ARSIVANA SAYFA
 
9 Eylül '00
SAYI: 33
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Kapitalist-emperyalist ablukayı parçalamak için...
İMF’nin 2001 programında
yine yoksullaşma ve baskı...

Belediyelerde TİS süreci yenilgiye evriliyor
KHK saldırısının niteliği ve görevler
Perde operasyonları devam ediyor
Saldırının yeni unsurları ve işçilerin büyüyen öfkesi
1 Eylül Dünya Barış Günü eylemleri ve saldırılar
Metal işkolunda TİS’in mücadele gündemi
Metal işkolunda azgın sömürü
Grevdeki belediye işçilerine ziyaret
İMF tipi yaşama hayır!
Siyasal durum ve devrimci görevler/1
Birinci yılında Ulucanlar katliamının gösterdikleri
“Liberal hücre paketi” evresinde hücre karşıtı mücadelenin sorumlulukları
Yeni ölümler yaşanmasın!
Örgütsüzleştirme saldırısı birleşik mücadeleyle püskürtülebilir
Kapitalizm ve işsizlik
Reformist cenderenin kırılması üzerine
Semt çalışması üzerine
Yılmaz Güney partili mücadelemizde yaşıyor!
Perinçekler’in izinde yol alanlar
Mücadele Postası
 



 
 
KHK saldırısının niteliği ve görevler


KHK esas olarak kamu emekçilerini ilgilendirdiği kanısı uyandırsa da, gerçekte içinden geçtiğimiz dönemde sermayenin ihtiyaçlarından bağımsız olmayan kapsamlı bir saldırı niteliği taşıyor.


KHK: Kamu emekçilerini iş güvencesinden
yoksun bırakmanın aracı

İMF’nin uluslararası düzeyde uygulamaya soktuğu yapısal uyum programlarının temel hedeflerinden biri, bütçeden dış borç ödemelerini ayrılan payın büyütülmesidir. İMF bütçe açıklarını asgari düzeye düşürüp, dış borç ödemelerini zamanında yapmayan ve dış borçlara daha fazla pay ayırmayan ülkelere kredi vermiyor. İMF reçetelerini eksiksiz uygulayan bağımlı ülkelerde bütçenin %60’ını iç ve dış borç ödemelerine ayrılması bu politikanın “doğal” sonucu.

Ödendikçe daha da artan dış borç yükünün altından kalkabilmek, emek sömürüsünün katmerleştirilmesinden geçiyor. Sefalet ücretleri, onlarca yıllık mücadeleyle kazanılmış sosyal hakların gaspedilmesi, tüm temel işletmelerin ve hizmetlerin haraç mezat özelleştirilmesi, kitlesel işçi kıyımları ve kamu kurumlarında çalışan kamu emekçilerinin işten çıkarılması için, sosyal yıkım programlarının hızla hayata geçirilmesi gerekiyor.

İMF’nin stand-by anlaşmaları yapmak için öne sürdüğü önkoşullardan biri, hizmet kurumlarında çalışan emekçilerin istihdamının daraltılmasıdır. Bu dayatma, eğitim, sağlık, enerji başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi hedefiyle de bağlantılıdır. Bundan dolayı İMF reçetelerini kararlılıkla uygulayan bağımlı ülkelerde (Şili, Brezilya, Vietnam vb.) kamu emekçilerinin yaklaşık %40’ı işini kaybetti. Bu ülkelerin tümünde saldırı öncesinde kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadan kaldıran düzenlemeler yapıldı.

İMF’nin bütçede harcama kalemlerinin asgari düzeye çekilmesi için dayattığı uygulamalardan biri olan kamu emekçileri istihdamının daraltılması, son yıllardaki görüşmelerin tümünde gündeme getirildi. Nitekim 7. beş yıllık kalkınma planı her dört kamu emekçisinden üçünün işine son verilmesini içeriyor. Saldırı devletin hantal yapısından kurtulması üzerinden gerekçelendirildi. Oysa gerçek amaç, bütçede iç ve dış borç ödemeleri sonrası en fazla harcama kalemini oluşturan maaş ödemelerini minimum düzeye düşürmek. Bu yönde atılan adımlardan biri olan sefalet ücretlerinin süreklileştirilmesi tek başına yeterli olmuyor. Sermayenin krizinin derinliği, kamu emekçilerinin kitlesel kıyımını kaçınılmaz hale getiriyor.

En son 2003 yılına kadar uygulanacak stand-by anlaşmasına dönük olarak verilen “niyet mektubu”nda Personel Yasası reformunun yapılacağı belirtilmişti. Ancak bunun için saldırının gerçek niteliğini perdelemeye uygun bir ortamın oluşması gerekiyordu. Nitekim Hizbullah’ı tasfiye operasyonları sonrası oluşan tabloyu kullanmakta gecikmediler. Laik demokratik cumhuriyetin geleceğinin tehlikede olduğu, Hizbullahçı katillere maaş ödendiği vb. argümanlarla, kamu emekçilerinin iş güvencesini yok edecek KHK gündeme getirildi.

Gündemdeki KHK böyle bir düzenlemeye dönüktür. Sermaye devletinin KHK’yı hazırlama nedenlerinden biri, kamu emekçilerinin kitlesel işten çıkarılması planını uygulayabilmektir. Bir diğeri, tarihin en kapsamlı sosyal yıkım programına karşı gelişen kitle tepkisini, giderek birleşik yanı güçlenen işçi-emekçi hareketini bölmek, güçsüz bırakmak, zapturapt altına almaktır. Ve elbette, bu kapsamlı saldırının zamanlaması, işçi sınıfı ve emekçilerin giderek büyüyen öfke ve tepkisiyle, yükselme eğilimi gösteren kitle hareketliliğinden duyulan kaygıyla doğrudan bağlantılıdır.


KHK: Kamu emekçilerine “kapıkulu” memur
dayatmasının ifadesidir

KHK saldırısı, “katillere maaş ödüyoruz, laik cumhuriyete yönelik tehdit çok büyük” sahte gerekçelerine dayanılarak gündeme getirildi. KHK’nın birkaç yüz irticacı Hizbullahçı memuru işten atmakla sınırlı olduğu söylendi. İşine son verilecek 37 bin kamu emekçisinin listelerinin başbakanlıkta hazır bekletildiği de sermaye medyasına yansıdı. Bu rakam bile, kitlesel işten atma operasyonunun ön hazırlıklarının tamamlandığını gösteriyor.

KHK ile sermaye devleti, kamu emekçilerinin kaderini amirin iki dudağı arasından çıkacak söze bağlıyor. İşgüvencesinden yoksunluk, sermaye iktidarının ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklara yönelik saldırılarının zeminini düzleyecek. KHK kamu emekçilerinin geleceğini ipotek altına almak için pervasızca kullanılacak.

Sermaye devleti, kamu emekçilerinin yükselttiği onurlu mücadele ile yere çaldığı “memur kimliği”ni yeniden hortlatmak istiyor. Bu, amirinin karşısında kölece boyun eğen, “olur efendimci”, edilgen, jurnalci, kapıkulu memur tipidir. Sermaye devleti bunu başardığı ölçüde, kamu emekçileri hareketinin dinamizmini önemli oranda darbeleyecek, saldırılara karşı mücadeleyi zayıflatacaktır.

Kamu emekçilerine dönük kıyımın öncelikli hedefi, öncü ve devrimci kamu emekçileri olacaktır. Zira kamu emekçilerinin 11 yıldır kesintisiz devam eden sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinin öncüsü onlardır. Sermaye devletinin denetiminin pekişmesinin yolu, öncü kamu emekçilerinin biçilmesinden geçiyor. Öncü güçleri biçilmiş bir kamu emekçileri hareketinin önemli oranda kötürümleşecek olması, sermaye devletini pervasızlaştırıyor.


KHK’yı boşa çıkarmanın yolu
fiili ve militan direniş hattından geçiyor

Kamu emekçileri hareketi önemli bir sınavla karşı karşıya. Bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımların hepsi hedef tahtasına çakılmış bulunuyor. Grevsiz-toplusözleşmesiz sendika dayatılıyor. Sahte sendika yasası Ekim ayında yeniden gündeme getiriliyor. Kamu emekçilerinin kararlılığını bir kez daha sınamak istiyorlar. Sefalet ücretleri saldırısındaki kararlılıklarını, 2001 yılı için öngördükleri yüzde 15’lik sefalet artışı gösteriyor. İş güvenliğini yoketmenin adı olan Personel Yasa Tasarısı’nı meclise götürme zahmetine girmeksizin KHK ile çıkarmak istiyorlar. KHK ile kamu emekçilerinin ekonomik-demokratik ve sosyal hak ve özgürlükler mücadelesini boğmak istiyorlar.

KESK’in tepesindeki bürokratların kamu emekçilerinin hayat damarlarını kesmeye dönük KHK’ye karşı gösterdikleri “tepki”, ehlileşmede aldıkları yolu göstermesi açısından çarpıcıdır. KESK’in şu ana kadar KHK’ya tepki gösterme adına gerçekleştirdiği tek “eylem”, cumhurbaşkanı ve başbakana faks çekilmesinden ibarettir. Bu bile birçok yerelde örgütlenmemiştir.

Kamu emekçileri meşruiyetlerine, özgüçlerine dayanarak sendikalarını kurdular. “Hak verilmez alınır” bilinciyle, fiili militan eylem hattıyla tüm saldırılara karşın sendikalarını ayakta tuttular. Yüzbinlerce kamu emekçisi defalarca Kızılay Meydanı’nı sarstı. İşçi sınıfı ve emekçilerin tarihindeki en kitlesel iş bırakma eylemleri gerçekleştirdiler. Sendikalarına yönelen kapatma saldırılarını mühürleri sökerek yanıtladılar. Militan tutumlarıyla işçi ve emekçilerin sempatisini ve desteğini kazandılar. Fiili ve meşru temeldeki eylemler kamu emekçilerinin sendikalarının yasal olup olmadığı tartışmalarını bitirdi.

Daha ileri kazanımlar için mücadele eden kamu emekçilerini ne polis copu, ne cezalar, ne kıyımlar, ne sürgünler durdurabildi. Ancak, her defasında sermaye devletinin barikatını aşan kamu emekçilerinin mücadelesi, ne yazık ki reformist bürokratları aşamadı. 16-18 Haziran’da Kızılay Meydanı’nı işgal eden kamu emekçileri, grevli-toplusözleşmeli sendika hakkını almadan meydandan ayrılmayacaklarını ilan ettiler. Sermaye devletinin imdadına yine sendika bürokratları yetişti. Kamu emekçileri bürokratların dağılma çağrısına büyük tepki duyarak, hayal kırıklığı içinde illerine döndüler. Oysa 4 Mart direnişi, sermaye devletini sahte sendika yasasını geri çekmek zorunda bıraktı. Direnişin devam etmesi durumunda, grevli toplusözleşmeli sendika hakkının kazanılmasına yol açacak bir dinamizmi taşıyordu. Ancak bürokratların bu direnişe önderlik etme niyetleri, öncü devrimci kamu emekçilerinin ise yeterli hazırlık ve etkileri yoktu.

Örtülü de olsa grevsiz-toplusözleşmesiz sendikaya destek veren, sefalet ücretlerine karşı sonuç alıcı tepki örgütlemeden özenle kaçınan KESK’in başına çöreklenmiş bürokratlardan KHK’ya karşı ciddi bir tutum almaları beklenemez. Görev ve sorumluluk öncü devrimci kamu emekçilerinin omuzlarındadır. Başarı, ortaya konulacak önderlik kapasitesine bağlıdır.