Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Temmuz 2003
Sayı: 62
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Devrim için partili mücadeleyi büyütelim!
  Kürt halkı üzerindeki baskılar artıyor!
  Kürt halkına özgürlük!
  "Türkiye'de demokrasi
   Af değil özgürlük, kahrolsun faşist diktatörlük!.
  Irak'ta direniş bayrağı yükseliyor!
  İran gençliği direniş ateşini yaktı!.
  Paralı eğitime geçit vermeyelim!
  Filistin halkı emperyalist-siyonist barbarlığın sahte barışını reddediyor
  Direnen Filistin kazanacak!.
  Liseli gençlik çalışmasının bası sorunları
  Burjuvazi sömürü ve saldırılarda tatil yapmıyor...
  Bir sınıf çalışması deneyimi...
  YÖK yasa tasarısı
  Semt gençliğini kuşatan çürümüşlük ve nedenleri
  Devrimci enternasyonal dayanışma için ileri!.
  Barbarlık ile sosyalizmin savaşı bitmedi....
  Örgütlü mücadelenin ateşi içinde işçi sınıfı devrimcilği
  Devrimci eğitim sorunu üzerine.
  Daha güçlü bir Ekim Gençliği için görev başına!
  Dizi dizi" yalanlar!
  Sivas'ın hesabı sorulacak!
  Yabancı bir ölüm!
  Gençlik örgütlenmeyi bekliyor
  Okur mektupları



 
 
“Toplumsal barış” çizgisi; her türlü devrimci amaç, kaygı ve değerden kopmak, düzenle barışıp bütünleşmek arayışının ifadesidir...

Af değil özgürlük, kahrolsun faşist diktatörlük!

Teslimiyetçi hareketin ve diğer düzen içi reformist sol partilerin şu an için mevcut sorunların aşılması ve beraberinde hak ve özgürlüklerin kazanılması yolunda önemli bir aşama olarak gördükleri af/pişmanlık yasası, bir süredir gündemleşen bir konu. “Toplumsal barış” olarak tanımlanan düzenle bütünleşme hedefinin temel koşulu olarak da gösterilen af/pişmanlık yasasına, nasıl bu misyon biçiliyor bilinmez, ama bunun görmezlikten gelemeyeceğimiz bir konu olduğu açıktır. Af/pişmanlık yasası, mecliste tek oylamalık bir konu olduğu ölçüde ve “uyum paketleri”nin ardının arkasının kesilmediği düşünüldüğünde, konunun bir süre daha gündemde kalacağı rahatlıkla görülmektedir. Düzenin kapı önü dilenciliğini yapmak olarak da ifade edilmesinde hiçbir sakınca bulmayan bu utanç verici tutum, basit isim oyunlarıyla kitle aldatmacasına dönüştürülmeye çalışıldığı gibi, bunun altında bir sürü manevra daha yatmaktadır.

“Toplumsal barış” karşılığında af

Af/pişmanlık yasasını demokratik hak ve özgürlükler yolunda önemli bir anahtar olarak tanımlayan teslimiyetçi hareket, izlediği bu tür politikalarla hem içinde barındırdığı devrimci kırıntıları yok etme niyeti taşımakta, hem de temel demokratik hak ve özgürlüklerimizi elde etme yolunda verilen devrimci sınıf mücadelesini ve beraberinde ödenen ağır bedelleri yok sayıp inkar etmektedir. Bugün teslimiyetçi Kürt hareketinin ve ortaklarının yaptığı işin özünde budur.

Burada gerçeklerin içini boşaltarak adını ambalajını değiştirmek ve bu son halini şu an içinde bulundukları icazetçi çizgiye göre uyarlamak vardır. Temel demokratik hak ve özgürlükleri elde etmenin tek yolu olarak düzene savaş açmayı ve direnmeyi seçen devrimcilerin bu tutumlarına karşılık teslimiyetçi hareket, hak ve özgürlüklerin elde ediliş şeklini düzenle barışmak olarak formüle etmektedir. Bu çerçevede düzenin egemenlerinden af dilenmekte, hak kırıntıları beklemektedir.

Teslimiyetçi Kürt hareketinin devrimci ilkeler ışığında siyasi tutsaklara özgürlük şiarıyla direniş örgütlemek yerine, devrimci değerlerden arınarak tutsaklarının affedilmesini beklemesi, şu an içinde bulunduğu mevcut durumun nasıl bir bataklık olduğunu göstermektedir. Şu haliyle, ne Kürt halkının gerçek ihtiyaçlarına cevap verebilen, ne de işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin talepleriyle ilgilenen teslimiyetçi platform, tüm umutların bağladığı emperyalist kurumların dayattıkları hak kırıntılarına karşılıkı geçmişini sil istemine boyun eğerek, uzlaşmacı pembe politikalar ortaya koymaktadır. Dolayısıyla mücadeleden ve geçmişinden uzaklaşarak, düzenin sol partisi olmaya soyunmaktadır.

Devrimci mücadelenin tarihsel ve siyasal haklılığı

“Toplumsal barış” karşılığı af dilenciliğine çıkan reformist bloka sormak gerek; tarihsel ve siyasal olarak haklı ve meşru bir dava uğruna mücadele ederken tutsak düşmüş bir devrimcinin neyi affedilecektir? Baskıya, sömürüye, toplumsal ve siyasal eşitsizliğe, her türden köleliğe baş eğmediği için mi af dileyecek bir devrimci? Kürdistan dağlarındaki bir özgürlük savaşçısı, ulusal köleliği, imha ve inkarı dayatan bir rejimden neden af dileyecek? Bu ülkenin devrimcileri, tümüyle haklı bir dava uğruna mücadele ederlerken tutsak düştüler. Onların zalimlerin affına değil özgürlüğe ihtiyacı var; bunu elde etmenin yolu da bir kez daha düzene, onun egemenlerine karşı mücadeleden geçer. Özgürlük dilenilmez, koparılıp alınır; tarih bunun başarılı örnekleriyle dolur.

Öyleyse bu af neyin affı, bu af hangi “toplumsal barış”a nasıl katkı sağlayacak? Bunların neyi affedilecek? Elbette bu sorun, teslimiyetçi hareket için önemli olmadığı gibi, bir de bu gündem üzerinden “af mı pişmanlık mı” gibi aldatmaca bir tartışmaya girerek, sözde düzene karşı devrimci değerleri savunan bir tavır alınıyormuş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılıyor.

“Toplumsal barış” çizgisi ve sözde devrimcilik iddiası

Teslimiyet hareketinin özellikle son zamanlarda ağzından düşürmediği “toplumsal barış” kavramı, onun tüm bir platformunun özünü vermektedir. Her şey artık buna göre, yani barışma, uzlaşma ve düzenin icazetine sığınma ekseninde seyretmektedir. Bunun bir sonucu olarak yakıcı gündemlerin üzerinden atlanılmakta ya da kitlelerin kendi gerçek çıkarlarıyla ilgili temel gündemlerle ilgilenmesinin önüne bilerek ya da bilmeyerek set örülmektedir.

Teslimiyet hareketinin ortaya attığı “toplumsal barış” kavramı sınıf mücadelesinden vazgeçerek düzenle barışma anlamına gelmektedir. Bu her türlü devrimci ilke, amaç ve değerden kopmakla aynı anlama gelmektedir. İmralı çizgisinin tüm özü ve özeti zaten bu olduğu için teslimiyetçi Kürt hareketi açısından bu anlaşılır bir şeydir. Fakat hala ikiyüzlüce devrim, sosyalizm lafları eden müttefikleri (EMEP, SDP ve blokun kuyruğunda sürüklenen tüm ötekiler) için bu durum utanç vericidir. Devrimcilik adına yola çıkıp da “toplumsal barış” kampanyalarının tarafı ya da dolgu malzemesi olmak tam bir ideolojik-siyasal iflastan başka bir şey değildir.

“Toplumsal barış” ve reformizmin düzeniçi karakteri

Yurdumuzda işçi sınıfı ile sermaye sınıfı arasındaki sınıf savaşı bu kadar keskin çelişkiler üzerinde yükseliyorken nasıl bir barış sağlanacak? Kan emici sermaye ve sefalet ile boğuşan işçi sınıfı nasıl barışıp kardeş olabilir? Barış ihsan edilecek hak kırıntılarıyla, ne de sınıfların geçici de olsa ortak noktalarda uzlaşmasıyla gelecektir. İnsanlığın barışı sınıfların ortadan kalkmasıyla sıkı sıkıya ilişkilidir ve ancak o noktadan itibaren başlayabilecektir. Uzlaşmaz ve keskin sınıf çelişkileriyle bölünmüş toplumumuzda düzenle barıştan söz etmek; bu düzeni kabullenmekten, ona boyun eğmekten, onun ihsan edecekleriyle yetinmekten, onun icazetine sığınmaktan, sınıfsal ve ulusal sömürü ve kölelik düzenini esası yönünden kabullenmekten başka bir anlam taşımıyor.

Dolayısıyla, “toplumsal barış” şiarı, reformizmin düzeniçi karakterini tüm çıplaklığı ile ele veren bir formüldür. Dünün bazı devrimci güçleri, giderek devrimci mücadele çizgisinden uzaklaşmalarının getirdiği geriye düşüşle, utangaçça da olsa reformizmle bu aynı “toplumsal barış” çizgisinde buluşabiliyorlar.

Kürt liberalleri ve reformist sol gruplar, “toplumsal barış”tan söz ederlerken sınıfların üzerinden kolayca atlayan politik platformlarıyla, ne dün emekçilere özgürlük getirebildiler, ne de yarın kurtuluşa giden yolda yürüyebileceklerdir.

Yaşadığı toplumu kavramaksızın ortaya atılan demogojik söylemlerin sahibi siyasetler, belki kolayca kitleselleşebilirler, ama kolay yenilgilerden de kurtulamazlar. “Toplumsal barış” şiarına dayalı çabaların sonu da hüsrandan başka bir şey olmayacaktır.

Devrimden yana olanlar, sınıfları barıştırmaya değil, fakat bu sınıflar arasındaki ölümcül savaşı zafere devrimci hedefler çerçevesinde başarıya ulaştırmaya çalışanlardır.

Y. Akın



Okulu temizleyen öğrenci dersini geçer!

Okul mu, işletme mi?

Eğitime yönelik saldırılarını artıran sermaye, işçi-emekçi çocuklarının okuma imkanın tamamen elinden almak için var gücüyle çalışıyor. Gazetelerde çıkan bir habere göre, Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri programlama dersinin bütünleme sınavına girmek için okula geldiklerinde, okul yönetimi öğrencilere 12 bloktan oluşan okulun baştan aşağı temizlenmesinden sonra sınava girebileceklerini söyledi. Temizliğe katılan öğrencilere kolay sorular sorularak notlarını yükseltme şansı verilmişti. Okulun yalnızca 4 tane hademesi vardı ve yaşları 50-60 arasıydı. Okul yönetimi daha fazla hademe tutup para vereceğine, öğrencilere fazla not vererek okulu temizletme yoluna gitmişti.

Bugün eğitim kapitalizm tarafından bir meta ve kendi ideolojisini gençliğe aşılamanın bir aracı olarak görülüyor. Verilen eğitim ezbere dayalı, gerici ve boş bilgilerden oluşuyor. Böyle olunca, Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nde yaşanan olay sistem cephesinden gayet normal. Çünkü sistem bu tür uygulamaların değişik biçimlerini sık sık tekrarlıyor. Okulu temizleyen öğrencilere rahatlıkla notlarını yükseltme şansının verilmesi, eğitimin ezbere ve nota dayalı olduğunu kanıtlıyor. Sınıfı geçmek için bilgi öğrenmiş olmak değil, yüksek not almak gerekiyor. Bir öğrencinin notunun yüksek olması için de öğretmenleriyle, okul yönetimiyle arasının iyi olması ya da Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri gibi okulun temizliğini ve bir takım işlerini yapması yeterli.

Öğrenciler okul yönetiminin bu isteğini yerine getirmek istememelerine rağmen sınıfta kalmaktan korktukları için mecburen yaptıklarını söylüyorlar. Evet, muhtemelen okulun temizliğini yapmasalardı “işletmenin patronu” çok sinirlenirdi ve öğrencilerin büyük bir bölümü sınıfta kalırdı. Bu öğrenciler bir yıl daha tekrar yapmak zorunda kalırlar, bir yıl fazla sömürülürlerdi.

İşte kapitalizmin eğitime ve onu satın almak zorunda bıraktığı öğrencilere bakışı. Bilgi yerine burjuva ideolojisi, okul yerine işletme, öğretmen yerine ustabaşı!

E. Eren Korkmaz