|
|
-Düş yola-
Cengiz Soydaşın şahsında tüm Ölüm Orucu şehitlerine...
1-
Sırları dökülmüş bir kalp
gibi yükseliyor bezgin güneş.
Solmuş sararmış ay parçaları,
düşüyor cebinden gecenin.
Yıldızlar batmış karnına uzayın.
Yitirmiş gözlerini ışıklar,
yitirmiş tılsımını.
Zaman, haylaz çocuğu evrenin
koparmış ipini
dolanıp duruyor sonsuz boşluğu.
Aşağıda kentler
Sapından koparılmış üzüm taneleri
gibi dağılmış
evler.
Toprağından sökülmüş çiçekler
gibi solgun
insan suretleri,
savrulmuş sokaklara.
Bir tedirginlik
kemiriyor içten içe
iskeletini kentlerin,
bir bekleyiş!
2-
Ne amansız ve soluksuz bir koşudur bu,
Kaç rüzgar yoruldu, kaldı geride.
Kaç hayat eskidi,
Kaç yol-kaç yolcu!
Ağzı köpüklü kaç at çatladı
Kaç civan yürek!
Ve ne çok kadırga çürüttü sular
ne çok yelken.
Ve düşenler
-ki elbet
yıkandılar son kez
kendi ılık kanlarının anaforunda.
Atları eğerle
Yelkenler Fora!
Kılıçları bile!
Tüfekler omza!
Sür yüreğini yokuşlara uçurumlara!
Sür atını kararmış ufuklara!
3-
En önde meşaleliler
Gözler sarrafı olmuş
her an tetikteki ihanetin.
Ortada, bando mızıka takımı,
göğüsler davul-bilekler tokmak.
Düşler mızıka,
Yürekler bayrak
Yürekler dalgalanarak karışıyor kızıllığına yeni şafakların
Bayraklar elden ele çoğalıyor
Bayraklar kan burçlarından yükseliyor.
Arka sırada sen varsın canım kardeşim
Bir sevdayı taşıyorsun
Mağrur dudaklarının arasında,
Bir düş,
bir ışık.
Kucağında koca bir dünya.
Elini çabuk tut,
Yolun açık olsun.
Düşersen kefenin bulut
Mezarın gümüş yakamozlu sular.
Atlas gökyüzünden anıt taşın
ışıyacak daima şu söz:
kırılır en koyu karanlığın da beli
bir küçük kıvılcımla!
4-
Ölüm suskunluğu demirlemiş gözbebeklerine zamanın
Ölüm suskunluktur!
Ölüm suskunluk!
Ölüm suskun!
Ölüm sus!
Susun ey yapma çiçekler
Ölü yıkayıcılar, parlak sözler!
(.....) gözlerini oyacak bu çocukların
boğazında düğümlenen her bir harf
Yarım kalan her bir söz
birer kurşun olup saplanacak utancınıza
birer kurşun tarihin kara bahtına.
Zorlu bir geçidinde kavganın
etini bir meşale gibi tutuşturanların
Savruldu külleri çoktan uzak sulara.
Düştür şimdi onlardan geriye kalan
Bir de yol- henüz gidilmemiş sonuna kadar
Bir de sevda- kör kuyularda sınanmış.
Bir de kavga daha kazanılmamış.
Düştüler yola
Düştüler
Işıktılar
Işıdılar.
5-
Mavi göğün göğsünden emdik biz bu ışığı
çağlar boyu taşıdık elden ele
taşıdık, yüreğimizin gürzünde taşıdık
sönmeye yüz tutunca
nefesimizi kattık, acı tütün ve zakkum kokan.
Örs ve çekicin,
Umut ve bilincin ölümsüz tezgahına yatırdık.
Katık yaptık tuzun ve şekerin ölümsüz tadına
Bir ağaç büyüyecek bu ışık altında
kucağını yemişle dolduracak
canım yemişlerini balla.
Bir ana, süt sağacak ışıktan çocuğuna
Bir çocuk uçurtmasına ip yapacak ondan,
göğe salacak düşlerini
Bir kelebek kanatlarını dokuyacak ışıktan
bir gelincik tenini.
Ve elbette milyonlar
çalınan düşlerine kavuşacak yeniden
Yola ilk düşenlerin ışığıyla
Yolda ilk düşenlerin ışığında
sonsuza varmadan önce
mutlaka!
Haydi
Atları eyerle!
Yelkenler Fora!
Kılıçları bile!
Tüfekler omza!
Sür yüreğini yokuşlara, uçurumlara,
Harmanlansın bereketi toprağın.
Sür atını kararmış ufuklara,
emek uyansın uykudan
aydınlansın içi gözlerinin dünyamızın...
Düş yola: Haydi!
Resul Ayaz
TKİP dava tutsağı/
Ölüm Orucu direnişçisi
|
|
|