Cottarelli yeniden Türkiyede. İMF heyetine göre, ekonomik program iyi gidiyor. Tek sorun dış ödemeler dengesindeki açık. Enflasyonun %40lar dolayında gerçekleşmesi tahmin ediliyor. Fakat İMF bunu ciddi bir sapma olarak görmüyor.
Sosyal güvenlik reformunun ilk ayağı gerçekleşti. Tarımda destekleme alımları ve taban fiyat uygulaması sınırlandı. Emekçilerin ücret artışları enflasyonun en az 15 puan altında tutuldu/tutuluyor.
Mezarda emeklilik, tarımda yıkım, ücretlerin aşağı çekilmesi gerçekleştirilmiş oldu. İMF bunları takdir ediyor ama, yetmez diyor. Daha fazla yıkım, daha fazla yoksullaşma dayatıyor. Sermaye devletinden bu çizgiyi derinleştirerek sürdürmesini ve bu arada özelleştirmelere de hız vermesini talep ediyor.
İMFnin özelleştirmelerle ilgili talebi üç başlıkta incelenebilir: Sosyal güvenliğin özelleştirilmesi, kârlı KİTlerin yerli tekeller ve onların uluslararası işbirlikçilerine satılması.
Yaşar Okuyanın SSKya ilişkin KHKlarla sosyal güvenliği özelleştirme girişiminin arka planında da, İMFnin bu özelleştirme hesapları yatıyor. İlk elden sosyal güvenliğin özelleştirilmesi, ardından KİTlerin satılması -daha doğrusu satılmaya devam etmesi- ve en son olarak da kamu bankalarının özelleştirilmesi hedefleniyor.
İMF, 2000 bütçesindeki emek karşıtı uygulamaları yeterli görmüyor. Hatta 2000 bütçesindeki etkisini de yeterli görmüyor ve 2000 bütçesine çok fazla müdahale etmedik, 2001 bütçesine müdahale edeceğiz! diyor. Cottarellinin söylemek istediği; 2000 bütçesindeki girdilerin iyi olduğu ve bunun böyle sürdürülmesi (yani deprem vergilerine 2001de de devam!), fakat harcamaların daha fazla kısılması gerektiğidir.
Bütçede harcama kalemlerini asıl olarak faizler, silahlanma ve personel giderleri, yani kamu emekçilerinin ücretleri oluşturuyor. Yatırım zaten yok. Faiz giderlerinden herhangi bir azaltmaya gidilemiyeceğine göre, geriye iki kalem kalıyor: Silahlanma ve kamu emekçilerinin ücretleri. Cottarellinin emperyalist uşağı faşist devletin bölgedeki emperyalizmin koçbaşı rolü açısından olmazsa olmaz silahlanma harcamalarına da bir diyeceği olmayacağına göre de, kalıyor geriye kamu emekçileri.
Kamu emekçilerinin ücretlerinin daha daha aşağı çekilmesi gerek bütçe değerleri açısından gerekse de devletin emek piyasasına dönük müdahalesi açısından hayati önem taşıyor. Sermaye devleti, ülkedeki ücretleri genel olarak sınırlandırmak ve aşağı çekmek için, bunu önce kamu emekçilerinde yapıyor. Ve ardından işçilere dönüp, siz de bununla yetinin diyor. 2000de olan bu. 2001de de aynı politika uygulanmak isteniyor. Demek ki 2001de de sermayenin yoksullaştırma programı ilk adımlarını kamu emekçileri üzerinde atacak. Görünen köy bu.
2001 bütçesinin hazırlıkları ile eş zamanlı olarak 300 bin işçinin TİS görüşmeleri de başlıyor. Demek aynı dönemde işçi sınıfının örgütlü kesimleri de yeni bir sınamayla karşı karşıya kalacak. Kamu emekçileri ve işçiler bu dönemde ya birbirlerine özgüven ve direniş, ya da teslimiyet ve yoksullaşma için örnek olacaklar.
Burjuva basının bütün göz boyamalarına rağmen, İMF programı kendi hedefleri açısından kesinlikle başarısız olmuş durumda. Programın en önemli propagandası durumundaki enflasyonla savaş argümanı suya düşmüş bulunuyor. Dış ödemeler dengesi -ihracatın ithalatı karşılama düzeyi- sürekli kötüye gidiyor. Türkiye sermayesinin dış piyasalardaki rekabet gücünü artırıcı -ücretleri daha da aşağı çekmek dışında- hiçbir gelişme, üretimde hiçbir artış sözkonusu değil. Aslında başarı dedikleri, sömürüyü katmerleştirmekten başka bir şey değil.
İMF programı bıçak sırtı bir zeminde ilerliyor. En küçük bir döviz darboğazında umulmadık ölçüde ciddi bir kriz sermayenin kapısını çalabilir. Zaten buna dönük önlemler sürekli artırılıyor: Kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadan kaldıracak yasalar, F (hücre) tipi cezaevleri, en küçük sokak muhalefetine dahi tahammülsüzlük ve bu arada irtica tehlikesi üzerinden koparılan militarist yaygara bunu anlatıyor.
Daha fazla ücret istemekle, İMF karşıtlığının, dolayısıyla da anti-emperyalizmin; daha fazla ücret istemekle, silahlanmaya hayır! demeninin, dolayısıyla da anti-faşist eylemin; daha fazla ücret istemekle, sermayenin faşist devletinin yeniden yapılandırma programına karşı çıkmanın, dolayısıyla da yaşamın hücreleştirilmesine hayır! demenin, birbirine nesnel olarak son derece yaklaştığı bir dönemden geçiyoruz. Faşist devletin çekirdeği MGK bunu görüyor ve bir yandan daha fazla diş gösterirken, diğer yandan muhtemel krizlerde subap görevi görebilecek organlarını -cumhurbaşkanı gibi- hazırlamayı da ihmal etmiyor.
Böylesi bir konjonktürde sınıfın örgütlü kesimlerini temsil eden sendikaların hizaya çekilmesi büyük önem taşıyor. Tescilli işbirlikçilerin yanında DİSK ve KESK de tüm muhalif/direnişçi unsurlarından arındırılmaya çalışılıyor. DİSKe dönük baraj saldırısı, kamu emekçilerine dönük KHK saldırısı, bu hizalamayı anlatıyor. İMF programının kritik halkalarını bunlar oluşturuyor.
Devrimcilerin bu döneme ne nesnel koşulların tahlilinden kopuk bir kötümserlikle, ne de özel zaafları görmezden gelen bir iyimserlikle, ama en küçük olanağı dahi sınıfın kolektif eylemine katan bir çaba ve özen içinde girmeleri gerekiyor. Türkiye halklarının üzerine bir karabasan gibi çöken İMF patentli yoksullaştırma programını, MGK patentli faşist yeniden yapılandırmayı boşa çıkartmanın yolu işçi sınıfının bağımsız, kolektif, kitlesel ve devrimci eyleminden geçiyor. Bunun yolunu döşemek adına yapılan tüm girişimler, tüm çabalar somut karşılıklarını yarattıkları, yani sınıfın önünü açıp ona devrimci özgücünü kazandırdıkları ölçüde, devrimci politika olarak nitelenmeyi hakediyor. Gerisi laf-ı güzaf olmaktan öteye gitmiyor.
Cottarelli başkanlığındaki İMF heyeti bir kez daha Türkiyede. Çalışan kesimlere dönük sosyal yıkım programının geldiği düzeyi teftiş etmek amacıyla ülkemizde bulunuyor. Sermaye ve hükümet çevresinde heyecan ve sevince vesile olan ziyaret, işçi-emekçiler cephesinde ise İMF karşıtı protestolara sahne oldu.
31 Ağustosta İstanbulda İEPin çağrısıyla yapılan protesto gösterisinin ardından, 1 Eylülde İSŞP ve KESK Şubeler Platformunun çağrısıyla Bakırköy Özgürlük Meydanında bir protesto gösterisi gerçekleşti. Eyleme kimi sendikalar yönetim düzeyinde katılırken, özelleştirme kapsamında bulunan Bakırköy Sümerbank işçileri kitlesel katılım sağladı.
Yürüyüş sırasında Kahrolsun İMF!, İMFnin uşağı hükümet istemiyoruz!, İMF defol, Yaşasın bağımsız demokratik Türkiye!, İMFye karşı emek cephesi! gibi sloganlar atıldı. Taşınan dövizlerde ise, İMF karşıtı sloganların yanısıra, grev yasakları ve sermayenin diğer saldırılarını teşhir eden şiarlar yer alıyordu.
Kararlı ve coşkulu bir ortamda geçen eylemde, Cottarellinin maketi yakıldı. Önlükleriyle eyleme katılan ve ilgi çeken Sümerbank işçilerinin maket yakılırken söyledikleri İMF karşıtı marşlar coşkunun artmasını sağladı.
Şubeler Platformu adına yapılan basın açıklamasında da İMF heyetinin derhal ülkemizi terketmesi istendi. Yine sermayenin işkolu barajı, grev yasaklamaları, özelleştirmeler, KHK vb. saldırıları devreye sokarak örgütsüz bir toplum yaratmak istediği, buna karşı ise çalışan kesimlerin mücadele etmesi gerektiği vurgulandı.
Eylem basın açıklamasının ardından aynı coşku ile bitirildi. Eylemin bitiminde Sümerbank işçileri işyerine disiplin içinde yürüyerek gitti.