13 Aralık 2007 Sayı: SİKB 2007/46 (48)

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırıyı püskürtmek için tabana dayalı
meşru–militan mücadele!
  İşçi ve emekçiler bir mücadele programı
etrafında harekete geçirilmelidir!
IMF–TÜSİAD patentli saldırı bütçesine karşı
mücadeleyi yükseltelim!
AKP’nin iktidar stratejisi mi, islamın planlı kuşatması mı?
Yüksel Akaya
İnsanca yaşamaya yeten ücret için mücadeleye!
Yeni bir kontra saldırının startı verildi...
  AKP’nin “Alevi açılımı”...
  Sansürle, baskıyla ve tehditle kirli cinayetlerini örtmeye çalışıyorlar...
  Güven Elektrik işçilerinin ücretli kölelik düzenine öfkesi büyüyor...
  Ekim Gençliği’nin “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası etkinliklerinden...
  2. Tersane İşçileri Kurultayı coşkulu bir atmosferde gerçekleşti!
  Tersane cehenneminde grev ateşi!
  Kitlesel ve devrimci bir gençlik mücadelesi için...
  Genç-Sen üzerine....
  Filistin İntifadası 20. yılında…
  “Yeni bir paket”...
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

IMF–TÜSİAD patentli saldırı bütçesine karşı mücadeleyi yükseltelim!

2008 yılı bütçesinin mecliste görüşülmesine başlandı. İşçi ve emekçilere daha fazla zam daha fazla vergi, daha fazla yoksulluktan başka bir şey öngörmeyen bütçeyle ilgili gelişmeler AKP ile CHP arasında yaşanan sahte yolsuzluk tartışmaları ile gölgeleniyor.

2008 yılı bütçe görüşmelerinde akraba bağlantıları ile kişisel malvarlığı tartışmaları ön plana çıktı. Bu yıl, Başbakan Erdoğan’ın damadı, Maliye Bakanı Unakıtan’ın oğlu ve CHP lideri Deniz Baykal’ın arsası genel kuruldaki görüşmelere damgasını vurdu. Bütçenin dörtte birinin gelecek yıl faize gideceği, yatırımlara ayrılan payın düşüklüğü, borç ödemeleri, cari açıklar sadece rakam olarak konuşuldu ve geçildi. Hükümet temsilcileri ülkenin geleceği açısından çok önemli bu rakamları geçiştirirken, “muhalefet” de bireysel konuları gündeme taşıdı. Böylece onlar birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökerken, bütçeyle ilgili gerçekler de gözlerden kaçırılmış oldu.

Hükümet tarafından her yıl hazırlanan bütçe işçi-emekçi düşmanı hükümetlerin siyaseti hakkında ipuçları vermesi açısından önemli. 2008 bütçesi de AKP tarafından işçi ve emekçiler düşünülmeden, işbirlikçi tekelci burjuvazinin, uluslararası finans kuruluşlarının, dolayısıyla emperyalistlerin çıkarları ve hedefleri düşünülerek hazırlanmış durumda. Her şeyden önce 2008 bütçesi ile IMF’nin stand-by çerçevesinde istedikleri tam anlamıyla örtüşmektedir. Bu gerçeği daha iyi kavramak için bütçeye ve 2008’e dönük hedeflenen ekonomik politikalara daha yakından bakmak gerekli.

Hazırlanan bütçe büyüklüğü 222 milyar 500 milyon YTL olarak öngörülüyor. Bu bütçenin öngörülen kalemlerine bakıldığında, hükümetin her zamanki gibi aslan payını faiz giderlerine (56 milyar YTL) ayırdığı görülüyor. Bu miktar, 2007 yılına göre yüzde “14.3”lük bir artış demektir. Buna karşın bütün olarak bütçenin yüzde 8.1, personel harcamalarının yüzde 10.3, yatırım harcamalarının ise binde 7 artış göstermesi beklenmektedir. Yani faiz harcamalarının bütçe içindeki ağırlığı artmakta, mevcut kaynakların büyük bir bölümü, faiz ödemelerine ayrılmaktadır. 2008 yılı ile birlikte son 3 yıldaki faiz ödemesinin tutarı 151 milyar YTL’yi bulmaktadır.

Öte yandan ülke ağır bir borç sarmalına sokulmuştur. 2000 yılında iç borç stoku 54 milyar YTL iken bu miktar 2007 yılına gelindiğinde 251 milyar YTL’ye (200 milyar dolara) ulaştı. Ülkenin iç ve dış borç stoku toplamı 450 milyar doları bulmuş durumda. Bu miktar, 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi hedefinin yaklaşık 2 katıdır.

Emperyalizme bağımlı ve borçla ayakta kalmaya çalışan sermaye düzeni, uyguladığı sosyal yıkım programlarıyla tüm faturayı işçi sınıfı ve emekçilere çıkarıyor. Son 25 yılda burjuvazinin artan kâr oranları üzerinden büyümeden ve ilerlemeden bahsedildiği halde, halkın ödediği faiz miktarı görülmemiş boyutta artıyor. Türkiye son 25 yılda bütçeden 433 milyar dolarlık faiz ödemesinde bulundu. 1983-2007 yılları arasında devlet, halktan topladığı her 100 dolarlık verginin 51 dolarını faiz ödemeleri için kullandı.

Ekonomiyi ciddi bir borç ve faiz batağına sürükleyen sermaye düzeni, işçi ve emekçilere sefaleti dayatmaktadır. Bütçeden personele ayrılan pay 1992 yılında yüzde 41,74 düzeyinde iken bu oranın 2008 yılı için sosyal güvenlik primi (devlet katkısı dahil) yüzde 24,75, devlet primi hariç yüzde 21,87 olması hedeflenmektedir. Bunun da aslan payı orduya, polise, jandarmaya gitmektedir.

Hükümetin 2008 yılında hayata geçirmeyi planladığı Sosyal Güvenlik Sistemi’nin finansmanını sağlamak için ayırdığı pay 37 milyar YTL. Hükümet bu kaynakla aslında işçi ve emekçilerle dalga geçmektedir. Hükümetin işçi sınıfına reva gördüğü seçenek, paran varsa yaşa, yoksa öl!

Ayrıca hükümetin hazırlanan bütçede yatırımlara yok denecek kadar az pay ayırdığını görüyoruz. Bu aynı zamanda 2008 yılı için, işçi ve emekçilerin yaşam koşulları açısından daha ağır yoksulluk ve işsizlik olacağının da işareti.

Bu sınırlı rakamlar bile kaynakların nereye aktarıldığını, önceliğin kime verildiğini göstermektedir. Tüm bu veriler açıkça gösteriyor ki, 2008 yılı bütçesi, 2007 yılının ve daha önceki yılların bir devamı niteliğindedir. Hükümet, IMF’nin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda davranmaya devam etmektedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşadığı yoksullaşma önümüzdeki yılda daha da artacaktır. AKP hükümetinin bundan önce hazırlamış olduğu bütçelere baktığımızda da, hazırlanan bütçenin kimin bütçesi olduğunu görürüz. Oylarını yoksul kitlelerden alan AKP sermaye sınıfına hizmet için ne gerekiyorsa onu yapmaktadır. Onların daha fazla kâr elde etmesi için gece-gündüz çalışmaktadır.

Açıktır ki, bütçe gelirleri esasta işçi ve emekçilerin soyulması yoluyla sağlanmaktadır. Bütçenin kaynakları hemen tümüyle ya işçi ve emekçilerin cebine dahi girmeden ücretlerinden kesilen vergilerden, ikinci olarak da her tüketilen ürünün fiyatına eklenen yüksek oranlardaki dolaylı vergilerden sağlanmaktadır. Buna karşılık sermaye sınıfı ya büyük ölçüde vergiden muaf tutulmakta, ya da verdiği vergilerin misli fazlası kendilerine gerisin geri kaynak olarak aktarılmaktadır.

Bütçenin gider kısmında ise işçi ve emekçilerin yararına bir şey bulmak mümkün değildir. Zira gelirlerin kullanıldığı harcamaların belirlenmesinde de tümüyle sermaye ve emperyalizmin çıkarları temel alınmaktadır. Öyle ki, hazırlanmış hemen tüm bütçelerde olduğu gibi 2008 bütçesinde de, kaynakların büyükçe bir bölümü borç ve faiz ödemesi adı altında emperyalistlere servis edilmek üzere ayrılmıştır. Diğer büyük bir bölümü ise aynı mekanizmayı içeride kurmuş olan tekelci burjuvaziye aktarılmaktadır. Emperyalistlere ve sermayeye yapılan kaynak aktarımı bununla da sınırlı kalmamaktadır. Teşvikler ve benzer nitelikteki kaynak transferleriyle sermaye sınıfı düzenli olarak beslenmektedir.

Bütçede, gelirlerin geri kalan kısmının büyük bir bölümü ise esas olarak bu sömürü ve soygun düzeninin devamı için gerekli görülen baskı ve zor aygıtları için ayrılmaktadır. Bu çerçevede, en yağlı lokma silahlanmaya gitmekte, ikinci olarak kolluk güçlerinin beslenmesine harcanmaktadır. Yani işçi ve emekçilere bütçeden düşen pay, baskı ve zulüm olmaktadır.

Bu bütçede, işçi ve emekçiler yararına en küçük bir düzenleme bulunmamaktadır. Ne eğitime, ne sağlığa ve ne de sosyal güvenliğe doğru dürüst bir pay ayrılmaktadır. Dahası, önceki yılların bütçelerinde yer alan göstermelik kırıntılar da büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Zira sermaye iktidarı silahlanmaya kaynak ayırmakta herhangi bir tereddüt yaşamazken işçi ve emekçiler için yaşamsal nitelikteki sosyal haklarını bir yük olarak görmektedir. Bunun için, bu “yükler”den kurtulmak için hazırlanmış neoliberal saldırı programları acımasızca uygulanmaktadır. Parasız eğitim, parasız sağlık ve sosyal güvenlik gibi daha önce işçi ve emekçilerin zorlu mücadelelerle kazandıkları haklar gaspedilmektedir. Sermaye devletinin işçi ve emekçilerden aldığı vergilerin en azından bir bölümünü ayırarak sağladığı bu hizmetlerin ticarileştirilmesi yoluyla, ilk olarak işçi ve emekçilerden gaspedilen devasa kaynaklardaki küçük sızıntılara son verilmiş, ikinci olarak işçi ve emekçilerin bir kez daha soyulmasının olanağı sağlanmıştır.

İşte böylesi bir sömürü ve soygun mekanizması olan bütçenin işçi ve emekçiler açısından taşıdığı önem tartışmasızdır. Bütçe, tüm işçi ve emekçileri ilgilendirmektedir. Zira bütçeye hayır demek, sömürü ve soyguna hayır demek, parasız eğitim ve sağlık taleplerini yükseltmek demektir. Bunlar bugün işçi ve emekçilerin en temel sorunları durumundadır. Bütçe karşısında verilecek mücadelenin başarısı, bu yönde elde edilmiş önemli kazanımlar olacaktır. Tüm işçi ve emekçiler, diğer acil ve temel talepleri ile birlikte bütçe konusunda da karşı bir duruş sergilemek üzere harekete geçmek durumundadırlar.