31 Mart '01
Sayı: 02


  Kızıl Bayrak'tan
  Örgütlü birlik tehditleri boşa çıkarmanın biricik yoludur!
  Ölüm Orucu Direnişi'nin yeni evresi...
  DHKP-C, TKP(ML), TKİP dava tutsalarının açıklaması: Taleplerimiz değişmedi!..
  Ölüm Orucu Direniş'i sürüyor!
  Sınıf hareketi
  Hükümet, TÜSİAD ve Genelkurmay Washington'da!
  Düzenin krizi'in liberal sol reçeteler/1
  Yeni bir hayat"a işçi sınıfının devrimci programıyla ulaşılacak!
  Sınıf hareketi ve görevlerimiz
  Newroz etkinlikleri...
  Uluslararası hareket
  Yurtdışında ÖO'yla dayanışma faaliyetleri...
  "Direnişin zerresine bile gölge düşürmemek boynumuzun borucudur"
  Düş yola...
  Gençlik
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Güneşi alıp arkamıza yine birlikte olacağız...”

Sevgili yoldaş,

Birbirinden güzel ve sıcak, içten iki mektubunu da aldım. Ayrıca en son göndermiş olduğun güzel kitap ayraçlarını da... Teşekkür ederim. Sana daha önce de yazmak istemiştim, ama ancak şimdi yapabiliyorum.

Şimdi bahardayız. Ayları, mevsimleri devire devire ilerliyoruz. Baharı da gördüm. Zaten ben başlarken zaferi göreceğimizi söyleyerek başladım.

Bu direnişi ben İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’ndeki savunmalara benzetiyorum. “Sıcak Karlar” diye bir roman var. Okudun mu bilmem. Orada bir bölük (ya da tümen olabilir, önemli değil zaten) çarpışmanın en ön safındadır. Ve kesinlikle geriye adım atmamak, çekilmemek durumundadır. Çünkü zaten çekile çekile oraya gelmiştir. Ve artık arkası Moskova’dır. Yani çekilecek yer yoktur. Ve o tümenin çok büyük bir bölümü kayıp verir. Yalnızca birkaç kişi kalır. Yiğitçe çarpışırlar. Fakat o çarpışma aynı zamanda bir dönüm noktasına işaret eder. O yenilemez sanılan Nazi ordusu yenilmeye ve geri çekilmeye başlar. İşte böyle...

Sevgili ..., bahardan başlamıştım, nerelere geldim. Bilirsin bahar ayı her yönden çok anlamlıdır. Mücadele açısından doludur. Ve ben baharı çok severim. En çok sevdiğim mevsimdir bahar. Doğanın canlanması, hayatın kıpırtısı hep beni etkilemiş, canlı kılmıştır. Yine öyle oluyor.
Sen diyorsun ya, güneşi alıp arkamıza yine birlikte olacağız diye. Tabii ki olacağız. ‘Güneşe birlikte güleceğiz’.

Yaa kızımın yakışıklı abisi. Kızım da bir büyüdü ki sorma. O da bayramda geldi. Tam bir kelebek gibi. Öyle narin, öyle güzel ve çocuksu...

Duygu ile yazışıyoruz. Çok düzenli olmuyor, ama sonuçta birbirimizden haber almış oluyoruz.
...
Bilirsin, son sözü hep direnenler söyler.

Seni dostça kucaklıyor, tüm dostlara selamlarımı iletiyorum...

Şaduman Mutlu
14 Mart 2001/Gebze Cezaevi



TUYAD-DER’in açıklaması...

Adalet Bakanı kına yaksın!

Cezaevlerindeki 19 Aralık katliamına her geçen gün yeni bir halka daha ekleniyor. Sincan F Tipi/Hücre Cezaevi’ndeki tutuklu Cengiz Soydaş, 21 Mart sabahı, Ölüm Orucu direnişindeki ilk şehit oldu.

1982, 1984 ve 1996 ölüm orucu direnişlerinde evlatlarımızdan onlarcasını yitirdik. Ölüm oruçları ve açlık grevlerinde yitirdiklerimize, cezaevlerindeki işkencelerde ve insanlık dışı yaşam koşullarında yitirdiklerimizi de eklediğimizde, yaklaşık dört yüz evladımızın cesedi zindanlara gömüldü.

Bizleri İMF’nin akıl hocalığında yoksulluğun kıskacına sokanlar, halkın tepkilerini önleyebilmek amacıyla bütün dikkatleri cezaevlerinin üzerine çekmek istediler. Bu düşünceyle hazırladıkları “kirli plan” gereğince 19 Aralık 2000 tarihinde, 32 evladımızı uzun namlulu silahlar, gaz ve sinir bombalarıyla öldürdüler, yangın bombalarıyla yaktılar; yüzlerce evladımız ölümden döndü; geriye kalan yüzlercesinin yaşamının ne kadar devam edeceğini bile bilemez durumdayız.

Diyarbakır, Buca, Ulucanlar... 19 Aralık katliamları “zindancılar”ın ne kadar büyük bir kinle dolu olduklarını gösterdi. Siyasi düşüncelerine bağlı kalarak insanlık onurunu koruyan devrimci tutukluları “erteledik” açıklaması yaptıkları F tipi /hücre cezaevlerine koydular. Altına imza attıkları uluslararası insan hakları sözleşmelerini de görmezden gelerek, 19 Aralık’ta katlettikleri tutukluların yanına onlarca şehidi daha eklemeye niyetliler. İşte bundan dolayı, teslim olmaktansa direnme yolunu seçen Cengiz Soydaş, uygulanan “kirli politikalar” sonucunda, zindan direnişlerinde toprağa düşenler arasına katıldı.

F Tipi/Hücre cezaevleri uygulamasına hemen son verilerek, insan hakları sözleşmelerinin gereklilikleri yerine getirilerek, izolasyon politikalarından vazgeçilmeli ve siyasi tutukluların direnerek kazandıkları bütün hakları iade edilmeli; ölüm orucu ve süresiz açlık grevi direnişçilerinin bütün haklı taleplerinin kabul edildiği kamuoyuna açıklanarak, yeni kayıplar verilmesinin önüne geçilmelidir.

Yeni kayıplar verilmesini engellemeliyiz! İnsan haklarını savunan herkes, cezaevlerinde süren devrimci direnişe destek olmayı en doğal insanlık görevi olarak kabul edip harekete geçmelidir.

TUYAD-DER
22 Mart 2001



Helvacı davası:
Yargılayanları yargılamak için davaya katılalım!


Devlet, 26 Eylül ‘99 günü Ulucanlar hapishanesinde kanlı bir operasyon gerçekleştirdi. Ancak sermaye devleti beklemediği bir direnişle karşı karşıya kaldı. On devrimci tutsak katledildi, onlarcası yaralı halde diğer hapishanelere sevk edildi. Bu katliam hücre tipine geçişin bir provası idi.

Devletin katlettiği tutsaklardan Habip Gül’ün cenazesine katılmak için Helvacı Köyü’ne gelen dostları ve yoldaşları jandarma tarafından engellendi. Jandarmanın müdahalesi sonucu çıkan çatışmada onlarca insan yaralandı, 14 kişi tutuklandı.

27 Mart günü dokuzuncu duruşma gerçekleştirildi.

Polis, Aliağa Adliyesi önünde her zamanki gibi mahkemeye gelenleri kimlik kontrolü ve üst aramasından geçirdi. Davayı izlemek için gelen yabancı konuklar kimliklerini gösterdikleri halde devlet güçleri mahkeme salonuna almakta sorun çıkardı. Daha sonra bir TİHV çalışanının müdahalesiyle duruşmaya alındılar.

67 sanıklı Helvacı davasına 6 “sanık” katıldı. Avukatlar, olayın görüntülerinin montajsız halde Kanal D, İnter Star ve Show TV’den alınarak izlenmesini ve diğer tanıkların dinlenmesi için müzekkere çıkarılmasını talep etti. Mahkeme bu talepleri kabul ederek davayı Mayıs ayına erteledi.

SY Kızıl Bayrak okuru/İzmir



Taşlamaya Karşı Uluslararası Komite


İslami diye adlandırılan ülkelerde taşlama aşırı derecede barbar ve zalimce bir uygulamadır. Bununla birlikte hala dünyanın bir kısmında kadınlar göğüslerine kadar çukura konulup taşlanarak idam edilmektedirler. Bugünün medenileşmiş insanlığı bu vahşi islami uygulamaya son verdirmelidir.

“Taşlamaya Karşı Uluslararası Komite”nin kuruluşu, taşlamaya karşı savaşımda ve onun kurbanlarını korumada önemli bir adımdır. Komitenin temelleri :

1.Taşlama cezasının uygulanmasını önlemek,
2.Taşlamayı ortadan kaldırmak için mücadele etmektir.

Kadın haklarını ve insan haklarını savunan bütün örgütlenmeleri ve bireyleri bize katılmaya çağırıyoruz.

Mina Ahadi
“Taşlamaya Karşı Uluslararası Komite” Koordinatörü
email: MinaAhadi@aol.com
14 Mart 2001