Son dönemde Kürt halkı üzerindeki baskılar katmerlenerek artmaya devam ediyor. İşin ilginç yanı, bu devlet terörünün estirilen demokratikleşme rüzgarlarına paralel sergilenmesidir. Devlet bir taraftan ABye uyum paketleri ile demokratikleşiyoruz propagandasını yapıyor, diğer taraftan ise Kürt halkı üzerindeki baskıları arttırıyor. En sıradan istemler bile devlet terörü ile karşılanıyor.
Bunun birçok örneği geçtiğimiz ay içerisinde yaşandı.
DEHAP İstanbul İl Kadın Kolları Yöneticisi Gülbahar Gündüz, polis olduğunu söyleyen iki kişi tarafından kaçırılarak işkenceye maruz bırakıldı. İHD İstanbul Şubesinde basın açıklaması yapan Gündüz, kol ve sırtındaki darp izlerine göstererek, başından geçen insanlık dışı olayları anlattı.
Gündüz, DEHAPın Fatihte bulunan ilçe binasına giderken, ellerinde telsiz bulunan ve polis olduğunu söyleyen sivil kişilerce zorla beyaz bir otomobile bindirildiğini söyledi. Bu olaylar sırasında bayıldığını dile getiren Gündüz, kendine geldiği zaman ise gözlerinin bağlandığını, bu yüzden gittiği yerleri ve kendisine işkence yapanların yüzünü görmediğini ifade etti. Bir binaya girdiklerini ve merdivenlerle iki kat aşağı indiklerini anlatarak, Sürekli olarak tehdit ediyorlardı. Gelsin arkadaşların seni kurtarsın diyorlardı dedi. Gündüz, diğer arkadaşlarına ders olsun denilerek serbest bırakıldığını; gözaltındayken tecavüze maruz kaldığını, yüzünde sigara söndürüldüğünü, başına sert bir cisimle vurulduğunu, sırtının ise benzer bir cisimle çizilğini aktardı.
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde muayenesi yapılan Gülbahar Gündüzün sırt, kol ve bacaklarında darp izleri olduğu, yüzünde sigara yanığı bulunduğu belirtildi. Hastane Başhekimliğinin Gündüz adına düzenlediği raporda ise maruz kaldığı cinsel şiddetin belirlenebilmesi için Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesine karar verildiği belirtildi.
Kürt halkının kültürel değerleri hiçe sayılıyor. Geçtiğimiz ay içerisinde Doğuya Sanat Köprüleri adlı bir organizasyon kapsamında Kürdistanda yapılan bir tiyatro gösterisi sırasında sinekliğin kırmızı-sarı-yeşil renkleri içermesi nedeniyle, tiyatro savcılık kararı ile basılarak oyun iptal edildi.
Yine bizi yıllar öncesine döndüren bir olay yaşandı Kürdistanda. Öğretmenlerine Kürtçe birşeyler söyleyen öğrenciler öğretmenleri tarafından polise ihbar edildi. Bunun üzerine ise yaşları 13-15 arasında olan iki çocuk önce fiziksel işkenceye maruz kaldı arkasından ise yüzüne insan dışkısı sürülerek şehir merkezinde dolaştırıldı. Haberin Özgür Gündem tarafından manşete taşınmasından sonra yapılanlar ise ülkedeki faşizmin ve şovenizmin boyutlarını gözler önüne serercesineydi. Önce bu iki öğrenci tehdit edilerek böyle bir olay yaşamadıklarına dair ifadeleri alındı. Arkasından ise haberi manşete taşıyan Özgür Gündem gazetesi hakkında idari işlem başlatıldı. Taşlar onyıllardır oturduğu yere yine oturuyordu.
Ardından ise en temel demokratik haklardan birisi olarak tanımlanmış olan, ama şu ana kadar kullanılmasına izin verilmeyen basın açıklamaları na saldırılar gelmeye başladı. Gülbahar Gündüzün uğradığı işkenceyi protesto için alanlarda toplanan insanlar dövülerek, sürüklenerek gözaltına alındı. Genel af için eylem yapanlar terörist olarak damgalandı ve ayrımsız olarak neredeyse tüm af eylemlerine devlet vahşice saldırdı.
Kürdistanda köye dönüşlerde başka bir komedi daha yaşandı. Vanın bir ilçesinde köye dönmek için gelen gençlerin köye girişleri KADEKe katılmaları ihtimaline karşı yasaklandı. Devlet bir taraftan OHAL kalktı, köye dönüşler başladı yalanları söylerken, diğer taraftan ise OHALin ne ölçüde kalktığını uygulamalarıyla ortaya koydu.
Üzerinde oynanan bu kirli oyunları devrimci mücadelenin ateşinde pişmiş Kürt halkı er geç bozacaktır. Ne demokrasi aldatmacaları eşliğindeki devlet terörü, ne de teslimiyet platformunun dayattığı af dilenciliği Kürt halkının özgürlük özleminin önüne geçebilir. Kürt halkı bu gerici ablukaları aşarak devrim mücadelesinin en temel bileşenlerinden biri olduğunu ortaya koyacaktır.
Kürt halkına özgürlük!
Eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik!
Son aylarda işçi-emekçilere yönelik özelleştirme ve kölelik yasası saldırıları gündemde. Bu saldırılar eğitim alanında da farklı biçimlerde sürüyor. Yeni YÖK yasa tasarısı, eğitime kaynak yaratmak için karne ve kitaplara reklam alınması, özel okullara destek vermek için 10 bin öğrenciyi bu okullara yerleştirmek vb... Şimdi de eğitime kaynak yaratmak bahanesiyle merkezi yerlerde arazisini değerli gördükleri okulları satışa çıkarmaya hazırlanıyorlar.
Sermaye iktidarı kâr sağlayabileceğini düşündüğü herşeyi satmayı hedeflerken, sıra artık okullara geldi. Satın almaya çalıştığımız hemen hemen her şeyde eğitime katkı payı alındığı, insanları uyuşturmak için çıkarılan loto vb. oyunlardan her hafta eğitime trilyonlar ayrıldığı halde, eğitime kaynak yaratma gerekçesiyle okulları satma yolu seçiliyor. Elbette amaç eğitime kaynak ayırmak değil, paralı eğitim saldırısını hızlandırmak.
Sermaye iktidarı işçi ve emekçilere, biz öğrenci gençliğe yönelik saldırılarının dozajını her geçen gün daha da artırarak karşımıza çıkıyor. Dün YÖK yasasını gündeme getirdiler, bugün okullar satışa çıkartılıyor, yarın daha farklı bir saldırıyla karşımıza çıkacaklar. Bu saldırılara karşı örgütlü gücümüzle yanıt vermeliyiz. Geleceğimizin elimizden alınmasına karşı kararlılıkla mücadele etmeliyiz.
Okulların sermayeye peşkeş çekilmesine karşı mücadeleye!
Herkese eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!