13 Aralık 2007 Sayı: SİKB 2007/46 (48)

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırıyı püskürtmek için tabana dayalı
meşru–militan mücadele!
  İşçi ve emekçiler bir mücadele programı
etrafında harekete geçirilmelidir!
IMF–TÜSİAD patentli saldırı bütçesine karşı
mücadeleyi yükseltelim!
AKP’nin iktidar stratejisi mi, islamın planlı kuşatması mı?
Yüksel Akaya
İnsanca yaşamaya yeten ücret için mücadeleye!
Yeni bir kontra saldırının startı verildi...
  AKP’nin “Alevi açılımı”...
  Sansürle, baskıyla ve tehditle kirli cinayetlerini örtmeye çalışıyorlar...
  Güven Elektrik işçilerinin ücretli kölelik düzenine öfkesi büyüyor...
  Ekim Gençliği’nin “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası etkinliklerinden...
  2. Tersane İşçileri Kurultayı coşkulu bir atmosferde gerçekleşti!
  Tersane cehenneminde grev ateşi!
  Kitlesel ve devrimci bir gençlik mücadelesi için...
  Genç-Sen üzerine....
  Filistin İntifadası 20. yılında…
  “Yeni bir paket”...
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin “Alevi açılımı”...

Alevi emekçiler denetim altına alınmak isteniyor!

Son günlerde basında yer alan bazı haber ve tartışmalar, AKP hükümetinin Alevilere dönük yeni bir takım hesaplar peşinde olduğunu göstermektedir. Henüz ortada resmen işleyen bir süreç ve atılan adımlar olmasa da AKP İstanbul milletvekili Reha Çamuroğlu üzerinden dillendirilen “Alevi açılımı” projesi, özellikle Aleviler arasında başlıca gündem maddelerinden biri haline gelmiş bulunmaktadır.

Basına yansıdığı kadarıyla söz konusu “açılım”ın başlıca unsurlarını bugüne kadar hep ezilen, itilip kakılan Alevilerin devlet katında kabul görmesi, cemevlerinin ibadethane sayılması, ihtiyaçlarının devletçe karşılanması, gene Alevi dedeleri ve zakirlerin devletçe kadroya alınıp maaşa bağlanması gibi maddeler oluşturuyor.

Basındaki kimi sermaye kalemşörleri, AKP’li Reha Çamuroğlu tarafından dilendirilen bu yeni “açılım”ın yüzyıllardır baskı altında yaşayan, hemen her dönemde aşağılanan, katliamlara uğrayan Alevilerin temel sorunlarını çözeceği yalanını dile getirmektedirler. Özellikle Milliyet’te yazan faşist eskisi Taha Akyol bu kampanyanın basındaki sözcülüğünü üstenmiş durumda.

Sermaye böyle bir “açılım”a neden gerek duyuyor?

Bilindiği gibi Aleviler yüzyıllardır yok sayılan, kıyımlara uğratılan, baskı altında tutulan bir kesimi oluşturmakta. Osmanlı’nın Alevilere karşı uyguladığı inkar ve asimilasyon politikaları cumhuriyet döneminde de büyük ölçüde devam ettirildi. Aleviler inançlarını gizlemek ya da sünnileşerek sistem içinde erimek ikilemiyle karşı karşıya bırakıldı. Bundan dolayı da Aleviler hiçbir zaman devletle pek barışık olmadılar. Sünni inanca mensup emekçi yığınlarını denetim altında tutma konusunda önemli bir işlev üstlenen dinsel temalar, Aleviler söz konusu olduğunda onları rejimle, devletle problemli hale getiren, sistemin dışına iten araçlar haline geldiler. Elbette bu Alevilerin bütünüyle devletin denetimi dışında oldukları anlamına gelmiyor.

Cumhuriyet rejimi, dinsel gericilikle kontrol altına alınamayan Alevi yığınlarını kendine bağlamanın bir başka yolu olarak devletin sözde laik olduğu görüntüsünü kullanmıştır. Alevilerin büyük bir kesimi de laikliği, kendi inançlarını özgürce yaşama, baskı ve zulümden kurtulma yolunda bir umut olarak görmüşler, bundan dolayı da cumhuriyetin başından bu yana özellikle devlet partisi konumundaki CHP’ye yakın durmayı tercih etmişlerdir. Bir bakıma CHP’nin ve düzen siyasetinde yer alan diğer sol partilerin oy deposuna dönüşmüşlerdir. Ancak cumhuriyet rejiminin laik niteliği büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldığı, Alevileri inkar ve asimilasyona dönük politikalar CHP hükümetleri döneminde bile bir biçimde uygulandığı için, devletin Aleviler üzerindeki denetim gücü, kimi dönemler artsa da, esas olarak belli sınırların ötesine geçememiştir. 1960’lı yıllardan itibaren güçlenen sol akımlar ve devrimci hareket, sistem tarafından ezilen ve dışlanan Aleviler arasında belli bir taban bulmayı başarmıştır. O dönemde Alevi emekçiler, ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşu için mücadele eden devrimci akımlara çoğu düzen partisinden çok daha fazla yakınlık göstermişlerdir.

AKP tarafından gündeme getirilse de “Alevi açılımı”nın esas sahibinin sermaye sınıfı ve devleti olduğu açıktır. Amaç ise Alevileri ve Aleviliği devlet denetimi altına almaktır. Gerek Reha Çamuroğlu’nun “Aleviler mutlaka devlette temsil edilmeli” demesi, gerekse Başbakanlığa bağlı, genel müdürlük statüsünde bir “Alevi kurumu” oluşturulmasının planlanması bu niyeti tüm çıplaklığıyla göstermektedir. Dede ve zakirlerin maaşlı birer devlet memuruna dönüştürülmesi niyeti de belli ki aynı amacın ifadesidir.

Sermaye bu sayede bir taşla birçok kuş vuracağını hesaplamaktadır. Her şeyden önce bu sayede Alevilik de tıpkı diğer dinsel inançlar gibi sermayenin gerici çıkarlarının hizmetine koşulmuş olacaktır. Sermaye Sünni inancına mensup emekçileri baskı ve denetim altında tutmak için dinsel temalardan nasıl faydalanıyorsa, aynı şey bu kez Alevilik üzerinden Alevi emekçileri kontrol altına tutmak için de yapılacaktır.

İkincisi devlet denetimi altına alınan Aleviliğin içini boşaltmak, kendine özgü değerler sistemini yok etmek ve dinsel gericiliğin sıradan bir kolu haline getirmektir. Yüzyıllardır baskı ve zorbalıkla yapılmak istenen şey bu kez para ve rüşvetle, devlet katında makam mevki dağıtmakla yapılmak istenmektedir. İşin özünde değişen hiçbir şey yoktur.

Kısacası sermayenin derdi kendi çıkarlarına uygun bir Alevilik inşa etmek ve bunu Alevi emekçi yığınlarını denetim altında tutmanın etkili bir aracı olarak kullanmaktır. Böylece alevi emekçilerinin devrimci akımlarla ilişkisini zayıflatabileceğini ummaktadır ki, işin bu yönü, geleceğe yönelik beklentilerinin belki de en önemli olanıdır.

“Alevi açılımı” ve AKP’nin beklentileri

Aleviliğin ve Alevilerin denetim altına alınması sorunu bugün ortaya çıkmış değildir. Bu sorun şimdiye kadar inkar ve baskıyla çözülmeye çalışılmıştır. Başta CHP olmak üzere düzen solundaki partilerin de Alevileri devlete bağlamak konusunda önemli hizmetleri olmuş fakat bunlar kalıcı sonuçlar üretememiştir. Son yıllarda ise sol düzen partileri ile Aleviler arasındaki bağlar giderek kopmaya yüz tutmuştur. Yani Alevileri denetim altına alma sorunu bir bakıma aciliyet kazanmıştır.

İşte AKP sermayenin bu konudaki ihtiyacına yanıt verme derdindedir. Dini duyguların istismarına dayalı siyaset üzerinden sermayeye hizmet konusundaki rüştünü iktidar olduğu yıllar içinde ispatlayan AKP, şimdi aynı şeyi Alevi emekçilerini inançları üzerinden istismar ederek düzene bağlama konusunda da sergilemek gayretindedir. Yani bugüne kadar “inanç özgürlüğü”, “türbana özgürlük” gibi temalar eşliğinde Sünni emekçiler nasıl sermayenin saldırı politikalarına yem edilmişse, şimdi aynı şey “Alevilerin devletle barışması”, “Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması”, “Alevi dedelerine ve zakirlere maaş bağlanması” gibi adımlarla Aleviler üzerinden de yapılmak istenmektedir.

Kuşkusuz işin bir başka boyutu da AKP’nin bu işten siyasal kazanç elde etme hayalleridir. AKP sözünü ettiğimiz türden adımlar atarak, bugüne kadar kendisine mesafeli duran Alevi yığınları ile yakınlaşmak, bu sayede de şimdiye kadar esas olarak sol düzen partilerinin oy deposu durumundaki yığınları kendine bağlamak istemektedir. Bir başka ifadeyle, Kürt sorununda kendini çözüm umudu olarak sunmayı başararak Kürt halkından belli bir oy desteği almayı başaran AKP şimdi benzer bir şeyi Alevi yığınlarını kandırarak bu alanda da yapmayı planlamaktadır.

Alevi emekçileri için gerçek çözüm yolu düzene karşı mücadeledir

Görüldüğü üzere AKP’nin gündeme getirdiği “Alevi açılımı”nın asıl amacı sermayeye hizmettir. Diğer düzen partileri gibi AKP’nin de Alevi emekçilerinin demokratik istemlerine yanıt vermek gibi bir sorunu, yaklaşımı bulunmamaktadır. AKP’nin derdi Aleviliği denetim altına almak, tarihte Hızır Paşalar’ın kılıçla, yağlı urganla, top ve tüfekle yapmaya çalıştığını parayla, makam mevki dağıtarak yapmaya çalışmaktır.

Alevi emekçiler, kendini iktidara pazarlayan Reha Çamuroğlu’nun ve para lafı edilince gözleri parlayan işbirlikçilerin AKP’nin politikalarını meşrulaştıran tutumlarına ortak olmamalı, bu oyuna gelmemelidirler. Tutulacak yol bir kez daha direnişin, mücadelenin yoludur, Pir Sultanlar’ın yoludur.