DHKP-C, TKP(ML),
TKİP dava tutsaklarının açıklaması:
Taleplerimiz değişmedi!.. Bazı aydın ve sanatçı çevrelerinin katkılarıyla, Ölüm Orucu taleplerinden
vazgeçildiği ya da daha geri noktalara çekildiği haberleri basında
çıkmaktadır. Bu tür haberler yanlıştır. 20 Ekim 2000 tarihinde Süresiz Açlık
Grevi, 19 Kasım 2000 tarihinde Ölüm Orucuna başlarken kamuoyuna
ilan ettiğimiz taleplerin hepsinin arkasındayız ve muhatabıyız.
Tüm dostlar bilmeli ki, 150 gün önce açıkladığımız taleplerimizden
vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Taleplerimizin haklılığı, meşruluğu,
zorunluluğu ve aciliyeti 19 Aralık katliamı, sürmekte olan baskı,
işkence, tecrit ile daha iyi anlaşılmıştır. 17 Mart 2001
Devrimci tutsakların açıklaması: Adalet Bakanı tecriti gizlemek için
oyun Direniş karşısında her geçen gün maskesi düşen Adalet Bakanlığı,
tecrit ve işkence uygulamalarını örtbas etmek için hücrelerinden
zorla çıkarttığı üçer beşer kişiyi boş bir salona götürüp önlerine
top atarak hadi oynayın emri ile kamuoyuna şirin gözükmeye çalışmaktadır.
Bu ve benzeri uygulamalar Adalet Bakanlığının acizliğidir.
Direniş karşısında ezilip gidecektir. Tüm duyarlı kesimleri demagojilere
karşı Adalet Bakanlığını protesto etmeye ve direnişi desteklemeye
çağırıyoruz. 17 Mart 2001
Yeni ölümler istenmiyorsa,
F tipi ölüm hücreleri kapatılmalıdır! Direnişçilerin taleplerinin arkasındayız! 20 Ekim 2000 tarihinde DHKP-C, TKP (ML), TKİP dava tutsaklarının
başlattığı Ölüm Orucu Direnişi 5 ayı aştı, 160lı günlere ulaştı.
Katliam, işkence, baskı ve terörle yaratılan suskunluk fesadı direnişi
bitiremedi. Hücrelerde ve hastahanelerde zorla müdahale işkencesi,
baskılar ve ağır koşullara rağmen direniş devam ediyor. F tipi tabutluklarla devrimci tutsaklara kefen biçenler, direnişin
başlamasıyla yaşamdan bahsetmeye başladılar. Kimsenin
ölmesini istemiyorlarmış, ölüm orucu intiharmış
vs. vs., yalanlarla tabutluklarını ambalajlamaya giriştiler. Sanki
Ulucanlarda devrimci kıyımı yapanlar, Burdurda kol koparıp
tecavüz edenler kendileri değilmiş gibi. Oysa bizzat Meclis İnsan
Hakları Komisyonunun açıkladığı gibi, koparılan kol, tecavüz
edilen genç bedenler F tipi tabutlukların yolunu düzlemek içindi.
Dolayısıyla tüm bunlara rağmen insan yaşamından bahsetmek
en hafif deyimle sahtekarlıktı. Sahtekarlık, direnişe gölge düşürmek, şaşkınların, dar kafalı aydınların
aklını çelmek içindi. Ki bunda da başarılı oldular. Tüm gerçekleri
yok sayanlar sözde devrimci tutsakların yaşamlarını kurtarmaya (!)
soyundular. Ama gerçekte kıyımın ve katliamın yolunu düzlediler.
Nitekim 19 Aralık katliamı Hayata dönüş adı altında
yapıldı. Bu katliamın kendisi dahi, yapılan sahtekarlıkların ve
bu sahtekarlıklara kanmanın gerçekte ne gibi sonuçlar yarattığını
anlatmaya yeter de artar bile. Hayat kurtarmanın bilançosu
28 tutsağın katledilmesi, yüzlercesinin ölümcül yaralarla F tipi
tabutluklara kapatılmasıdır. Sadece bu kadarı değil. Eğer bugün,
onlarca direnişçi ölümle yüzyüzeyse, ve onlarcası sakat kalmışsa,
bunun sorumlusu yine bu sahtekarlığın arkasından gidenlerdir. Devlet, katliam sonrasında baskı ve terörü tüm toplum çapında yaygınlaştırarak,
yalan ve demagojiyi iğrenç boyutlara vardırarak, Ölüm Orucu Direnişinin
çevresinde bir suskunluk zinciri ördü. Ta ki, F tipi tabutluklardan
devrimci tutsakların cesetleri çıkmaya başlayıncaya kadar. Ama tüm
bu yaşananlara karşın yeniden aynı sahtekarlıklar gündeme taşınıyor.
Dün sözkonusu sahtekarlıkların peşinden giderek 28 devrimcinin katliamının
yolunu düzleyenler, yaşananlardan ders almamışa benziyorlar. Yeniden
katliamı, işkenceyi, F tipi tabutluk gerçeğini bir yana bırakarak
hayat kurtarmaktan sözediyorlar. Bununla da kalmayıp
devrimci tutsakların taleplerinden geri adım attıklarını, Adalet
Bakanlığını görüşmeye çağırdıklarını söylüyorlar. Adalet Bakanı
ise buradan cesaret alarak işi arsızlığa vardırmış bulunuyor. Güya
Ölüm Oruu intiharmış. İntihara teşvik edenler
de cezalandırılacaklarmış. Bu arsızlığın arkasında koca bir terör
sopası var. İşkenceye, F tipi tabutluğa, katliama ses çıkarılmamalı
diyor Adalet Bakanı. Yani bırakınız katledelim, işkenceyi sürdürelim
diyor. İşkenceciler ve katliamcılar yüzlerini gizleyemiyorlar. Çaresizleştikçe
saldırganlaşıp, acizleşiyorlar. Tüm bu sahtekarlıklara ve arsızlıklara karşın devrimci tutsaklar
direnişin başında açıkladıkları taleplerin arkasında olduklarını
ve sonuna kadar direnişi sürdüreceklerini duyurdular. Çünkü, F tipleri
gerçek birer tabutluktur, işkencehanedir, çünkü F tipleriyle teslim
alınmak istenen tutsakların inançlarıdır, çünkü katliamcılar ve
işkenceciler yargılanmadıkça yeni katliam ve işkencenin yolu açıktır.
Eğer devrimci tutsakların ölmeleri istenmiyorsa, F tipi tabutluklar
kapatılmalıdır, işkenceler son bulmalıdır, katliamcı ve işkenceciler
yargılanmalıdır, devrimci tutsakların tabutluklara kapatılmasını
öngören tüm yasalar ortadan kaldırılmalıdır. Dolayısıyla devrimci
tutsakların ölmelerine izin verilmeyecekse taleplerinin arkasında
durulmalıdır. Tersi işkencenin, katliamın yolunu açar, ölüm hücrelerini
meşrulaştırır. Bizler, devrimci tutsakların 20 Ekimde direnişe başlarken
kamuoyuna açıkladıkları haklı ve meşru taleplerin değişmediğini
ve bu taleplerin arkasında durduğumuzu, tüm ilerici, demokrat, devrimci
kamuoyuna bir kez daha ilan ediyor ve bu talepleri sahiplenmeye
çağırıyoruz. Tutuklu Aileleri |
|||||