31 Mart '01
Sayı: 02


  Kızıl Bayrak'tan
  Örgütlü birlik tehditleri boşa çıkarmanın biricik yoludur!
  Ölüm Orucu Direnişi'nin yeni evresi...
  DHKP-C, TKP(ML), TKİP dava tutsalarının açıklaması: Taleplerimiz değişmedi!..
  Ölüm Orucu Direniş'i sürüyor!
  Sınıf hareketi
  Hükümet, TÜSİAD ve Genelkurmay Washington'da!
  Düzenin krizi'in liberal sol reçeteler/1
  Yeni bir hayat"a işçi sınıfının devrimci programıyla ulaşılacak!
  Sınıf hareketi ve görevlerimiz
  Newroz etkinlikleri...
  Uluslararası hareket
  Yurtdışında ÖO'yla dayanışma faaliyetleri...
  "Direnişin zerresine bile gölge düşürmemek boynumuzun borucudur"
  Düş yola...
  Gençlik
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ÖO Direnişi’nin yeni evresi...

Artan saldırılar, yoğunlaşan manevralar
ve yakıcılaşan görevler

Ölüm Orucu Direnişi, yeni şehit ve çok sayıda tutsağın ölüm sınırına gelmesiyle beraber kritik bir evreye ulaşmıştır. Sermaye devletinin direnişi bitirme yönünde attığı tüm adımlar boşa çıkarılmıştır. Katliam, işkence, baskı ve terörle örülen toplumsal yalıtma kâr etmemiş, direniş bitirilememiştir. Devrimci tutsaklar, hücre saldırısını püskürtme kararlılıklarını net bir biçimde ortaya koymuşlardır. Sermaye devleti artık devrimci tutsakları tecrit ve izolasyona boyun eğdiremeyeceğini görmüştür. Katliam, işkence ve tecrit silahları hükümünü yitirmişlerdir. Zorla tedavi işkencesi ise şehitlerin önüne geçememiştir. Devletin sessiz bir biçimde, sakat bırakarak da olsa direnişi bitirme özlemleri hüsranla sonuçlanmıştır.

Bu anlamıyla direniş artık yeni bir evrededir. Sermaye devleti, bu yeni evrenin ortaya çıkardığı tablo karşısında yeni manevralar ve hesaplar içerisine girmiştir. Katliam, işkence ve toplumsal yalıtmaya dönük baskı ve faşist terör, geçmiştekini aşacak incelikte çeşitli manevralarla tamamlanacaktır.

Halihazırda adımları atılmakta olan bu yeni manevralar boşa çıkarılmalıdır. Çünkü direnişin amacına uygun siyasal sonuçlara ulaşması ancak böylece mümkün olacaktır. Aksi taktirde, sermaye devletinin yapacağı manevralar direnişin amacına uygun sonuçlara ulaşmasının önüne geçebileceği gibi, elde edilen tüm kazanımları da boşa düşürebilecektir.

Sermaye devleti direnişin politik kazanımlarını
yoketmeye çalışıyor!

Direniş geldiği evrede önemli politik kazanımlar biriktirmiştir.

Devrimci hareketi toplumsal planda marjinalleştirip ezme amaçlı hücre saldırısı, direnişin yarattığı etki ve sarsıntıyla önemli gedikler almıştı. Devrimci hareket yeniden önemli bir prestij ve güven kazanmıştı. Bu kazanımlar herşeyden önce hücre saldırısını esastan boşa çıkarıcı nitelikteydi. Bununla beraber, direnişin bu kazanımları, direnişi bitirmek için devlet cephesinden “pazarlıklar”ın zeminin de ortada kaldırmışdı. Sınırlı da olsa devlet cephesinden verilecek her ödün, mevcut kazanımların büyümesini ve önünün alamayacağı bir süreci koşullayacaktı. Devrimci hareketin direnişin ilk elden yarattığı kazanımları geliştirmesi, ilk etkileri güce dönüştürmesi, yanısıra toplumsal planda direnme eğilimlerinin körüklenmesi yönünde yaşanacak bir süreç olacaktı bu.

Sermaye devleti, katliamla beraber direnişi ezmeye ve direnişin kazanımlarını yoketmeye yöneldi. Katliam saldırısı tutsakların devrimci direnişiyle karşılandı. Böylece mevcut kazanımlar korunurken, sonuçları uzun vadede ortaya çıkacak tarihsel önemde kazanımların da yolu açıldı.

Sermaye devleti direnişi bitiremediği gibi, yeni bir handikapla yüzyüze kaldı. Baskı, terör ve zorla tedavi işkencesiyle unutturulmaya çalışılan direniş, her an gelebilecek şehitlerle sonuçları sarsıcı bir evreye ulaşabilirdi. Bu ise direnişin o ana kadar yarattığı tüm kazanımların ete-kemiğe bürünmesi sonucunu doğurabilecekti. Direnişin ilk etkileriyle harekete geçen güçler yeniden mücadele sahnesine çıkabilecek, yaygınlaşıp güçlenebilecekti. Dahası direniş işçi-emekçilerde olgunlaşan mücadele dinamiklerini ateşleyici bir işlev görebilirdi.

Nitekim ilk şehidin gelmesiyle beraber direniş yeniden toplumsal muhalefet güçlerinin gündemine girdi. Baskı ve terörle susturulan güçler yeniden direnişi sahiplenen bir tutum içerisine girmeye başladılar. Dolayısıyla, direnişin yarattığı politik kazanımlar can pahasına korunmuştur ve bugün direnişin geldiği yeni evrede ete-kemiğe büründürülmeyi beklemektedir.

Sermaye devletinin politik kazanımları yoketme hesapları gelinen yerde daha da zora girmiş bulunmaktadır. Her an yeni şehitlerin gelebilecek olması bu zorluğu artırmaktadır. Bundan dolayı sermaye devleti, daha önce katliamı meşrulaştırmak için kullandığı manevraları yeniden devreye sokmuştur. Bunlardan biri, direnişin taleplerinden koparılarak bir “intihar eylemi” olarak gösterilmesidir. Daha önce sık sık sözü edilen yasal düzenlemelerin meclise havale edilmesi, bu çabaları tamamlamaktadır. Elbette bu yasal düzenlemeler saldırının özünü değiştirmemektedir. Ama sözkonusu olan direnişin meşruluğunu ortadan kaldırma çabası olunca, bu yönlü adımlar saldırıyı tamamlayan halkalar olmaktadır.

Bu arada, katliam öncesi görüşmelerde yeralan tutsak temsilcileri değişik F tipi cezaevlerine gönderilmişlerdir. Atılan bu adımla da devletin nasıl bir çizgi izlediği görülmektedir. Sermaye devleti, devrimci tutsakların siyasal temsilciliğini kesinlikle reddetmektedir. Eğer F tiplerinde bir takım iyileştirmeler yaparsam bile, bu direnişin bir kazanımı değil, benim bir lütfum olur demeye getirmektedir. Bu, devletin Kürt sorunu karşısındaki politikasına benzemektedir. İnkar, imha ile mücadeleyi ez, sonra kırıntı düzeyinde bir takım hakları ver. Bunun ne gibi sonuçları olduğu ise biliniyor: Teslimiyet bataklığında kaybolmak. Kan ve can pahasına yaratılmış büyük siyasal kazanımların ortadan kaldırılması. Hücre saldırısının özü özeti de budur; amaçlanan, siyasal kimliğin yokedilmesi, öylelikle tüm devrimci değerlerin düzene teslim edilmesdir.

Devlet çatlaklara oynuyor!

Sermaye devleti katliamın yolunu açmak için, direnişin yarattığı sarsıcı etkiyle hareket geçen toplumsal muhalefetin zayıf halkasından yüklenmişti. Salt insani duyarlılıkla direnişten yana tavır alan aydınlar, güçsüzlüklerinden dolayı daha ileri düzeyden tavır alma iradesini göstermeyen çevreler, bu yönlü çabalar sonucunda, direnişin önemli bir eşiğe dayandığı anda, onu yalnız bıraktılar. Objektif olarak da devletin direnişe dönük hesaplarının yanında saf tuttular. Sonuçta, direnişin temel talepleri gözardı edilerek eylemin kendisine tutum alındı. Katliam bu yönlü çabaların düzlediği zeminde hayata geçirildi.

Aynı çevreler bugün, direnişin yeni bir evreye ulaştığı, devletin direnişin kazanımlarını yoketmeye ve bu temelde bitirmeye dönük hesaplarının yoğunlaştığı bir aşamada, bir kez daha benzer bir oyunun bilinçsiz aktörleri haline geliyorlar. Tutsakların taleplerinden geri adım attıklarını belirtip, Adalet Bakanı’nı geçmişte verdiği sözleri tekrarlamaya davet ediyorlar. Böylelikle F tiplerindeki zorla müdahale işkencesinin meşrulaştırılmasına hizmet etmekle kalmıyorlar, devletin direnişin kazanımlarını ortadan kaldırma hesaplarına da dayanak oluşturuyorlar. Nitekim Adalet Bakanı yine F tiplerine ilişkin yasal düzenlemelerin yapılacağını tekrarlamaya başlamıştır ve bunu ÖO’yu bitirme şartına bağlamaktadır. Bu, devletin direnişin elde ettiği ve edeceği politik kazanımları ortadan kaldırma kaygısının en özlü ifadesidir.

Devletin hesap ve amaçlarına ulaşmak için ÖO direnişi cephesinde bir kırılma yaratması şimdilik mümkün görünmemektedir. Bu nedenle yine liberal muhalefet şahsında kendisini ifade eden zayıf halkadan yüklenerek, direnişi politik içeriğinden soyutlamaya çalışmaktadır.

Hücre saldırısı siyasal içeriğinden koparılamaz!

Liberal yaklaşımların en temel zayıflığı, hücre saldırısını gerçek içeriğinden koparılmış bir izolasyon saldırısı olarak tanımlamalarıdır. Hücre saldırısı kuşkusuz bir izolasyon saldırısıdır. Ancak salt devrimci tutsakların birbirlerinden ve devrimci değerlerden yalıtılması değil, yanısıra devrimci hareketin toplumdan yalıtılmasıdır amaçlanan. Bu bütünlük kurulamadığı sürece hücre saldırısı anlaşılamaz. Dolayısıyla bu saldırıya karşı verilen mücadele de zayıf ve kırılgan olur.

Direnişin bugün geldiği evrede devlet F tiplerindeki tecriti hafifletse, bazı ortak kullanım alanları açsa dahi, izolasyon kaldırılmış olamaz. İzolasyonun kaldırılması, tutsaklara kollektif bir biçimde siyasal üretim içerisinde bulunacak koşulların sağlanmasıyla mümkün olabilir. Devlet ise bunu kesinkes reddetmektedir. Çünkü bu hücre saldırısının boşa düşürülmesi anlamına gelir. Devletin bir yandan yasal düzenlemelere ilişkin adımlar atarken, öte yandan tutsak temsilcilerinin farklı cezaevlerine dağıtması boşuna değildir.

Devrimci tutsakların ölümüne yükselttikleri
talepler sahiplenilmelidir

Direnişi katliam ve işkence ile bitiremeyen sermaye devleti, yeni manevralarını devrimci tutsakların iradelerinin yok sayılması üzerine kurmaktadır. Taleplerini yok saydığı gibi, hiçbir biçimde görüşmeye yanaşmamaktadır. Bu, hücre saldırısını, direnişi bertaraf ederek sonuçlarına ulaştırma çabasını ifade etmektedir. Dolayısıyla, eğer hücre tipi yaşama gerçekten hayır deniliyorsa, ölümle yüzyüze bulunan devrimci tutsaklar yaşatılmak isteniyorsa, öncelikle devrimci tutsakların iradesini hiçe sayan hiçbir girişimde bulunulmamalıdır. Bu tür girişimler yalnızca devletin hesap ve manevralarına hizmet etmektedir ve edecektir.

Bugün hem direnişin politik sonuçlarına ulaşmasının, hem de devletin oyunlarının boşa çıkarılmasının yolu, devrimci tutsakların taleplerinin arkasında durmaktan geçmektedir. Devrimci tutsakların taleplerini güçlü bir toplumsal sahiplenme, ödenecek bedelleri azaltacak, zaferi yakınlaştıracaktır.