Ölüm Orucu Direnişi sürüyor!.. Tutsaklar ölüm sınırında! 20 Ekim tarihinde başlayan Ölüm Orucu Direnişini kırmak
ve F tipi cezaevlerine geçişi sağlamak için 19 Aralıkta
hayata dönüş operasyonu gerçekleştirildi. Ancak
operasyondan bugüne, üç aydan fazla bir süre geçmesine rağmen,
hastanelerde ve hücrelerde direniş sürüyor. Devlet, tutsakları
F tipi hücrelere attığında direnişi kıracağını hayal ediyordu.
Ancak direniş daha da güçlenerek devam etti. Devlet, Ölüm Orucu Direnişinin etkisini kırmak amacıyla
dışarıda terör estirmekte ve baskı uygulamaktadır. Basına uyguladığı
sansür ve son olarak direnişi destekleyen kişi ve kurumlara
yönelik 3 ile 10 yıl arası hapis cezası öngören genelgelerle,
tutsakların kararlılığını kırmayı ve direnişin gücünü zayıflatmayı
amaçlamaktadır. Cengiz Soydaşın ölümü, Ölüm Orucu Direnişindeki
devrimci tutsakların ölüm sınırında olduklarının kanıtı oldu
ve devleti paniğe düşürdü. Şimdi amaçları, zorla tıbbi müdahalelerle
sakat bırakarak Ölüm Orucu Direnişini kırmak. Yeni ölümleri
zorla müdahaleyle engellemek için tüm F tiplerinden hastanelere
sevkler yapılıyor. Numune Hastanesi, Kocaeli Devlet Hastanesi,
İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesi mahkum koğuşlarına Ölüm Orucu
direnişçileri getiriliyor. Devlet, ölüm sınırına gelen devrimci tutsakları zorla tıbbi
müdahaleyle sakat bırakarak, gerçekte yaşayan ölüler haline
getirme vahşetini sürdürüyor. Durumu kritik ve her an müdahale edilebilecek Atılcan Saday: 27 Mart akşamı durumu ağırlaştı ve kendisine
müdahale edildi. Müdahale sonrası hafıza kaybına uğradı. 28
Mart günü ise bilinci yerine gelerek tedaviyi reddetti ve koluna
takılı olan serumu çıkarıp attı. Bunun dışında gözlerde kararma ve küçülme var, yürümekte zorluk
çekiyor ve mide kanaması geçirdi. Haydar Baran: Kilo kaybı, aşırı halsizlik, konuşmada
güçlük, ışığa ve sese karşı duyarlılık. Şu an Ankara Eğitim
Hastanesinde tutuluyor. Resul Ayaz: Kilo kaybı, aşırı halsizlik, ışığa ve sese
karşı duyarlılık, midede sancı, konuşmada güçlük, hafızada zayıflama,
ağızda kuruma. Muharrem Kurşun: Su, şeker ve tuzu kesmelerinden sonra
yürümede zorluk, konuşmada güçlük çekiyor. Tekrar su ve şeker
almaya başladıktan sonra biraz toparlanma var. Ayrıca sese,
ışığa karşı duyarlılık, halsizlik mevcut. Mide kanaması geçirdi. Düzgün Zengin: Önceki haftalara göre davranışlarda ağırlaşma,
konuşmada güçlük çekme, aşırı halsizlik gözlendi. Sefa Gönültaş: Durumu ağırlaştı. Wernica Korsakof başlangıcı
belirtileri mevcut. Şaduman Mutlu: Aşırı halsizlik, yürürken zorlanma, göz
kararması ve yanması. 30 kilo civarında. Servet Paksoy: 34 kilo. Sürekli mide bulantısı, şiddetli
halsizlik, kokuya hassasiyet. Ayakta duramıyor. Hatice Yürekli: Bilinci açık, ancak yataktan kalkamıyor.
Tuz ve şeker alamadığı gibi vücut suyu da kabul etmemeye başladı. Hacı Demirkaya: Kilo kaybı 20. Sürekli kusma (kan kusma),
2 haftadır şeker alamama, günlük su alımı 1 litrenin altında,
vücudun her yerinde süreklileşen ağrılar, yürüyememe, kollarda
uyuşma, görme güçlüğü, mide kanaması. Hüsnü Turan: 8 gün boyunca sürekli kusma, su dahil hiçbir
şey alamama, yürüyememe, son bir haftada kısmen düzelme, 20nin
üzerinde kilo kaybı, mide ve bağırsaklarda kramplar, büyük tansiyon
8, küçük 5, nabız 50, sürekli migren krizi. Mehmet Çömüt: 17-18 civarında kilo kaybı, aşırı halsizlik,
kas ve eklem ağrıları, böbreklerde sürekli ağrı, unutkanlık,
bilincini toparlayamama, kulaklarda çınlama, işitmede zorluk,
hareketlerde yavaşlama, su ve şeker alımında azalma, omurga
kemiklerinde batma ve mide bulantısı. Özgür Güdenoğlu: Böbrek ağrısı, aşırı kilo kaybı, halsizlik,
kaburga ve omurga kemiklerinde batma, baş dönmesi, baş ağrısı,
su ve şeker alımında azalma, vücut ısısında düşüş ve mide bulantısı. Sadık Yılmaz: Yürümekte zorluk çekiyor. Kalp aritmasından
dolayı rahatsızlık geçirmiş. Böbrek rahatsızlığı, kronik bronşit,
unutkanlık başlamış. Sıvı almakta zorlanıyor. Unutkanlık gibi
zihinsel problemler başlamış. Son görüşe tekerlekli sandalye
ile gelmiş. Barış Albay: 40 kiloya düşmüş, aşırı tepkici, konuşmada
zorlanma, mide bulantısı, baş dönmesi ve bayılma gibi rahatsızlıklar. Muharrem Horoz: Halsizlik, aşırı kilo kaybı, vücudun
belli bölgelerinde yanmalar var. 56 kilo. Ellerde, kollarda,
omuzlarda, başta sinirsellikler artmış. Başta istem dışı sallanma.
Sol böbrekte ağrı, vücudun belli yerlerinde uyuşma, tansiyon
düşük, şeker, tuz, su alımında düşüş. Bülent Öner: Vücudunda uyuşukluklar ve hafızasında unutkanlık
başlamış. Baş dönmesi, görme bozukluğu, ishal gibi rahatsızlıklar.
Konuşmada zorlanma, unutkanlık, yürümekte zorluk. Bedic Ergün: 39 kilo. Belirgin şekilde halsizlik ve
uyuşukluk belirtileri gözleniyor. Tansiyon ve nabız sürekli
değişiyor (genelde düşük). Bazen mide bulantısı, çabuk yorulma,
şekerli su almada zorluk. Nezahat Turan: 37 kiloya düşmüş. Halsizlik ve sürekli
baş dönmesi, ellerde ve ayaklarda uyuşma, şeker ve su alamıyor.
Mide bulantısı ve kusma, kas ve kemiklerde ağrılar, uyumada
zorluk. Nabız ve tansiyonda düşüklük. Ağız ve boğazda kuruma. Diren Kırkoç: Halsizlik, sürekli baş dönmesi, ellerde
ve ayaklarda uyuşma. Ayakta durmada ve yürümede zorluk çekiyor.
Başında, kaslarında ve kemiklerinde ağrılar var. Bel ve boyun
fıtığında ağrılar artmış. Sıvı alımında zorlanıyor. Mide bulantısı,
görme bozukluğu, ses ve ışığa karşı hassasiyet. Tansiyon ve
nabız düşüklüğü var. (Nabız 40, büyük tansiyon 8, küçük 4e
düşebiliyor.) Uyuyamama ve ağız, boğaz kuruması sorunları yaşıyor. Gesime Bozlu: 12 kilo kaybetmiş. Ayakta durma ve yürümede
zorluk. Sürekli baş dönmesi var. Sıvı ve şeker alımında zorlanıyor.
Mide bulantısı, görme bozukluğu, kol ve bacaklarda uyuşma, ses
ve ışığa karşı hassasiyet var. Nabız ve tansiyon düşük.
F tipi karşıtı açıklama
nedeniyle yargılanan avukatlar beraat ettiler Yargılanan gerçekte avukatlar
değildi... Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi avukatlarının 16
Eylül 00 tarihinde yapmayı planladıkları basın açıklaması
engellenmiş, dövülerek gözaltına alınmışlardı. Bu basın açıklamasıyla avukatlar ikili bir amaç güdüyorlardı.
Birincisi, her hafta yapılan tutuklu ailelerinin F tipi karşıtı
Cumartesi eylemlerine destek vermek; ikincisi, F tipi cezaevlerine
ve 17 Ocak 2000 tarihinde yaşama geçirilen Üçlü Protokole
karşı tutumlarını ifade etmek. Fakat basın açıklaması son anda yukardan emir var
gerekçesiyle engellendi, dernek yöneticisi ve üyesi 27 avukat
dövülerek gözaltına alındı. Bunun ardından yargı terörü geldi. Avukatlar hakkında 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefetten
dava açıldı. Fakat bunu yeterli görmemiş olsalar gerek, Beyoğlu
Savcılığı, avukatların yasadışı örgütlere yardım ve yataklık
ettiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek davayı
DGMye gönderdi. DGMde verilen görevsizlik kararı
sonrasında 27 avukatın yargılanmasına Beyoğlu 7. Asliye Ceza
Mahkemesinde başlandı. 28 Mart günü sabah 9:30da başlayan duruşma 13:00de
sona erdi. Oldukça uzun sayılabilecek duruşma sonunda mahkeme
beraat vermek zorunda kaldı. Avukatlar ortak bir savunma hazırlamışlardı. Altında yargılanan
sanık avukatların imzaları bulunan ve ortak
beyanlarımız ibaresi taşıyan belgede özet olarak, bu yargılamanın
hukuksuzluğu eleştiriliyor ve üzerlerine atılı suçun
gerçekte yasalarda olmayan ve savcılığın yarattığı farazi bir
suç olduğu ifade ediliyordu. Devletin saldırı amacı taşıyan yargılama süreci avukatlar tarafından
karşı bir saldırıyla yanıtlandı. Öyle ki, bizzat savcı, burada
sanıklar değil, mahkeme ve savcılık yargılanıyor demek
durumunda kaldı. Asıl önemlisi ise, mahkeme salonunun F tipi karşıtı tutumun
ifade edildiği bir platform olarak kullanılmasıdır. Bilindiği
üzere, devlet tarafından özellikle 19 Aralık katliamı sonrasında,
F tipi karşıtı olmanın ve ölüm oruçlarını desteklemenin suç
olduğu şeklinde bir hava oluşturulmaya çalışıldı. Hatta Adalet
Bakanı terör örgütlerine yardım ve yataklık, ölüme
sebebiyet vermek türü laflar geveledi ve hala da geveliyor. Fakat duruşma gerçeğin hiç de böyle olmadığını belgelemenin
vesilesi oldu. Duruşmada F tipi karşıtlıklarını net bir şekilde
ifade eden avukatlar, bu tutumun burjuvazinin yasalarına göre
dahi suç teşkil edemeyeceğini kanıtlarıyla mahkemeye sundular. Duruşmanın sonunda savcı ve mahkeme heyeti pek yapmadıkları
bir şeyi yapmak zorunda kaldılar. Normalde davayı başka bir
tarihe erteleme usuldenken, mahkeme savcının beraat isteğine
uydu. Sonuç yalnızca bir hukuksal başarı değildir. Çünkü
asıl yargılanan, savcılık ve mahkeme şahsında, kendi hukukunu
bile hiçe sayan devlet olmuştur.
27 avukatın ortak savunmasından... "Hücre tipi cezaevleri
ve üçlü protokolün, F tipi cezaevleri adıyla açılan hücre tipi cezaevleri
tecrit esasına göre çalışan, temel insan hak ve özgürlüklerini
kullanılmaz kılan yapılardır. Buna paralel olarak 14 Ocak 2000
tarihli Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıklarının imzaladığı
3lü protokol ile savunma hakkı kullanılamaz, savunma mesleği
yapılamaz hale gelmiştir.
TUYABın açıklaması... Evlatlarımızı savunmaya
19 Aralık katliamının faturasını tutuklu ve hükümlülere yüklemeye
çalışan Adalet Bakanı, bununla da yetinmeyerek, başta evlatlarımızın
insanca bir ortamda yaşamasını savunan biz tutuklu ve hükümlü
yakınları olmak üzere, cezaevlerindeki insanların demokratik
ve insani taleplerini savunan herkesi tehdit ederek susturmaya
çalışıyor. Tutuklu ve hükümlülerin taleplerinin haklılığını
onaylayanları cezalandırmayı hedefliyor. Adalet Bakanı H. Sami Türkün 27 Mart tarihli bazı gazetelerde
yer alan, Ölüm Orucu intihardır, bunu teşvik edenler soruşturulacak,
tespit edilenler cezalandırılacak şeklindeki sözleri,
yaşanan ölümlerden kendisinin sorumluluğunu azaltmayacağı gibi,
bizleri de, evlatlarımızın insanca yaşama hakkı için yaptıkları
direnişi savunmaktan alıkoyamaz. Eğer suçlu aranacaksa, aylardan
beri tutuklu ve hükümlülerin taleplerini görmezlikten gelen,
ölümlerine seyirci kalan yetkililerden başkası değil ve olmayacaktır. Bakanı; kamuoyunu tehdit eden sözlerinden ötürü kınıyor, evlatlarımızın
yaşamlarını ve direnişlerini savunmaktan asla vazgeçmeyeceğimizi
bir kez daha duyuruyoruz. Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği
İstanbul Emek Platformunun
açıklaması... Yeni ölümlerin önüne geçilmelidir!
Dört duvar arasındaki tutuklulara bunlar yapılırken, dışarıda
da bu vahşete karşı çıkan herkese terör destekçisi denilerek
saldırıldı. Dernekler kapatılıp, siyasi parti ve sendikalar basıldı. TAYAD
ve Tüm Yargı-Sen yöneticileri tutuklandı. Odalardan barolara,
aydınlardan sanatçılara, bilim adamlarından tek tek bireylere
kadar herkes tehdit edildi ve haklarında çeşitli davalar açıldı. Basın susturularak yaşanan vahşet ve saldırılar kamuoyundan
gizlenmeye çalışıldı. İşte F tipleri bu koşullarda açıldı. F
tiplerinde işkence, baskı, tecrit ve insanlık dışı uygulamalar
süreklileştirildi. Bu durumu protesto eden bazı tutuklu ve hükümlüler
kendilerini yaktı. Vücudunda kurşun, kırık, yanık ve yaraları bulunan tutukluların
tedavileri yapılmazken, kimsenin ölmesine izin vermeyeceğiz
diyerek, Ölüm Orucundaki tutuklu ve hükümlülere zorla
tıbbi müdahale yapılarak, onlarcası felç ve sakat bırakılıyor. İçerde ve dışarda azgınca süren bütün bu saldırıların asıl
nedeni bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Siyasal iktidarın da açıkladığı gibi, Türkiye tarihin
en büyük ekonomik ve siyasi krizini yaşamaktadır. Ve bu krizin sorumlusu biz emekçiler olmadığımız gibi, faturası
bize çıkarılmak isteniyor. Krizin faturası; Açlık, yoksulluk ve zulümdür... Ülkemizin,
emeğimizin, alınterimizin İMFye, emperyalizme peşkeş çekilmesidir... Krizin faturası; Onlarca kişi öldürülerek geçilen F Tipi hapishanelerdir... İşkence, baskı ve tecrit koşullarında süren ölüm orucunun 153.
gününde CENGİZ SOYDAŞ yaşamını yitirdi. CENGİZ SOYDAŞın ölümünün tek sorumlusu işkenceyi, baskıyı,
insanlık dışı uygulamaları süreklileştiren, zorla müdahalelerle
insanları sakat bırakan ve tutukluların en insani demokratik
taleplerini kabul etmeyen Adalet Bakanlığı, devletin tüm kurum
ve yetkili kişileridir. İstanbul Emek Platformu olarak uyarıyoruz. Tutukluların talepleri
dikkate alınmalı ve bir an önce süren insanlık dışı uygulamalara
son verilerek yeni ölümlerin önüne geçilmelidir. İstanbul Emek Platformu Yürütmesi
İzmirde hücre karşıtı
eylem... Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Sincan F tipi Cezaevinde şehit düşen Ölüm Orucu direnişçisi
Cengiz Soydaşın ölümü, E ve F Tipi cezaevlerinde yaşanan
sorunlar dile getirildi. E ve F tipi hapishanelerin tabip odalarının,
baroların ve DKÖlerin bağımsız denetimine açılması; işkence,
kötü muamele ve genel olarak F tipi uygulamalarına son verilmesi;
tutuklu ve hükümlülerin yaşam, vücut bütünlüğü ve temel sosyal-siyasal
hak ve özgürlüklerini gözeten bir uygulama imkanı yaratılana
kadar tüm cezaevlerini boşaltan bir genel af çıkartılması, istendi. Tecrit insan onuruna saldırı, sistemli işkencedir-Tutuklu
ve Hükümlü Aileleri İnisiyatifi pankartı açıldı ve Ayrımsız
genel af istiyoruz, F tipi izolasyona hayır!, Şehit
Namırın!, Yaşasın halkların kardeşliği!, Yaşasın
devrimci dayanışma!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur!,
Halkların kardeşliği hücreleri yıkacak! vb. sloganlar
atıldı. Bu eylemin ardından İzmir Hücre Karşıtı Platformunun
eylemi saygı duruşuyla başladı. Tayd-derli ailelerin alandan
ayrılmasıyla eylem yaklaşık 200 kişiyle yapıldı. Oturma eyleminin
ardından Dr. Alp Ayanın okuduğu basın metninde Sincanda
şehit düşen Cengiz Soydaşın süreci anlatıldı. 19 Aralık
katliamında şehit düşen tutsakların ismi tek tek okunarak her
isim sonrası Ölümsüzdür! diye haykırıldı. En son
Cengiz Soydaşın ismi okundu ve Ölümsüzdür!
denildikten sonra Devrim şehitleri ölümsüzdür! sloganı
atıldı. Basın açıklamasında; Cezaevlerindeki siyasi tutuklu ve
hükümlülerin temel taleplerinin son derece insani ve demokratik
olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bizlerin ve inanıyoruz
ki tüm insanlık ailesinin, önlenebilir bir tek ölüm haberi almaya
tahammülümüz kalmadı. TTBnin ani ve kitlesel ölümler konusundaki
uyarısının ciddiye alınmasını bekliyoruz. Cezaevlerindeki durumun
nesnel olarak saptanarak kamuoyuna gerçeklerin açıklanmasında
olduğu gibi sağlıklı görüşmelerin yürütülmesi konusunda da TBB,
TTB, İHD, TİHV, TAYAD, Tüm-Yargı Sen gibi kurumlarla aydınların
göreve hazır ve talip oldukları bilinmektedir. Hiç zaman kaybedilmeksizin
tutuklu ve hükümlü temsilcileriyle görüşmelerin başlatılmasını
engelleyenler tarih önünde ağır bir sorumlulukla karşı karşıya
kalacaklardır, uyarıyoruz. denildi. Eylemde, Yaşasın devrimci dayanışma!, F tipi
ölümler istemiyoruz!, Devrimci tutsaklar yalnız
değildir!, Direne direne kazanacağız!, Cengiz
Soydaş ölümsüzdür!, F tipine değil emekçiye bütçe!
vb. sloganlar atıldı. SY Kızıl Bayrak/İzmir
Bu vahşete dur deyin!!!
Böylesine acımasız tablo içinde rahatlıkla yiyip içebilmek,
gerçek sevginin anlamını bilmeden yaşamak ne kadar kolay sizin
için. Ne kadar da kolay, hoyratça hayatları sona erdirmek. Oğlunuza,
kızınıza, eşinize sarılırken tüyleriniz ürpermiyor mu? Bir yanda
parça parça, 160 gündür ölüme bir adım daha yaklaştırdığınız
o güzelim insanlar kabuslarınız olmayacak mı? Kabul edilebilir talepleri hiçe sayarak onca insanın ölümüne,
sakatlanmasına göz yummanız... Ve ezberlediğiniz F tipleri
kapatılmayacak cümleniz... Kulaklarınızı tıkayıp aynı
şeyi tekrarlamaktan vazgeçseniz, duyacaksınız taleplerin uygulanabilir
talepler olduğunu. Anaların öfkesi, eşlerin feryatları, sevgililerin gözyaşları,
nefreti büyüterek rüyalarınızı kabusa çevirecek. Rüyalarınıza
girecek oğlunuzun, kızınızın da haksızlıklara karşı bedenlerini
siper etmeleri. Ve onlar parça parça eridikçe, duyacaksınız
yüreğinizin sızısını. Sırılsıklam uyanacaksınız her sabah acaba?
diye. Daha fazla gecikmeden bu vahşete dur deyin. Daha fazla yürek
kararmadan... Bir tutsak yakını
İzmir İHDnin mektup eylemi
SY Kızıl Bayrak/İzmir
Cengiz Soydaşı temsili
uğurlama törenine
Saat 16:30da başlayan basın açıklamasına katılan Cengiz
Soydaşın yeğeni: Cengiz abimin ölümüne neden olan,
onu ve onun gibileri hücrelere koyan zihniyettir. F tipleri
kapatılmadıkça yeni ölümler olacaktır. Dün saat 16:00 gibi cenazeyi
defnetmek zorunda bırakıldık. Cenazenin sahiplenilmesini istemediler
dedi. Tutuklu ailelerinin basın açıklaması uzun süren alkışlarla
bitirildi. SY Kızıl Bayrak/Kartal |
|||||