26 Mayıs 2017
Sayı: KB 2017/20

Zorbalara karşı direniş ateşini harlayalım!
Düzen siyasetinin sürdürülemez OHAL’i
Yüksel’de polis terör estirdi, direniş ateşini söndüremedi
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek eylemleri
Mevsimlik tarım işçilerinin bitmeyen çilesi
Grev ve direnişler sürüyor
Geleceği kazanmak için Metal Fırtına’yı ve bugünü anlamak!
ABD, Suriye’ye karşı savaşı kızıştırıyor
Trump’ın Ortadoğu gezisi
ABD’nin YPG ile ilişkileri ve Kürt halkını bekleyen tehlikeler
İran’da seçim tiyatrosu ve İran halkının mesajı
“Türkiye, YPG’ye karşı 10 bin kişilik ÖSO ordusu kuruyor”
İşyerinde taciz/tecavüz, sömürü politikasının parçasıdır!
“Ben çabalayacağım, siz de çabalayın!”
Meslek Liseliler Birliği İstanbul Meclisi toplandı
“Bir insanın nefesi kesilirse o insan yaşayabilir mi?”
Güzel günler göreceğiz çocuklar…
Sadece devrimci kimliğin değil, yaşamın da temel taşıdır özgüven
“Böyle kalır sanma devran”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zorbalara karşı direniş ateşini harlayalım!

 

Sermaye devletinin işçi ve emekçileri hedef alan saldırıları aralıksız devam ederken; devrimci-ilerici güçlerin mücadelesi faşist zorbalık karşısında direnç odakları olarak öne çıkıyor. Tüm baskı ve devlet terörüne rağmen kamu emekçilerinin haftalardır süren direnişleri ve açlık grevi eylemleri söz konusu olgunun güncel örnekleri arasında yer alıyor.

Ezilemeyen direniş potansiyeli

2013 yılında “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” şiarı ile patlayan ve büyük bir hızla halk hareketine dönüşen Haziran Direnişi, bu topraklarda biriken direniş potansiyellerini gözler önüne sermişti.

Yıllardır aralıksız uygulanan sosyal-iktisadi yıkım saldırılarının, gün be gün yoğunlaşan gerici-faşist ablukanın emekçiler içerisinde mayaladığı öfke, Gezi Parkı’nda estirilen polis terörü karşısında büyük bir direnişe dönüşmüştü. Günlere yayılan direniş sürecinde milyonlarca insan sokaklara akmıştı.

Direniş geri çekilirken dahi, gündeme gelen toplumsal ve politik gelişmeler karşısında kitlesel eylemler yaşanmıştı. Tayyip Erdoğan ve AKP’sinin kimyasını bozan bu güçlü halk hareketinin hâlâ her eylemli süreçte anılması, ya da yaşanan direniş süreçlerinde Gezi’nin izlerinin aranması boşuna değil.

Öfke akacak kanal arıyor

Haziran Direnişi sonrası yaşanan bir dizi gelişme, toplumsal yaşamda biriken öfkenin her fırsatta kendisine bir kanal aradığını gözler önüne serdi.

Özgecan Aslan’ın hunharca katledilmesi ile birlikte kadın cinayetlerine karşı sokaklara akan öfke, ya da Soma’da yaşanan madenci katliamında hızla yayılan ve kitleselleşen eylemler bu gerçeği ortaya koyan çarpıcı gelişmeler idi.

Aynı olgunun sınıf cephesinden örneğini ise, metal işçileri 2015 yılında Metal Fırtına'yla verdiler. Ağır ve yıpratıcı çalışma koşulları altında, düşük ücretlere çalıştırılan binlerce metal işçisi, sözleşme sürecinde yaşadıkları ihanet karşısında büyük bir öfkeyle direnişe geçtiler. Merkezinde Renault işçilerinin yer aldığı ve Metal İşçileri Birliği'nin (MİB) öncülüğünde patlak veren fabrika direnişleri hızla sektörel bir işçi hareketine dönüşmüştü. İşçiler günlerce hakları ve gelecekleri için fiili grev ve direnişler gerçekleştirmişlerdi.

Koyu karanlığa ve OHAL koşullarına rağmen direnme kararlılığı sürüyor

Bu aynı dönem içerisinde, AKP iktidarının toplumu kuşatan gerici-boğucu uygulamaları çok daha yoğunlaştı. Faşist tek adam rejimine doğru adım adım ilerleyen AKP iktidarı, şaibeli darbe girişimi ile birlikte faşist saldırganlıkta adeta gemi azıya aldı.

Darbe girişimini fırsata çeviren AKP iktidarının ilk işi, topluma deli gömleği giydirme hevesi ile OHAL uygulamasını devreye sokmak oldu. Bu koşullarda binlerce kamu çalışanı meslekten ihraç edildi. İşçi grevleri yasaklandı. En küçük hak arama eylemleri polis terörü ile karşılandı. Örnekler çoğaltılabilir...

Fakat tüm bu baskı ve zorbalık ilerici-devrimci güçlerin direnme kararlılığını kıramadı. Sınıfın kimi bölüklerinde öne çıkan mücadele eğilimini bastıramadı. Bugün henüz dar ve mevziler üzerinden devam etse de, kamu emekçilerinin direnişi bu olguyu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Yine şaibeli referandum karşısında bir dizi kentte günlerce süren eylem ve direnişler aynı olgunun bir diğer örneği olmuştur.

Direniş ateşini harlayalım

Tüm bu gelişmeler, ilerici-devrimci kesimler şahsında direniş iradesinin ve kararlılığının boğulamayacağını açıkça göstermektedir. Dahası, toplumsal yaşamda direniş eğiliminin giderek olgunlaştığını ve akacak kanallar aradığını gözler önüne sermektedir.

Tam da bu nedenle sermaye devleti, ortaya konan direniş kararlılığını hızla bastırmaya ya da izole ederek etkisizleştirmeye çalışıyor. KHK ve ihraçlara karşı direnişe geçen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanması bunun en son örneği olmuştur. Gülmen ve Özakça’nın açlık grevi direnişleri son dönemde toplumsal gündemler içerisinde öne çıkmış, duyarlı kesimler şahsında daha ileriden sahiplenilmeye başlamıştı.

“Gezi” korkusunu üzerinden atamayan sermaye devleti bu gelişmeler karşısıda hızla saldırıya geçti, direnişçileri tutuklayarak zindana atarken direnişi destekleyen kesimler üzerinde adeta terör estirdi. Fakat tüm bu pervasızlığın beyhude olduğunu, süren destek eylemleri ve dayanışma pratiği ortaya koymuş bulunuyor.

Gelinen aşamada bugün için mevzilerde süren direnişleri güçlendirmek, giderek toplumsallaştırmak ve emekçiler içerisinde biriken öfkenin akacağı kanallar haline getirmek günün en temel sorumluluğu olarak öne çıkıyor. Zira, hem toplumu kuşatan gerici ablukayı parçalamanın, hem de sermayenin işçi ve emekçileri hedef alan kapsamlı saldırılarını geri püskürtmenin yolu buradan geçmektedir.

O halde işçi ve emekçiler direniş ateşini harlamalı, sermaye düzeninin korkularını büyütmelidir.

 
§