ARSIVANA SAYFA
 
9 Eylül '00
SAYI: 33
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Kapitalist-emperyalist ablukayı parçalamak için...
İMF’nin 2001 programında
yine yoksullaşma ve baskı...

Belediyelerde TİS süreci yenilgiye evriliyor
KHK saldırısının niteliği ve görevler
Perde operasyonları devam ediyor
Saldırının yeni unsurları ve işçilerin büyüyen öfkesi
1 Eylül Dünya Barış Günü eylemleri ve saldırılar
Metal işkolunda TİS’in mücadele gündemi
Metal işkolunda azgın sömürü
Grevdeki belediye işçilerine ziyaret
İMF tipi yaşama hayır!
Siyasal durum ve devrimci görevler/1
Birinci yılında Ulucanlar katliamının gösterdikleri
“Liberal hücre paketi” evresinde hücre karşıtı mücadelenin sorumlulukları
Yeni ölümler yaşanmasın!
Örgütsüzleştirme saldırısı birleşik mücadeleyle püskürtülebilir
Kapitalizm ve işsizlik
Reformist cenderenin kırılması üzerine
Semt çalışması üzerine
Yılmaz Güney partili mücadelemizde yaşıyor!
Perinçekler’in izinde yol alanlar
Mücadele Postası
 



 
 
Metal işkolunda azgın sömürü


Metal işkolunda yaklaşık 300-350 kişinin bulunduğu bir fabrikada çalışıyorum. Uzun bir geçmişi olan fabrika yurt içi ve yurtdışına mal üretiyor. Geçmiş yıllarda işçilerin verdikleri mücadele sonucunda çalışma süresi 8 saate düşürülmek zorunda kalınmış.

Patron işçilerin mücadeleyle kazandığı 8 saatlik işgününü yükseltemediği için, sömürüyü arttıracak farklı yollara başvuruyor.

* Fabrikada üç vardiya uygulanıp 24 saat kesintisiz üretim yapılıyor. Ayrıca haftada 6 gün çalışıyoruz. Vardiyaların haftalık olarak değişmesi herkesin yaşam düzenini altüst ediyor.

* Sürekli işçi kıyımı yapılıyor ve yerlerine yenileri alınıyor. Geçen yıl yaklaşık 150 işçi işten atılmış. Yeni alınan işçilerle ise ilk üç ay asgari ücret üzerinden anlaşma yapılıyor. İş güvencesinin olmaması, özellikle eski işçilerde her an atılabilecekleri psikolojisi yaratılarak bir basınca dönüştürülmüş durumda. 250 milyon civarında maaş alan eski işçileri tazminatları fazla birikmeden atıp yerlerine 86 milyona çalışacak işçi almak, patron açısından çok kârlı olmaktadır.

* Emek yoğunluğu arttırılarak sömürü arttırılıyor. 8 saatlik işgünü süresince her işçi en az 10-12 saatlik iş çıkartıyor. Sürekli başımıza dikilen şefler, vardiya başına belirledikleri iş adedi, bant sistemi uygulamaları, yemek molasının 30 dakika tutulması (çay molası zaten yok) vb. yollarla, daha hızlı çalıştırılıyoruz. Özellikle önümüzdeki günlerde her makina başına bir vardiya süresince çıkarılması zorunlu mal adetlerinin belirlenecek olması işçilerde tepki yaratıyor. Saniyeler bile hesaplanarak belirlenecek sayılara ulaşmak için, kafamızı kaşıma vakti bile verilmeyecek. Belirlenen sayı çıkartılamazsa, bunun hesabını vermek zorunda kalacağız.

* Her işçiye en az bir makina düşerken, bazı arkadaşlarımız 2-3 makinada birden çalıştırılıyorlar. Bu ise dikkati dağıtarak iş kazalarına neden oluyor.

* İş güvenliğimizi sağlayacak doğru dürüst bir önlem alınmaması kazaları arttırıyor. Kimi işçilerin parmakları kopuyor, dökümhanede çalışan işçilerin sıçrayan ateş sonucu (700-800 derece) vücutlarının bazı yerleri yanarken, kimi işçiler makinadan fırlayan parçalar sonucu çeşitli yerlerinden yaralanıyorlar.

* İşyerinde 20 kadar kadın işçi de benzer koşullarda çalışıyor.

* İzin almak büyük bir sorun. Çok acil durumlarda bile zar zor izin alınabiliniyor. Hasta olup izin istendiğinde, “eve gitsen sanki hastalığın geçecek mi?” deniliyor. Eşi doğum yapan bir işçi normalde 10 gün izin kullanabileceği halde, “2 gün neyine yetmiyor, sanki sen mi doğurdun” gibi kaba sözlerle karşılaşabiliyor.

* Patron tüm bu yöntem ve saldırılarla bir yandan sömürüyü had safhaya çıkarırken, diğer yandan bizlerin yanyana gelmesinin, aramızdaki bağların güçlenmesinin önünü almaya çalışıyor. Böylece birlikte hareket etmenin olanaklarını ortadan kaldırma çabasında.

İşe başladığımdan bu yana fabrikayı ve işçileri tanımaya, sıcak bağlar kurmaya çalışıyorum. Burada devrimci faaliyet yürütmek noktasında belli dezavantajlar var. Birincisi, ağır sanayi işçilerine kendini kabul ettirmek, güven duymalarını sağlamak uzun zaman istiyor. İkincisi, işçilerin sosyal ortamının olmaması ve fabrikada kurulan ilişkilerin dışarıya taşınamaması.
Geçen süre boyunca birçok işçiyle tanıştım. Öncü ilerici işçilerin bir kısmını tanıma şansım da oldu. TİS görüşmelerinin başlayacağı böylesi bir dönemde, öncelikli görev öncü işçilerle güçlü bağlar kurabilmek. Ancak bu başarılabildiği oranda sürece müdahale etme olanakları yakalanabilir. Fabrikada birkaç eski ve deneyimli EMEP’li işçi var. Ancak böylesi sıcak bir süreçte (işten atılmalar, TİS’ler, iş kazaları vs.) ciddi bir çabaları gözlenmiyor. Avantajlarına rağmen işçileri ekonomik-sosyal talepleri noktasında bile harekete geçiremeyenlerin, işçi sınıfının diğer ihtiyaçlarına cevap veremeyecekleri yeterince açık.

Sermayenin artan saldırıları karşısında işçiler henüz ayağa kalkamasalar da, öfke her geçen gün birikmektedir. Öfkeyi bilemek, örgütlemek ve sermayeye yöneltmek ise sınıf devrimcilerinin ve öncü işçilerin görevidir. İşçi sınıfının yaşamak için mücadele etmekten başka bir yolu yoktur. En önemlisi de, artık altında birleşeceği bir bayrağa, uğruna savaşacağı bir programa kavuşmuş olmasıdır. Bugün işçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşındaki en güçlü silahı yaratılmıştır. Partiyi etle tırnak gibi sınıfla bütünleştirmek, sınıfın parti silahıyla donanmasını sağlamak en acil görevimizdir.

Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!
7 Saatlik iş günü, 35 haftalık çalışma haftası, 2 günlük hafta sonu tatili!
Esnek üretime hayır!
İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!
Gece çalışması yasaklansın, zorunlu gece çalışmalarında 4 saatlik işgünü ve artı ödeme yapılsın!
İşgüvenliği ve sağlıklı çalışma koşulları yaratılsın!
İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Kocaeli’nden partili bir metal işçisi