ARSIVANA SAYFA
 
23 Eylül '00
SAYI: 35
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Birinci yıldönümünde Ulucanlar direnişinden öğrenmek
Ulucanlar katliamının hesabını soralım!
Hücre saldırısına karşı asıl barikatı dışarıda örelim!
Tutsak aileleri katliamı lanetlemeye hazırlanıyor
Düzenin yargı cephesinde oynanan oyunlar
Enerji Yapı Yol Sen’in üç günlük iş bırakma eylemi
Çukobirlik işçileri direnişlerini sürdürüyor
“Güneydoğu Eylem Planı” ile ne hedefleniyor?
Grev yasağı ve belediye işçilerinin sorumlulukları
Barış üzerine notlar
Belgelerle planlı faşist katliam
Karadeniz: Bir halklar mozaiği/1
Habip ve Ümit’e dair
Hücre karşıtı muhalefet güçleniyor
Hücre karşıtı muhalefet ve zindan cephesi
Yargı terörü, TMY ve DGM’ler
Bir abladan bir anaya... Kazanan biz olacağız!
Ümit ve Habip şahsında ON’lara
Buca katliamı 5. yılında
Irkçılığa geçit yok!
Mücadele Postası
 



 
 
Ulucanlar ve ON’lar…

Ümit ve Habip şahsında ON’lara...


Özgür Soylu

Devrim (25 Eylül ‘99)

- Ümit, 7 Kasım geliyor. Parti kutlaması için aklında bir şey var mı?
- Dışarıya göndereceğimiz kartlar için aklımda bir şey var. Kartı şöyle yapalım: Kartta sadece bir işçi alnı olsun. Alnında derin çizgiler, başında bir madenci bareti olabilir. Bir tutam saçı alnına düşmüş. Sonra, alnının kenarından bir ter damlası süzülsün. Ter damlasının içinde partinin amblemi.
- Tamam, çok güzel. Biliyordum senden müthiş bir öneri geleceğini. Kutlama programımızı da bence geceyarısı, karanlıkta yapalım. Eğer 7 Kasım gecesi de havalandırma işgalimiz devam ederse, şuraya elektrik çekeriz, ışıklarla bir sahne düzenleriz. Seyirciler karanlıkta oturur. Arkalarına büyük bir ateş yakarız. Tiyatro metni yazmamız lazım. Çok iyi bir şey olmalı. Bu bizim Ulucanlar’daki ilk kutlamamız.
- Bence yeni metin yazmayalım, Saloz’un Mavalı’nı oynayalım.
- Daha önce bana o kadar çok anlattın ki, bunu önereceğini tahmin etmiştim. Senin bununla ilgili güzel anıların var herhalde? Tamam, diğer yoldaşlara soralım. Kabul ederlerse oynarız. Yönetmen sen olursun.


Karşı devrim (26 Eylül, saat 03:40)

    “KARDEŞLER!
    Onlara sokakta rastlarsanız eğer
    Ölü görmüş gibi çevirin başınızı.
    Kirpiksiz sarı gözler gözünüze bakarken
    arkanızdan sırtınıza bir
    bıçak girebilir…” (1)

- Herşey hazır, emrinizi bekliyoruz.
- Saat 04:00’te harekete geçeceğiz. Keşif yapıldı mı?
- Yapıldı, hazırız. Birazdan parktaki grubu alacağız.
- İki taraftan aynı anda gireceğiz. Kulelere de uzun namlulular yerleşecek. İtfaiye falan, hepsi hazır. Öldürmekten korkmayın. Büyüklerin gözü kulağı burada.
- Kadınlara ayrı grup mu girecek?
- Onlar kolay. Hele bir 4. ve 5. koğuşlara girelim de…


Devrim (Dışarıda ailelerimiz)

    “Ölüm toplasa da çiçekleri
    çiçekte tohum biter mi?”

- Saldıracak bunlar. Yavrularımızı öldürecekler!
- Haydi kalkın analar, yolu keselim. Arabaları sokmayalım içeriye. Bizi çiğneyip geçsinler.
- Çek elini pis faşist!
- Sizin ananız yok mu şerefsizler!
- Oturalım. Götüreceklerse sürükleye sürükleye götürsünler. Önce bizi öldürmediklerine pişman olsunlar.
- Anaların öfkesi katilleri boğacak!


Devrim

    “Sıcaktı,
    sıcak.
    Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı
    sıcak.” (2)

- Yoldaş nasıl yaptın, yaralılar iyi mi?
- İyidir. Kanamaları durdurmaya çalışıyoruz. Bilinçleri yerinde.
- Yoldaşlar barikat kurmayacağız. Biraz soluklanalım, saldırırız.
- Şu zımbırtıyı atıver.
- Aptallar, gaz bombaları kendilerini etkiliyor.
- Gaz bombası devrimciye bir şey yapmaz.
- Abartma abartma. Sen geçen gün de, bizim gerillalar kayadan kayaya atlarken havada şarjör değiştiriyorlarmış diyordun.
- Evet, ne var bunda?
- Neyse yoldaşlar, polemikleri düşmanı kovaladıktan sonra yaparsınız.
- Kenara çekilin, yaralıları getiriyorlar.
- Abuzer’le Ümit değil mi? Kurşun gelmeyen yere götürün. Yaralılar duvar kenarına.
- Abuzer yaralı değil…


Karşı devrim

    “Onlar istiyorlar ki
    Kara toprağın kalbi durana kadar
    bir pazarda kelepir bir mal gibi satalım
    kafamızın ışığını, gücünü kolumuzun…” (3)

- N’oldu? Hani bir saatte koğuşları boşaltmış olurduk?
- Az kaldı efendim. Şu görünen koğuş, 4. Koğuş. Görüyorsunuz, oraya kadar sıkıştırdık. Halledeceğiz.
- Ne sıkıştırması? Adamlar planlı çekiliyorlar.
- Şu uzun, sarı saçlıyı görüyor musunuz? Ayağı sekerek yürüyor.
- Ha evet. Diğerlerine talimat veriyor gibi.
- O şu meşhur Habip. Onu kesin gebertmek lazım. Bir daha bu fırsatı yakalayamayabiliriz. Her yerde bela bu. Şeflerden birisi. Bak bak nasıl saldırıyor.
- Bakın çaresine.
- İstihkakımız kaç?
- Ne kadar isterseniz; 15, 20, 30, 40… Sınır yok.


Devrim

    Dikişsiz ak libaslı
    baş açık
    yalınayak ve yalın kılıçtılar.
    Mübalağa cenk olundu.” (4)

- Ayağın çok kötü dağılmış. Otur saralım.
- Yok, önemli değil. Topuğumdaki nasırdan kurtulmuş oldum. Siz işinize bakın.
- Sigarası olan yok mu? Son bir sigara içeyim. Nasıl olsa birazdan ölürüz.
- Tam ölünecek hava değil mi? Baksana, gökyüzü nasıl da mavi…
- İşçiler servislerine binmiştir. Birazdan bizimkiler orak-çekiçli bildirileri uzatırlar ellerine.
- Saldırı hafifledi gibi. Kapıya fazla yüklenmiyorlar.
- Bayanların koğuşuna giriyor faşist itler. Bayanların sesi geliyor.
“Ah bir püskürtsek. Bayan yoldaşları ellerinden alsak. Sonra şehitlerimize görkemli bir tören yapsak. Habip’in en sevdiği türküyü okusak, Ümit’in şiirlerini… Kıpkızıl bir kortej olsak maltada…
Canım Ümit… Daha geçen hafta cenazemde konuşma yapar mısın demiştin de, gülmüştüm.
Ben nasıl konuşurum şimdi? ”
- Çakmak yok mu kimsede? Manyetolu olsun. Diğerleri ıslanınca çalışmıyor.
- Birinde vardı…
- Git hemen getir; tüplere su sıkıyorlar.

- Şimdi diğer cezaevlerini düşünsene… Duymuşlarsa, kapıları patlatmış, sel gibi akmışlardır maltalara.


Diğer bir zindan...

- Ulucanlar’a saldırmışlar. Şu an saldırı sürüyormuş. Detaylı bilgimiz yok ama, silahlı girmişler. Muhtemelen şehitlerimiz var.

- Kapı açılınca, belirlediğimiz yoldaşlar birden maltaya fırlasın. Hemen şebeke kapılarını tutun. Geri kalanlar rehin almakla görevli. Duygularınıza hakim olun.


Devrim (Ulucanlar/öğle güneşi
yavaş yavaş kendini hissettiriyor)

Havalandırma adam boyu köpük dolmuş. Köpük denizinin kızıla çalan yerlerini yokladığımızda elimiz cansız bir yoldaşın tenine dokunuyor. Tutup çıkarıyoruz. Hemen yüzünü sıvazlıyoruz kanlı ellerimizle. Saçını düzeltiyoruz. Bir yerini incitmekten korkarak içeri taşıyoruz şehit bedenlerini.
Arkalardan bir gürleyiş:
- Haydi yoldaşlar, saldıralım!
Ayakta kalan dört kişi fırlayıp, köpük içinde yüzerek ilerliyorlar. Dolap kapaklarını, çamaşır leğenlerini, plastik sandalyeleri kalkan yapmışlar kurşunlara.
Havalandırma kapısına ulaştıklarında yalnız biri ayakta. Elinde yaklaşık iki metre boyunda bir perde kornişi. Sokmuyor cellatların hiçbirini içeri...


Ve Zafer!

    “Yeni gelenleri saydınız mı?
    Hayır.
    Ben saydım: 30
    altı tane de eskiden kalan, etti 36.
    Biz yirmi biriz.
    İnce eleyip sık dokumazsak
    bir adama iki tank düşüyor diyebiliriz.
    Ve çekilmek imkanı yok
    arkamız Moskova.
    Yani demek isterim ki…
    Kucaklaşalım.” (5)

- Kaç kişi kaldık?
- On-onbeş.
- Gaz bombası! Arkanda! At dışarı!

- Son ateşte yaralanan var mı?
- Ben ayağımdan vuruldum.
- Sen ortamıza geç o zaman.
- Boğulacağız, çıkalım, göğüs göğüse çarpışalım.
- Enternasyonali söyleyerek kapıya yüklenelim.


Katliam sonrası sürgüne gönderilenlere
gelen bir faks metni:


“Yoldaşlar,
Saldırıyı haber alır almaz harekete geçtik. CMK tarafından gerekli yerlere taleplerimiz iletildi. Gelsin bizi de öldürsünler. Ölmeye de öldürmeye de hazırız.
Her ne pahasına olursa olsun hepinizi geri getirteceğiz. Bu katliamı yaptıklarına pişman edeceğiz onları. Şehitlerimizin bir damla kanı önünde secdeye eğilecekler!
Yaşasın Ulucanlar direnişimiz!
…”

Sonuç

    Habip…

    “Ve müdüriyette her kalkışında sopanın altından
    (yanaklarında parçalanmış gözlüğü
    ve tabanlarında ayıpladığı bir sızı)
    yüreğinde fakat
    hiçbir şey söylememiş
    hiç kimseyi ele vermemiş olmanın rahatlığı…” (6)

    Ümit…

    “En olmaz şeyi düşünen
    en ağır fedakarlığa hazır
    dehşetli merhametli
    müthiş merhametsiz
    ve lirizme düşman
    ve bir hayli romantik
    kusurları ve meziyetleriyle velhasıl
    delikanlı bir münevver…” (7)
    ***


Size dair herşey direnç, herşey içli bir gözyaşı, herşey güvenli bir gülüş.
Ve artık fotoğraflarınızdaki ifadenizde yapıyoruz yaşamımızın sağlamasını:

Bir yerde eksik davranmışsak, düşmana fırsat vermişsek çatık kaşlarınızı;

Durum iyiyse, gözlerimiz hala yangınlarda yaşarmıyorsa, ve hala “Herşeyi önce Ekimciler yapıyor”sa inci gibi dişlerinizi değil de,

“O büyük nümayiş gününe ulaşamadık henüz; henüz İstanbul’un caddelerine Marks’ın, Engels’in, Lenin’in isimlerini veremedik” diyen belli belirsiz gülümsemenizi görüyoruz.

Mücadeleniz mücadelemizdir.
Anılarınız önünde saygıyla eğiliyoruz.



(1) Nazım Hikmet, Cevap Numara Dört
(2) Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı
(3) Nazım Hikmet, Cevap Numara Dört
(4) Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı
(5) Nazım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaraları
(6) agy.
(7) agy. (Münevver: Aydın, aydınlatılmış)


(Not: Diyaloglar büyük oranda aslına uygundur)