım programına tam destek
veren kimi sermaye çevreleri hükümet istifa çağrıları çıkarma,
darbe çığırtkanlığı yapma görevi üstlendiler. Fuat Mirasın başkanlar
toplantısı öngününde askerleri ziyaret etmesi, toplantıda orduyu açıktan
göreve çağırması, medyanın bu doğrultuda seferber olması, düzenin soruna
yaklaşımdaki ciddiyetini açıklamaya yeter. Kuşkusuz, düzen cephesindeki hazırlık, bu görünenlerle sınırlı değil.
İşin bir de illegal hazırlık cephesi var. Resmen ya da bir
nebze meşruiyet kazandırılmaya çalışılarak ortaya konulan faaliyetlerin
yanısıra, kontr-gerillanın da tetikte olduğu mutlaka hesaba katılmak
durumundadır. Ankaradaki esnaf eylemi, düzenin anılan hazırlıkları, sınıf ve
kitle hareketine karşı beslediği kirli emeller/hazırladığı alçakça planlar
konusunda belirli açıklıklar sağlamış oldu. Olağan koşullarda tutucu,
yer yer gerici siyasetlerin etkisindeki bu kesim, hem düzenin ara
rejim ihtiyaçlarına dolgu malzemesi yapılmak üzere hükümete karşı
sokağa döküldü, hem de, tepkisinin denetimden çıktığı her durumda devlet
terörüyle dizginlenmeye çalışıldı. Daha önemlisi, bu patlama, sınıf
ve kitle hareketini vurmanın malzemesi haline getirildi. Bir yandan,
olayların bir grup provokatörün işi olduğu propagandasıyla, esnafın
olağan koşullardaki o tutuculuğu kullanılmaya çalışıldı.
Diğer yandan, olaylar bahane edilerek, faşist İller İdaresi Yasası işletilip,
işçi ve emekçilerin programlı eylemlerinin uml;nü alınmaya çalışıldı.
Daha, bir rejim değişikliği gerçekleşmeden bunlar oluyorsa,
ara rejime geçildiğinde neler olacağını tahmin etmek zor
olmasa gerek. Ara rejim, sınıf hareketi ve devrimci hareket üzerinde
daha fazla devlet zoru demektir. Sınıf hareketi ve devrimci hareketin
faşist terörle ezilmesi suretiyle faturanın sınıfa kesilmesi demektir.
Bu, ne devrimci hareketin ne de sınıf hareketinin hafızasından silinmiş
değildir. 12 Eylül rejimi, bu ülkenin devrimcileri, işçi ve emekçileri
tarafından kolayından unutulabilir bir gelişme değildir. Bu konuda asıl
sorun, bugünkü ara rejim hazırlıklarının, devlet ve düzen
cephesinde nasıl soluksuz bir etkinliğin konusu yapıldığını görmek ve
karşı tedbirleri alabilmektedir. Krizin patlak vermesinden bu yana,
MGK ve TÜSİAD başta olmak üzere düzenin iç dayanakları, Beyaz Saray,
İMF ve CİA başta olmak üzere dış dayanakları, geceli-gündüzlü soluksuz
bir çalışma yürütmektedir. Ardarda toplantılar düzenliyor, her gelişmeyi
değerlendiriyor, hesap-kita plan-program yapıyorlar. Düzenin sadece
sahipleri değil, paralı hizmetkarları da aynı yoğunlukta bir faaliyet
içinde. Karşı tarafta, yani sınıf hareketi ve devrimci hareket cephesinde ise,
düzenin bu saldırı harekatını karşılayıp püskürtebilecek
yeterlikte bir hazırlığa, ne yazık ki, henüz girişilebilmiş değildir.
Sınıf ve emekçi hareketi, yeni yeni durgunluktan çıkma çabası içinde.
Devrimci hareketse, halihazırda zindanlar üzerinden yürütülen tasfiye
saldırısını püskürtüp, karşı atağa geçme, sınıf ve emekçi hareketine
karşı görevlerine eğilme imkanı bulabilmiş değil. Oysa bu ikisi, biribiriyle
doğrudan bağlantılı. Biri aksatıldığı taktirde diğerinde yol almak çok
mümkün değil. Eğer, sınıf ve emekçi hareketinin önüne düşülüp, önü açılmaz
ve sistemin ara rejim saldırısı kitle hareketiyle boşa çıkarılamazsa,
başlamadan ezilen bir kitle hareketi ortamında yıtılmış bir devrimci
hareketin tasfiye süreci durdurulamayacaktır. En azından ciddi yaralar
alması önlenemeyecektir. Öte yandan, eğer devrimci hareket hücre saldırısını
bir an önce püskürtüp, Ölüm Orucu Direnişini bir zaferle sonuçlandıramaz
ise, sınıf ve kitle hareketinin önüne geçecek güç ve cesareti toplayamayacak,
düzenin sınıf ve emekçi hareketinin önüne çıkarmaya çalıtğı ara
rejim barikatını yıkmak kolay olmayacaktır. Düzen cephesi, öngörmek yönetmektir Fransız özdeyişini
adeta dönemin sloganı haline getirmiş bulunuyor. Gerek krizin doğrudan
etkisiyle, gerekse kriz yönetme programının yaratacağı ek yıkımla, işçi
sınıfı ve emekçiler cephesinde bir öfke patlamasını öngörüyor.
Ve bu patlamayı kendi açtığı kanallarda boğmaya yönelik hazırlıkları
hızlandırıyor. Bu, şu anlama geliyor: Düzenin bu plan ve hazırlıkları
devrim cephesinden görülmez ve karşı önlemler alınmazsa
eğer, kriz sistem lehine aşılacak, yeni araçlarla tahkim edilen burjuva
iktidarı toplumu yönetmeye devam edecektir. Tersinden, devrim cephesinden
bir öngörü ve buna uygun bir çalışma ise, sınıf hareketinin önünün açılması,
düzenin planlarının boşa çıkarılması, dolayısıyla da, yönetme krizinin
derinleştirilmesini getirecekdevrimin, sınıf ve emekçi hareketini yönetmesinin
yolunu açacaktır. Sınıf devrimcileri bu öngörüyle hareket etmek, üstlendikleri misyonun
hakkını vermek durumundadırlar. |
|||||