31 Mart '01
Sayı: 02


  Kızıl Bayrak'tan
  Örgütlü birlik tehditleri boşa çıkarmanın biricik yoludur!
  Ölüm Orucu Direnişi'nin yeni evresi...
  DHKP-C, TKP(ML), TKİP dava tutsalarının açıklaması: Taleplerimiz değişmedi!..
  Ölüm Orucu Direniş'i sürüyor!
  Sınıf hareketi
  Hükümet, TÜSİAD ve Genelkurmay Washington'da!
  Düzenin krizi'in liberal sol reçeteler/1
  Yeni bir hayat"a işçi sınıfının devrimci programıyla ulaşılacak!
  Sınıf hareketi ve görevlerimiz
  Newroz etkinlikleri...
  Uluslararası hareket
  Yurtdışında ÖO'yla dayanışma faaliyetleri...
  "Direnişin zerresine bile gölge düşürmemek boynumuzun borucudur"
  Düş yola...
  Gençlik
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ölüm Orucu Direnişi sürüyor!..

Tutsaklar ölüm sınırında!

20 Ekim tarihinde başlayan Ölüm Orucu Direnişi’ni kırmak ve F tipi cezaevlerine geçişi sağlamak için 19 Aralık’ta “hayata dönüş” operasyonu gerçekleştirildi. Ancak operasyondan bugüne, üç aydan fazla bir süre geçmesine rağmen, hastanelerde ve hücrelerde direniş sürüyor. Devlet, tutsakları F tipi hücrelere attığında direnişi kıracağını hayal ediyordu. Ancak direniş daha da güçlenerek devam etti.

Devlet, Ölüm Orucu Direnişi’nin etkisini kırmak amacıyla dışarıda terör estirmekte ve baskı uygulamaktadır. Basına uyguladığı sansür ve son olarak direnişi destekleyen kişi ve kurumlara yönelik 3 ile 10 yıl arası hapis cezası öngören genelgelerle, tutsakların kararlılığını kırmayı ve direnişin gücünü zayıflatmayı amaçlamaktadır.
“Tutsakları yaşatacağız”, “Cezaevlerinden bir tek ölü bile çıkartmayacağız”, “bir tek ölü çıkarsa istifa ederiz” sözleri Ölüm Orucu direnişçisi Cengiz Soydaş’ın 153. günde şehit düşmesiyle paramparça oldu.

Cengiz Soydaş’ın ölümü, Ölüm Orucu Direnişi’ndeki devrimci tutsakların ölüm sınırında olduklarının kanıtı oldu ve devleti paniğe düşürdü. Şimdi amaçları, zorla tıbbi müdahalelerle sakat bırakarak Ölüm Orucu Direnişi’ni kırmak. Yeni ölümleri zorla müdahaleyle engellemek için tüm F tiplerinden hastanelere sevkler yapılıyor. Numune Hastanesi, Kocaeli Devlet Hastanesi, İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesi mahkum koğuşlarına Ölüm Orucu direnişçileri getiriliyor.
Bilinci kapanan kimi tutsaklara tıbbi müdahale yapılıyor. TTB’nin hekimlere yaptığı uyarılara rağmen, Serkan Aydoğan örneğinde olduğu gibi, yanlış müdahalelerle tutsaklar sakat bırakılıyor.

Devlet, ölüm sınırına gelen devrimci tutsakları zorla tıbbi müdahaleyle sakat bırakarak, gerçekte yaşayan ölüler haline getirme vahşetini sürdürüyor.

Durumu kritik ve her an müdahale edilebilecek
olan bazı tutsakların sağlık durumları:

Atılcan Saday: 27 Mart akşamı durumu ağırlaştı ve kendisine müdahale edildi. Müdahale sonrası hafıza kaybına uğradı. 28 Mart günü ise bilinci yerine gelerek tedaviyi reddetti ve koluna takılı olan serumu çıkarıp attı.

Bunun dışında gözlerde kararma ve küçülme var, yürümekte zorluk çekiyor ve mide kanaması geçirdi.

Haydar Baran: Kilo kaybı, aşırı halsizlik, konuşmada güçlük, ışığa ve sese karşı duyarlılık. Şu an Ankara Eğitim Hastanesi’nde tutuluyor.
Hastaneye götürülürken yolda işkenceye uğradı.

Resul Ayaz: Kilo kaybı, aşırı halsizlik, ışığa ve sese karşı duyarlılık, midede sancı, konuşmada güçlük, hafızada zayıflama, ağızda kuruma.
Şu an Ankara Eğitim Hastanesi’nde tutuluyor.

Muharrem Kurşun: Su, şeker ve tuzu kesmelerinden sonra yürümede zorluk, konuşmada güçlük çekiyor. Tekrar su ve şeker almaya başladıktan sonra biraz toparlanma var. Ayrıca sese, ışığa karşı duyarlılık, halsizlik mevcut. Mide kanaması geçirdi.
Şu an Ankara Eğitim Hastanesi’nde tutuluyor.

Düzgün Zengin: Önceki haftalara göre davranışlarda ağırlaşma, konuşmada güçlük çekme, aşırı halsizlik gözlendi.
Şu an hastanede tutuluyor.

Sefa Gönültaş: Durumu ağırlaştı. Wernica Korsakof başlangıcı belirtileri mevcut.

Şaduman Mutlu: Aşırı halsizlik, yürürken zorlanma, göz kararması ve yanması. 30 kilo civarında.

Servet Paksoy: 34 kilo. Sürekli mide bulantısı, şiddetli halsizlik, kokuya hassasiyet. Ayakta duramıyor.

Hatice Yürekli: Bilinci açık, ancak yataktan kalkamıyor. Tuz ve şeker alamadığı gibi vücut suyu da kabul etmemeye başladı.

Hacı Demirkaya: Kilo kaybı 20. Sürekli kusma (kan kusma), 2 haftadır şeker alamama, günlük su alımı 1 litrenin altında, vücudun her yerinde süreklileşen ağrılar, yürüyememe, kollarda uyuşma, görme güçlüğü, mide kanaması.

Hüsnü Turan: 8 gün boyunca sürekli kusma, su dahil hiçbir şey alamama, yürüyememe, son bir haftada kısmen düzelme, 20’nin üzerinde kilo kaybı, mide ve bağırsaklarda kramplar, büyük tansiyon 8, küçük 5, nabız 50, sürekli migren krizi.

Mehmet Çömüt: 17-18 civarında kilo kaybı, aşırı halsizlik, kas ve eklem ağrıları, böbreklerde sürekli ağrı, unutkanlık, bilincini toparlayamama, kulaklarda çınlama, işitmede zorluk, hareketlerde yavaşlama, su ve şeker alımında azalma, omurga kemiklerinde batma ve mide bulantısı.

Özgür Güdenoğlu: Böbrek ağrısı, aşırı kilo kaybı, halsizlik, kaburga ve omurga kemiklerinde batma, baş dönmesi, baş ağrısı, su ve şeker alımında azalma, vücut ısısında düşüş ve mide bulantısı.

Sadık Yılmaz: Yürümekte zorluk çekiyor. Kalp aritmasından dolayı rahatsızlık geçirmiş. Böbrek rahatsızlığı, kronik bronşit, unutkanlık başlamış. Sıvı almakta zorlanıyor. Unutkanlık gibi zihinsel problemler başlamış. Son görüşe tekerlekli sandalye ile gelmiş.
Murat Acar: Desteksiz yürüyememe, diş etlerinde kanama, mide bulantısı, unutkanlık, yoğun sancılar, gözlerinde bozukluk.

Barış Albay: 40 kiloya düşmüş, aşırı tepkici, konuşmada zorlanma, mide bulantısı, baş dönmesi ve bayılma gibi rahatsızlıklar.
Aşırı zayıflıktan dolayı kemiklerde batma.

Muharrem Horoz: Halsizlik, aşırı kilo kaybı, vücudun belli bölgelerinde yanmalar var. 56 kilo. Ellerde, kollarda, omuzlarda, başta sinirsellikler artmış. Başta istem dışı sallanma. Sol böbrekte ağrı, vücudun belli yerlerinde uyuşma, tansiyon düşük, şeker, tuz, su alımında düşüş.

Bülent Öner: Vücudunda uyuşukluklar ve hafızasında unutkanlık başlamış. Baş dönmesi, görme bozukluğu, ishal gibi rahatsızlıklar. Konuşmada zorlanma, unutkanlık, yürümekte zorluk.

Bedic Ergün: 39 kilo. Belirgin şekilde halsizlik ve uyuşukluk belirtileri gözleniyor. Tansiyon ve nabız sürekli değişiyor (genelde düşük). Bazen mide bulantısı, çabuk yorulma, şekerli su almada zorluk.

Nezahat Turan: 37 kiloya düşmüş. Halsizlik ve sürekli baş dönmesi, ellerde ve ayaklarda uyuşma, şeker ve su alamıyor. Mide bulantısı ve kusma, kas ve kemiklerde ağrılar, uyumada zorluk. Nabız ve tansiyonda düşüklük. Ağız ve boğazda kuruma.

Diren Kırkoç: Halsizlik, sürekli baş dönmesi, ellerde ve ayaklarda uyuşma. Ayakta durmada ve yürümede zorluk çekiyor. Başında, kaslarında ve kemiklerinde ağrılar var. Bel ve boyun fıtığında ağrılar artmış. Sıvı alımında zorlanıyor. Mide bulantısı, görme bozukluğu, ses ve ışığa karşı hassasiyet. Tansiyon ve nabız düşüklüğü var. (Nabız 40, büyük tansiyon 8, küçük 4’e düşebiliyor.) Uyuyamama ve ağız, boğaz kuruması sorunları yaşıyor.

Gesime Bozlu: 12 kilo kaybetmiş. Ayakta durma ve yürümede zorluk. Sürekli baş dönmesi var. Sıvı ve şeker alımında zorlanıyor. Mide bulantısı, görme bozukluğu, kol ve bacaklarda uyuşma, ses ve ışığa karşı hassasiyet var. Nabız ve tansiyon düşük.



F tipi karşıtı açıklama nedeniyle yargılanan avukatlar beraat ettiler

Yargılanan gerçekte avukatlar değildi...

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi avukatlarının 16 Eylül ‘00 tarihinde yapmayı planladıkları basın açıklaması engellenmiş, dövülerek gözaltına alınmışlardı.

Bu basın açıklamasıyla avukatlar ikili bir amaç güdüyorlardı. Birincisi, her hafta yapılan tutuklu ailelerinin F tipi karşıtı Cumartesi eylemlerine destek vermek; ikincisi, F tipi cezaevlerine ve 17 Ocak 2000 tarihinde yaşama geçirilen “Üçlü Protokol”e karşı tutumlarını ifade etmek.

Fakat basın açıklaması son anda “yukardan emir var” gerekçesiyle engellendi, dernek yöneticisi ve üyesi 27 avukat dövülerek gözaltına alındı.

Bunun ardından yargı terörü geldi. Avukatlar hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten dava açıldı. Fakat bunu yeterli görmemiş olsalar gerek, Beyoğlu Savcılığı, avukatların “yasadışı örgütlere yardım ve yataklık ettiği” gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek davayı DGM’ye gönderdi. DGM’de verilen görevsizlik kararı sonrasında 27 avukatın yargılanmasına Beyoğlu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlandı.

28 Mart günü sabah 9:30’da başlayan duruşma 13:00’de sona erdi. Oldukça uzun sayılabilecek duruşma sonunda mahkeme beraat vermek zorunda kaldı.

Avukatlar ortak bir savunma hazırlamışlardı. Altında yargılanan “sanık” avukatların imzaları bulunan ve “ortak beyanlarımız” ibaresi taşıyan belgede özet olarak, bu yargılamanın hukuksuzluğu eleştiriliyor ve üzerlerine atılı “suç”un gerçekte yasalarda olmayan ve savcılığın yarattığı farazi bir suç olduğu ifade ediliyordu.

Devletin saldırı amacı taşıyan yargılama süreci avukatlar tarafından karşı bir saldırıyla yanıtlandı. Öyle ki, bizzat savcı, “burada sanıklar değil, mahkeme ve savcılık yargılanıyor” demek durumunda kaldı.

Asıl önemlisi ise, mahkeme salonunun F tipi karşıtı tutumun ifade edildiği bir platform olarak kullanılmasıdır. Bilindiği üzere, devlet tarafından özellikle 19 Aralık katliamı sonrasında, F tipi karşıtı olmanın ve ölüm oruçlarını desteklemenin suç olduğu şeklinde bir hava oluşturulmaya çalışıldı. Hatta Adalet Bakanı “terör örgütlerine yardım ve yataklık”, “ölüme sebebiyet vermek” türü laflar geveledi ve hala da geveliyor.

Fakat duruşma gerçeğin hiç de böyle olmadığını belgelemenin vesilesi oldu. Duruşmada F tipi karşıtlıklarını net bir şekilde ifade eden avukatlar, bu tutumun burjuvazinin yasalarına göre dahi suç teşkil edemeyeceğini kanıtlarıyla mahkemeye sundular.

Duruşmanın sonunda savcı ve mahkeme heyeti pek yapmadıkları bir şeyi yapmak zorunda kaldılar. Normalde davayı başka bir tarihe erteleme usuldenken, mahkeme savcının beraat isteğine uydu.

Sonuç yalnızca bir “hukuksal başarı” değildir. Çünkü asıl yargılanan, savcılık ve mahkeme şahsında, kendi hukukunu bile hiçe sayan devlet olmuştur.




27 avukatın ortak savunmasından...

"Hücre tipi cezaevleri ve üçlü protokolün,
tepkiyi fazlasıyla hak ettiği bugün daha net
bir şekilde ortaya çıkmıştır"

“F tipi cezaevleri adıyla açılan hücre tipi cezaevleri tecrit esasına göre çalışan, temel insan hak ve özgürlüklerini kullanılmaz kılan yapılardır. Buna paralel olarak 14 Ocak 2000 tarihli Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıklarının imzaladığı 3’lü protokol ile savunma hakkı kullanılamaz, savunma mesleği yapılamaz hale gelmiştir.
Avukatların üzerlerinin ve çantalarının elle aranmasını, evraklarının denetlenmesini düzenleyen bu protokole karşı durmanın ne kadar haklı olduğu bugün daha net şekilde gözlerimizin önündedir.
Bugün F tipi hücrelerde tutulan müvekkillerimiz avukatları ile görüşürken kağıt kalem bile bulunduramamakta, avukatlar dava evrakını bile ancak idareye vererek müvekkiline ulaştırabilmektedir. Tabii ki idare uygun gördüklerini uygun gördüğü zamanda vermektedir.
Şimdi F tipi hücrelerde tutuklular birer birer ölüyorlar, avukatlar cezaevlerine giremiyor ya da 5-10 dakikalık görüş için gün boyu sıra bekledikten sonra meslek ve insan onuruna aykırı yeni uygulamalara uğrayarak müvekkillerine ulaşabiliyorlar.
Bu gerçekleri daha insanlar ölmeden önce kamuoyunun dikkatine sunan, mesleğimizin ve savunma hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen basın açıklamamız bugünkü koşulların yaratılmaması içindi.
Ancak bugün bizler bu hakkımızı kullandığımız için hızla sanık konumuna getirilerek mahkemenize çıkarılırken, bu yasa ve hukuk dışı protokolün iptali için Danıştay’da açtığımız dava 1 yılı aşkın süredir sonuçlandırılmadı.
Basın açıklamamızın konusunu oluşturan hücre tipi cezaevleri ve avukatlara yönelik uygulamaları da kapsayan üçlü protokolün, savunma olanağını ortadan kaldıran hükümlerinin eleştiriyi ve tepkiyi fazlasıyla hak ettiği bugün daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır.”




TUYAB’ın açıklaması...

Evlatlarımızı savunmaya
devam edeceğiz!


Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin kazanılmış haklarının gaspedilmesiyle birlikte başlatılan Açlık Grevi ve Ölüm Oruçlarının ölümle sonuçlanmasının gerçek sorumluları, suçluluklarının telaşını yaşıyorlar.

19 Aralık katliamının faturasını tutuklu ve hükümlülere yüklemeye çalışan Adalet Bakanı, bununla da yetinmeyerek, başta evlatlarımızın insanca bir ortamda yaşamasını savunan biz tutuklu ve hükümlü yakınları olmak üzere, cezaevlerindeki insanların demokratik ve insani taleplerini savunan herkesi tehdit ederek susturmaya çalışıyor. Tutuklu ve hükümlülerin taleplerinin haklılığını onaylayanları cezalandırmayı hedefliyor.

Adalet Bakanı H. Sami Türk’ün 27 Mart tarihli bazı gazetelerde yer alan, “Ölüm Orucu intihardır, bunu teşvik edenler soruşturulacak, tespit edilenler cezalandırılacak” şeklindeki sözleri, yaşanan ölümlerden kendisinin sorumluluğunu azaltmayacağı gibi, bizleri de, evlatlarımızın insanca yaşama hakkı için yaptıkları direnişi savunmaktan alıkoyamaz. Eğer suçlu aranacaksa, aylardan beri tutuklu ve hükümlülerin taleplerini görmezlikten gelen, ölümlerine seyirci kalan yetkililerden başkası değil ve olmayacaktır.

Bakanı; kamuoyunu tehdit eden sözlerinden ötürü kınıyor, evlatlarımızın yaşamlarını ve direnişlerini savunmaktan asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha duyuruyoruz.

Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği
(TUYAB)



İstanbul Emek Platformu’nun açıklaması...

“Yeni ölümlerin önüne geçilmelidir!”


19-22 Aralık tarihlerinde devlet, “Hayat Kurtarma Operasyonu” adı altında başlattığı saldırıyla 28 tutuklu ve hükümlüyü eşi benzeri görülmemiş bir şekilde öldürdü. Tutukluların üzerine benzin dökerek diri diri yaktı.

Dört duvar arasındaki tutuklulara bunlar yapılırken, dışarıda da bu vahşete karşı çıkan herkese terör destekçisi denilerek saldırıldı.

Dernekler kapatılıp, siyasi parti ve sendikalar basıldı. TAYAD ve Tüm Yargı-Sen yöneticileri tutuklandı. Odalardan barolara, aydınlardan sanatçılara, bilim adamlarından tek tek bireylere kadar herkes tehdit edildi ve haklarında çeşitli davalar açıldı.

Basın susturularak yaşanan vahşet ve saldırılar kamuoyundan gizlenmeye çalışıldı. İşte F tipleri bu koşullarda açıldı. F tiplerinde işkence, baskı, tecrit ve insanlık dışı uygulamalar süreklileştirildi. Bu durumu protesto eden bazı tutuklu ve hükümlüler kendilerini yaktı.

Vücudunda kurşun, kırık, yanık ve yaraları bulunan tutukluların tedavileri yapılmazken, “kimsenin ölmesine izin vermeyeceğiz” diyerek, Ölüm Orucu’ndaki tutuklu ve hükümlülere zorla tıbbi müdahale yapılarak, onlarcası felç ve sakat bırakılıyor.

İçerde ve dışarda azgınca süren bütün bu saldırıların asıl nedeni bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Siyasal iktidarın da açıkladığı gibi, Türkiye “tarihin en büyük ekonomik ve siyasi krizini” yaşamaktadır.

Ve bu krizin sorumlusu biz emekçiler olmadığımız gibi, faturası bize çıkarılmak isteniyor.

Krizin faturası; Açlık, yoksulluk ve zulümdür... Ülkemizin, emeğimizin, alınterimizin İMF’ye, emperyalizme peşkeş çekilmesidir...

Krizin faturası; Onlarca kişi öldürülerek geçilen F Tipi hapishanelerdir...

İşkence, baskı ve tecrit koşullarında süren ölüm orucunun 153. gününde CENGİZ SOYDAŞ yaşamını yitirdi.

CENGİZ SOYDAŞ’ın ölümünün tek sorumlusu işkenceyi, baskıyı, insanlık dışı uygulamaları süreklileştiren, zorla müdahalelerle insanları sakat bırakan ve tutukluların en insani demokratik taleplerini kabul etmeyen Adalet Bakanlığı, devletin tüm kurum ve yetkili kişileridir.

İstanbul Emek Platformu olarak uyarıyoruz. Tutukluların talepleri dikkate alınmalı ve bir an önce süren insanlık dışı uygulamalara son verilerek yeni ölümlerin önüne geçilmelidir.

İstanbul Emek Platformu Yürütmesi
23 Mart 2001




İzmir’de hücre karşıtı eylem...

“Devrim şehitleri ölümsüzdür!”


Uzun süredir İzmir Hücre Karşıtı Platform tarafından yapılan Cumartesi eyleminin yanısıra 24 Mart günü Tayd-der de cezaevleri gündemli bir eylem yaptı. İki eylemin saati çakıştığı için, 13.30’da Tayd-der’in eylemi başladı. Platform bileşenleri kitlesinin de geldiği eyleme yaklaşık 450 kişi katıldı.

Sincan F tipi Cezaevi’nde şehit düşen Ölüm Orucu direnişçisi Cengiz Soydaş’ın ölümü, E ve F Tipi cezaevlerinde yaşanan sorunlar dile getirildi. E ve F tipi hapishanelerin tabip odalarının, baroların ve DKÖ’lerin bağımsız denetimine açılması; işkence, kötü muamele ve genel olarak F tipi uygulamalarına son verilmesi; tutuklu ve hükümlülerin yaşam, vücut bütünlüğü ve temel sosyal-siyasal hak ve özgürlüklerini gözeten bir uygulama imkanı yaratılana kadar tüm cezaevlerini boşaltan bir genel af çıkartılması, istendi.

“Tecrit insan onuruna saldırı, sistemli işkencedir-Tutuklu ve Hükümlü Aileleri İnisiyatifi” pankartı açıldı ve “Ayrımsız genel af istiyoruz, F tipi izolasyona hayır!”, “Şehit Namırın!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Halkların kardeşliği hücreleri yıkacak!” vb. sloganlar atıldı.

Bu eylemin ardından İzmir Hücre Karşıtı Platform’unun eylemi saygı duruşuyla başladı. Tayd-der’li ailelerin alandan ayrılmasıyla eylem yaklaşık 200 kişiyle yapıldı. Oturma eyleminin ardından Dr. Alp Ayan’ın okuduğu basın metninde Sincan’da şehit düşen Cengiz Soydaş’ın süreci anlatıldı. 19 Aralık katliamında şehit düşen tutsakların ismi tek tek okunarak her isim sonrası “Ölümsüzdür!” diye haykırıldı. En son Cengiz Soydaş’ın ismi okundu ve “Ölümsüzdür!” denildikten sonra “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganı atıldı.

Basın açıklamasında; “Cezaevlerindeki siyasi tutuklu ve hükümlülerin temel taleplerinin son derece insani ve demokratik olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bizlerin ve inanıyoruz ki tüm insanlık ailesinin, önlenebilir bir tek ölüm haberi almaya tahammülümüz kalmadı. TTB’nin ani ve kitlesel ölümler konusundaki uyarısının ciddiye alınmasını bekliyoruz. Cezaevlerindeki durumun nesnel olarak saptanarak kamuoyuna gerçeklerin açıklanmasında olduğu gibi sağlıklı görüşmelerin yürütülmesi konusunda da TBB, TTB, İHD, TİHV, TAYAD, Tüm-Yargı Sen gibi kurumlarla aydınların göreve hazır ve talip oldukları bilinmektedir. Hiç zaman kaybedilmeksizin tutuklu ve hükümlü temsilcileriyle görüşmelerin başlatılmasını engelleyenler tarih önünde ağır bir sorumlulukla karşı karşıya kalacaklardır, uyarıyoruz.” denildi.

Eylemde, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “F tipi ölümler istemiyoruz!”, “Devrimci tutsaklar yalnız değildir!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Cengiz Soydaş ölümsüzdür!”, “F tipine değil emekçiye bütçe!” vb. sloganlar atıldı.

SY Kızıl Bayrak/İzmir




Bu vahşete dur deyin!!!


Bir vahşet yaşanıyor Türkiye’de 19 Aralık’tan beri. Tüyler ürpertici bir sessizlik olumluyor parça parça, yavaş yavaş gelen ölümleri.

Böylesine acımasız tablo içinde rahatlıkla yiyip içebilmek, gerçek sevginin anlamını bilmeden yaşamak ne kadar kolay sizin için. Ne kadar da kolay, hoyratça hayatları sona erdirmek. Oğlunuza, kızınıza, eşinize sarılırken tüyleriniz ürpermiyor mu? Bir yanda parça parça, 160 gündür ölüme bir adım daha yaklaştırdığınız o güzelim insanlar kabuslarınız olmayacak mı?

Kabul edilebilir talepleri hiçe sayarak onca insanın ölümüne, sakatlanmasına göz yummanız... Ve ezberlediğiniz “F tipleri kapatılmayacak” cümleniz... Kulaklarınızı tıkayıp aynı şeyi tekrarlamaktan vazgeçseniz, duyacaksınız taleplerin uygulanabilir talepler olduğunu.

Anaların öfkesi, eşlerin feryatları, sevgililerin gözyaşları, nefreti büyüterek rüyalarınızı kabusa çevirecek. Rüyalarınıza girecek oğlunuzun, kızınızın da haksızlıklara karşı bedenlerini siper etmeleri. Ve onlar parça parça eridikçe, duyacaksınız yüreğinizin sızısını. Sırılsıklam uyanacaksınız her sabah “acaba?” diye.

Daha fazla gecikmeden bu vahşete dur deyin. Daha fazla yürek kararmadan...

Bir tutsak yakını




İzmir İHD’nin mektup eylemi



İHD İzmir Şubesi tarafından 28 Mart Çarşamba günü, Cumhuriyet Postahanesi’nden, Ölüm Oruçları ve Cengiz Soydaş’ın şehit düşmesiyle başlayan yeni süreçle ilgili Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’e, Başbakan Bülent Ecevit’e ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e mektup gönderme eylemi gerçekleştirildi. Bazı legal parti ve sendika temsilcilerinin de katıldığı eylemde İHD Şube Başkanı Günseli Kaya sözlü bir açıklama yaptı. Eylemde “İçerde, dışarda hücreleri parçala!” ve “Devrimci tutsaklar yalnız değildir!” sloganları atıldı.

SY Kızıl Bayrak/İzmir




Cengiz Soydaş’ı temsili uğurlama törenine
katılmak isteyen 500 kişi gözaltına alındı


Ölüm Orucu Direnişi’nin 19 Aralık katliamından sonra ilk şehidi olan Cengiz Soydaş’ın cenazesi devletin kolluk güçlerinin aileye baskı yapmasıyla, 23 Mart 2001 günü defnedildi. Bir gün sonra gerçekleştirilecek temsili törene katılmak üzere yola çıkan 500’ün üzerinde insan gözaltına alındı. Tutuklu aileleri Anadolu yakasındaki CHP binasında yaptıkları bir basın açıklamasıyla saldırı ve gözaltıları kınadılar.

Saat 16:30’da başlayan basın açıklamasına katılan Cengiz Soydaş’ın yeğeni: “Cengiz abimin ölümüne neden olan, onu ve onun gibileri hücrelere koyan zihniyettir. F tipleri kapatılmadıkça yeni ölümler olacaktır. Dün saat 16:00 gibi cenazeyi defnetmek zorunda bırakıldık. Cenazenin sahiplenilmesini istemediler” dedi. Tutuklu ailelerinin basın açıklaması uzun süren alkışlarla bitirildi.

SY Kızıl Bayrak/Kartal