26 Mayıs 2017
Sayı: KB 2017/20

Zorbalara karşı direniş ateşini harlayalım!
Düzen siyasetinin sürdürülemez OHAL’i
Yüksel’de polis terör estirdi, direniş ateşini söndüremedi
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek eylemleri
Mevsimlik tarım işçilerinin bitmeyen çilesi
Grev ve direnişler sürüyor
Geleceği kazanmak için Metal Fırtına’yı ve bugünü anlamak!
ABD, Suriye’ye karşı savaşı kızıştırıyor
Trump’ın Ortadoğu gezisi
ABD’nin YPG ile ilişkileri ve Kürt halkını bekleyen tehlikeler
İran’da seçim tiyatrosu ve İran halkının mesajı
“Türkiye, YPG’ye karşı 10 bin kişilik ÖSO ordusu kuruyor”
İşyerinde taciz/tecavüz, sömürü politikasının parçasıdır!
“Ben çabalayacağım, siz de çabalayın!”
Meslek Liseliler Birliği İstanbul Meclisi toplandı
“Bir insanın nefesi kesilirse o insan yaşayabilir mi?”
Güzel günler göreceğiz çocuklar…
Sadece devrimci kimliğin değil, yaşamın da temel taşıdır özgüven
“Böyle kalır sanma devran”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşyerinde taciz/tecavüz, sömürü politikasının parçasıdır!

 

Kadın işçiler, ucuz emek sömürüsünün yanı sıra, cinsel kimliğe yönelik saldırılarla karşı karşıya kalıyorlar.

Bunun son örneklerinden biri Bursa ve Sakarya’da kurulu olan Yazaki fabrikasında yaşandı. Azımsanmayacak sayıda kadın işçinin çalıştığı fabrikada, Mehmet Göğebakan isimli formen, bir kadın işçiye tecavüze yeltendi. Geçici olarak Sakarya-Kuzuluk’taki fabrikaya gönderilen kadın işçi, kaldıkları otelde, Mehmet Göğebakan’ın saldırısına maruz kaldı. Jandarmanın müdahalesinin ardından kadın işçi şikayette bulundu. Basına yansıdığı kadarıyla günlerdir Yazaki’deki kadın işçi ve ailelerinin büyük tepki ve huzursuzlukları söz konusu...

Bu vahim olaya ve gelen tepkilere rağmen, formen sadece 10 gün uzaklaştırma aldı. Önümüzdeki süreçte de böylesi saldırıların yaşanmayacağının hiçbir garantisi yok. Zira formen bu gücü ve cesareti bizzat patron temsilcilerinden alıyor. Daha önceki süreçte tacize uğrayan kadınların işten atılmaları, son yaşanan olayda, formene “10 gün uzaklaştırma” ile ödül gibi ceza verilmesi, Mehmet Göğebakan kadar, düzenin çürümüş ataerkil kültürüyle yoğrulmuş kişilere cesaret veriyor.

Yazaki örneği ne yazık ki münferit değil. İşyerlerinde kadın işçilere dönük cinsel istismar, patron, patron temsilcisi ya da düzenin yoz kültürünü taşıyan işçiler tarafından sıklıkla gerçekleşebiliyor. Ancak gerek geleneksel değer yargıları, gerekse işten atılma korkusu, tehdit vb. gerekçelerle bu saldırılar sümenaltı edilebiliyor. Ancak buna rağmen ilerici-devrimci kadın işçiler tarafından kamuoyuna yansıtılan örnekler, bu tablonun yaygınlığını ve vahametini tümüyle gözler önüne seriyor. Manisa ECA Valfel Armatür’de müdürün çalışan kadın emekçiye uyguladığı mobbing, Kastaş’ta kadın işçilere yönelik tacizler ve gazetemizin sayfalarına da yansıyan bir haber olarak Gondol Plastik’te kadın işçilere dönük tacizler, cinsel istismarın yaygınlığı kadar, tek tek kişilerden çıkarak bizzat kimi yöneticilerin bilgisi dahilinde “şebeke” gibi işleyen ekiplerce gerçekleştirilmesi, işin ciddiyetini gösteriyor.

Yaşanan olaylar işyerlerinde birkaç “istismarcı”nın kendini bilmez davranışları ile açıklanamaz. Zira bu taciz ve tecavüzler, bizzat patron ve vekilleri tarafından gerçekleştiriliyor veya destekleniyorsa ya da en hafifinden göz yumuluyorsa, cinsel istismar da sınıfa dönük saldırıların bir parçası demektir. Öyle ki cinsel istismar aslında kadın işçiler üzerinde baskının, şiddetin bir boyutu olarak gerçekleşiyor. Bizzat sömürü politikalarını sürdürmek, kadın işçiyi baskı altına almak, sömürünün bekasını sağlamak için gerçekleşiyor.

Son yıllarda AKP tarafından izlenen politikalar işyerlerindeki bütün bu insanlık dışı uygulamaları pekiştirmiştir. Zira kadının değersizleştiği, aşağılandığı, yok sayıldığı politikaların uygulandığına tanık oluyoruz. Kolluk güçleri ve yargı tarafından da şiddeti/cinsel istismarı uygulayanlar kollanabiliyor. Aynı şekilde AKP’nin izlediği politikalardan kendine görev çıkartan bir kesimin olduğunu görüyoruz. Son birkaç yıl içinde, bu ülkede kadına yönelik şiddet vakaları artarken, Ensar Vakfı vakasına, Özgecan cinayetine, çocuk yaşta evliliğin önünü açan “cinsel istismar yasasına” tanık olduk. Bu zihniyetin toplum ölçüsünde yer bulmaması, gerici ölçülere göre toplumu şekillendirmemesi mümkün mü? Dolayısıyla işyerlerinde yaşanan taciz/tecavüzler de toplum ölçeğinde yaşanan yobazlıkla kol kola ilerleyen çürüme ve yozlaşmanın bir tezahürüdür.

Bu tabloyu da değiştirecek olan, başta kadın işçiler olmak üzere işçi sınıfıdır. Kadının cinsel kimliğine dönük saldırılar ancak emeğin özgür, kadın ile erkeğin eşit olduğu bir toplumda ortadan kalkar. İşçi sınıfını saran ve binlerce yıllık geleneklerle beslenen gerici-yoz ataerkil kültür ve değerlerin parçalanmasının koşulları ancak öyle bir düzende yaratılır.

 

 

 

 

Kadına yönelik şiddet ve istismar yaygınlaşıyor!

 

İçerisinde bulunduğumuz sistem her geçen gün daha fazla çürürken, beraberinde toplumsal yozlaşmayı da getirmektedir. Sömürüye dayalı sistemin sözcülüğünü yapan iktidarın kendisi insani değerlerden yoksun, hırsız ve katilken toplum da buna göre şekillenmektedir. Yozlaşmanın ve çürümenin en yaygın örnekleri ise cinsel istismar ve kadına yönelik şiddet olaylarında görülmektedir. Hemen her gün basına taciz ve tecavüz haberleri yansımaktadır.

Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar olaylarında devlet eliyle gerçekleşenlerin ise önemli bir payı bulunmaktadır. Örneğin kadın gerilla Ekin Wan’ın ölü çıplak bedeni burjuva medya tarafından sergilenmiş, düzen kirli zihniyetinin propagandasını ise “terörle mücadele” olarak yapmıştır. Bu zihniyetin kendisi başka kadın cinayetlerine de gerekçe olabilmektedir. Adana’da genç bir kadını öldüren katil gerekçe olarak “Bana ‘İki üç yıl dağda kaldım, PKK size az bile yapıyor. Biz eninde sonunda Kürdistan’ı kuracağız’ dedi. Çok sinirlendim, öfkelendim. Kavga çıktı. Kavgada kendimi kaybedip elimle boğdum” diyebilmektedir.

Bir yandan da iktidar temsilcileri tarafından kadını ikinci sınıf olarak gören, aşağılayıcı söylemler pervasız bir şekilde dile getirilmektedir. Kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel istismar karşısında caydırıcı yaptırımlar uygulanmamaktadır. Hatta bu olaylar Ensar Vakfı örneğinde olduğu gibi AKP’li kadın bakan tarafından “Bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz” denilerek olağanlaştırılmak istenirken, kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel istismarın yaygınlaşması şaşırtıcı değildir. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un göbeğinde, Kadıköy’de bir iş hanında yaşanan tecavüz ise bunlardan sadece bir tanesidir. 20 yaşında genç bir kadına “tuvaletin yerini göstermek için yardım etme” bahanesi ile İstanbul’un merkezinde tecavüz edilmiştir. Kadıköy’ün göbeğinde yaşanan bu tecavüz olayı akla Ankara’da bir halk otobüsünde yaşanan tecavüz olayını getirmektedir. Ya da çocuklar için en güvenli yer olması gereken çocuk yurtlarında, okullarda yaşanan taciz ve tecavüz olaylarını...

Kent merkezlerinde, yurtlarda-okullarda alenen yaşanan bu cinsel istismar saldırılarına paralel olarak kadına yönelik şiddet olayları yaşanmaktadır. Örneğin spor yaparken hamile bir kadın parkta tekmelenebilmektedir. Ne de olsa bu zihniyet “Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez.*” zihniyetidir. Ya da şort giydiği için bir kadın tekmelenebilmektedir.

“Kadın kadındır erkek erkektir. Bunların eşit olması mümkün mü?**” zihniyeti, kadına yönelik cinsel istismar ve şiddet olaylarını beslemektedir. Bu zihniyet ise kadının ikinci sınıf olarak görülmesini besleyerek kadının çifte sömürüsünden faydalanan kapitalist sistemin ta kendisidir. Kapitalist sistem kendi krizi derinleştikçe daha da gericileşmekte ve saldırganlaşmaktadır. Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismarın sonlanması için ise, her geçen gün daha da çürüyen, çürüdükçe yozlaşan, saldırganlaşan ve gericileşen kapitalist sistemin yıkılması zorunludur.

B. Bahar

* Söz TRT 1’de yayınlanan ‘Ramazan Sevinci’ adlı programa konuk olarak katılan Ömer Tuğrul İnançer’e ait.

** Söz R. T. Erdoğan’a ait.


 
§