ÖO Direnişinin yeni evresi... Artan saldırılar, yoğunlaşan manevralar Ölüm Orucu Direnişi, yeni şehit ve çok sayıda tutsağın ölüm sınırına
gelmesiyle beraber kritik bir evreye ulaşmıştır. Sermaye devletinin
direnişi bitirme yönünde attığı tüm adımlar boşa çıkarılmıştır. Katliam,
işkence, baskı ve terörle örülen toplumsal yalıtma kâr etmemiş, direniş
bitirilememiştir. Devrimci tutsaklar, hücre saldırısını püskürtme
kararlılıklarını net bir biçimde ortaya koymuşlardır. Sermaye devleti
artık devrimci tutsakları tecrit ve izolasyona boyun eğdiremeyeceğini
görmüştür. Katliam, işkence ve tecrit silahları hükümünü yitirmişlerdir.
Zorla tedavi işkencesi ise şehitlerin önüne geçememiştir. Devletin
sessiz bir biçimde, sakat bırakarak da olsa direnişi bitirme özlemleri
hüsranla sonuçlanmıştır. Bu anlamıyla direniş artık yeni bir evrededir. Sermaye devleti, bu
yeni evrenin ortaya çıkardığı tablo karşısında yeni manevralar ve
hesaplar içerisine girmiştir. Katliam, işkence ve toplumsal yalıtmaya
dönük baskı ve faşist terör, geçmiştekini aşacak incelikte çeşitli
manevralarla tamamlanacaktır. Halihazırda adımları atılmakta olan bu yeni manevralar boşa çıkarılmalıdır.
Çünkü direnişin amacına uygun siyasal sonuçlara ulaşması ancak böylece
mümkün olacaktır. Aksi taktirde, sermaye devletinin yapacağı manevralar
direnişin amacına uygun sonuçlara ulaşmasının önüne geçebileceği gibi,
elde edilen tüm kazanımları da boşa düşürebilecektir. Sermaye devleti direnişin politik kazanımlarını Direniş geldiği evrede önemli politik kazanımlar biriktirmiştir.
Devrimci hareketi toplumsal planda marjinalleştirip ezme amaçlı hücre
saldırısı, direnişin yarattığı etki ve sarsıntıyla önemli gedikler
almıştı. Devrimci hareket yeniden önemli bir prestij ve güven kazanmıştı.
Bu kazanımlar herşeyden önce hücre saldırısını esastan boşa çıkarıcı
nitelikteydi. Bununla beraber, direnişin bu kazanımları, direnişi
bitirmek için devlet cephesinden pazarlıkların zeminin
de ortada kaldırmışdı. Sınırlı da olsa devlet cephesinden verilecek
her ödün, mevcut kazanımların büyümesini ve önünün alamayacağı bir
süreci koşullayacaktı. Devrimci hareketin direnişin ilk elden yarattığı
kazanımları geliştirmesi, ilk etkileri güce dönüştürmesi, yanısıra
toplumsal planda direnme eğilimlerinin körüklenmesi yönünde yaşanacak
bir süreç olacaktı bu. Sermaye devleti, katliamla beraber direnişi ezmeye ve direnişin kazanımlarını
yoketmeye yöneldi. Katliam saldırısı tutsakların devrimci direnişiyle
karşılandı. Böylece mevcut kazanımlar korunurken, sonuçları uzun vadede
ortaya çıkacak tarihsel önemde kazanımların da yolu açıldı. Sermaye devleti direnişi bitiremediği gibi, yeni bir handikapla yüzyüze
kaldı. Baskı, terör ve zorla tedavi işkencesiyle unutturulmaya çalışılan
direniş, her an gelebilecek şehitlerle sonuçları sarsıcı bir evreye
ulaşabilirdi. Bu ise direnişin o ana kadar yarattığı tüm kazanımların
ete-kemiğe bürünmesi sonucunu doğurabilecekti. Direnişin ilk etkileriyle
harekete geçen güçler yeniden mücadele sahnesine çıkabilecek, yaygınlaşıp
güçlenebilecekti. Dahası direniş işçi-emekçilerde olgunlaşan mücadele
dinamiklerini ateşleyici bir işlev görebilirdi. Nitekim ilk şehidin gelmesiyle beraber direniş yeniden toplumsal
muhalefet güçlerinin gündemine girdi. Baskı ve terörle susturulan
güçler yeniden direnişi sahiplenen bir tutum içerisine girmeye başladılar.
Dolayısıyla, direnişin yarattığı politik kazanımlar can pahasına korunmuştur
ve bugün direnişin geldiği yeni evrede ete-kemiğe büründürülmeyi beklemektedir. Sermaye devletinin politik kazanımları yoketme hesapları gelinen
yerde daha da zora girmiş bulunmaktadır. Her an yeni şehitlerin gelebilecek
olması bu zorluğu artırmaktadır. Bundan dolayı sermaye devleti, daha
önce katliamı meşrulaştırmak için kullandığı manevraları yeniden devreye
sokmuştur. Bunlardan biri, direnişin taleplerinden koparılarak bir
intihar eylemi olarak gösterilmesidir. Daha önce sık sık
sözü edilen yasal düzenlemelerin meclise havale edilmesi, bu çabaları
tamamlamaktadır. Elbette bu yasal düzenlemeler saldırının özünü değiştirmemektedir.
Ama sözkonusu olan direnişin meşruluğunu ortadan kaldırma çabası olunca,
bu yönlü adımlar saldırıyı tamamlayan halkalar olmaktadır. Bu arada, katliam öncesi görüşmelerde yeralan tutsak temsilcileri
değişik F tipi cezaevlerine gönderilmişlerdir. Atılan bu adımla da
devletin nasıl bir çizgi izlediği görülmektedir. Sermaye devleti,
devrimci tutsakların siyasal temsilciliğini kesinlikle reddetmektedir.
Eğer F tiplerinde bir takım iyileştirmeler yaparsam bile, bu direnişin
bir kazanımı değil, benim bir lütfum olur demeye getirmektedir. Bu,
devletin Kürt sorunu karşısındaki politikasına benzemektedir. İnkar,
imha ile mücadeleyi ez, sonra kırıntı düzeyinde bir takım hakları
ver. Bunun ne gibi sonuçları olduğu ise biliniyor: Teslimiyet bataklığında
kaybolmak. Kan ve can pahasına yaratılmış büyük siyasal kazanımların
ortadan kaldırılması. Hücre saldırısının özü özeti de budur; amaçlanan,
siyasal kimliğin yokedilmesi, öylelikle tüm devrimci değerlerin düzene
teslim edilmesdir. Devlet çatlaklara oynuyor! Sermaye devleti katliamın yolunu açmak için, direnişin yarattığı
sarsıcı etkiyle hareket geçen toplumsal muhalefetin zayıf halkasından
yüklenmişti. Salt insani duyarlılıkla direnişten yana tavır alan aydınlar,
güçsüzlüklerinden dolayı daha ileri düzeyden tavır alma iradesini
göstermeyen çevreler, bu yönlü çabalar sonucunda, direnişin önemli
bir eşiğe dayandığı anda, onu yalnız bıraktılar. Objektif olarak da
devletin direnişe dönük hesaplarının yanında saf tuttular. Sonuçta,
direnişin temel talepleri gözardı edilerek eylemin kendisine tutum
alındı. Katliam bu yönlü çabaların düzlediği zeminde hayata geçirildi. Aynı çevreler bugün, direnişin yeni bir evreye ulaştığı, devletin
direnişin kazanımlarını yoketmeye ve bu temelde bitirmeye dönük hesaplarının
yoğunlaştığı bir aşamada, bir kez daha benzer bir oyunun bilinçsiz
aktörleri haline geliyorlar. Tutsakların taleplerinden geri adım attıklarını
belirtip, Adalet Bakanını geçmişte verdiği sözleri tekrarlamaya
davet ediyorlar. Böylelikle F tiplerindeki zorla müdahale işkencesinin
meşrulaştırılmasına hizmet etmekle kalmıyorlar, devletin direnişin
kazanımlarını ortadan kaldırma hesaplarına da dayanak oluşturuyorlar.
Nitekim Adalet Bakanı yine F tiplerine ilişkin yasal düzenlemelerin
yapılacağını tekrarlamaya başlamıştır ve bunu ÖOyu bitirme şartına
bağlamaktadır. Bu, devletin direnişin elde ettiği ve edeceği politik
kazanımları ortadan kaldırma kaygısının en özlü ifadesidir. Devletin hesap ve amaçlarına ulaşmak için ÖO direnişi cephesinde
bir kırılma yaratması şimdilik mümkün görünmemektedir. Bu nedenle
yine liberal muhalefet şahsında kendisini ifade eden zayıf halkadan
yüklenerek, direnişi politik içeriğinden soyutlamaya çalışmaktadır.
Hücre saldırısı siyasal içeriğinden koparılamaz! Liberal yaklaşımların en temel zayıflığı, hücre saldırısını gerçek
içeriğinden koparılmış bir izolasyon saldırısı olarak tanımlamalarıdır.
Hücre saldırısı kuşkusuz bir izolasyon saldırısıdır. Ancak salt devrimci
tutsakların birbirlerinden ve devrimci değerlerden yalıtılması değil,
yanısıra devrimci hareketin toplumdan yalıtılmasıdır amaçlanan. Bu
bütünlük kurulamadığı sürece hücre saldırısı anlaşılamaz. Dolayısıyla
bu saldırıya karşı verilen mücadele de zayıf ve kırılgan olur. Direnişin bugün geldiği evrede devlet F tiplerindeki tecriti hafifletse,
bazı ortak kullanım alanları açsa dahi, izolasyon kaldırılmış olamaz.
İzolasyonun kaldırılması, tutsaklara kollektif bir biçimde siyasal
üretim içerisinde bulunacak koşulların sağlanmasıyla mümkün olabilir.
Devlet ise bunu kesinkes reddetmektedir. Çünkü bu hücre saldırısının
boşa düşürülmesi anlamına gelir. Devletin bir yandan yasal düzenlemelere
ilişkin adımlar atarken, öte yandan tutsak temsilcilerinin farklı
cezaevlerine dağıtması boşuna değildir. Devrimci tutsakların ölümüne yükselttikleri Direnişi katliam ve işkence ile bitiremeyen sermaye devleti, yeni
manevralarını devrimci tutsakların iradelerinin yok sayılması üzerine
kurmaktadır. Taleplerini yok saydığı gibi, hiçbir biçimde görüşmeye
yanaşmamaktadır. Bu, hücre saldırısını, direnişi bertaraf ederek sonuçlarına
ulaştırma çabasını ifade etmektedir. Dolayısıyla, eğer hücre tipi
yaşama gerçekten hayır deniliyorsa, ölümle yüzyüze bulunan devrimci
tutsaklar yaşatılmak isteniyorsa, öncelikle devrimci tutsakların iradesini
hiçe sayan hiçbir girişimde bulunulmamalıdır. Bu tür girişimler yalnızca
devletin hesap ve manevralarına hizmet etmektedir ve edecektir. Bugün hem direnişin politik sonuçlarına ulaşmasının, hem de devletin
oyunlarının boşa çıkarılmasının yolu, devrimci tutsakların taleplerinin
arkasında durmaktan geçmektedir. Devrimci tutsakların taleplerini
güçlü bir toplumsal sahiplenme, ödenecek bedelleri azaltacak, zaferi
yakınlaştıracaktır. |
|||||