ARSIVANA SAYFA
 
23 Eylül '00
SAYI: 35
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Birinci yıldönümünde Ulucanlar direnişinden öğrenmek
Ulucanlar katliamının hesabını soralım!
Hücre saldırısına karşı asıl barikatı dışarıda örelim!
Tutsak aileleri katliamı lanetlemeye hazırlanıyor
Düzenin yargı cephesinde oynanan oyunlar
Enerji Yapı Yol Sen’in üç günlük iş bırakma eylemi
Çukobirlik işçileri direnişlerini sürdürüyor
“Güneydoğu Eylem Planı” ile ne hedefleniyor?
Grev yasağı ve belediye işçilerinin sorumlulukları
Barış üzerine notlar
Belgelerle planlı faşist katliam
Karadeniz: Bir halklar mozaiği/1
Habip ve Ümit’e dair
Hücre karşıtı muhalefet güçleniyor
Hücre karşıtı muhalefet ve zindan cephesi
Yargı terörü, TMY ve DGM’ler
Bir abladan bir anaya... Kazanan biz olacağız!
Ümit ve Habip şahsında ON’lara
Buca katliamı 5. yılında
Irkçılığa geçit yok!
Mücadele Postası
 



 
 
Hücre karşıtı muhalefet güçleniyor...

İmkanlar ve sorumluluklar


H. Yağmur


Son aylarda hücre saldırısına karşı tepkinin kazandığı ivmenin anlamlı politik sonuçlara yolaçabilecek bir noktaya doğru evrildiği bir süreçte, tepkinin yarattığı imkanları, hareketliliğin sınırlılıklarını, zayıflıklarını çözümlemek, daha güçlü bir hareketliliğin yaratılmasına yönelik devrimci sorumlulukların altını çizmek, yakıcı bir ihtiyaçtır.


Hücre saldırısına yönelik eylemli tepki

Hücre saldırısına karşı oluşan ilerici tepkinin ulaştığı düzey politik planda oldukça anlamlı. Kitle örgütlerinin, işçi ve kamu emekçileri sendikalarının, aydınların belli bir kesimini kapsayan böylesi bir karşı koyuş, sermaye cephesinde de çatlaklara yolaçıyor. Birçok liberal yazar çizerin hücrelerin bu haliyle savunulamayacağını ifade etmesi, hümanizm çerçevesinde de olsa hücre karşıtı yaklaşımlar sergilemesi bunun ifadesi.

Hücre karşıtı politik duruş, örgütlerini de yaratmaya başlıyor. Tutsak yakınlarını bir araya getiren TUYAB tam da böylesi bir sürecin ürünü. Birçok yerelde oluşturulan Hücre Karşıtı Platform vb. örgütlülüklerin sayısı her geçen gün artıyor. Üniversitelerde kurulan platformlarda da belirgin bir artış sözkonusu. Aydınların politik tepkisi “Hücrelere Karşı Aydın Girişimi” türü örgütlülüklere evrildi. Henüz yetersiz de olsa ilerici işçi sendikaları şube yönetimlerinin desteğini de alan sınıfın hücre karşıtı tepkisinin ürünü örgütlülükler de ortaya çıkmaya başlıyor.

İHD’nin başını çektiği demokratik kitle örgütlerinin eylemli tepkisi de gelişiyor. Baroların bir kesimi hücrelerin kabul edilmezliğini dile getiriyor. İstanbul ve Ankara barosu, yayınladıkları raporlarla hücrelere karşı olduklarını açıkladılar. Aynı durum tabip odaları için de geçerli.
Henüz yeterli kitleselliği, işçi ve emekçi desteğini yakalamamakla birlikte, hücre karşıtı eylemler, devletin sınır tanımayan terörüne rağmen devam ediyor. Hücre karşıtı tepkiler, devletin ve reformizmin engelleyici tutumlarına rağmen tüm mitinglere yansıyor. Aydınların sokağa taşınan politik duyarlılığı devlet terörüne rağmen gelişiyor.


Halihazırdaki politik sonuçlar

Hücrelere yönelik tepkinin daha şimdiden ortaya çıkardığı bir dizi politik sonuç sözkonusu.

Birincisi, hücre saldırısının niteliği ve kapsamı noktasında işçi ve emekçilerin aydınlatılmasında alınan mesafedir.

İkincisi, kararlılığı ve direnişçi kimliği öne çıkan sokak eylemlerinin, devletin faşist kimliğini açığa çıkarmasıdır. 70 yaşındaki anaların yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmaları, en geri işçi ve emekçilerin dahi tepkisine yol açıyor.

Üçüncüsü, sosyal reformizmin (gelişen mücadeleden bağımsız olmayan) sürece yakınlaşma tutumudur. CHP’nin bile hücre karşıtı platformlarda boy göstermeye başlaması, tam da sürecin dışında kalma durumunda teşhir olacağı kaygısıyla bağlantılıdır. Reformist partilerin tabanına devrimci politik etkinin taşınabildiği doğal bir ortam oluşmuştur. Reformist parti yönetimlerinin (henüz söylem düzeyini aşmasa da) hücre saldırısına karşı mücadele edeceklerini ifade etmeleri, hücre karşıtı politik tutumun basıncının ürünüdür.

Dördüncüsü, devletin kanlı operasyonlar düzenlemeye dayalı politik tutumunda oluşan gediklerdir. Daha şimdiden devlet; F tipi cezaevlerinde tecrit ve izolasyonu esas alan statünün geçerli olmayacağını, devrimci tutsakların ortak kullanım alanlarında birlikte olmalarının önündeki engel olarak gösterilen TMY’nin 16. maddesinin değiştirileceğini, Adalet Bakanı’nın ağzından açıklamıştır. Devleti saldırıyı daha inceltilmiş bir tarzda uygulamaya iten neden, gelişen hücre karşıtı mücadelenin politik etkisidir. Hücre saldırısının içeriğini asla değiştirmeyecek olan bu “açılımların” her biri, hücre saldırısının başarıya ulaşmasını güvencelemeye yöneliktir kuşkusuz. “Devrimci kimliğinden soyun, ‘tredmana’ uygun hale gel, ortak kullanım alanlarından yararlan”. Yenilik diye sunduklarının, TMY’de değişiklik diye yutturmaya çalıştıklarının özü-özeti budur.

Tepkilerin yüzeysel olmadığını da belirtmeliyiz. Sermaye devletinin gerçekleri tersyüz etme çabaları, hücre saldırısını gerekçelendirmeye yönelik manevralar, işçi ve emekçiler tarafından inandırıcı bulunmuyor. Ulucanlar katliamı, Burdur kanlı operasyonu, devletin katliamcı yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya sermiş bulunuyor.


Mücadeleyi zayıflatan kimi eğilimler

Hücre saldırısına karşı tepkinin olumlu politik sonuçları, gerçekliğin bir yanıdır. Saldırıyı boşa çıkarmaya dönük hareketliliğin zaaflarını saptamak ise sorunun öteki yanıdır.

Birincisi; önemli bir kesim soruna hümanizm çerçevesinde sahip çıkıyor. Devrimci tutsakların başeğmez tutumu ve direnme kararlılığını bilen bu kesimler, sorunun çözülmediği koşullarda ortaya çıkacak tablonun insani huzursuzluğunu yaşıyorlar.

İkincisi; hücrelerin cepheden reddedilmesine dayalı bir tutum yerine, hücrelerin statüsünün belirsizliğinin yaratacağı olumsuzluklar öne çıkarılıyor. Ortak kullanım alanlarının kullanımının güvencelendiği koşullarda, uzlaşmanın gerçekleşebileceği söylenebiliyor. Adalet Bakanı’nın daha inceltilmiş politik manevralara yönelmesinin böylesi bir temeli de var.

Üçüncüsü; hücre saldırısını Adalet Bakanlığı ile sınırlı görmeleri, tepki ya da ikna çabalarını da bu kurumlara yöneltmeleri sonucunu doğuruyor.

Sosyal-reformist partiler hücre karşıtı politik tutumlarını eylemli karşı koyuşla birleştirmekten özenle kaçınıyorlar. Aydınların pratikte aldıkları tutumu dahi alamıyorlar.

Hücre karşıtı moral motivasyonu güçlendirici tepki sokağa taşındığı oranda etkisini arttırıyor. Ancak alanlara yansıyan bu tutumu zayıflatan bazı noktaların altını da çizmek gerekiyor.

Birincisi, yaratılan tepkinin işçi ve emekçilere maledilmesi çerçevesindeki devrimci politik çalışmanın etkin bir biçimde örgütlenememesidir. Bu nedenle, eylemlerin önemli bir kısmı tutsak yakınlarının sınırlı katılımıyla gerçekleşiyor. İkincisi, daha şimdiden önemli politik sonuçlara yol açan bu hareketlilik, nicelik ve nitelik olarak sıçrama yapamadığı koşullarda, kendini tekrar etme tehlikesi taşıyor.


Zaafların aşılması için devrimci müdahale

Sınıf ve kitle hareketliliğinde başgösteren zaafların panzehiri öncü devrimci müdahaledir. Hücre karşıtı mücadelede ortaya çıkan zaafların aşılması, doğru temeldeki devrimci öncü müdahaleyle doğrudan bağlantılıdır.

Değerlendirilebildiğinde, önemli olanakları üretecek olan hücre karşıtı ilerici muhalif duyarlılık, devrimci etki ve kararlılığın politik planda kendini ortaya koyamadığı koşullarda, kendi siyasal duruşunu dayatabilir. Böylesi bir yaklaşımın devrimci tutsaklar tarafından kabul edilmeyeceği açıktır. Önemli olan, sözkonusu yaklaşımın yaratacağı kafa karışıklıklarının düzene sağlayacağı manevra alanlarının boşa çıkarılmasıdır.

Hücrelerin statüsü tartışmaları da, ara geçici çözümlere yönelik eğilimler de, aslında hücreleri cepheden reddetmeyen tutumun düşünsel plandaki yansımasıdır. F tipi cezaevlerinin kapatılması talebinin tartışma konusu yapılamayacağını bu kesimlere pozitif bir yaklaşımla kavratmak bir zorunluluktur. Saldırının yaşamın hücreleştirilmesi saldırısının bir parçası olduğunun içselleştirilmesi, sorunun hümanizmi aşan yönlerinin öne çıkarılması gerekiyor.

Hücre saldırısı devletin stratejik bir politikasıdır. Adalet Bakanlığı’nı aşan bir muhtevaya sahiptir. Sorunu Adalet Bakanlığı’na daraltma eğiliminin yaratacağı olumsuzlukları hesaplayan bir bakışla, hedefe MGK’yı oturtmak, politik duyarlılığı bu hedefe yöneltmek gerekiyor.

Hareketliliğin nicelik ve nitelik olarak zaaflarını aşması, işçi ve emekçi hareketiyle arasındaki mesafeyi kapatmasına yönelik etkin bir faaliyetin örgütlenmesini gerektiriyor. Doğrudan işçi-emekçi kitlelere yönelik çalışmanın bir parçası olarak süreci kavramak gerekiyor. Merkezi sınıfa yönelik pratik-politik çalışma, güçlerimizin harekete geçirilmesinde, yeni güçlere ulaşmada yeni olanaklar yaratacaktır.

İşçi sınıfının önemli bir kesiminin TİS’lerle bağlantılı hareketliliği 2001 ortasına kadar sürecek. Bu duyarlılığa yaslanıldığı, hücre saldırısı ile sınıfa yönelik saldırılar arasındaki dolaysız bağı güçlü bir tarzda işleyen bir çalışmanın hakkının verildiği koşullarda, hücre saldırısının sınıfa maledilmesinde mesafe alınması kaçınılmazdır.

Saldırıyı boşa çıkarmada gözetilmesi gereken en temel nokta ise, içerisi ve dışarısıyla birleşik hareketliliğin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Kazanımları kalıcılaştırmanın yolu buradan geçiyor.

Süreç imkanları en iyi bir şekilde değerlendirmeyi, sorunları açıklıkla kavramayı, çözmeye yönelik yaklaşımları ortaya koymayı zorunlu kılıyor. Kendiliğindenciliğin hücre karşıtı politik platform üzerindeki etkilerini kırmak, hücre karşıtı tutumdaki zayıflıklarını aşarak, ilerici muhalif kesimleri daha etkin olarak yedekleyebilmek, devrimci girişkenliği, müdahalenin sistemleştirilmesini yakıcı bir görev olarak önümüze koyuyor.