31 Mart '01
Sayı: 02


  Kızıl Bayrak'tan
  Örgütlü birlik tehditleri boşa çıkarmanın biricik yoludur!
  Ölüm Orucu Direnişi'nin yeni evresi...
  DHKP-C, TKP(ML), TKİP dava tutsalarının açıklaması: Taleplerimiz değişmedi!..
  Ölüm Orucu Direniş'i sürüyor!
  Sınıf hareketi
  Hükümet, TÜSİAD ve Genelkurmay Washington'da!
  Düzenin krizi'in liberal sol reçeteler/1
  Yeni bir hayat"a işçi sınıfının devrimci programıyla ulaşılacak!
  Sınıf hareketi ve görevlerimiz
  Newroz etkinlikleri...
  Uluslararası hareket
  Yurtdışında ÖO'yla dayanışma faaliyetleri...
  "Direnişin zerresine bile gölge düşürmemek boynumuzun borucudur"
  Düş yola...
  Gençlik
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kafesan işçisi haklarını almak için mücadele ediyor


Yaklaşık 220 işçinin çalıştığı Kafesan şirketi Çiğli Belediyesi’ne bağlı olarak faaliyet yürütüyor. Belediye-İş Sendikasında örgütlü işçiler birçok hizmeti yerine getiriyorlar.

İki yıla yakın bir zamandır maaş ve ikramiyelerini alamayan işçiler, bu süre içinde değişik eylemlere başvurdular Belediye Başkanı’nın vaadlerine rağmen talepleri yerine getirilmedi. Son olarak Belediye Başkanı’nın verdiği sözü (maaşların zamanında ödenmesi) yerine getirmemesi ve basına gerçeği yansıtmayan demeçler vermesi Kafesan işçisinin sabrını taşırdı. Uzun zamandır evlerine ekmek götürmekte zorlanan, çocuğunu okuldan almak zorunda kalan, evine tüp bile alamayan, üstüne üstlük evlerine belediye tarafından haciz getirilen Kafesan işçileri tekrar eyleme geçtiler.

24 Mart günü uyarı amaçlı bir günlük iş bırakan işçiler, 29 Mart günü yine iş bırakarak Çiğli Belediyesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Sabah saatlerinde Çiğli Organize Sanayii’ndeki belediye şantiyelerinde toplanan işçiler, buradan belediye binasına doğru yürüyüşe geçtiler. En önde temsili olarak hazırlanan, İMF şefi Cottarelli ile Belediye Başkanı Teyfik Alyanak’ın birlikte konulduğu tabut taşındı. Slogan, alkış ve ıslıklarla yürüyüşe başlayan işçiler yaklaşık 20 dakika sonra belediyenin önüne ulaştılar.

Burada bir konuşma yapan Belediye-İş 4 No’lu Şube Başkanı Ali Çelenk işçilerin alınteri dökerek hakettikleri parayı zamanında alamadıklarını, yaşanılan krizin faturasının bir kez daha emekçilere ödettirilmek istendiğini, vatanın her karışının ABD’ye pazarlandığını vurguladı. Konuşmasını “dağlara, toplara ‘önce vatan, vatan namustur” diye yazılıyor, bunu diyenler önce namuslarına sahip çıksınlar” diyerek sürdüren Çelenk, saldırılara karşı çalışan milyonların biraraya gelmesi, güçlerini birleştirmesi gerektiğini, aksi halde bu sömürü düzeninin devam edeceğini vurguladı.

Basın açıklamasına sınırlı da olsa çevredeki işçiler destek verdiler. Yürüşüş sırasında ve belediye önünde sık sık şu sloganlar atıldı: “Geliyor geliyor, genel grev geliyor!”, “Vur vur inlesin, Alyanak dinlesin!”, “Maaş bizim hakkımız, söke söke alırız!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok!”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız1”, “İşçiyiz, haklıyız, söke söke alırız!”

Eylem yaklaşık bir saat sürdü. İşçiler eylemlerine değişik biçimlerde devam edeceklerini açıkladılar. Alınan karara göre, sakal bırakma eylemi yapılacak, çalıştıkları yerlerde üzerlerinde belediyenin tavrını teşhir eden sloganların yazılı olduğu önlükler giyilecek. Ayrıca Emek Platformu’nun eylem programı çerçevesinde Çiğli Pazarı’nda stand yeri alınması düşünülüyor. Standda hem İMF politikalarının sözlü teşhiri yapılacak, hem de Çiğli halkı ve esnafına, işçilerin yaşadığı sorunlar anlatılacak.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

SY Kızıl Bayrak/İzmir



Kafesan işçileriyle konuştuk...


- Süreçle ilgili bilgi verir misiniz?

1. işçi: Ortalama 2 milyar paramız içerde. Aç, susuz, perişanız. Evde ne tüp var, ne bakkal parası. Hiçbir yere gidemiyoruz. Başkanın yaptığı insanlık dışıdır. Çok mağdur durumdayız.

2. işçi: 2.5 milyar param içerde. Başkan medyada diyor ki, 800 milyar alacakları var, gelsin hesaplasınlar. Biz iki yıldır para alamıyoruz. Ne bir esnafa, ne bir kahveye gidebiliyoruz. Benim evimde 3 haftadır tüp yok. Belediyeden evime icra geliyor. 2.5 milyar param içerde, bana 6 milyonluk icra geliyor. Bu görülmemiş bir şey. Kendisi, çoluğu çocuğu bir gün aç kalsın, bakalım nasıl oluyormuş.

- Ne yapmayı düşünüyorsunuz?

İşçiler: Eyleme devam edeceğiz. Vazgeçmeyiz eylemden.

İşçilerden kısa kısa...

1. işçi: Yönetime geldikleri andan beri 2 ya da 3 ay maaş alabildik. Geri kalanı 20-30-50 milyon olarak ara sıra sadaka gibi veriliyor.

2. işçi: Sosyal-demokratım diyor. Nerde bunun sosyal-demokratlığı?

3. işçi: Başkan söz vermenin ne anlama geldiğini bilmiyor. Yüz defa bize namus, şeref sözü verdi. Sözlerini yerine getirmedi.

4. işçi: 24 ay oldu buraya gireli. 6 sefer girdi-çıktı görünüyorum.

5. işçi: ‘94’ten beri burada çalışıyorum, sendikalıyım. Böyle bir şey görmedim.

6. işçi: 320 milyon bizim maaşımız. Şubat’ta bize güya bayram parası olarak 50 milyon verdi. Maaşımızı vermiyor, 50 milyon avans veriyor, sonra da para dağıttım diyor.

7. işçi: Arkadaşlardan biri liseye giden kızını okuldan almak zorunda kaldı. Yol parası yok ki nasıl göndersin.




Erciyes Üniversitesi’nde işçi kıyımı


Erciyes Üniversitesi’nde sendikalaşan işçiler bir bir işten çıkartılıyorlar. Yetki belgesinin gelmesinden sonra toplam 59 işçi işten çıkartıldı. İşten çıkarılma nedeni olarak işçilerin vizelerinin dolması gösteriliyor. Oysa işçiler üniversitede on yıldır işçi atılmadığını, işten çıkarmanın sendikalaşmaya karşı olduğunu belirtiyorlar.

Sendika binasında sohbet ettiğimiz bir işçi şunları söylüyor: “Sendikalaşmak yasal hakkımız, bir üniversite rektörünün buna karşı çıkmasını anlayamıyoruz. Bu olayın özel sektörde olmasını anlarız, ama bir devlet sektöründe olmasını anlamıyoruz. Şimdi bizim yerimize öğrencileri çalıştırıyorlar ve çok düşük ücret veriyorlar. Üniversite öğrencilerinin ekonomik sıkıntılarından yararlanıyorlar. Çocuklar dersten çıkıyor, çalışmaya başlıyorlar, bu şekilde ne derste başarılı olabilirler ne işte. Yemekhanede çalışan arkadaşların yerine Migros’tan 6 kişi getirdiler ve yüz milyon verdiler bu işçilere. Bize de ayda yüz milyon veriyorlar. Üniversite öğretim üyeleri keyfi harcamalar yapıyorlar, lüks otellerde yemek veriyorlar, bu harcamaları yapana kadar işçilere harcasınlar.”



Tez-Koop İş Kayseri temsilcisi Bekir Şener ile konuştuk...

“İşçilerin desteğine ihtiyacımız var"


- Ne gibi sorunlar yaşıyordunuz?

B.Ş: Ekonomik, sosyal haklarımızın azlığından dolayı sendikalaştık. Asgari ücretten biraz fazla alıyorduk. Mesai ücretleri de verilmiyordu.

- İşten çıkarmalara ne diyorsunuz?

B.Ş: İşten çıkarmaları beklemiyorduk. Sendikamız yetki belgesini aldıktan sonra başladı. İşten çıkarmaların nedeni sendikalaşmaktan başka bir şey değil.

- Mücadelenize ne tür destekler geldi?

B.Ş: Hiçbir destek gelmedi. Üniversitede bizimle çalışan memur arkadaşlar destek yerine bazen karşımızda oldular. Yeni yeni üniversite çalışanlarında bir hareketlenme var. Sanırım bu da yeni işten çıkarmalardan dolayı.

- Rektörlük ne gibi açıklama yapıyor?

B.Ş: Rektörlük basına bir kere açıklama yaptı. İşçi fazlasından dolayı işten çıkartmaların olduğunu söyledi. Onun dışında hiçbir açıklama yapmadı. Sendikal faaliyet içerisindeki kimseyle görüşmeyi kabul etmedi.

- Son olarak işçilere söylemek istediğiniz...

B.Ş: Bizleri desteklemesini istiyoruz. Sendikalı olmak işçilerin birliği ile olur. Destek versinler, güç versinler.

SY Kızıl Bayrak/Kayseri



Paşabahçe Şişe Cam’da
ücretsiz izin dayatmasına karşı direniş


Kristal-İş Sendikası ile Şişe Cam patronu arasındaki 2001-2003 sözleşme süreci anlaşmazlıkla noktalandı. Özellikle züccaciye grubuna kriz nedeniyle zorunlu izin dayatıldı. 14 Mart Pazartesi günü 300 Şişe Cam işçisi direnişe geçti. Zorunlu izin dayatması öncesi işveren tüm işçileri 4 ay ücretsiz izine çıkarmak istemiş, sendikayla yapılan görüşme sonucu ücretsiz izin ertelenmişti.

19 Mart’ta patron sadece Paşabahçe fabrikasına özel olan bir H28 uzun blok makinasını gizlice dışarıya çıkarmaya çalıştı, ancak işçilerin karşı koyması sonucu makine dışarı çıkarılamadı. Şişe Cam işvereni makinayı kaçırıp imalatı başka fabrikalara taşıyarak, fabrikayı kapatmayı amaçlıyor.

Holding yöneticilerinden Gülsüm Azari,Kristal-İş Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Okuyan’ı gece 03:00’de arayarak, ya polis zoruyla ya da güzellikle makinayı Pazartesi günü dışarı çıkaracaklarını söyleyerek tehdit savurdu. Bu haberi alan Şişe Cam işçileri sabah 07:30’da aileleri ile birlikte fabrika önünde eyleme geçtiler. İlerleyen saatlerde, Beykoz Deri işçilerinin tümü, TEKEL işçilerinin bir kısmı ve halktan duyarlı insanların katılımıyla eylemci sayısı 1.500’e yükseldi. Kitle, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”, “Yılgınlık yok direniş var!”, “Gemileri yaktık geri dönüş yok!”, “Susma sustukça sıra sana gelecek!”, “Direne direne kazanacağız!” vb. sloganlar attı. Eylem saat 14:30 civarında sona erdi.

Bu arada fabrika önüne yığınak yapan resmi ve sivil polisler dışarıdan eyleme katılmak isteyenleri içeri almadı, yoldan geçen ve eylemi desteklemek için korna çalan araç sahiplerini durdurarak tehdit etti. Paşabahçe Şişe Cam patronlarının oyunları ve işçiler üzerindeki baskıları devam etmektedir. İşçiler oynanan oyunların fabrikayı kapatmaya yönelik olduğunu söylüyorlar. Yaptıkları eylemde de kolayından pes etmeyeceklerini gösterdiler.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul




Bir Şişe Cam işçisiylekısa söyleşi...

“Üretimden gelen gücümüzü kullanacağız!”


- İşveren tarafından yapılan baskıları göğüsleyebilecek misiniz? Neler yapılmalı?

İşçi: Eğer sınıf sendikacılığı yapılırsa bu sorunları kesinlikle göğüsleyebiliriz. Her ne olursa olsun üretimden gelen gücümüzü kullanacağız. Biz Şişe Cam işçisi olarak işverenin oynadığı oyunları biliyoruz. Ve buna karşı duyarlı halkımızın da desteğini alarak, yılmadan mücadele edeceğiz.

- Sendikanızın gelişen olaylara karşı tutumu nedir?

İşçi: Kristal-İş’te yıllardır sınıf sendikacılığı yerine seçim sendikacılığı yapıldı. Bu sebeple olayların buraya geleceği belliyken tavır alınmadı. Artık, ya hep ya hiç noktasına geldik. Eğer sağlıklı sendikacılık yapılmazsa işçi sınıfı bir kalesini daha yitirecek.



Evrim Giyim’de işçi kıyımı!


Son krizin faturasının işçilere ve emekçilere kesildiği şu günlerde Pendik-Kurtköy sanayi bölgesinde bulunan çeşitli sektörlerde (plastik, metal, tekstil) işçi kıyımı ve ücretsiz izinlere hergün bir yenisi ekleniyor. En son olarak Evrim Giyim’in patronu, krizin patlak vermesinden on gün sonra 370 işçiyi işten çıkardı. Sendikasız ve örgütsüz olan işçiler bu saldırı karşısında ufak da olsa bir tepki ortaya koyamadılar.

Şu unutulmamalıdır ki, bu bizim kaderimiz değildir. Bu saldırıları ancak örgütlü ve birlik olursak püskürtebiliriz. Kaderimizi kendi ellerimize almalıyız.
Krizin faturası kapitalistlere!

Kurtköy’den bir işçi



Evrim Giyim’de işten çıkarılan bir işçiyle konuştuk...

“Bütün günümüz peşinde koşmakla geçiyor”


- İşyerinde kaç kişi çalışıyorsunuz? Çalışma koşullarınız nasıl?

İşçi: 600 kişi çalışıyoruz. Sabah 8:00 ile akşam 6:30 arası normal mesai. Fakat hergün 22:00’ye kadar zorunlu mesaiye kalıyoruz. Bunun yanında bir günlük haftalık tatilimiz de zorunlu mesaiyle geçiyor. Yılda iki ikramiyemiz var. Fakat son bir yıldır bu ikramiyeyi alamadık. Sendikamız olmadığından, işveren bir elinde havuç bir elinde sopa misali, istediği gibi yönetebiliyor. Bunun son örneği 370 işçinin işten çıkarılmasıdır.

- Ne zaman çıkarıldınız? İşverenin gerekçesi nedir?

İşçi: 19 Şubat’ta gerçekleşen krizden bir gün sonra işveren çıkışı olan işçilerin listesini panoya asarak, bayramdan üç gün önce çıkış işlemini tamamlayacağını söyledi. Çıkarılan işçilerden biri de benim. Gerekçe olarak uluslararası ticaret yaptığını ve dolarla çalıştığını, krizin bu ticareti etkilediğini, bundan dolayı bizi çıkarmak zorunda olduğunu söyledi.

- İşveren çıkarttığı işçilere parasını ödedi mi? İşçi çıkarılmasına herhangi bir tepki gösterilebildi mi?

İşçi: Çıkarılan işçilere bir aylık maaşla birlikte ek bir aylık maaş verildi. Aynı zamanda işveren bir takım vaadlerde bulundu. Önümüzdeki günlerde işleri açıldığı takdirde ilk olarak bizleri çağıracağı sözünü verdi. Tabii bunu niye yaptığı ortada. Tepkimizin önüne geçmek için bizim gözümüzü boyamaya çalıştı. Başarılı da oldu. Bizden gelecek tepkinin içerde imalat yapmaya devam eden işçileri de etkileyeceğini düşünerek böyle bir taktiğe başvurdu. Bizden herhangi bir tepki görmediği gibi, içerde çalışmaya devam eden arkadaşlardan da tepki görmedi.

- Kriz yaşamınızı nasıl etkiledi?

İşçi: Ne yapacağımı bilmiyorum. Elimde üç-beş kuruş var, bu bittiği zaman 7 aylık çocuğuma nasıl mama alacağımı düşünüyorum. Bütün günüm iş peşinde koşmakla geçiyor. Hayatımız zaten yaşanabilecek koşullarda değildi. Son krizle daha da berbat bir duruma geldik.



Kamu emekçileriyle kriz üzerine röportaj...

Krizi biz yaratmadık,
faturasını ödeyen biz olmamalıyız!


Kriz yapısaldır

- Krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

1. kamu emekçisi: 24 Ocak “ekonomik istikrar” paketinin hayata geçirilmesi aşamasından bugüne değin uygulanagelen ekonomik politikalar her defasında yeni bir krize neden olmuştur.
“Yeni Dünya Düzeni” çerçevesinde sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde hayata geçirilmeye çalışılan ekonomik-siyasi programlar emperyalistlerin kendi açmazlarının bir çözümü olarak sunulmaya çalışılmış ve gelinen aşamada emperyalist yapıların krizlerini aşmada uygulamaya çalıştıkları politikalar, onların açmazlarını daha da derinleştirmiştir.

Bu politikaların hayata geçirilmesi için her türlü siyasal, ekonomik, askeri entrikalara başvurulmuş, toplumun gerçek anlamıyla terörize edilmiş olmasına rağmen, emperyalist tahakküm bir türlü amacına ulaşamamıştır. Bu da göstermektedir ki, sorun dönemsel ve içsel değil, yapısaldır. Dolayısıyla, bu ve benzeri krizleri, emperyalizmin ve ona göbekten bağlı sömürge, yarı-sömürge ülkelerin yapısal krizi olarak değerlendirmek gerekir.

2. kamu emekçisi: Kriz değerlendirecek halimiz mi kaldı sanki. Krizi günlük yaşamımızda sıcağı sıcağına yaşayan bizleriz. Enflasyon fırladı, alım gücümüz düştü, iş güvencemiz yok, sosyal haklarımız tırpanlana tırpanlana kalmadı. Kriz bahanesiyle birlikte işten atmalar, özelleştirmeler, düşük ücretler, kalan sosyal hakların da gaspı bizleri bekliyor.

Bütün bunları uygulayabilmeleri içinse resmen olmasa da fiilen bir 12 Eylül’e ihtiyaçları var. Bu da üzerimizdeki baskı ve terörün daha da artması, “rutin” hale gelmesi anlamına geliyor. Zaten ülke gerçekliğine baktığımız zaman, bunun uygulanmakta olduğunu da görüyoruz.

“Kapitalizme dokunan yok”

3. kamu emekçisi: Kriz rantçı, vurguncu, tekelci sermayenin %40 zenginleşmesi, emeğiyle geçinenlerin %40 fakirleşmesi anlamına geliyor. Herkes emperyalizm, İMF, Dünya Bankası vs. diyor da, kapitalizme dokunan yok gibi. Türkiye’de kapitalist sınıf olmasa, devlet kapitalist devlet olmasa, uluslararası sermayeyle kim işbirliği yapacak?

Sermaye gittikçe merkezileşiyor. Böyle olunca orta burjuvazi de ağlamaya başladı. Sonuçta gülen birkaç işbirlikçi sermaye oldu.

Yok Dervişmiş, yok “ulusal program”mış, hepsi işçi ve emekçileri oyalama, krizle birlikte tasfiyeyle yüzyüze kalan orta burjuvaziyi yedekleme yalanlarıdır. Burjuvazinin güldüğü bir sistemde emekçilerin ağlaması kaçınılmazdır. Kriz zaten ağırlaşan yaşam koşullarını, sömürüyü daha da ağırlaştıracak, milyonlarca kişiyi işsizler ordusuna ekleyecektir.

Sosyal kurtuluşa kilitlenmeliyiz

- Sizce ağırlaşan ve tekrar eden krizlerden kurtulmanın yolu nedir?

1. kamu emekçisi: Bu son siyasal ekonomik kriz işçi ve emekçilerin zaten yokedilmiş sosyal statülerini de ortadan kaldırarak, kelimenin tam anlamıyla işçi ve emekçileri açlığa, sefalete, derin bir yoksulluğa sürükledi.

Bugün ithal ikameci politikalarla sorunu çözme iddiasında olanlar her zamanki gibi samimiyetsizliklerini sürdürmektedirler. Yaşanan toplumsal altüst oluşun bedelini bir şekliyle işçiler ve emekçiler ödeyeceklerdir.

Evet sorun vardır. Sorunun olduğu her yerde mutlaka çözüm de vardır. Ama bu çözüm köklü, sınıfsal bir çözümün hayata geçirilmesiyle olanaklıdır. Sorunların yaratıcısı biz olmadığımıza göre, bedelini de biz ödememeli ve sosyal kurtuluşa kilitlenerek, insanca yaşayacağımız bir düzenin neferleri olmalıyız.

2. kamu emekçisi: Demin de dediğim gibi, sorun kapitalizmde. Bunun için önce kapitalizmden kurtulmak gerek. Peki bu nasıl olacak? Tabii ki işçi ve emekçilerin örgütlü birliği ile. Ama bu örgütlülük kapitalist düzeni aşmalı. Bu da işçi ve emekçilerin siyasal gelişmişlik düzeyiyle ilgili bir durum. Önce mücadele içinde siyasallaşabilmek lazım. Bu da sendikalarımızı reformizmden ve bürokratlardan temizlemekle mümkün olacaktır. Çünkü emek örgütü adı altında işçi ve emekçileri düzen içi istemlerde pasifizme iten sendikal anlayışlarla bir yere varamayız.

Ölüm Orucu direnişinden öğreneceğimiz çok şey var

3. kamu emekçisi: Bugün bu krize ve “ulusal program” adı altında yürütülen emperyalist talana her kesimden tepki var. Ama güvenebileceğimiz bir örgütlülüğümüz yok. Sendikalar derseniz, yıllardır yeni hak almak bir yana olan haklarımızı dahi korumakta yetersiz kaldılar.

En ufak bir hak istemimizde dahi devletin güvenlik güçleriyle, soruşturmalarıyla karşı karşıya geliyoruz. Örgütlüyüz diyoruz, ama sürgünlere, soruşturmalara karşı örgütlü sesimizi yükseltemiyoruz. Böyle olunca da insanlar korkuyor, ya benim de başıma bir şey gelirse diye.
Bugün sendikalarda şu konuşuluyor; “Siyasi tutuklular en insani hak talebi için ölüm orucuna başladılar. Fakat devlet acımasızca saldırarak cezaevindeki tutukluları katletti. Devletin gözü bu kadar dönmüş.” Ama kimse bu katliam karşısında geri adım atmayan tutukluların süren direnişine bakmıyor, bu konuşulmuyor. O direnişten öğrenebileceğimiz çok şey var oysa. Önemli olan örgütlü ve kararlı davranabilmek, haklı taleplerimiz uğruna her ne olursa olsun geri adım atmamak. Bunu başarabildiğimiz sürece, önümüzde hiçbir gücün, baskının ve sistemin durabileceğine inanmıyorum.




Grevdeki Çukobirlik işçileriyle konuştuk...

“Tüm işçiler olarak sokaklara dökülmeliyiz!”


- Greve çıkma sebebinizi açıklar mısınız?

1.işçi: Greve ücret konusundaki anlaşmazlıktan dolayı çıktık. İşveren sıfır zam dayattı, biz de kabul etmedik, greve başladık.

- Son kriz hakkında ne düşünüyorsunuz?

1. İşçi: Tüm işçiler ve emekçiler güç birliği yapılmalı. Krizin faturasından ancak böyle kurtulabiliriz.

- İşverenin tutumunu nasıl buluyorsunuz?

1. İşçi: İşverenin Çukobirliği işletmek gibi bir niyeti yok. Teslim olmaktansa savaşarak ölmeyi yeğleriz.

- Saldırılar karşısında eylemler sizce nasıl olmalı?

1. İşçi: Daha önce Çukobirlik’te işçi çıkarıldığında bir dizi eylem yaptık. Eylemi destekleyenler hep kapı dışarı atıldılar. Bu işçileri işveren belirlemedi. Eylem yapacaksın ki kamuoyu yaratacak. Sendika bugüne kadar bunu yapmadı. Parkta oturmakla sorun çözülmez. İnsanın onuru varsa dinini, ırkını bir yana bırakır, bütün bu zulme, şerefsizliğe karşı çıkar.

***

- Özelleştirme hakkında ne düşünüyorsunuz?

2. işçi: Çukobirlik özelleştirilemez. Çünkü birçok çiftçi fabrikaya ortak.

- Yönetim hakkında görüşleriniz ...

2. İşçi: Çukobirlik’in yönetimi siyasi olarak MHP’li olduğu için, kendi anlayışlarından işçileri fabrikaya alarak onlara asgari ücret veriyorlar.

- Bundan sonra ne tür etkinlikler düşünüyorsunuz?

İşçi: Greve başladıktan sonra pasif kalırsak etkin olamayız. EXSA işçileri buna bir örnektir. Tüm işçiler olarak sokaklara dökülmeliyiz.

- Son krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

2. İşçi: Sendikalar işçi sınıfına önderlik etmiyor. Krizin faturası işçiye-emekçiye ödetiliyor. Bugünkü sendikalar sarı sendikalardır. DİSK de bugün bu sorunlara duyarsız, kendi tabanını harekete geçirmiyor.




BOSSA işçileri krizin kendilerine
işsizlik olarak fatura edilmesi üzerine direnişe geçtiler...

“Yaşasın onurlu mücadelemiz!”


Krizin faturası işçi sınıfına, düşürülen ücretler, yeni soygun paketleri ve kitlesel kıyım olarak çıkarılıyor. Krizle beraber yüzde 40 civarında yoksullaşan işçiler bir de yoğun bir işçi kıyımıyla yüzyüze bırakılıyorlar. Şu an onbinlerce işçi sokağa atılmış durumda. Ancak krizin böylesine ağır bir şekilde işçi sınıfına fatura edilmesine karşı şimdiye kadar anlamlı bir yanıt gelmedi. Buzu ilk kıran BOSSA işçileri oldular. 250 işçinin işten atılması üzerine eyleme başladılar.

İşten atma kararının açıklanması ile beraber hareketlenen işçiler, fabrikanın önünde toplanarak basın açıklaması yaptılar. İşyerini terketmeyeceklerini duyurdular. İşçi kıyımlarına sessiz kalmayacaklarını, haklarını alana kadar mücadele edeceklerini ilan ettiler.

Eylemde DİSK Başkanı Süleyman Çelebi de bir konuşma yaptı. Konuşmasında; krizi aşmak için kendilerinden fedakarlık istendiğini, ancak fedakarlığı hep kendilerinin yaptığını, artık tahammülleri kalmadığını, hükümetin topyekûn bir saldırı içerisinde olduğunu belirtti. Konuşmasının devamında geçmiş pratiklerinin ne olduğunu da itiraf etti, ama mücadelenin sınırlarını vurgulamadan da edemedi: “27 gün önce yapılan toplusözleşmede enflasyon oranında zam önerisini işveren sendikaları önerdi. Biz bunu onayladık. Şimdi BOSSA işçisinin farklarını dahi ödemeden işçi çıkaran anlayışı kınıyorum. Kırmayacağız dökmeyeğiz. Bu ülkeye sahip çıkacağız” dedi.

Bu sözlere verilmesi gereken yanıt işçilerden geldi: “Gerekirse kıracağız başkan”!

İşçiler ayrıca, “Genel grev genel direniş!” “Yaşasın onurlu mücadelemiz!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok!”, “Direne direne kazanacağız!”, “BOSSA işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!” sloganlarını attılar.

Eyleme; Genel-iş 1, 2, 6 nolu şubeler, Enerji-Yapı Yol Sen, İMO, Petrol-İş, TÜMTİS, DİSK Tekstil-TEKSA, MENSA, Çukobirlik şubeleri, Emekli-Sen destek verdi.

BOSSA işçilerinin verdikleri mücadelenin geleceği önümüzdeki günlerde belli olacak. Bu mücadele, sınıf hareketinin sermayenin yoğunlaşan saldırıları karşısındaki yanıtını doğrudan etkileyecek bir özelliğe sahip. Direnişe bu gözle bakılmalı, buna uygun bir dayanışma ve destek örgütlenmelidir.

SY Kızıl Bayrak/Adana




BES’in basın açıklaması


28 Mart Çarşamba günü BES Kayseri Şubesi “Vergi Haftası” nedeniyle bir basın açıklaması yaptı. Kayseri Deftardarlığı önünde yapılan açıklamaya yaklaşık 40 kişi katıldı. Açıklamada büro emekçilerinin sorunlarına değinildi. Adaletli bir vergi sisteminin olması ve ücretliden değil sermayeden vergi alınması istendi.

SY Kızıl Bayrak/Kayseri




Tarişbank’ta işçi kıyımı


Tarişbank’a bağlı işletmelerde örgütlü Bank-Sen üyesi 64 işçinin işine son verildi. İşten atılmalarla ilgili bir basın açıklaması 23 Mart’ta Bank-Sen’de yapıldı. Basın metni Bank-Sen üyesi Himmet Arslan tarafından okundu. Tarişbank’ın büyük sermayeye peşkeş çekilmeye çalışıldığını belirten Arslan; bu politika, Tariş ve Tarişbanklıların bilinçsizliği ve hareketsizliği üzerine oturan politikadır; Tariş ortaklarına ve Tarişbank emekçilerine sahip çıkmak için hiçbir mücadeleden kaçınmayacağımızı basına ve kamuoyuna duyuruyoruz, dedi.

SY Kızıl Bayrak/İzmir