ERDEMİR özelleştirildi,
Ereğlililer borçlandı
Büyük umutlar yaratılarak açılmış olan tersaneler bölgesinin kapanması ve Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’nın (ERDEMİR) özelleştirilmesinin ardından Ereğli’de işçi ve emekçiler borçlarını ödemek için çalışıyorlar. Konuyla ilgili olarak açıklamada bulunan Ereğli Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanvekili Niyazi Özcan, bu gerilemenin ilerleyen günlerde daha kötü sonuçları olacağını söyledi.
Nüfusun yarısı borçlu
Şahıslara ve ticari işletmelere ait gayrımenkullerin yüzde 50’sinden fazlasının bankalarda ipotekli olduğunu da vurgulayan Özcan şunları söyledi: “Türkiye’de ekonomik gelişmişliği ve vergi ödemede 81 il arasında ilk 10’a giren Ereğli ilçesi bugün gelinen noktada sıralamaya bile girememektedir. 2006 yılından önce bin- iki bin olan icra sayısı bugün itibariyle 60 bin 300’e çıkmıştır. Nüfusumuzun 110 bin olduğunu düşündüğümüzde ilçe halkının yarısından fazlası icralıktır. Sadece 2014 yılının ilk altı ayında açılan icra dosyası sayısı 6 binin üzerindedir. Ereğli’de vergi ve SSK’ya borcu olmayan, icrada dosyası olmayan esnaf neredeyse yok denecek kadar azalmıştır. Ve durum her geçen gün kötüye gitmektedir. Bu gidiş devam ettiği sürece 3-5 yıl içerisinde tüm ilçe halkı icralık olacaktır. Bunun yanında şahıslara ve ticari işletmelere ait gayrımenkullerin yüzde 50’sinden fazlası bankalarda ipotekli. Türkiye ortalamasında oran yüzde 15-20’lerde iken Ereğli’de ise bu rakam ortalamanın yüzde 100 üzerindedir.”
Özelleştirmenin sonuçları...
“Peki bu ekonomisi 2006 yılına kadar parlak olan Ereğli nasıl oldu da bu hale geldi?” diye soran Özcan, sebep olarak Erdemir’in özelleştirilmesini gösterdi. Özcan şöyle devam ediyor: “Oyak’a satılan Erdemir’i yönetenlerin tasarruf tedbirleri adı altında çok sayıda işçiyi işten çıkartması, işçi maaşlarını aşağı çekmesi, ünitelerin birçoğunu taşerona devretmesi, uyguladığı satış ve nakliye politikası ile 400’e yakın sac tüccarı ile 1000’in üzerindeki kamyoncu esnafını batırmıştır. Özelleşmenin ardından ilçeye karşı gaddarca davranılmasının acısını maalesef bu gün Ereğli’de yaşayan herkes çekmektedir. Özelleşmenin ardından ‘çağa ayak uydurma, yenilik’ adı altında Ereğli ekonomisine darbe vurulurken, aynı şekilde üretimdeki sistemi çağa ayak uyduramamakta ve hava kirliliği oranı her geçen gün yükselmektedir. Bunun yanı sıra Ereğli’de 8 bin kişinin çalıştığı tersanelerin birçoğunun kapanmasında ilçe ekonomisini derinden sarsmıştır.“
Fabrikalar özelleştirilince emekçiler yoksullaşıyor
Ereğli Ticaret ve Sanayi Odası başkanı olarak konuşan Özcan’ın yakındığı sorun elbette yoksulluk çeken Ereğlili işçi ve emekçiler değildir. Zira Özcan sermaye sınıfına mensup bir kapitalist olarak yakınmaktadır. Ereğli’de nüfusun yarısından fazlasının borçlanması artan yoksullaşmayı göstermektedir. Hal böyle olunca alım gücü düşen emekçilerin en az uğradığı yer Özcan gibi kapitalistlerin işyerleri olmaktadır. “Şimdi yeniden uyarıyorum; eğer bugün de önlem alınmazsa 3-5 sene sonra çok geç olur. Ereğli’de çok büyük sosyal patlamalar yaşanır” diyerek kaygılarını ifade eden Özcan’ı asıl ilgilendiren de budur.
Ancak asıl ve önemli sorun Ereğli’de var olan gerçektir. Sanayisiyle bilinen, yaklaşık 110 bin nüfuslu bir ilçede yaşayanların yarısından fazlası icralıksa, bu özelleştirmenin ve taşeronlaştırmanın sonuçlarından başka birşey değildir. Çalışan işçileri olduğu kadar, bununla birlikte tüm emekçileri de doğrudan etkilemektedir.
İş cinayetlerinin son bulması, emeğin korunduğu düzenin kurulması için…
İşçi sınıfının örgütlü mücadelesi büyümediği sürece iş cinayetleri artarak devam eder. Zira kapitalistlerden, burjuva sınıf devleti ve onun yürütme gücü olan AKP iktidarının çalışma koşullarını değiştireceğini ummak ham hayaldir. Çıkartılan yasalardan da nihai ve kalıcı bir çözüm beklenemez. Her yanından kan ve irin akan kapitalist sermaye düzeni ortadan kaldırılmadan, diğer sorunlar gibi iş kazaları da son bulmayacaktır.
Kapitalistleri ve onların hizmetkarı olan AKP iktidarını çözüm noktasında adım atmaya zorlayacak olan tek güç örgütlü işçi sınıfının yükselteceği mücadeledir. Kazanımların tümü işçi sınıfının tarihsel mücadelesi sayesinde elde edilmiştir. Kapitalizm altında ancak örgütlü bir işçi sınıfının varlığı koşullarında iyileşme sağlanabilir. İşçi hareketinin gerilediği koşullarda ise bu iyileştirmeler ortadan kaldırılır. İşçi güvenliği ve sağlıklı çalışma koşullarının, bu çerçevede her türden önlemlerin alınması için işçi sınıfı harekete geçmelidir. İşçi sınıfı aynı zamanda iş cinayetlerinin hesabının sorulması için mücadeleyi yükseltmelidir. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınıp, alınmadığının denetimini yapması için işyeri temsilciler kurulu ve sendikaların yetkili olması talepleriyle mücadele ateşini harlamalıdır. Esnek üretim, prim, parça başı çalışma sistemlerinin ve kömür madenlerini bir tümör gibi sarmış olan taşeronluk köleliğinin yasaklanması için harekete geçmelidir.
İşçilerin bedenlerini yakıp kül eden, madenleri işçilere mezar yapan ateş, er ya da geç işçi sınıfının yüreğini tutuşturacaktır. Ayağa kalkan işçi sınıfı iş cinayetlerinin sorumlularından, sermayeyi koruyan AKP iktidarı ve düzenden hesap soracaktır. Gencecik fidanların yerin yedi kat dibinde iş cinayetlerine kurban gitmediği, çocukların yetim ve öksüz kalmadığı, sömürünün olmadığı, sermayeyi koruyan düzenin yıkıldığı bir Türkiye mümkündür. Sermaye düzenini, burjuva sınıf egemenliğini alaşağı eden ve iktidar dümenini ele geçiren işçi sınıfı, üretimi karlılık esasına göre değil insanların ihtiyaçlarına göre düzenlemeye başladığında iş cinayetleri son bulacak, sermayeye çekilen kıyakların sonu gelecek, emeğin korunduğu, sosyalizm kazanılacaktır. |