31 Mart '01
Sayı: 02


  Kızıl Bayrak'tan
  Örgütlü birlik tehditleri boşa çıkarmanın biricik yoludur!
  Ölüm Orucu Direnişi'nin yeni evresi...
  DHKP-C, TKP(ML), TKİP dava tutsalarının açıklaması: Taleplerimiz değişmedi!..
  Ölüm Orucu Direniş'i sürüyor!
  Sınıf hareketi
  Hükümet, TÜSİAD ve Genelkurmay Washington'da!
  Düzenin krizi'in liberal sol reçeteler/1
  Yeni bir hayat"a işçi sınıfının devrimci programıyla ulaşılacak!
  Sınıf hareketi ve görevlerimiz
  Newroz etkinlikleri...
  Uluslararası hareket
  Yurtdışında ÖO'yla dayanışma faaliyetleri...
  "Direnişin zerresine bile gölge düşürmemek boynumuzun borucudur"
  Düş yola...
  Gençlik
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tasarruf programına karşı genel grev!

 

Arjantin işçi ve emekçileri bir kez daha alanlarda


Arjantin’de ağır ekonomik bunalımın yolaçtığı politik kriz derinleşirken, hükümetin açıkladığı tasarruf paketine karşı işçi-emekçi kitlelerin öfkesi büyüyor. Özellikle son ikibuçuk yıldır, 1997’deki Asya kriziyle birlikte gerileme yaşayan Arjantin ekonomisinin bunalımının faturası, tasarruf programları ile işçi ve emekçilerin üzerine yıkılmaya çalışılıyor. Arjantin’de işsizlik oranı %15 ve halkın yarısı derin bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyor.

Geçtiğimiz hafta Arjantin’in iki büyük sendikasının genel grev çağrısı üzerine başkent Buenos Aires’te hayat durdu; havayolları personeli iş bıraktı. Çevre kentlerden binlerce insan ellerinde pankartları ile protesto için başkente aktılar. Başbakanlık binası önündeki ünlü Plaza de Mayo alanında kitlesel bir gösteri gerçekleştirildi.

Bu, De la Rua hükümetinin ekonomi politikalarına karşı gerçekleşen dördüncü kitlesel eylemdi. Sokaklardaki protestoların basıncıyla ekonomi bakanı istifasını açıklamak zorunda kalmıştı.

Ekonomi bakanını istifa ettiren, İMF dayatmalarıyla devlet giderlerinde önümüzdeki 2 yıl içinde 4.5 milyar dolar kısıtlamaya gidilmesiydi. Bu kısıntıda en önemli pay eğitim sektörüne düşüyordu. Paket toplumda tepkilerle karşılanmış, koalisyon ortakları arasında da çatlaklar baş göstermişti. “Ülke Dayanışması İçin Cephe” Başkanı, paketi gerçekçi bulmadığını söyleyerek, kabinedeki bakanlarının geri çekmişti.

Kurtarıcı gözüyle bakılan yeni Ekonomi Bakanı ise, De la Rua hükümeti’nden önceki Carlos Menem hükümeti döneminde ekonomi dairesinde görev yapmıştı. Yeni bakan hemen yeni bir paket hazırlayarak işe girişti ve Amerikan hükümetinden Arjantin’e maddi yardım talebindi bulundu.

Genel greve katılan işçi ve emekçilerin protestolarının temel nedeninin ülkenin yabancı tekellere peşkeş çekilmesi olduğu düşünüldüğünde, Arjantin’de sosyal hoşnutsuzlukların dizginlenemeyeceği görülüyor.

Geçtiğimiz yılın Nisan ayında Fernando De la Rua hükümeti, İMF’nin dikte ettirdiği istikrar programını açıklamıştı. İşçi ve emekçilere saldırı niteliğindeki bu program militan protestolarla karşılanmış ve Mayıs ayına ertelenmek zorunda kalınmıştı. Hükümet işçilerin eylemlerini durdurabileceğini, öfkelerini bastırabileceğini ummuştu. Ama işçiler Mayıs ayında başkent sokaklarını yine mücadele alanına dönüştürmüşlerdi.

Mücadele geleneğine sahip Arjantin işçi ve emekçileri, bir yıl sonra, hükümetin saldırı programını sanıldığı kadar kolay kabul etmeyeceklerini bir kez daha gösterdiler.



Arjantin’de 30 bin kişi
faşist cunta tarafından katledilenleri andı


24 Mart Cumartesi günü başkent Buenos Aires’te, 25 yıl önce Arjantin faşist cuntası tarafından katledilenler anıldı. Stadyumda yapılan anmaya yoğun yağmur altında 30 bin kişi katıldı. Plasa de Mayo Anaları, H.İ.J.O.S. (Kaybedilenlerin Çocukları Örgütü), 130 uluslararası delege, sanatçılar, müzisyenler ve binlerce Arjantinlinin katıldığı eylemin temel talebi, üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen, gerçeğin ortaya çıkarılması ve adalet.

Güney Amerika faşist diktakörlüklerinin en kanlısı olan Arjantin faşist cuntası, 24 Mart 1976’da General Jorge Videla yönetiminde, dönemin başbakanı İsabel Peron’u devirerek iktidarı aldı. Faşist cunta sürecinde büyük bir bölümü halen “kayıp” olan 30 bin kişi katledildi. Ülkede ‘83 yılından beri “demokratik” yolla seçilmiş hükümetlerin işbaşına gelmesine rağmen, Arjantin toplumunun yaraları hala derin. Büyük bir vahşet uygulanarak onbinlerce insanın katledilmesinin, işkenceden geçirilmesinin, kaybedilenlerin çocuklarının kaçırılmasının sorumluları ve “kayıplar”ın failleri hala ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar...
‘77 Nisan’ında faşizm tarafından kaybedilen çocuklarını arayan analar, ilk kez Plaza de Mayo’da toplanmışlardı. O günden beri Anaların bu alanda toplanıp protesto etmediği bir perşembe geçmedi. Onların bıkmadan haykırdıkları, vahşetin sorumlularının yargılanıp cezalandırılması talepleri bugüne kadar yerine getirilmiş değil.

1986’da artan basınçtan dolayı, cunta döneminde işlenen insan hakları ihlallerine karşı iki ay içinde dava açılabileceği kararı alınmak zorunda kalınmıştı. Ama 1987’de çıkartılan yasa ile, orduda görev yapanların “itaat mecburiyeti” olduğu için, insan hakları ihlalleri nedeniyle cezalandırılması dışta bırakıldı. Böylece gerçek suçluların cezalandırılması bir kez daha engellendi.

1998 yılında Pinochet’in Londra’da göstermelik olarak tutuklanmasının ardından, Arjantin’de ordu mensuplarının yargılanamayacağı kararının anayasaya aykırı olduğu, ayrıca Arjantin’in imza attığı Uluslararası İnsan Hakları Komisyonu kararlarına da karşı olduğu kararını veren bir hakim, böylece faşist cuntacıların da yargılanabilmesinin yolunu açtı. Ama generallerin sözcüleri, kilise ve büyük partiler bu karara karşı mahkemeye itiraz dilekçeleri verdiler bile.

Ama boşuna! Faşist generaller tarih önünde suçlular ve işledikleri insanlık dışı suçların hesabını er geç verecekler.



Almanya’ya getirilen atom artıkları
protestolarla karşılandı


Fransa’dan Cumartesi günü yola çıkan, 85 tonluk yüksek radyoaktif atom artıklarının muhafaza edildiği 6 tank, Gorleben’deki depolarına yoğun protestolar nedeniyle 18 saat gecikme ile getiribildi.

Castor nakli en son 4 yıl önce gerçekleşmiş, atom karşıtlarının ve özellikle bölge halkının militan direnişleriyle protesto edilmişti.

Alman atom tekellerinin tekrar işlenmek üzere Fransa’ya gönderdikleri atom artıklarının depolanması için Gorleben’deki depolarına getirileceğinin duyulması üzerine, atom karşıtları ve hükümet hazırlıklara başladılar. Bu nakil, atom enerjisine karşı eylemler içerisinde doğan Yeşiller ile SPD hükümeti döneminde gerçekleşeceği için önemliydi. Yeşiller’den Çevre Bakanı Trittin’in “Bunun bizim çöpümüz olduğu ve çöpümüzü komşumuzda bırakamayız” yönlü demagojik propagandaları, İçişleri Bakanı’nın tren raylarında oturma eyleminin bile suç olduğu, nakli engelleme eylemlerine katılanlar hakkında dava açılacağı yönlü tehditleriyle sürdü. Trittin, dört yıl önce kendilerinin de yürüdüğü aynı eylem için, Yeşiller bölge &oul;rgütüne merkezi karar uyarınca katılmaması çağrısı yaptı. Polis ise atom karşıtlarına karşı sert önlemler alınacağını her fırsatta yineledi. Ama tüm bu tehditlere, 30 bin polisi ile sınır güvenliğinin bölgeye yığılmasına rağmen, eylemler engellenemedi.

Cumartesi günü Almanya’da Lüneburg’da yıldız yürüyüşleri ile değişik noktalardan miting alanına yüründü. Pazar günü ise, binlerce insanın ve yüzlerce traktörlü köylünün katıldığı protesto yürüyüşü gerçekleşti.

Pazartesi günü Fransa’da Greenpeace aktivistlerinin eylemleriyle tren gecikmeli olarak yola çıkmıştı. Almanya- Fransa arasındaki Avrupa köprüsü üzerinde ise 1500 atom karşıtı “Castor durdurulsun!” şiarı altında eylemler yaparak sınırı saatlerce kapattılar ve mücadelenin sınır tanımadığını gösterdiler. Fransız atom karşıtlarının bir çarpı işareti taşıyan ve direnmeyi simgeleyen bayrağı Alman atom karşıtlarına verildi.

Castor’un yola çıktığı saatlerde, Almanya’da Lüneburg-Dannenberg’de polis ve sınır koruma göstericilere coplarla saldırarak 200 kişiyi gözaltına aldı. Öğleden sonra, “ bin kez önüne yatacak engelleyeceğiz” inisiyatifinin çağrısıyla raylara oturarak yapılan bin kişilik gösteriye de saldıran polis tren yolunu boşalttı. Aynı saatlerde Dannenberg kent merkezinde yüzlerce lise öğrencilerinin protestosu, istasyon önünde ise bisikletlerle başka bir protesto gösterisi gerçekleşti.

Salı günü Castor’un geçtiği tren yollarında bloke eylemleri yaşandı. Çarşamba günü şehir olağanüstü hal ilan edilmiş görünümündeydi. Polis yollara barikatlar kurarak kimlik kontrolleri yapmış, karanlık çiftlikleri aydınlatmış, dört yıl önce de yollara barikat kuran traktörlerin lastiklerindeki hava boşaltılmıştı. Castor’un Dannenberg yakınlarında ve kendilerine 800 metre yaklaştığı bir anda, 4 kişi aylar öncesi hazırladıkları betonların içinde kendilerini birbirlerine zincirlediler. Polisin eylemcileri bu betondan çıkarma çabası, tren yolunun 15 saat kapanmasına neden oldu.

Gece yarısı aynı saatlerde şehir merkezinde Castor nakline ve atom enerjisine karşı eylem yapan 5 bin kişi rayları işgal etti. Eylemciler cop ve su panzerlerini kullanan polisle saatlerce çatıştı, burada 20’nin üzerinde polis yaralandı. 450 kişi gözaltına alındı. Castor ancak sabaha karşı, 2030 yılına değin soğutulmak üzere, depolara getirilebildi.

Nisan başında Philippsburg’daki atom santralinden La Hafne’ye yeni bir naklin yapılacağı hesaplanıyor. Wesiheim’de de üç Castor tankı uzun süredir bekliyor. Ve Ahans için 6 Castor yola çıkmaya hazır.

Tüm bu süreçte yaşananlar, bu nakillerin kolay olmayacağını, her naklin daha büyük protestolarla karşılanacağını, enerji tekellerine ve Alman devletine zor günler yaşatacağını gösteriyor.